MUHAMMED 22 / 24 |
فَهَلْ
عَسَيْتُمْ
إِن
تَوَلَّيْتُمْ
أَن تُفْسِدُوا فِي
الْأَرْضِ
وَتُقَطِّعُوا
أَرْحَامَكُمْ
{22} أُوْلَئِكَ
الَّذِينَ
لَعَنَهُمُ
اللَّهُ فَأَصَمَّهُمْ
وَأَعْمَى
أَبْصَارَهُمْ
{23} أَفَلَا
يَتَدَبَّرُونَ
الْقُرْآنَ أَمْ
عَلَى
قُلُوبٍ
أَقْفَالُهَا
{24} |
22.
Sizden beklenen yönetimi ele alırsanız, yeryüzünde fesad çıkarmak ve akrabalık
bağlarınızı paramparça etmek değil midir ki!...
23. İşte
böyleleri Allah'ın kendilerini lanetlediği, sağırlaştırdığı ve gözlerini kör ettiği
kimselerdir.
24.
Onlar Kur'an'ı iyiden iyiye düşünmezler mi? Yoksa kalpler üzerinde kilitleri mi
var?
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız:
1- Kafir ve Münafıklar
Yönetimi Ele Alırlarsa ...
2- Kur'an'ı Niçin
Düşünmezler:
3- Akrabalık Bağının
Gözetilmesi:
4- Akrabalık Bağını
Gözetmeye Dair Gelmiş Hadis Rivayetlerinin Anlamı:
1- Kafir ve Münafıklar
Yönetimi Ele Alırlarsa ...
"Sizden beklenen
yönetimi ele alırsanız ... " buyruğunda yer alan: "Yönetimi ele
alırsanız" buyruğunun "vilayet"den geldiği söylenmiştir.
Ebu'l-Aliye dedi ki: Yani siz yönetimi ele geçirip yöneticilik makamına
getirilecek olursanız, rüşvetler almak suretiyle yeryüzünde fesad çıkartmaktan
başka ne yaparsınız?
el-Kelbı de şöyle
açıklamıştır: Yani siz ümmetin yönetim işini ele geçirdiğiniz takdirde zulümle
yeryüzünde fesad çıkarmaz mısınız?
İbn Cüreyc de şöyle
açıklamıştır: Sizler itaatten yüz çevirdiğiniz takdirde, masiyetlerle,
akrabalık bağlarını koparmakla yeryüzünde fesad çıkartmaktan başka ne
yaparsınız ki?
Ka'b: Sizler iş başına
geldiğiniz takdirde birbirinizi öldürmekten başka ne yapacaksınız, diye
açıklamıştır.
Bir başka görüşe göre bu
kelime "bir şeyden yüz çevirmek" anlamında kullanılmıştır. Katade
dedi ki: Sizler Allah'ın Kitabından yüz çevirdiğiniz takdirde haksız yere kan
dökmek ve akrabalık bağlarınızı koparmak suretiyle yeryüzünde fesad
çıkartmaktan başka ne yapacaksınız?
Şöyle de açıklanmıştır:
Buradaki: "Sizden beklenen ... değil midir ki" buyruğunun anlamı
şudur: Sizler Kur'an'dan yüz çevirecek, onun hükümlerinden ayrılacak olursanız,
büyük bir ihtimalle yeryüzünde fesad çıkartarak, cahiliyenize geri dönersiniz.
Buradaki "sin" harfi üstün ve esre olarak okunmuştur. Buna dair
yeterli açıklamalar Bakara Suresi'nde (246. ayetin tefsirinde) geçmiş
bulunmaktadır. ("Tevelli: Yüz çevirmek ya da yönetimin başına gelmek"
ile ilgili açıklamalar da el-Bakara, 205. ayetin tefsirinde geçmiş
bulunmaktadır.)
Bekr el-Müzenı dedi ki:
Bu ayet-i kerime Haruriler ile Hariciler hakkında inmiştir. Ancak böyle olması
uzak bir ihtimaldir. Daha kuvvetli görülen bu buyrukla münafıkların
kastedildiğidir.
İbn Hayyan:
Kastedilenler Kureyşlilerdir, demiştir. Buna yakın bir açıklamayı el-Müseyyeb
b. Şerik ile el-Ferra da yapmışlardır. Şöyle demişlerdir: Bu Ümeyye oğulları
ile Haşim oğulları hakkında inmiştir. Bu tevilin (yorumun) delili Abdullah b.
Muğaffel'in zikrettiği şu rivayettir: Abdullah dedi ki: Peygamber (s.a.v.)'ı
şöyle buyururken dinledim: "Sizden beklenen yönetimi ele alırsanız,
yeryüzünde fesad çıkarmak ... değil midir ki" buyruğunu okuduktan sonra
dedi ki: "Bunlar Kureyş'ten olan şu aşirettir. Allah onlardan insanların
başına yönetici oldukları takdirde yeryüzünde fesad çıkarmamak ve akrabalık
bağlarını kesmemek üzere söz almış bulunuyor."
Ali b. Ebi Talib:
"Yönetimin başına geçirilirseniz" şeklinde "te" harfi ile
"vav" harflerini ötreli, "lam" harfini de esreli okumuştur.
Aynı zamanda İbn Ebi İshak'ın da kıraatidir. Bunu Ruveys ve Yakub rivayet etmiştir.
Diyor ki: Başınıza zalim yöneticiler getirdiğim takdirde, siz de fitnelerde
onlarla birlikte çıkar ve onlara (hak sahiplerine) karşı savaşırsınız.
"Ve akrabalık
bağlarınızı" haddi aşmak, zulüm ve haksız öldürmelerle "paramparça
etmek değil midir ki?"
Yakub, Sellam, İsa ve
Ebu Hatim; "paramparça etmek" anlamındaki buyruğu "te"
harfini üstün, "kaf" harfini de şeddesiz olarak; "Kesmek"
şeklinde; (...) kökünden gelen bir fiil olarak okumuş ve bu okuyuşlarında Yüce
Allah'ın: ".... ve Allah)ın bitiştirilmesini emrettiği şeyi keserler''
(el-Bakara, 27) buyruğunu gözönünde bulundurmuşlardır. Bu kıraati ayrıca Harun,
Ebu Amr'dan rivayet etmiştir. el-Hasen ise Yüce Allah'ın: "Buna rağmen
onlar işlerini aralarında parçaparça edip ayrılığa düştüler''(el-Enbiya, 93)
buyruğunu gözönünde bulundurarak ilk harfleri şeddeli olarak okumuşlardır.
Diğerleri ise "te" harfi ötreli, "tı" harfi de şeddeli
olarak: "Paramparça edersiniz" anlamında çokluk anlamı ifade etmek
üzere: (...) kökünden gelen bir fiil olarak okumuşlardır ki, bu da Ebu Ubeyd'in
tercih ettiği kıraattir.
"Sizden
beklenen" lafzına dair açıklamalar daha önceden el-Bakara Suresi'nde (246.
ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. ez-Zeccac dedi ki: Nafi'in kıraatinde
eğer bu böylece caiz ise; (...)'in kesre ile okunması da caiz olmalıdır.
el-Cevheri der ki:
"Bunu yapacağım beklenir" denilebildiği gibi, "sin" harfi
kesreli olarak: (...) denilebilir. Nitekim: "Sizden beklenen ... değil
midir ki" buyruğunda "sin" harfi kesreli okunmuştur.
Derim ki: Onun bu
açıklamaları bu iki okuyuşun iki ayrı söyleyiş olduğunun delilidir. Buna dair
açıklamalar da daha önce el-Bakara Süresi'nde (246. ayetin tefsirinde) yeteri
kadarıyla geçmiş bulunmaktadır.
"İşte böyleleri
Allah'ın kendilerini lanetlediği" yani rahmetinden kovup uzaklaştırdığı
hakka karşı "sağırlaştırdığı " ve hayırdan yana kalplerini "ve
gözlerini kör ettiği kimselerdir." Yüce Allah böylelikle bu işleri yapan
kimselere lanetinin hak olacağını, işitmesiyle ve görmesiyle faydalanma
imkanını kaldırıp işitse dahi hakka boyun eğmeyecek hale geleceğini haber
vermekte ve bu kimseyi aklını kullanmayan bir hayvan durumuna düşüreceğini
belirtmektedir.
"Sizden beklenen
... değil midir ki" diye buyurduktan sonra: "İşte böyleleri Allah'ın
kendilerini lanetlediği..." kimselerdir diye buyurarak, muhatab kipinden
sonra -bu hususta Arapların adeti üzere- gaib kipi ile ifadelendirmeye geçmiş
bulunmaktadır.
2- Kur'an'ı Niçin
Düşünmezler:
"Onlar Kur'an'ı
iyiden iyiye düşünmezler mi?" onu iyice belleyip Yüce Allah'ın İslam'dan yüz
çeviren kimselere neler hazırladığını böylece öğrenmezler mi?
"Yoksa kalpler
üzerinde kilitler mi var?" Bilakis bir takım kalplerin üzerini Allah
kilitlediğinden, akıllarını kullanmamakta ve akıl erdirmemektedirler.
Bu hem kaderiyyenin, hem
imamiyyenin bu hususta ki kanaatlerini reddetmektedir. Peygamber (s.a.v.)'a
kadar ulaşan merfu bir hadiste peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: "O
kalplerin üzerinde Yüce Allah bizzat onları açıncaya kadar demir kilitler gibi
kilitler vardır. ''
"Kilitlemek" lafzının
asıl anlamı kuruluk ve sertliktir. Nitekim kurumuş ağaçlara da böyle denilir,
(...) de onun gibidir. Bu aynı zamanda hem bir bitki, hem bir ses anlamına
gelir. Recez vezninde şair şöyle demiştir: "Sana kurumuş ve oldukça yaşlı
haliyle gelince, Sen de kalkıp kuru değnekle onu dövdün. O çok saçlı kocamış
adamına nasıl da misafirperverlik ettin!?"
Beyitteki: (...)
el-Esmai'den nakledildiğine göre "çok yaşlı adam" demektir.
"Oruç onu kuruttu" demektir. Bu açıklamayı el-Kuşeyrı ve el-Cevherı
yapmıştır. Burada sözü edilen "kilitler", kalbin kapalılığına ve
orada imandan eser bulunmadığına bir işarettir. Yani onların kalplerine iman
girmediği gibi, oradan küfür de çıkmaz. Çünkü Yüce Allah onların kalplerini
mühürlemiştir. Burada Yüce Allah: "Kalbler üzerinde" diye
buyurmuştur. Çünkü şayet "onların kalpleri üzerinde" diye buyurmuş
olsaydı, onların dışında olanların kalpleri bu kapsamın içerisine girmez di.
Maksat ise; yoksa bunların kalpleri ile bu nitelikte olanların kalpleri
üzerinde kilitler mi vardır, şeklindedir.
3- Akrabalık Bağının
Gözetilmesi:
Müslim'in, Sahih'inde
yer alan rivayete göre Ebu Hureyre şöyle demiştir: Rasülullah (s.a.v.) buyurdu
ki: "Şüphesiz Yüce Allah yaratıkları var edip onların yaratılışını
bitirince rahim kalkıp dedi ki: Bu (duruşun), bağı koparılmaktan (sana)
sığınanın ayakta duruşudur. Yüce Allah da: Peki seni bitiştireni bitiştirmeme,
senin bağını kopartanı da koparmama razı olmaz mısın? diye buyurdu. Rahim,
olurum dedi. Yüce Allah da: Bunu sana verdim, diye buyurdu. Sonra Rasülullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu: İsterseniz Yüce Allah'ın: "Sizden beklenen
yönetimi ele alırsanız, yeryüzünde fesad çıkarmak ve akrabalık bağlarınızı
paramparça etmek değil midir ki? İşte böyleleri Allah'ın kendilerini
lanetlediği, sağırlaştırdığı ve gözlerini kör ettiği kimselerdir. Onlar
Kur'an'ı iyiden iyiye düşünmezler mi? Yoksa kalpler üzerinde kilitler mi var?" buyruğunu
okuyun" diye buyurdu.
Ayetin zahirinden
anlaşılan, onun bütün kafirlere hitab olduğudur. Katade ve başkaları da şöyle
demişlerdir: Buyruğun anlamı şudur: Eğer sizler imandan yüz çevirecek
olursanız, kan dökeceğiniz için tekrar yeryüzünde fesad çıkarmaya
dönebilirsiniz, ya da döneceğinizden korkulur.
Katade dedi ki: Sizler
Yüce Allah'ın kitabından yüz çeviren bu insanların nasıl bir hale düştüklerini
gördünüz? Haram olan kanı dökmediler mi? Akrabalık bağını koparmadılar mı?
Rahman olan Allah'a isyan etmediler mi?
Buna göre burada sözü
edilen "akrabalık bağı" Yüce Allah'ın: "Müminler ancak
kardeştir" (el-Hucurat, 10) buyruğunda "kardeşlik" adını vermiş
olduğu İslam dini ve iman akrabalığı bağıdır.
el-Ferra'nın görüşüne
göre ayet-i kerime, Haşimoğulları ile Umeyyeoğulları hakkında inmiştir. Maksat
da aralarından içinde münafıklık gizleyen kimselerdir. Böylelikle akrabalık
bağının koparılması ile kendileri ile Peygamber (s.a.v.)'ın arasındaki
akrabalık bağına ve onların Peygamber (s.a.v.)'ı yalanlamalarına işaret etmiş
olmaktadır. Bu ise onlarla savaşmayı gerektiren bir husustur.
Özetle söyleyecek
olursak, akrabalık bağı genel ve özel olmak üzere iki çeşittir. Genel akrabalık
din akrabalığıdır. Sürekli imana bağlı kalmak, iman ehlini sevmek, onlara
yardımcı olmak, samimiyetle öğüt verip iyiliklerini istemek, onlara zararı
terketmek. aralarında adalet yapmak, onlarla girişilecek karşılıklı ilişkilerde
insaflı olmak, hastalarının ziyareti, ölenlerinin yıkanması, namazlarının
kılınması, defnedilmesi gibi ... sahib oldukları haklarını ve diğerlerini
yerine getirmek suretiyle bu bağı sürekli gözetmek gerekmektedir.
Özel akrabalığa gelince
bu da kişinin gerek babası, gerek annesi tarafından meydana gelmiş olan
akrabalık bağıdır. Onların özel hakları ve fazlası da vardır. Nafaka,
durumlarını görüp gözetmek, zor ve sıkıntılı zamanlarında onları gerekli
şekilde kollamaktan yana gafil olmamak gerekir. Ayrıca bunlar hakkında genel
akrabalık hakları da daha sağlam bir şekilde gözetilmelidir. Öyle ki, kişinin
üzerinde gözetilmesi gereken haklar birden çok olursa (ve hepsini yerine
getiremiyor ise) o takdirde yakın olanın haklarını yerine getirmekle işe
başlar.
Kimi ilim adamı şöyle
demiştir: Gözetilmesi gereken akrabalık bağı mahrem olan herkesin bütün
akrabalarıdır. Buna göre amca çocukları ile dayı çocukları hakkında böyle bir
bağın gözetilmesi gerekmemektedir.
Bir diğer görüşe göre;
mirasta -ister mahrem olsun, ister olmasın- hakkında "zevi'l-erham"
tabirinin kullanılabileceği bütün akrabalar hakkında geçerlidir. Buna göre
kendisi sebebiyle miras alınmayan annenin akrabalarının gözetilmesi vacib
olmadığı gibi, o bağın gözetilmemesi de haram değildir.
Ancak bu doğru değildir.
Doğrusu "rahim: akrabalık" kavramının kapsamı içerisine giren
herkesin her durumda bağının gözetilmesi -ilk olarak zikrettiğimiz şekilde bu
ister akrabalık bağı olsun, ister dini akrabalık olsungerekmektedir. Doğrusunu
en iyi bilen Allah'tır.
Ebu Davud et-Tayalisı,
Müsnedınde kaydettiği bir rivayette şöyle demektedir: Bize Şu'be anlattı dedi
ki: Bana Muhammed b. Abdu'I-Cebbar haber verdi, dedi ki: Ben Muhammed b. Ka'b
el-Kurazı'yi Ebu Hureyre'den hadis naklederken dinledim: Ebu Hureyre dedi ki:
Resulullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinledim: "Şüphesiz rahimin
(akrabalık bağının) kıyamet gününde Arş'ın altında şöyle diyecek bir dili
olacaktır: Rabbim koparıldım, Rabbim zulme dildim, Rabbim bana kötülük yapıldı.
Rabbi ona şöyle cevab verecek: Seni bitiştireni bitiştirmeme, seni kopartanı da
kopartmama razı olmaz mısın?"
Müslim'in, Sahih'inde de
Cubeyr b. Mutim'den, o Peygamber (s.a.v.)'dan:
"Akrabalık bağını
koparan bir kimse cennete girmez" diye buyurmuştur.
İbn Ebi Ömer dedi ki:
Süfyan dedi ki: O bununla akrabalık bağını kopartanı kastetmektedir. Bunu
Buhari de rivayet etmiştir.
4- Akrabalık Bağını
Gözetmeye Dair Gelmiş Hadis Rivayetlerinin Anlamı:
Peygamber (s.a.v.)'in:
"Allah yaratıkları var edip yaratılışlarını bitirince ... "
buyruğundaki "yaratıkları var etmek" yoktan meydana getirmek demektir
ki; önceden de geçtiği üzere bunun esasını takdir teşkil eder. (Bk. el-Bakara,
21. ayetin tefsiri) Burada halk (yaratıklar) mahluk anlamındadır. Yüce
Allah'ın: "Bunlar Allah'ın yarattığıdır" (Lukman, 11) buyruğunda da
bu anlamdadır ki; Allah'ın yarattıklarıdır demektir.
"Yaratılışlarını
bitirince"; onların yaratılmaları tamamlanınca anlamındadır. Ancak bu
onların yaratılmaları ile belli bir süre uğraşıp sonra da bu işini
bitirmesinden sonra ... demek değildir. Zira Yüce Allah'ın fiili, belli bir
organla yapmak yahut, onu ele almak suretiyle ortaya çıkmaz. Herhangi bir alet
ya da bir çaba ile de değildir. O, bundan Yüce ve münezzehtir.
"Rahim ayağa kalkıp
dedi ki" buyruğu da iki şekilden birisiyle yorumlanır:
1. Yüce Allah rahim
(akrabalık) adına meleklerden bu şekilde konuşacak birisini dikecek ve o da
bunları söyleyecektir. Sanki bu melek, akrabalık bağının adına mücadele edip
akrabalık bağını gözetenin sevabını o bağı kopartanın da günahını yazmak ile
böyle bir ibadette bulunmakla görevlendirilmiş gibidir. Tıpkı diğer amelleri
yazmakla görevlendirdiği Kiramen Katibin ile biri diğerine devrederek namaz
vakitlerinde hazır bulunmakla görevli meleklerin olduğu gibi.
2. Bu konunun
anlaşılması ve bu bağa ileri derecede itina gösterildiğinin belirtilmesi için
takdiri ve temsili bir ifadedir. Şöyle buyurmuş gibidir: Eğer rahim (akrabalık
bağı) aklı eren ve konuşan bir varlık olsaydı, bu sözleri söyleyecekti. Nitekim
Yüce Allah: "Şayet Biz bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki
Allah'ın korkusundan onun başını eğerek dağılıp parça parça
olduğunugörürdün" (el-Haşr, 21) diye buyurduktan sonra: "İşte Biz bu
misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz" diye buyurmaktadır.
Peygamber efendimizin:
"Bu koparılmaktan yana sana sığınanın konumudur" buyruğuna gelince,
bundan maksat akrabalık bağını gözetme emrinin oldukça güçlü ifadelerle
emredilmiş olduğunun, şanı Yüce Allah'ın himayesine sığınıp onu kendisinin
himayesine aldığı, onu kendi koruması altına ve muhafazasına aldığı kimse
konumuna çıkarttığının vurgulu bir şekilde haber verilmesidir. Durum böyle
olduğuna göre şu da bilinmeli ki Allah'ın himayesine aldığı bir varlık
yardımsız bırakılmaz. Onun verdiği sözü de kimse bozamaz. Bundan dolayı Yüce
Allah rahime: "Seni koruyup gözeteni gözetmeme, seni kopartanı da
kopartmama razı olmaz mısın?" diye hitab etmiştir. Bu da Peygamber
(s.a.v.)'ın şu buyruğunu andırmaktadır: "Sabah namazını kılan bir kimse
Yüce Allah'ın himayesi altındadır. O bakımdan sakın Allah kendi hakkından
dolayı sizden bir şey istemesin. Çünkü O kimden kendisine ait olan bir hakkı
isteyecek olursa, onu yakalar, sonra da yüzüstü o kimseyi cehenneme yıkar. ''
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN