AHKAF 35 |
فَاصْبِرْ
كَمَا
صَبَرَ
أُوْلُوا
الْعَزْمِ
مِنَ
الرُّسُلِ وَلَا
تَسْتَعْجِل
لَّهُمْ
كَأَنَّهُمْ
يَوْمَ
يَرَوْنَ
مَا
يُوعَدُونَ
لَمْ يَلْبَثُوا
إِلَّا سَاعَةً
مِّن
نَّهَارٍ
بَلَاغٌ
فَهَلْ يُهْلَكُ
إِلَّا
الْقَوْمُ
الْفَاسِقُونَ |
35. Peygamberlerden
büyük azim sahiplerinin sabrettiği gibi sen de sabret ve bunlar için acele
etme! Onlar kendisi ile tehdit olundukları şeyi görecekleri gün sanki yalnızca
bir gündüzün bir saati kadar kalmışlar gibi gelecek onlara. Bu, yeterli bir
tebliğdir. Fasıklar topluluğundan başkası helak edilir mi ki?
"Peygamberlerden
büyük azim sahiplerinin sabrettiği gibi sen de sabret!" buyruğu hakkında İbn
Abbas dedi ki: Büyük azim sahipleri kararlı ve sabırlı kimseler demektir.
Mücahid dedi ki: Bunlar beş tanedir: Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed
(aleyhimu's-selam)dır. Aynı zamanda bunlar bağımsız şeriat sahibi
peygamberlerdir.
Ebu'l-Aliye dedi ki: "Büyük
azim sahibi peygamberler (ulu'l-azm)"; Nuh, Hud ve İbrahim'dir. Yüce Allah
peygamberine dördüncüleri olmasını emretmiştir. es-Süddi bunlar altı kişidir:
İbrahim, Musa, Davud, Süleyman, İsa ve Muhammed'dir -hepsine Allah'ın salat ve
selamları olsun- demiştir.
Bir görüşe göre bunlar:
Nuh, Hud, Salih, Şuayb, Lut ve Musa'dır. Bunlar el-Araf ve eş-Şuara surelerinde
belli bir sıra halinde sözü edilen peygamberlerdir.
Mukatil dedi ki: Bunlar
altı kişidir. Nuh uzun bir süre kavminin eziyetlerine karşı sabretti. İbrahim
ateşe karşı sabretti. İshak boğazlanmaya sabretti. Yakub çocuğunun
kaybolmasına, gözlerinin gitmesine sabretti. Yusuf kuyuya atılmaya, zindana
atılmaya sabretti. Eyyub hastalığa karşı sabretti.
İbn Cüreyc dedi ki: İsmail,
Yakub ve Eyyub bunlar arasındadır. Yunus, Süleyman, Adem ise bunlardan
değildir.
eş-Şa'bi, el-Kelbi ve
yine Mücahid şöyle demişlerdir: Bunlar savaşmakla emrolunarak iman ve küfrü,
mümin ve kafiri açıkça ortaya koyup kafirlerle cihad eden kimselerdir.
En'am Suresi'nde (83.
ayetinden itibaren) sözü edilen seçkin peygamberlerdir, de denilmiştir. Bunlar
ise onsekiz kişidir. İbrahim, İshak, Yakub, Nuh, Davud, Süleyman, Eyyub, Yusuf,
Musa, Harun, Zekeriya, Yahya, İsa, İlyas, İsmail, el-Yesa, Yunus ve Lut'dur.
Bundan sonra gelen: "işte bunlar Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. O
halde sen de onların hidayetine uy!" (En'am, 93) buyruğu dolayısıyla
el-Hasen b. el-Fadl bu görüşü tercih etmiştir.
Yine İbn Abbas şöyle
demiştir: Bütün rasuller büyük azim sahibi peygamberlerdi. Ali b. Mehdi et-
Taberi de bu görüşü tercih etmiş ve şöyle demiştir:
Burada
"peygamberlerden" anlamındaki buyruğun başına: "... den"
lafzının girmesi teb'id (kısmilik) bildirmek için değil, cinsi bildirmek
içindir. Nitekim: "Ben kumaştan rida ve ipekli yünden giyecekler satın
aldım" derken de bu anlamda kullanılmıştır. Buna göre buyruk;
peygamberlerin sabrettiği gibi sen de sabret, demektir.
Metta oğlu Yunus dışında
bütün peygamberlerin büyük azim sahibi peygamberler oldukları da söylenmiştir.
Çünkü Peygamber (s.a.v.)'a onun gibi olması yasaklanmış bulunmaktadır. Çünkü o
kavmine kızarak ayrılıp gittiğinde, bir çeşit aceleciliği ortaya çıkmıştı. Yüce
Allah da onu üç şey ile sınamıştı: Amalikalıları ona musallat kılmış ve onun
ailesine ve malına baskın düzenlemişlerdi. Kurdu oğluna musallat etmiş ve kurt
da oğlunu yemişti. Balığı ona musallat kılmış ve onu yutmuştu. Bu açıklama
Ebu'l-Kasım el-Hakim'e aittir.
Kimi ilim adamı da şöyle
demiştir: Büyük azim sahibi peygamberler Şam bölgesinde İsrailoğullarına
gönderilip İsrailoğullarının kendilerine karşı çıktığı oniki peygamberdir. Yüce
Allah da peygamberlere: Ben İsrailoğullarının isyankarları üzerine azabımı
gönderiyorum, diye vahyetti. Bu husus rasullere ağır gelince, Yüce Allah da kendilerine:
Kendiniz için tercihte bulunun diye vahyetti: Arzu ederseniz size azab indirir,
İsrailoğullarını kurtarırım, dilerseniz sizi kurtarır, azabı İsrailoğullarına
indiririm. Kendi aralarında danıştılar, azabın üzerlerine inip Allah'ın
İsrailoğullarını kurtarması noktasında görüş birliğine vardılar. Yüce Allah da
İsrailoğullarını kurtarıp o peygamberlere azabı indirdi. Bu da üzerlerine
yeryüzü krallarını musallat etmesiyle olmuştu. Kimisi testerelerle biçildi,
kimisinin başının ve yüzünün derisi soyuldu, kimisi ölünceye kadar ağaçlara
asıldı (çarmıha gerildi), kimisi ateşle yakıldı. Doğrusunu en iyi bilen
Allah'tır.
el-Hasen dedi ki: Büyük
azim sahibi peygamberler dörttür. İbrahim, Musa, Davud ve İsa. İbrahim'e:
"Teslim ol! denilince, o da Alemlerin Rabbine teslim oldum, demişti.
"(el-Bakara, 131) Daha sonra malında, çocuğunda, vatanında ve canında
imtihanlara maruz kaldı. İmtihana maruz kalıp sınandığı bütün hususlarda sözünü
eksiksiz yerine getirdiği ve verdiği sözde durduğu ortaya çıktı.
Musa'ya ise kavmi:
"işte şimdi kıstırıldık, dediler. O: Asla, muhakkak Rabbim benimledir,
bana doğruyolugösterecektir, dedi" (eş-Şuara, 61,62) deyince, azim sahibi
olduğu ortaya çıkmıştı.
Davud'a gelince, o bir
hata işledi. O hatasına dikkati çekilince, gözyaşlarından bir ağaç bitip
yetiştirinceye ve kendisi onun gölgesinde oturuncaya kadar kırk yıl süre ile
ağlayıp durdu.
İsa'nın azmine gelince,
o bir taş üstüne taş koymayıp "bu gelip geçilen bir yoldur. Siz buradan
gelip geçiniz, burayı imar etmeyiniz" demişti.
Bu buyruğuyla Yüce Allah
rasulüne şöyle buyuruyor gibidir: Sabret, yani imtihan olunduğun hususlarda
İbrahim gibi doğru ve sözüne bağlı kaL. Musa'nın güvendiği gibi mevlanın
yardımına güven. Davud'un üzülüp kederlendiği gibi sen de geçmişteki yanılgılarından
ötürü üzül. İsa'nın zühdü gibi dünyada zahid ol.
Diğer taraftan bu
ayetin, kılıç ayeti (savaşı emreden) ile nesholduğu söylendiği gibi, muhkem
olduğu da söylenmiştir. Daha kuvvetli görülen, mensuh olduğudur. çünkü sure
Mekke'de inmiştir.
Mukatil'in naklettiğine
göre de bu ayet, Uhud günü Rasulullah (s.a.v.)'a inmiş, Yüce Allah ona gelen
musibete karşı büyük azim sahibi rasullerin sabrettiği şekilde sabretmesini
-onun karşı karşıya kaldığı durumu kolaylaştırmak ve ona sebat vermek
maksadıyla- emir buyurmuştur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
"Ve bunlar için
acele etme!" Mukatil, onlara beddua etmek suretiyle ... diye açıklamıştır.
Başlarına azabın getirilmesi hususunda ... diye de açıklanmıştır. Çünkü nihayet
onların azapla karşılaşacakları en uzak süre kıyamet günüdür. "Acele
etme" anlamındaki fiilin mefulü "azab" anlamındaki lafzı olup
hazfedilmiştir.
"Onlar kendisi ile
tehdit olundukları şeyi" Yahya azabı, en-Nekkaş ahireti diye açıklamıştır.
"Görecekleri günde
sanki" kendilerine azab gelinceye kadar dünyada -ki bu Yahya'nın
açıklamasının gereğidir. en-Nekkaş'a göre- hesab için diriltilecekleri vakte
kadar kabirlerinde; "yalnızca bir gündüzün bir saati kalmışlar gibi
gelecek onlara" Bu, kıyamet gününe nisbetle böyle olacaktır. Azabı
görecekleri vakit karşı karşıya kalacakları dehşetin dünyada kaldıkları uzun
süreyi kendilerine unutturmuş olacağı da söylenmiştir.
Daha sonra: "Bu
yeterli bir tebliğdir." Yani bu Kur'an yeterli bir tebliğdir. Bu
açıklamayı el-Hasen yapmıştır. Buna göre: "Bir tebliğdir" buyruğu
hazfedilmiş bir mübtedaya göre refedilmiştir. Bunun delili de Yüce Allah'ın:
"işte bu insanlara yeterli bir tebliğdir. Onunla uyarılsınlar ... "
(İbrahim, 52) buyruğu ile; "Gerçekten bunlar ibadet eden bir topluluk için
yeterli bir tebliğdir" (el-Enbiya, 106) buyruklarıdır.
"Belağ" tebliğ
anlamındadır.
Bu kadar kalış
yeterlidir, diye de açıklanmıştır. Bu açıklamayı İbn İsa yapmıştır. Buna göre:
"Bu yeterli ... dir" buyruğu ile: "Gündüz" üzerinde vakıf
yapılır.
Ebu Hatim'in
naklettiğine göre de kimisi: "Acele etme" buyruğu üzerinde vakıf
yaptıktan sonra: "Bunlar için" buyruğu ile: "Bunlar için
ulaşacakları nihai bir vakit vardır" anlamında okumaya geçmiştir.
İbnu'l-Enbarı der ki:
Ancak bu bir yanlışlıktır, çünkü böylelikle: "Belağ (tebliğ)" ile
ref' edici (haberin başına gelmiş) olan "lam" arasında onlarla ilgisi
olmayan ifadeler girmiş ve böylelikle bunlar birbirlerinden ayrılmış
olmaktadırlar.
Arapça açısından bu
lafzın: (...) şeklinde nasb ile ve: (...) şeklinde cer ile okunması da
mümkündür. Nasb ile: (...) şeklinde mastar (mefuli mutlak) yahutta
"saat"in sıfatı olarak okunur. Cer ile okunması halinde ise:
"Ulaştırılacak günden bir süre ... " anlamında olur. İsa b. Amr ve
el-Hasen nasb ile okumuşlardır. Kimi kıraat alimlerinden emir olarak:
"Tebliğ et!" diye okudukları da rivayet edilmiştir. Bu kıraate göre:
"Bir gündüzün" lafzı üzerinde vakıf yapılır, sonra da: "Tebliğ
et" buyruğu ile okumaya yeniden devam edilir.
"Fasıklar" İbn
Abbas'ın ve başkalarının açıklamalarına göre Allah'ın emrinin dışına çıkanlar
"topluluğundan başkası helak edilir mi ki?"
İbn Muhaysın fiili kavme
isnad ederek: " ... topluluğundan başkası helak olur mu" diye
okumuştur.
İbn Abbas dedi ki: Bir
kadının doğumu güçleşecek olursa, bir sahifeye şu iki ayet ve şu iki kelime
yazılır, sonra bunlar su ile yıkanarak ondan o kadına içirilir. Sözkonusu
(ayetler ve kelimeler şunlardır): "Rahman ve rahim Allah'ın adı ile. Azim,
Halim ve kerim olan Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Göklerin Rabbi, yerin
Rabbi ve büyük Arş'ın rabbi olan Allah her türlü eksiklikten münezzehtir.
"Onlar onu göreceklerigün, bir (günün) akşamından veya kuşluğundan başka
durmamışlar gibigelecek onlara." (en-Naziat, 46); "Onlar kendisi ile
tehdit olundukları şeyi görecekleri gün sanki yalnızca bir günün bir saati
kadar kalmışlar gibi gelecek onlara. Bu yeterli bir tebliğdir, fasıklar
topluluğundan başkası helak edilir mi ki?" Sadakallahu'l-azım."
Katade'den
nakledildiğine göre; Yüce Allah ancak kendisini helake sürükleyen bir müşriki
helak eder, demektir.
Allah'ın rahmetine
umutlandırmak bakımından, en güçlü ayetin bu olduğu söylenmiştir. Doğrusunu en
iyi bilen Allah'tır.
AHKAF SURESİNİN SONU
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN