AHKAF 33 |
أَوَلَمْ
يَرَوْا
أَنَّ
اللَّهَ
الَّذِي خَلَقَ
السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ
وَلَمْ
يَعْيَ
بِخَلْقِهِنَّ
بِقَادِرٍ
عَلَى أَنْ
يُحْيِيَ
الْمَوْتَى
بَلَى إِنَّهُ
عَلَى كُلِّ
شَيْءٍ
قَدِيرٌ |
33. Peki, göklerle
yeri yaratmış ve onları yaratmaktan dolayı yorulmamış olan Allah'ın, ölüleri
diriltmeye de kadir olduğunu görmezler mi? Evet, muhakkak ki O, her şeye güç
yetirendir.
"Peki, göklerle yeri
yaratmış ve onları yaratmaktan dolayı yorulmamış olan Allah'ın, ölüleri
diriltmeye de kadir olduğunu görmezler mi?" buyruğundaki
"görmek" fiili, bilmek anlamındadır. "Allah" lafza-i
celalinden önce gelen: (...) ile ismi ve haberi, "görmek" anlamındaki
fiilin alması gereken iki mefulün yerini tutmaktadır.
Bu buyruk öldükten sonra
dirilişi inkar edenlere karşı bir delil getirmektedir.
"Yorulmamış"
buyruğu acze düşmemiş, onları yoktan var etmekten dolayı zaafa düşmemiş
demektir. Uygun olan şekli ve yolu bulamamayı anlatmak üzere: "İşi için
uygun olan şekli bulamadı" denilir. Sonunun (ye'lerinin) idgamlı
kullanılması daha çoktur. Çoğul halinde şeddesiz olarak: (...) denilebileceği
gibi, şeddeli olarak: (...) da denilebilir. Şair de şöyle demiştir: "Güvercin
yumurtasını ne yapacağını bilemediği gibi, Onlar da işlerinin içinden nasıl
çıkacaklarını bilemediler."
"İşimi ne şekilde
çözeceğimi bilemedim" demektir.
"O beni yordu,
şaşırttı" anlamına gelir.
el-Hasen
("yorulmamış" anlamı verilen buyruğu): (...) diye "ayn"
harfini esre, "ye" harfini de sakin (med harfi) olarak okumuştur ki,
bu kullanım şekli çok az, hatta şazdır. Aynu'l-fiilin (üç harfli fiillerin
ikinci harfinin) i'lal ile "lamu'l-fiilin" (fiilin üçüncü harfinin)
de tashih edilerek kullanımı ancak: "Gaye, ayet" gibi çok az
isimlerde görülen bir şeydir. Fiilde kullanımı ise sadece el-Ferra'nın
zikrettiği bir beyitte görülmüştür. O da şairin şu beyitindedir: "O sanki
diğer kadınlar arasında bir altın külçesidir, Evinin avlusunda yürür de nereye
gideceğini bilmez (ya da yorulur)"
"Kadir
olduğunu" buyruğunun başındaki "be" harfi ile ilgili olarak Ebu
Ubeyde ve el-Ahfeş şöyle demişlerdir: Be tekid maksadıyla fazladan
getirilmiştir. Yüce Allah'ın: "Şahid olarak Allah yeter" (en-Nisa,
166) buyruğu ile; "Yağ veren " (el-Mu'minun, 20) buyruklarındaki
"be" gibi.
el-Kisai, el-Ferra ve
ez-Zeccac ise buradaki "be" harfinde buyruğun baş taraflarındaki
istifham ve inkarın yerini tutan bir özellik vardır, demişlerdir. Yine
ez-Zeccac şöyle demektedir: Araplar bunu inkar (cahd) ile birlikte kullanır ve:
"Ben Zeyd'in ayakta olduğunu zannetmiyordum" derler. Ancak -Zeyd'in
ayakta olduğunu zannettim anlamında-:
(...) demezler. Burada
hem: (...) nefy edatı, hem de: (...) edatı geldiğinden be tekid içindir. İfade
de: "Allah kadir değil midir?" takdirindedir.
Yüce Allah'ın:
"Göklerle yeriyaratan, onlar gibisiniyaratmaya kadir değil midir?"
(Yasin, 81) buyruğu gibidir.
İbn Mesud, el-A'rec,
el-Cahderi, İbn Ebi İshak ve Yakub bu lafzı: "Güç yetirir (ayet-i kerime meali
içinde: güç yetirdiğini)" diye okumuşlardır. Ebu Hatim de bu okuyuşu
tercih etmiştir. Çünkü; (...)'in haberinde "be" harfinin girmesi pek
güzel görülmez. Ebu Ubeyd ise genel okuyuşu tercih etmiştir. Çünkü bu buyruk,
Abdullah b. Mesud'un kıraatinde: (...) şeklinde be'sizdir. Doğrusunu en iyi
bilen Allah'tır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN