ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

FETİH

8

/

9

 

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِداً وَمُبَشِّراً وَنَذِيراً {8}

 

 لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلاً {9}

 

8. Muhakkak Biz seni bir şahid, bir müjdeleyici ve bir korkutucu olmak üzere gönderdik.

9. Allah'a ve Resulüne iman edesiniz, ona yardım edesiniz. Onu büyük tanıyasınız, sabah akşam O'nu tesbih edesiniz diye.

 

"Muhakkak Biz seni bir şahid ... olmak üzere gönderdik." Katade dedi ki: ümmetine tebliğ ettiğine dair bir şahid. Onların itaat ya da amel türünden işledikleri amelleriyle üzerlerine bir şahid, diye de açıklanmıştır. Seninle kendilerine göndermiş olduklarımızı onlara bir açıklayıcı olarak gönderdik, diye de açıklanmıştır. Bir başka açıklamaya göre, kıyamet gününde onlara şahid olmak üzere gönderdik, demektir. O halde o bugün onların yaptıklarına şahid olduğu gibi, kıyamet gününde de onlara karşı şahidlik edecektir. Daha önce en-Nisa Süresi'nde (41. ayetin tefsirinde) Said b. Cübeyr'den bu anlamdaki açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.

 

"Bir müjdeleyici" kendisine itaat edenlere cenneti müjdeleyen "ve korkutucu" isyan edenleri de cehennem ile korkutucu demektir. Bu açıklamayı Katade ve başkaları yapmıştır. el-Bakara Süresi'nde beşaret (müjdeleme)nin türeyişi (el-Bakara, 25. ayet, 1. başlık) ile nezaret (uyarıp, korkutma)nın türeyişi (el-Bakara, 6. ayet) ve açıklamaları geçmiş bulunmaktadır.

 

"Bir şahid, bir müjdeleyici ve bir korkutucu olmak üzere" anlamındaki buyruklar mukadder hal olarak nasbedilmişlerdir. Sibeveyeh de (bu kabilden olmak üzere): "Beraberinde yarın kendisiyle avlanacağı bir doğan bulunan bir adama uğradım" diye bir kullanım nakletmiştir. Buna göre anlam şöyle olmaktadır: "Şüphesiz Biz seni kıyamet gününde senin şahitliğini takdir edenler olarak peygamber gönderdik." İşte buna uygun olmak üzere: "Yarın ayakta duracak olan Ömer'i gördüm" denilir.

 

"Allah'a ve Rasülüne iman edesiniz" buyruğundaki "iman edesiniz" anlamındaki lafzı İbn Kesir, İbn Muhaysın ve Ebu Amr "ye" ile: "İman edeler" diye okumuştur. Bundan sonra gelen "Ona yardım edesiniz, O'nu büyük tanıyasınız ... O'nu tesbih edesiniz diye" anlamındaki buyrukların tümünü de haber kipi olmak üzere hep "ye" ile (ona yardım edeler, onu büyük tanıyalar, sabah akşam O'nu tesbih edeler anlamında) okumuştur. Ebu Ubeyd öncesinde de, sonrasında da müminler sözkonusu edildiğinden dolayı bu okuyuşu tercih etmiştir. Çünkü bundan önce: "Soksun ... diye" (el-Fetih, 5) buyruğu yer almakta; bundan sonra ise Yüce Allah'ın: "Muhakkak ki sana bey'at edenler"(Fetih, 10) buyruğu gelmektedir. Bu ayetteki bu lafızları diğer kıraat alimleri ise hitab ile (te harfi ile edesiniz ... diye) şeklinde okumuşlardır. Ebu Hatim de bu okuyuşu tercih etmiştir.

 

"Ona yardım edesiniz." O'nu tazim edesiniz, O'nu büyüklük ifadeleriyle çağırasınız demektir. Bu açıklamayı el-Hasen ve el-Kelbi yapmıştır.

 

"Tazim ve büyüklük ifadeleri ile birlikte saygı göstermek" demektir. Katade, ona yardım edesiniz ve onu başkalarına karşı koruyasınız diye açıklamıştır. Hadlerde tazir de buradan gelmektedir. Çünkü o engelleyici ve koruyucudur. el-Katami şöyle demektedir: "Meyy aşırı gitmeksizin günün ilk saatlerinde niye siteme kalkışmadı? Zaten sevilen kimseye azar (tazir ile aynı kökten olan el-azr) fayda sağlar."

 

İbn Abbas ve İkrime şöyle demişlerdir: Onunla birlikte kılıçlarla savaşırsınız, demektir. Bazı dilbilginleri de, ona itaat edersiniz, diye açıklamışlardır.

 

"Onu büyük tanıyasınız." es-Süddi'nin açıklamasına göre onu efendi ve baş bilesiniz. Onu tazim edesiniz, diye de açıklanmıştır.

 

"Tevkir" tazim ve aynı şekilde ağırlığını bilerek kabullenmek demektir. Her ikisindeki "he" zamiri (ona ve onu) Peygamber (s.a.v.)'a aittir. Burada vakıf tamdır. Sonra da; " ... O'nu" Allah'ı "sabah akşam tesbih edesiniz diye" buyruğu ile okumaya yeniden başlanılır.

 

Bütün zamirlerin Allah'a ait olduğu da söylenmiştir. Buna göre Yüce Allah'ın: "Ona yardım edesiniz, onu büyük tanıyasınız" buyruklarının tevili şöyle olur: Gerçek anlamıyla rububiyeti yalnız O'na ait kabul edesiniz, O'nun çocuğunun yahut ortağının olmasını reddedesiniz demek olur. Bu görüşü el-Kuşeyrı tercih etmiştir. Birincisi ise ed-Dahhak'ın görüşü olup buna göre buyruğun bir bölümü Şanı Yüce Allah'a ait olur, O'na ait olan bölüm ise, görüş ayrılığı sözkonusu olmaksızın; "Sabah akşam O'nu tesbih edesiniz" bölümüdür. Bir bölümü de Rasülullah (s.a.v.)'a raci olur, o da; "Ona yardım edesiniz, onu büyük tanıyasınız" buyrukları olup, onu -isim ve künyesiyle değil- Allah'ın Rasülü ve Allah'ın peygamberi diye çağırırsınız, demek olur.

 

"O'nu tesbih edesiniz" buyruğu iki türlü açıklanmıştır. Birincisine göre O'nu tesbih etmek Şanı Yüce Allah'ı hertürlü çirkin vasıftan tenzih etmekle olur. İkincisi, bu tesbihi de ihtiva eden namazı kılmaktır.

 

"Sabah akşam" buyruğu ile ilgili açıklamalar daha önceden (el-Ahzab, 42. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Şair de şöyle demiştir: "Ömrüm hakkı için sen halkına ikramda bulunduğum evsin, Ve akşam (öğleden sonra) vakitlerinde gölgelerinde oturduğum."

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Fetih 10

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR