ŞURA 49 / 50 |
{48} لِلَّهِ
مُلْكُ السَّمَاوَاتِ
وَالْأَرْضِ
يَخْلُقُ
مَا يَشَاءُ
يَهَبُ
لِمَنْ
يَشَاءُ
إِنَاثاً وَيَهَبُ
لِمَن يَشَاءُ
الذُّكُورَ {49}
أَوْ
يُزَوِّجُهُمْ
ذُكْرَاناً
وَإِنَاثاً وَيَجْعَلُ
مَن يَشَاءُ
عَقِيماً
إِنَّهُ عَلِيمٌ
قَدِيرٌ {50} |
49.
Göklerle yerin mülkü yalnız Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine kızlar
ihsan eder, dilediğine de erkek evlat bağışlar.
50. Veya
onlara erkekler ve dişiler olarak her ikisinden de verir. Dilediğini de kısır
bırakır. Muhakkak O, çok iyi bilendir, herşeye gücü yetendir.
Şanı Yüce Allah'ın:
"Göklerle yerin mülkü yalnız Allah'ındır. Dilediğini yaratır" buyruğu
ile ilgili açıklamalarımızı Allah'ın izni ile dört başlık halinde sunacağız:
1- Herşeyin Mülkü Allah'ındır O
Dilediğine, Dilediği Gibi Evlat Verendir:
2- Yüce Allah'ın insanları Bu Yolla
Yaratmasındaki Hikmet:
3- Erkek de, Dişi de Olmayan (Hünsa)
Çocuklar:
4- Hünsanın Varlığını Kabul Etmeyenlere
Cevab:
1- Herşeyin Mülkü
Allah'ındır O Dilediğine, Dilediği Gibi Evlat Verendir:
"Göklerle yerin
mülkü yalnız Allah'ındır." buyruğu mübteda ve haberdir.
Yaratıklardan
"dilediğini yaratır, dilediğine kızlar ihsan eder. Dilediğine de erkek
evlat bağışlar" buyruğu hakkında Ebu Ubeyde, Ebu Malik, Mücahid, el-Hasen
ve ed-Dahhak şöyle demişlerdir: O dilediği kimselere erkek vermeksizin hep
dişiler bağışlar. Dilediği kimselere de dişi vermeksizin hep erkek bağışlar,
"Erkekler"
anlamındaki kelimenin başına "elif-lam" gelmekle birlikte
"dişiler" anlamındaki kelimenin başına "elif-lam"ın
gelmeyiş sebebi, onların daha üstün olduklarından dolayıdır. Böylelikle Yüce
Allah onları tarif alameti ile ayırmış bulunmaktadır.
Vasile b, el-Eska dedi
ki: Bir kadının erkekten önce dişi doğurması o kadının bereketindendir. Çünkü
Yüce Allah: "Dilediğine kızlar ihsan eder, dilediğine de erkek evlat
bağışlar" buyruğunda öncelikle kızlardan söz etmiştir.
"Veya onlara
erkekler ve dişiler olarak her ikisinden de verir" buyruğu hakkında
Mücahid dedi ki: Bu bir hanımın önce erkek, sonra kız çocuk doğurması, sonra
erkek, sonra da kız çocuk doğurmasıdır. Muhammed b. elHanefiyye de; bu kadının
biri erkek biri kız olmak üzere ikiz doğurması demektir, demiştir.
"Veya onlara
erkekler ve dişiler olarak her ikisinden de verir" buyruğu ile ilgili
olarak el-Kutebi şöyle demiştir: Burada her ikisinden de vermek, erkek ve kız
çocukları bir arada vermesi demektir. Araplar -aynı kökten olmak üzere-: ''Küçük
ve büyük develerimi bir araya topladım" derler.
"Dilediğini de
kısır bırakır." Yani onun çocuğu olmaz.
"Kısır erkek"
ile; ''Kısır kadın" denilir.
"Kadın kısır oldu,
kısırlaşır, kısırlaşmak" denilir. Bu fiilin kullanımı; "Hamdetti,
hamdeder" fiiline benzemektedir. Aynı şekilde: (...) şeklinde;
"İrileşti, irileşir, büyük oldu, büyük olur" fiili gibi de
kullanılır. Asıl anlamı (ardı arkası) kes(il)mek'tir. Mesela: "Arkası
kesilmiş mülk" ifadesi de buradan gelmiştir. Bu da mülke zarar gelir
korkusu ile öldürmek ve haklara riayet etmemek suretiyle akrabalık bağının
kesilmesi demektir. "Kısır rüzgar" bulut ve ağacı aşılamayan rüzgar
demektir. Kıyamet günü de: "Kısır bir gün"dür, çünkü o günden sonra
bir gün yoktur. (çoğul olarak): ''Kısır kadınlar" denilir. Şair şöyle
demiştir: "Kısırlaştı kadınlar, artık benzerinİ doğuramazlar, Çünkü
kadınlar benzerini doğurmaktan yana kısırdırlar."
en-Nekkaş'ın
naklettiğine göre bu ayet-i kerime -hükmü umumi olmakla birlikte- özellikle
peygamberler hakkında inmiştir. Yüce Allah Lut'a erkek evlat vermeksizin sadece
kız evlat vermişti. İbrahim'e de sırf erkek evlat vermiş ve kız çocuk
vermemişti. İsmail ve İshak'a hem erkek, hem kız evlat vermişti. İsa ve Yahya
ise kısır idiler.
Benzeri bir açıklama İbn
Abbas ile İshak b. Bişr'den de nakledilmiştir. İshak dedi ki: Ayet-i kerime
(özellikle) peygamberler hakkında inmiş olup umumidir. "Dilediğine kızlar
ihsan eder" buyruğu ile Lut (a.s.)'ı kastetmektedir. Onun erkek çocuğu
olmamıştı, sadece iki kızı olmuştu. "Dilediğine de erkek evlat
bağışlar" buyruğu ile de İbrahim (a.s)'ı kastetmektedir. Onun kız çocuğu
olmamış, sekiz oğlu olmuştu.
"Veya onlara
erkekler ve dişiler olarak her ikisinden de verir." Bununla da Rasülullah
(s.a.v.)'ı kastetmektedir. Onun dört oğlu ve dört kızı olmuştu.
"Dilediğini de
kısır bırakır" buyruğu ile de Zekeriya oğlu Yahya'yı -ikisine de selam
olsun- kastetmektedir. (İshak) İsa'dan
sözetmemektedir.
İbnu'I-Arabi dedi ki:
İlim adamlarımız dedi ki: "Dilediğine kızlar ihsan eder" buyruğu ile
Lut (a.s)'ı kastetmektedir. Onun kız çocukları vardı, fakat oğlu olmamıştı.
"Dilediğine de erkek evlat bağışlar" buyruğu ile İbrahim (a.s)'ı
kastetmektedir. Onun oğulları vardı, fakat kız çocuğu yoktu. "Veya onlara
erkekler ve dişiler olarak her ikisinden de verir" buyruğu ile de Adem
(a.s)'ı kastetmektedir. Havva her seferinde biri erkek ve biri dişi olmak üzere
ikiz doğururdu. Bir batındaki dişiyi bir diğer batındaki erkekle evlendirirdi.
Nihayet Yüce Allah Nuh (a.s)'ın şeriatında bu hususta ki haram kılıcı hükmü
indirinceye kadar bu böylece devam etti. Aynı şekilde Muhammed (s.a.v.)'ın da
hem erkek, hem kız çocukları vardı: Kasım, Tayyib. Tahir, Abdullah, Zeyneb, Um
Külsum, Rukayye ve Fatıma. Hepsi de Hatice (r.a)'dan doğmuştu. İbrahim ise
Mariye el-Kıbti'den olmuştur.
İşte Yüce Allah Adem
(a.s)'dan günümüze kadar ve kıyamete kadar insanları bu şekilde taksim
etmiştir. Onun sonsuz hikmeti ve yerini bulan meşieti dolayısı ile bu sınırlı
şekilde nesil devam eder. Bu yolla nesilin kalıcılığı sağlanmakta ve insanın
soyu devam etmekte, Yüce Allah'ın vaadi gerçekleşmekte, emir hak olmakta, dünya
da mamur olmaktadır. Cennet ve cehennemin herbirisi de kendilerini dolduracak
olanı alır ve geriye de (bir miktar) kalır. Nitekim hadis-i şerifte şöyle
buyurulmaktadır: "Şüphesiz (cehennem) ateşi Cebbar olan Allah ayağını
oraya koyuncaya kadar dolmayacaktır. O vakit de: Artık yeter, artık yeter,
diyecektir. Cennete gelince, onda geriye bir boşluk kalacaktır. Yüce Allah
orası için başka bir takım yaratıklar var edecektir. ''
2- Yüce Allah'ın
insanları Bu Yolla Yaratmasındaki Hikmet:
İbmı'l-Arabi dedi ki:
Yüce Allah kudretinin genelliği, gücünün çetinliği dolayısı ile yaratıkları ilk
olarak yokluktan yaratır. Lutfunun büyüklüğü, hikmetinin sonsuzluğu ile de
-buna ihtiyacı olduğundan dolayı değil- bir şeyi bir başka şeyden yaratır.
Çünkü O, ihtiyaç duymaktan uzak ve noksanlıklardan arınmış Kuddustur.
Kendisinin de buyurduğu gibi o el-Kuddus ve es-Selamdır. Adem'i yerden yarattı.
Havva'yı da Adem'den yarattı. Sonraki insanları ise onların arasındaki ilişkiye
bağlı olarak hamilelik yolu ile meydana gelerek ve ceninin de doğurulması
sureti ile yaratmasını sürdürmüştür. Nitekim Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: "Erkeğin suyu kadının suyundan önce gelirse, o ikisinden
erkek doğar. Kadının suyu erkeğinkinden önce gelirse, o ikisinden dişi doğar.
"
Yine Sahilı(-i
Müslim)'de de böyledir: ''Erkeğin suyu kadının suyuna baskın gelirse, erkek
amcalarına venzer. Kadının suyu erkeğin suyundan baskın olursa, çocuk
dayılarına benzer. "
Derim ki: Bu Aişe
(r.anha)'nın rivayet ettiği hadisin manasıdır. Lafzı bu şekilde değildir.
Müslim'in rivayet ettiği şekliyle Urve b. Zübeyr'in Aişe'den yaptığı rivayete
göre: bir kadın Resulullah (s.a.v.)'a sordu: Kadın ihtilam olup da (kendinden
gelen) suyu görürse, gusletmesi gerekir mi? Peygamber: "Evet" diye
buyurdu. Aişe (r.anha) ona: Hay elin toprakla dolasıca dedi ve inledi.
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Onu bırak, zaten benzerlik bundan
başka sebepten dolayı mı olur ki? Kadının suyu erkeğin suyuna baskın gelirse,
çocuk dayılarına benzer. Erkeğin suyu kadınınkine baskın gelirse, amcalarına
benzer. ''
İlim adamlarımız dedi
ki: Bu hadise göre suyun baskın gelmesi benzerliği gerektirir. Yine Müslim'in
rivayet ettiği Sevban tarafından rivayet edilen hadise göre de Peygamber
(s.a.v.), (bu hususta soru soran) yahudiye şöyle demiştir: "Erkeğin suyu
beyaz, kadının suyu sarıdır. Bunlar bir araya gelip de erkeğin menisi, kadının
menisine baskın gelirse. Allah'ın izni ile çocukları erkek olur. Eğer kadının
menisi, erkeğin menisine baskın gelirse, Allah'ın izniyle çocukları kız olur.
.. "
Böylelikle bu hadiste
baskın gelmenin erkeklik ve dişiliği etkilediğini göstermektedir. Her iki hadis
gereğince eğer erkeğin suyu baskın gelirse. çocuğun amcalara benzemesi ve erkek
olması gerekmektedir. Aynı şekilde kadının suyu baskın gelecek olursa, çocuk
dayılara benzer ve dişi olması gerekir. Çünkü her ikisinin illeti aynıdır.
Fakat durum böyle değildir. görülen bundan farklıdır. Zira bizler erkek olmakla
birlikte bir kimsenin dayılarına benzediğini, dişi olmakla birlikte amcalara
benzediğini görüyoruz, O halde bu iki hadisin tevil edilmesi gerekmektedir.
Sevban'ın rivayet ettiği hadisin tevili şu şekilde yapılır: Bu "baskın
geliş"in anlamı suyun rahime erken ulaşmasıdır, Bu da şöyle açıklanır:
Baskın gelmek (el-uluvv) Arapların: ''Filan kişi benimle yarıştı ve ben de onu
yendim" ifadelerinden anlaşıldığı gibi "galib gelmek" anlamında
olduğuna göre, Yüce Allah'ın: ''Ve kimse bizi geçemez" (el-Vakıa. 60)
buyruğunda da kimse bizi yenemez anlamındaki tabir de buradan geldiğinden ötürü
bunun hakkında: ''üstün geldi, baskın geldi" tabiri kullanılmıştır. Bu
tevili hadisi şerifte geçen: "Erkeğin suyu eğer kadınınkinden önce
gelirse, çocukları erkek olur. Eğer kadının suyu erkeğin suyundan önce gelirse,
çocuk dişi olur" ifadesi de desteklemektedir. Kadı Ebu Bekr İbnu'l-Arabi
bu hadislere dayanarak şunları söylemektedir:
Her iki suyun dört hali
vardır,
1. Erkeğin suyunun önce
çıkması,
2. Kadının suyunun önce
çıkması,
3. Erkeğin suyunun önce
çıkmakla birlikte daha da çok olması,
4. Kadının suyunun önce
çıkmakla birlikte daha çok olması.
Bu kısımlara ayırma,
erkek suyunun önce fakat kadının suyunun ondan sonra çıkması ve çok olması ile
bunun aksi ile tamamlanmaktadır. Şayet erkeğin suyu ilk çıkıp da daha çok
olursa, o vakit çocuk erken çıkma hükmü ile erkek olup, çokluk gereğince de
amcalarına benzer. Şayet kadının suyu ilk olarak çıkıp da daha çok olursa,
çocuk erkenlik gereği dişi olur, çokluk gereği de dayılarına benzer. Eğer
erkeğin suyu ilk çıkmakla birlikte kadının suyu ondan sonra çıkıp daha fazla
olursa o takdirde çocuk erkenliğin gereği olarak erkek olur, kadının suyunun
daha Lızla olması gereğince de dayılarına benzer. Şayet kadının suyu erken
gelmekle birlikte erkeğin suyu kadınınkinden daha fazla olursa, o vakit çocuk
kadın suyunun erken olması dolayısıyla dişi olur, erkeğin suyunun çokluğu
gereğince de amcalarına benzer. (İbnu'l-Arabı devamla) dedi ki: İşte bu
kısımların bu şekilde düzenlenmesi ile ifade kesinlik kazanmakta, hadislerdeki
(görünürdeki) çelişki ortadan kalkmaktadır, Her şeyi yaratan ve herşeyi çok iyi
bilenin Şanı ne yücedir!
3- Erkek de, Dişi de
Olmayan (Hünsa) Çocuklar:
İlim adamlarımız der ki:
İlk cahiliye döneminde (erkek de olmayan, dişi de olmayan) hünsa görülünceye
kadar hilkat erkek ve dişi olarak devam edebildi, hünsa ortaya çıkınca,
Arapların feraiz (miras hukuku) bilgini ve oldukça uzun ömürlü olan Amir b,
ez-Zarib'e geldiler. Bu hususta ne söyleyeceğini bilemedi, Onlardan bir süre mühlet
istedi Gece bastırınca yatağında rahat edemedi ve gözlerini uyku tutmadı.
Yatağında kıvranıp dönüp durdu, Kafasımı çeşitli düşünceler gelip gidiyordu,
Nihayet hizmetçisi onun durumunda bir farklılık olduğunu anlayınca neyin var?
dedi, Ona: Bana durumu öğrenilmek üzere gelinen bir iş dolayısıyla gözüme uyku
girmiyor. Bu hususta ne diyeceğimi bilemiyorum, Hizmetçisi: Nedir diye sorduı
Ona: Hem erkeklik, hem dişilik organı olan bir kişinin mirastaki hali ne
olacak; dedi, Cariyesi (hizmetçisi) ona: Küçük abdestini nereden bozuyorsa, ona
göre miras ver, dedi, Onun bu dediği kafasına yattı ve belledi, sabah olunca
durumu meseleyi soranlara arzetti, onlar da gönül hoşluğu ile ayrılıp gittiler.
İslam bu durum böyle
iken geldi. Böyle bir olaya Ali (r.a)'ın halifeliği dönemine kadar
rastlanılmadı. Ali (r.a) bu durum hakkında (böylece) hüküm verdi, Feraiz
alimlerinin el-Kelbi'den, onun Ebu Salih'ten, onun İbn Abbas'tan, onun
Peygamber (s.a.v.)'den rivayetine göre Peygambere hem dişilik, hem erkeklik
organı olarak doğmuş bir çocuğa neye göre miras verileceği sorulmuş, o da:
"küçük abdestini bozduğu yerden" diye cevab vermiştir.
Yine rivayet edildiği ne
göre ona ensardan bir hünsa getirilmiş. o da: "İlk olarak küçük abdestini
nereden bozarsa. ona göre ona miras veriniz" diye buyurmuştur.
Muhammed b. el-Hanefiyye
de Ali'den böylece rivayet ettiği gibi. buna yakın bir açıklama İbn Abbas'dan
da rivayet edilmiştir. İbnu'I-Müseyyeb. Ebu Hanife, Ebu Yusuf ve Muhammed de bu
görüştedirler. Bu görüşü el-Müzeni de Şafii'den rivayet etmiştir.
Bir kesim de; küçük
abdestin bozulduğu yerin delil olacak bir tarafı yoktur, demişlerdir. Eğer
küçük abdest aynı anda iki yerden de çıkacak olursa, Ebu Yusuf: Çoğunluğu
nerden yapıyorsa ona göre hüküm verilir demiş, ancak Ebu Hanife bunu kabul
etmeyerek: Sen bunu neyle: ölçeceksin, diye sormuştur. Şafii mezhebine mensub
ilim adamları da çokluğun bir hüküm ifade etmeyeceğini kabul etmişlerdir.
Ali ve el-Hasen'den
nakledildiğine göre onlar kaburga kemikleri sayılır, demişlerdir. Çünkü kadının
kaburga kemiği erkekten bir fazladır. Bu hususta ilim adamlarının farklı
görüşleri Nisa Suresi'nde yer alan miras ayetinde (11-14. ayetler, 12.
başlıkta) etraflı ve güzel açıklamalarıyla geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'a
hamdolsun.
4- Hünsanın Varlığını
Kabul Etmeyenlere Cevab:
Kadı Ebu Bekr
İbnu'I-Arabi dedi ki: Avamın ileri gelenlerinden bazıları hünsa diye bir türün
varlığını kabul etmemişlerdir. Çünkü Yüce Allah insanları erkek ve dişi olmak
üzere iki kısma ayırmıştır. Biz deriz ki: Bu, dili bilmemek ve fasahatın
açıklamaları hakkında bilgisiz olmak, ilahi kudretin genişliğini yeterince
anlayamamaktan kaynaklanan bir iddiadır. Şanı Yüce Allah'ın kudretini ele
alalım. O vasi' (kudreti pek geniş) olandır ve alimdir (herşeyi çok iyi
bilendir). Kur'an-ı Kerim'in ifadelerinin zahiri ise hünsa diye bir türün var
olmadığını ortaya koymamaktadır. Çünkü Yüce Allah: "Göklerle yerin mülkü
yalnız Allah'ındır" diye buyurmaktadır. Bu genel bir övgü ifadesi olup
bunun tahsis edilmesi caiz değildir. Çünkü ilahi kudret bunu gerektirmektedir.
Yüce Allah'ın: "Dilediğine kızlar ihsan eder, dilediğine de erkek evlat
bağışlar veya onlara erkekler ve dişiler olarak her ikisinden de verir.
Dilediğini de kısır bırakır" buyruğuna gelince, bu varlık aleminde
çoğunlukla görülenler hakkında verilen bir haberdir. İlk ifadenin genel kapsamı
çerçevesine girdiğinden ötürü de nadir olarak görülen ayrıca sözkonusu
edilmemiştir. Diğer taraftan varlık aleminde gözle görülenler bu türün var
olduğuna tanıklık etmekte ve bu türLin varlığını inkar edenleri
yalanlamaktadır. Ebu Said Ribat'ında Mağrib ülkelerinden olan bir hünsa, İmam
eş-Şehid'den bizimle birlikte ders okurdu, Bunun sakalı olmadığı gibi. memeleri
çıkmış ve hem cariyesi de vardı. Durumunun ne olduğunu Rabbin en iyi bilir.
Uzun arkadaşlık dönemimizde utancımdan onun durumuna dair soru soramadım. Bugün
ise; keşke durumunu bana açıklaması için ona soru sormuş olsaydım, diye
üzülüyorum.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN