ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

ŞURA

15

فَلِذَلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَقُلْ آمَنتُ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِن كِتَابٍ وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ

لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ اللَّهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ

 

15. İşte bundan dolayı sen davet et. Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların arzularına uyma ve De ki: "Ben Allah'ın indirdiği bütün kitaplara iman ettim. Aranızda adalet yapmakla emrolundum. Allah bizim de Rabbinizdir, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz de sizindir. Bizimle sizin aranızda artık bir delile gerek yoktur. Allah hepimizi bir arada toplayacaktır ve dönüş yalnız O'nadır."

 

(Bir önceki ayet-i kerimede sözü geçen) şüphenin yahudiler ve hristiyanlar ya da Kureyşliler açısından sözkonusu olabileceği dolayısıyla Peygamber (s.a.v.)'a hitaben: "İşte bundan dolayı sen davet et" diye buyurulmuştur Yani sen onların şüphe içerisinde olduklarını açıkça öğrendiğine göre artık, Allah'ın yoluna davet et. Yani Yüce Allah'ın bütün peygamberler için şeriat yaptığı ve kendilerine tavsiye ettiği o dine çağır. Buna göre buyruğun başındaki ("fe" harfinden sonra gelen) "lam" harfi; ''e, a" anlamındadır (Buna göre buyruk: İşte bundan dolayı sen buna -bu dine- davet et, demek olur).

 

Nitekim Yüce Allah'ın: "Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir" (ez-Zilzal, 7) buyruğunda da "lam" harfi bu anlamdadır.

 

(Uzak için işaret ismi olan): (...); "Bu" anlamındadır. Buna dair açıklamalar daha önceden (el-Bakara, 2. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Anlam da: İşte bundan dolayı sen, bu Kur'an-ı Kerim'e artık davet et.

 

İfadede bir takdim ve tehir olduğu da söylenmiştir. Anlam şöyle olur: Senin müşrikleri kendisine davet ettiğin şeyonlara pek ağır gelmektedir. İşte bundan dolayı sen davet et.

 

"Lam" harfinin asli anlamında kullanıldığı ve anlamın şu şekilde olduğu da söylenmiştir: Daha önce sözü edilenlerden öıürü artık sen de davet et ve dosdoğru ol. İbn Abbas dedi ki: İnsanları Kur'an'a davet et, demektir.

 

"Emrolunduğun gibi dosdoğru ol" buyruğu da ona bir hitabtır. Katade dedi ki: Allah'ın emri üzere dosdoğru ol, demektir. Süfyan: Kur'an üzere dosdoğru yürü anlamındadır, demiştir. ed-Dahhak da: Risaleti tebliğ üzere dosdoğru devam et, diye açıklamıştır.

 

"Onların arzularına uyma!" Yani sana muhalefet eden kimselerin sana aykırılıklarına bakma, aldırma.

 

"Ve de ki: Ben Allah'ın indirdiği bütün kitablara iman ettim. Aranızda adalet yapmakla emrolundum" buyruğundaki: ''Adalet yapmakla" lafzı: (...) anlamındadır.

 

Yüce Allah'ın: "Ve alemlerin Rabbine teslim olmakla emrolundum" (el-Mu'min, 66) buyruğunda olduğu gibi.

 

Bu buyruktaki "lam" harfinin lam-ı key olduğu, anlamın da: aranızda adalet yapmak için bana emir verildi, şeklinde olduğu da söylenmiştir.

 

İbn Abbas ve Ebu'l-Aliye şöyle demişlerdir: Din hususunda aranızda eşitlik yapmakla ve bütün kitaplarla, bütün resüllere iman etmekle emrolundum. Başkaları da: Bütün durumlarda adalet yapmakla emrolundum diye açıklamışlardır. Buradaki adaletin verilen hükümlerde adalet olduğu söylendiği gibi, tebliğde olduğu da söylenmiştir.

 

"Allah bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz de sizindir. Bizimle, sizin aranızda artık bir delile gerek yoktur." İbn Abbas ve Mücahid'in dediklerine göre burada hitab yahudileredir. Yani bizim dinimiz bizimdir, sizin dininiz de sizindir. Bu buyruk daha sonra Yüce Allah'ın: "Kendilerine kitab verilmiş olanlardan Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyen ... lerle ... savaşınız" (et-Tevbe, 29) buyruğu ile neshedilmiştir.

 

Mücahid dedi ki: Yüce Allah'ın: "Bizimle sizin aranızda artık bir delile gerek yoktur" buyruğu bizimle sizin aranızda bir husumet yoktur, anlamındadır.

 

Bu buyruğun nesholmadığı da söylenmiştir. Çünkü deliller açıkça ortaya çıkmış belgeler ikame edilmiştir. Geriye sadece (inanılmaması halinde) inat kalmaktadır. İnat karşısında ise delilin bir faydası da yoktur, tartışmaya gerek de yoktur.

 

en-Nehhas dedi ki: Bu açıklamaya göre "bizimle, sizin aranızda artık bir delile gerek yoktur" buyruğunun şu anlama gelmesi de mümkündür: Artık o size karşı delil getirmekle ve sizinle savaşmakla emrolunmamıştır. Sonra da bu nesholmuştur. Nitekim kıble değiştirilmeden önce bir kimse birisine: Kabe'ye doğru namaz kılma demiş olsa bile, sonra da insanların kıblesinin değişmesinden sonra; bu, nesholmuştur, denebilir.

 

"Allah hepimizi bir arada toplayacaktır" buyruğu ile kastedilen kıyamet günüdür.

"Ve dönüş yalnız O'nadır." Huzuruna varacağımız vakit aramızda hüküm verecek olan O'dur ve herkesi üzerindeki sorumluluklar dolayısıyla cezalandıracaktır.

 

Bu ayet-i kerimenin el-Velid b. Muğire ve şeybe b. Rabia hakkında indiği de söylenmiştir. Bunlar Rasülullah (s.a.v.)'a Velid, kendisine malının yarısını vermesi, şeybe de onu kızı ile evlendirmesi şartı ile, yaptığı davet ve dininden vazgeçerek Kureyş'in dinine dönmesini teklif etmişlerdi.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Şura 16

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR