AHKAF 4 |
قُلْ
أَرَأَيْتُم
مَّا
تَدْعُونَ
مِن
دُونِ
اللَّهِ
أَرُونِي
مَاذَا
خَلَقُوا مِنَ
الْأَرْضِ
أَمْ لَهُمْ
شِرْكٌ فِي
السَّمَاوَاتِ اِئْتُونِي
بِكِتَابٍ
مِّن قَبْلِ
هَذَا أَوْ
أَثَارَةٍ
مِّنْ
عِلْمٍ إِن
كُنتُمْ صَادِقِينَ |
4. De ki: "Haber
verin! Allah'tan başka kendilerine dua ettikleriniz yeryüzünde neyi
yaratmışlar? Yoksa onların göklerde bir ortaklığı mı var? Bana gösterin. Eğer
doğru söyleyenler iseniz. Bundan önce bir kitab yahut bilgiden bir eser var ise
bana getirin. "
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız:
1- Allah'tan Başka Kendilerine Dua ve
ibadet Edilen Varlıklar Hiçbir Şeyi Yaratmış Değillerdir:
2- Gaybı Bilmeye Yönelik Bazı Bilgiler
ve Hükümleri:
3- Gayba Delalet Eden Sebeplerden Sadece
Rüya Kalmıştır:
4- Hat (Yazı) ya Dayanarak Hüküm Vermek:
5- Bu Ayet-i Kerime Bilgi Edinme
Yollarım Açıklamaktadır:
1- Allah'tan Başka
Kendilerine Dua ve ibadet Edilen Varlıklar Hiçbir Şeyi Yaratmış Değillerdir:
"De ki: Haber
verin. Allah'tan başka kendilerine dua ettikleriniz" Allah'tan başka
kendilerine tapındığınız putlar ve O'na koştuğunuz ortaklar "yeryüzünde
neyi yaratmışlar?" Yani yeryüzünde bir şey yaratmışlar mıdır? "Yoksa
onların göklerde" göklerin yaratılmasında Allah ile birlikte sahib
oldukları "bir ortaklığı" bir payları "mı var? Bana gösterin.
Eğer doğru söyleyenler iseniz bundan" bu Kur'an-ı Kerim'den "önce bir
kitab yahut bilgiden bir eser var ise bana getirin."
2- Gaybı Bilmeye
Yönelik Bazı Bilgiler ve Hükümleri:
"Yahut bilgiden bir eser var ise"
anlamındaki buyrukta geçen: "Yahut bir eser" lafzı genel olarak
"(peltek) se"den sonra "elif" ile okunmuştur. İbn Abbas peygamberden
şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "Bu daha önce Arapların yerde çizdikleri
bir hattır." Bunu el-Mehdevi ve es-Sa'lebi zikretmişlerdir. İbnu'l-Arabi:
Bu sahih değildir, demiştir. Hadis diye meşhur bir rivayete göre, Peygamber
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Peygamberlerden birisi çizgi çizerdi. Kimin
hattı uygun düşerse, işte o (uygun düşmüş olduğundan mübahtır)." Ancak bu
da sahih değildir.
Derim ki: Bu Muaviye b.
el-Hakem es-Sülemi'nin rivayet ettiği bir hadis olarak sabittir ve bunu Müslim
rivayet etmiştir.
en-Nehhas da senedini
kaydederek şöyle der: Bize Muhammed b. Ahmed anlattı -ki bu el-Cerayici diye
bilinir- dedi ki: Bize Muhammed b. Bundar anlattı, dedi ki: Bize Yahya b. Said
anlattı. O Süfyan es-Sevri'den, o Safvan b. Süleym'den, o Ebu Seleme'den, o İbn
Abbas'tan, o Peygamber (s.a.v.)'dan Yüce Allah'ın: "Yahut bilgiden bir
eser var ise" buyruğu hakkında: "O haktır" diye buyurmuştur. Bu
da sahihtir.
İbnu'l-Arabi dedi ki: Bu
hadisin te'vili hususunda ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. Kimisi
şöyle demiştir: Bu hadis darbı (çizgi çizmeyi) mübah kılmak üzere gelmiştir.
Çünkü bazı peygamberler bu işi yapıyordu. Kimisi de bu işi yasaklamak için
varid olmuştur. Çünkü Peygamber (s.a.v.): "Kimin hattı ona muvafakat
ederse, işte o makbuldür." diye buyurmuştur. Halbuki bu hususta önceden bu
işi yapan peygamberin yolunu bilmeye imkan yoktur. O halde böyle bir hadis
gereğince amel etmeye de imkan kalmaz. Şair dedi ki: "Ömrüm hakkı için
çakıl taşlarını vuranlar bilemezler, Ne de kuşları ürkütüp, uçuranlar Allah'ın
ne yapacağını."
Bu işi bilenlere göre
bunun hakikati yıldızların suretlerine racidir. Bunlardan çıkan, insanların
başlarına gelecek olan bahtiyarlık ya da uğursuzluk türünden o yıldızların
delalet ettiği şeyler arasından nelere delalet ediyorsa, onu gösterir.
Böylelikle bu, zanna dayalı bir başka zan olur ve yolu kaybolup gitmiş, tahkik
edilme imkanı kalmamış, gaybi bir meseleye yapışıp kalmaktan ibaret bir hal
almıştır. Ayrıca şeriat bunu yasaklamıştır. Yüce Allah da bu konuda bilginin
kendine has olduğunu haber vermiş ve insanlar arasından böyle bir bilgi sahibi
olma imkanını kaldırmıştır. Her ne kadar bundan önce gaybi birtakım hususları
idrak etmek için sarıldıkları birtakım sebebler var idi ise de, Yüce Allah bu
sebebleri artık ortadan kaldırmış, o kapıları kapatmış ve gayb bilgisini sadece
kendisine münhasır kılmıştır. Bu hususta bilgi sahibi olmaya kalkışmak artık
caiz değildir, böyle bir iddiada bulunmak kimse için helal olmaz. Şayet bu
hususta bir nehy olmasa bile böyle bir bilgiye talib olmaya kalkışmak boş bir
yorgunluktur. Bu hususta nehy varid olduğuna göre böyle bir bilgiye sahib
olmaya kalkışmak -kalkışanın maksadına göre- masiyet veya küfür olur.
Derim ki: Benim tercih
ettiğim el-Hattabi'nin görüşüdür. el-Hattabi diyor ki: Peygamber (s.a.v.)'ın:
"Kimin hattı ona muvafakat ederse, işte o uygundur." Hadisi azar
manasına gelebilir. Çünkü böyle bir iş yapmak o peygamberin peygamberliğinin
bir alameti idi. Bunun da sonu gelmiş bulunuyor. İşte bundan dolayı bize böyle
bir iş yapmak yasaklanmıştır.
Kadı Iyad dedi ki: Ancak
lafızdan daha çok anlaşılan bunun aksinedir ve hattı o peygamberin hattına
uygun düşenin bu işinin doğru bulunduğudur. Fakat şeriat tahmini ve genel
olarak gayb iddiasında bulunmayı yasaklamış iken, böyle bir uygunluk nereden
bilinecektir? Bunun manası ancak şu olabilir: Hattı uygun düşen kimselerin bu
işi, isabet ettiği sonradan görülecek iştir, yoksa bazılarının tevil ettikleri
şekilde bu işin, yapana mübah olduğu anlamına gelmez. Mekki, Peygamber Efendimizin
"peygamberlerden bir peygamber çizgi çiziyordu" buyruğunu açıklarken
şunu nakletmektedir: Bu peygamber kuma şehadet ve orta parmaklarıyla önce bir
çizgi çiziyor, sonra bunu hızlıca değiştiriyordu.
İbn Abbas'ta hadiste
geçen (ve soru soran adamın söylediği nakledilen):
"Bizden çizgi çizen
adamlar vardı" sözünü açıklarken şunları söylemektedir:
Bundan kasıt kahinin
çizdiği ve buna karşılık kendisine bahşiş verildiği çizgidir. (Bahşiş verene):
Otur da sana çizgi çizeyim, derdi. Bu kahinin önünde de beraberinde bir mil
bulunan bir genç çocuk bulunurdu. Daha sonra kahin gevşek bir araziye gider ve
usta sayılamayacak şekilde alelacele birtakım çizgiler çizerdi. Sonra yavaş
yavaş bu çizgileri ikişer ikişer silerdi. Geriye iki çizgi kalırsa, o zaman bu
başarı alameti sayılırdI. Eğer tek çizgi kalırsa, bu da hüsranın alameti kabul
edilirdi. Araplar da ona "el-esham" adını verirdi ve bu da onlara
göre uğursuzdu.
3- Gayba Delalet Eden
Sebeplerden Sadece Rüya Kalmıştır:
İbnu'l-Arabi dedi ki:
Yüce Allah itibar edilmesine ve kendisinden istidlalde bulunulmasına izin
verdiği gayba delalet eden sebepler arasında sadece rüyayı bırakmıştır. Rüyaya
bu hususta izin vermiş ve nübüvvetin cüzlerinden bir cüz olduğunu haber
vermiştir. Fal (hayra yormak) da bu şekildedir. Bazı şeyleri uğursuz kabul
etmeyi ve zecr (kuşları uçurmak)ı ise yasaklamış bulunmaktadır. Fal (hayra
yorumlamak) kişinin işittiği sözün güzel olması halinde, yapmak istediği işe
delalet ediyor kabul etmesidir. Şayet işittiği söz kötü ise (ve bunu uğursuz
görürse) buna da tetayyür denilir. Şeriat böyle bir kimseye fal dolayısıyla
sevinmesini ve sevinç ile işini yürütmeye devam etmesini emretmiştir. Şayet
hoşuna gitmeyecek bir söz işitirse, o söze iltifat etmeyip, o söz dolayısıyla
yapmak istediği işten vazgeçmemelidir. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Allah'ım, Senin kuşundan (kader ve taksiminden) başka kuş (kader ve
kısmet) yoktur. Senin hayrından başka hayır yoktur ve Senden başka hiçbir ilah
yoktur."
Kimi edebiyatçılar da
şöyle bir beyit rivayet etmektedir: "Fal ve zecr (kuşları uçurmak) ve
kahinlerin hepsi, Saptırıcıdırlar ve gayba karşı kilitler vardır."
Bu -fal (hayra yorma)-
dışında doğru bir sözdür. Çünkü şeriat onu istisna etmiş ve emretmiş
bulunmaktadır. Dolayısıyla şairin bu ifadesi kabul edilmez. Çünkü o bu konuda
bilgisizce konuşmuş bulunmaktadır. Şeriat sahibi ise daha doğru sözlü, daha iyi
bilir ve daha sağlam hüküm verir.
Derim ki: Tiyara
(uğursuz yorumlar), fal ve bunların arasındaki farka dair yeterli açıklamalar
daha önceden Maide Süresi'nde (3. ayet, 19. başlıkta) ve başka yerlerde geçtiği
gibi; gaybı bilenin sadece Yüce Allah olduğuna dair açıklamalar da el-En'am
Süresi'nde (59. ayet, 2. başlıkta) geçmiştir. Yüce Allah'ın bu hususta
kendisini bilgilendirdiği kimse dışında hiçbir kimsenin gaybe dair bir bilgi
sahibi olamayacağını, ayrıca bir kimsenin adetin cereyan ettiği şekilde adete
dayanarak bir takım delaletleri görerek kabul etmesinin de bundan istisna
olduğunu belirtmiştik. Ancak bu da farklılık gösterebilir. Mesela, bir kimse
bir hurma ağacının tomurcuk verdiğini gördüğü takdirde bunun kısa bir süre
sonra meyve vereceğini bilir. Tomurcuklarının etrafa dağılmış olduğunu görürse
de bunun meyve vermeyeceğini bilir. Bununla birlikte hurma ağacı meyvesini
telef edecek bir afete maruz kalarak meyve veremeyebildiği gibi, dağılmış
tomurcuklu hurma ağacına da Yüce Allah ikinci defa tomurcukyaratıp meyve
verebilir. Aynı şekilde Yüce Allah bu alemi yok etmek istediği takdirde bu
aydan sonra bir başka ayın, bugünden sonra bir başka günün gelmemesi de
mümkündür. Buna benzer el-En'am Suresi'nde (belirtilen yerde) açıklanan diğer
hususlar da böyledir.
4- Hat (Yazı) ya
Dayanarak Hüküm Vermek:
İbn Huveyzimendad dedi
ki: Yüce Allah'ın: "Yahut bilgiden bir eser" buyruğu hattı (yazıyı) kastetmektedir.
Malik -yüce Allah'ın rahmeti üzerine olsunşahidin hattını tanıması halinde
hatta dayanarak hüküm verir idi. Hakim o hattı veya kendisine yazanın hattını
tanıyacak olursa, yine ona dayanarak hüküm verir. Ancak daha sonra insanların
arasında birtakım hileler ve yanlış belge düzenlemeler ortaya çıkınca, bu
görüşünden vazgeçti. Onun (bu sebeple) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"İnsanlar bir takım günahkarlıklar ortaya çıkartırlarsa, onlar için de
önceden olmayan yeni hükümler verilir." Şahidler -mesela bu hakimin hattı
ve düzenlediği belgesidir diye şahitlik ederlerse yahut belgede ne yazılı
olduğunu bilmemekle birlikte o bu belgede bulunanlara bizleri şahit tuttu diye
şahitlik ederlerse; aynı şekilde vasiyet yahut kişinin başkasına ait bir malı
itirafta bulunduğuna dair hattın sahibi hakkında şahitlikte bulunurlarsa ve bu
gibi hallerde- Malik'e göre hakimin hatta dayanarak hüküm vereceği görüşü
ihtilafsız olarak nakledilmiştir.
Bir başka açıklamaya
göre "yahut bilgiden bir eser" bilgiden bir kalıntı anlamındadır. Bu
açıklamayı İbn Abbas, el-Kelbı, Ebu Bekir b. Ayyaş ve başkaları yapmıştır.
es-Sıhah'da şöyle denilmektedir: "Yahut bilgiden bir eser" ondan
geriye kalmış bir kalıntı demektir. Aynı şekilde harekeli olarak: (...) de
böyledir. "Develer önceki yağlarına yağ katarak semirdiler" demektir.
el-Maverdı ve es-Sa'lebi de bir çobanın şöyle bir bey itini zikretmektedirler:
"Ve eskiden semiz ve yağlı olan (deve)ler ki üstüne Henüz kaplarında
(tomurcuklarında) bitkiler yediği için daha da semirmiştir,"
el-Herevı dedi ki:
"(...) ile (...): Kalıntı" demektir. Mesela; "Orada ne bir göz,
ne de bir iz vardır" denilir.
Meymun b. Mehran, Ebu
Seleme b. Abdi'r-Rahman ve Katade de: "Yahut bilgiden bir eser"
ilimden bir özel bilgi diye açıklamışlardır. Mücahid: Sizden öncekilerden
nakledegeldiğimiz bir rivayet, İkrime ve Mukatil peygamberlerden bir rivayet
diye açıklamışlardır. el-Kurazi de bu isnad demektir, diye açıklamıştır.
el-Hasen'e göre anlam: Ortaya atılan yahut çıkartılan (bilgi) demektir.
ez-Zeccac dedi ki:
"Yahut bilgiden bir eser" alamet anlamındadır. Çünkü bu lafız
"semahat" ve "şecaat" gibi bir mastardır. Kelimenin aslı da
rivayet demek olan (...) den gelmektedir. Mesela, bir kimse hadisi bir
başkasından naklederek zikrettiğini anlatmak üzere: "Hadisi rivayetle
naklettim, ediyorum, rivayet etmek, ben hadisi rivayetle nakl ediciyim"
denir. Bu kökten olmak üzere de: "Sonrakilerin öncekilerden
nakledegeldikleri bir hadis" demektir. el-A'şa der ki: "Hakkında
tartıştığınız o husus var ya, Dinleyene de, nakledene de açıkça
gösterilmiştir."
Beyitteki, "açıkça
gösterilmiştir" anlamındaki lafız: "Açıkça göstermiştir" diye de
rivayet edilmiştir.
"Yahut ... bir
eser" anlamındaki lafız: (...) şeklinde "hemze" ötreli ve
"peltek se" harfi sakin olarak da okunmuştur. Anlamının bilgiden bir
kalıntı olması mümkün olduğu gibi, öncekilerin kitaplarından nakledilmiş bir
bilgi, bir şeyanlamında olması da mümkündür.
"Me'sur" ise
kendisinden hadis rivayet edilenden, senedi sahih olarak nakledilen rivayete
denilir.
es-Sülemi, el-Hasen ve
Ebu Reca "elif"siz olarak "hemze" ve "peltek se"
harflerini üstün ile okumuşlardır. Bu da özellikle size verilmiş bir bilgi
yahut başkasına verilmeyip tercihen size verilen bir bilgi demektir. Yine el-Hasen'den
ve bir grub kimseden "elif" üstün ve "peltek se" sakin
olarak: (...) diye okudukları da zikredilmiştir. Birincisini es-Sa'lebi,
ikincisini el-Maverdi zikretmiştir. Ayrıca es-Sa'lebi, İkrime'den "yahut
bilgiden bir miras" diye (okuduğunu açıkladığını) nakletmiştir.
5- Bu Ayet-i Kerime
Bilgi Edinme Yollarım Açıklamaktadır:
Yüce Allah'ın: "
... Eğer doğru söyleyenler iseniz, bundan önce bir kitab yahut bilgiden bir
eser var ise banagetirin" buyruğunda bütün delil getirme yolları
açıklanmış bulunmaktadır. Bu delillerin birincisi akli delildir. Bu da Yüce
Allah'ın: "De ki: Haber verin. Allah'tan başka kendilerine dua
ettikleriniz yeryüzünde neyi yaratmışlar, yoksa onların göklerde bir ortaklığı
mı var?" buyruğunda dile getirilmektedir. Bu buyruk cansız varlığın Allah'tan
başka ilah diye çağrılarak ona dua etmenin doğru olamayacağını aklı delil ile
ortaya koyup delillendirmektedir. Çünkü onun faydası da yoktur, zararı da. Daha
sonra Yüce Allah: "Bundan önce bir kitab" buyruğu semi' delili
açıklamaktadır. "Yahut bilgiden bir eser var ise bana getirin."
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN