ŞURA 1 / 4 |
بِسْمِ
اللهِ
الرَّحْمنِ
الرَّحِيمِ حم {1}
عسق {2}
كَذَلِكَ
يُوحِي
إِلَيْكَ
وَإِلَى الَّذِينَ
مِن
قَبْلِكَ اللَّهُ
الْعَزِيزُ
الْحَكِيمُ {3}
لَهُ مَا فِي
السَّمَاوَاتِ
وَمَا فِي
الْأَرْضِ
وَهُوَ الْعَلِيُّ
الْعَظِيمُ {4} |
1. Ha,
Mim.
2. Ayn,
Sin, Kaf.
3.
Mutlak galib, sonsuz hikmet sahibi olan Allah sana ve senden öncekilere işte
böyle vahyeder.
4.
Göklerde olanlarla, yerde olanlar yalnız O'nundur. O en yücedir, en büyük
olandır.
Yüce Allah'ın: "Ha,
Mim, Ayn, Sin, Kaf" buyruğu hakkında Abdu'l-Mu'min şöyle demektedir: Ben
el-Huseyn b. el-Fadl'a şunu sordum: Niçin "Ha, Mim" buyruğu
"Ayn, Sın, Kaf" dan ayrı olarak yazıldı da buna karşılık: "Kef,
He, Ya, Ayn, Sad", "Elif, Lam, Ra" ile "Elif, Lam, Mim,
Sad" ayrı yazılmadılar? Şu cevabı verdi: Çünkü "Ha, Mim, Ayn, Sin,
Kaf" buyruğu ''Ha. Mim" ile başlayan birtakım sureler arasında yer
almaktadır. Bundan ötürü gerek kendisinden önce, gerek kendisinden sonra
kendisine benzeyen süreler gibi (baştarafı) yazılmıştır. Sanki "Ha, Mim''
mübteda, buna karşılık "Ayn, Sin, Kaf" da onun haberi gibidir. Ayrıca
burada bu harfler iki ayrı ayet olarak sayılmışken buna benzer fakat bir arada
yazılan buyruklar tek bir ayet olarak sayılmışlardır.
Bir diğer görüşe göre;
bütün harfler açıklamanın temeli, söz söylemenin dayanağı olmaları bakımından
aynı durumdadır. Bu açıklamayı da el-Cürcani zikretmiştir.
"Ha, Mim, Ayn, Sin,
Kaf" birbirinden ayrı, buna karşılık: "Kef, He. Ya, Ayn.
Sad" bitişik
yazılmıştır. Çünkü "Ha, Mim" denildiğine göre; ''Olacak olan hükme
bağlandı" demektir. Bundan dolayı yazılışında fiil takdir edilen ile
takdir edilmeyen harfleri ayrı yazımış olmaktadırlar. Diğer taraftan bu ayrı
yazılsa, öteki de bitişik yazılsa yine caizdir. Bu açıklamayı da el-Kuşeyri
nakletmiştir.
İbn Mesud ile İbn
Abbas'ın kıraatinde "Ha, Mim, Sin, Kaf" şeklindedir İbn Abbas dedi
ki: Ali (r.a.) bunlar ile fitneleri (meydana gelecek karışıklıkları) biliyordu,
Ertae b. el-Munzir dedi
ki: Bir adam yanında Huzeyfe b, el-Yenıan bulunduğu sırada İbn Abbas'a şöyle
sordu: Bana Yüce Allah'ın: "Ha, Mim, Ayn, Sin, Kaf" buyruğunun
tefsirinin ne olduğunu haber ver. dedi, İbn Abbas ona iltifat etmedi, Bu
sorusunu ona üç defa tekrarladığı halde yine ondan yüz çevirdi, Bu sefer
Huzeyfe b, el-Yeman şöyle dedi: Onun tefsirini ben sana haber vereyim: Ben
senin soruna niçin cevab vermediğini biliyorum. Bu ayet-i kerime Abdu'l-ilah ya
da Abdullah diye anılan onun yakınlarından birisi hakkında inmiştir. Bu kişi
doğudaki nehirlerden birisi üzerinde konaklayacak ve bu nehir kıyısında iki
şehir inşa edecek, nehir bu iki şehrin ortasını yarıp geçecek, Allah onların
mülklerinin son bulmasını, devletlerinin ardı arkasının kesilmesini murad
edeceği vakit, bu şehirlerden birisi üzerine geceleyin bir ateş gönderecek,
sabahı simsiyah ve kararmış olarak edecektir Sanki orada böyle bir şey yokmuş
gibi yanacaktır. Diğer şehir ise buna: bu şehir nasıl bu hale geldi, diye
hayret edecek. O aynı günün aydınlığında her zorba ve inatçı orada toplanıp bir
araya gelecek, sonra da Yüce Allah o şehri ve bu inatçı ve zorbaları birlikte
yerin dibine geçirecek. İşte Yüce Allah'ın "Ha, Mim, Ayn, Sin, Kaf"
buyruğunun açıklaması budur. Yani: bu Yüce Allah'ın hükme bağladığı
kararlarından ve hükmü verip, bitirdiği Fitne ve kazalarından birisidir. İşte
burada "Ha, Mim": "Hükme bağlandı" demektir. "Ayn''
ondan adaletle: "Sin" olacaktır, "Kaf" bu iki şehirde vukua
gelecektir, demektir,
Bu tefsirin bir benzeri
de Cerir b. Abdullah el-Beceli'den gelen rivayettir. O şöyle demiştir: Ben
Resulullah (s.a.v.)'e şöyle buyururken dinledim: "Dicle, Duceyl, Kutrabbu
ve es-Sarat arasında bir şehir inşa edilecektir. Bu şehirde yeryüzünün
zorbaları toplanıp bir araya gelecektir, hazineler oraya getirilecek ve orası
yerin dibine geçirilecektir. -Bir rivayette ahalisi ile birlikte de
denilmektedir.- Bu yerin dibine geçirilen Şehrin yerin içinde yol alması yumuşak
bir arazide oldukça güzel bir kazığın girmesinden daha hızlı olacaktır."
İbn Abbas da "Ha,
Mim, Sin, Kaf diye "Ayn"sız olarak okumuştur. Taberi'nin nakline göre
Abdullah b, Mesud'un Mushafında da böyledir.
Nafi'nin, İbn Abbas'tan
rivayet ettiğine göre (o şöyle demiştir) "Ha" Allah'ın hilmi,
"Mim" O'nun vecdi, "Ayn" O'nun ilmi, "Sin" O'nun
nuru ve aydınlığı, "Kaf" ise kudretidir. Yüce Allah bunlara yemin
etmektedir.
Muhammed b. Ka'b'dan da
şöyle dediği nakledilmiştir: Yüce Allah hilmine, vecdine, yüceliğine, nuruna ve
kudretine, kalbinden ihlas ile la ilahe illallah'a sığınan kimseleri
azablandırmayacağına yemin etmektedir,
Cafer b, Muhammed ile
Said b, Cubeyr de şöyle demişlerdir: "Ha" rahmandan, "Mim"
mecidden, "Ayn" alimden, "Sin" kuddüsten, "kaf"
da kaahirdendir. Mücahid de şöyle demiştir: Bunlar surelerin başlangıcı olan
harflerdir. Abdullah b, Bureyde de şöyle demiştir: Bu dünyanın etrafını kuşatan
dağın adıdır, Lafız es-Sa'lebi"nin olmak üzere el-Kuşeyri'nin zikrettiğine
göre bu ayetikerime nazil olunca Peygamber (s.a.v.)'ın üzülüp kederlendiği
yüzünden anlaşılmıştı, Ona: Ey Allah'ın Resulü, seni üzen nedir? diye soruldu,
şöyle buyurdu: ümmetimin başına inecek yerin dibine geçirilmek, semadan bir
şeyler atılması, onları bir yerlere toplayacak bir ateş, denize doğru
sürükleyecek bir rüzgar ve İsa'nın inişi ile Deccal'in çıkışının hemen ardından
gelecek biri diğerinin akabinde ortaya çıkacak birtakım belgeler, alametler
bana ha ber verildi," Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Yine denildiği ne göre
bu Peygamber (s.a.v.) ile ilgilidir. Buna göre "ha" onun üınmetinin
etrafında toplanacağı havzıdır, "Mim" uçsuz bucaksız mülkü,
"ayn" onun izzeti, "sin" onun görülen aydınlığı,
"kaf'' onun Makam-ı mahmudda ayakta durması ve mutlak melik (herşeyin sahibi)
ve ma'budun huzurunda şan ve şerefiyle yakınlığı demektir.
İbn Abbas dedi ki:
Kendisine kitab verilmiş ne kadar peygamber varsa mutlaka ona; "Ha, Mim,
Ayn, Sin, Kaf" da vahyedilmiştir. Bundan dolayı Yüce Allah: "Allah
sana ve senden öncekilere işte böyle vahyeder" diye buyurmuştur.
el-Mehdevi dedi ki:
"Haberde nakledildiğine göre, "Ha, Mim, Ayn, Sin, Kaf", Ben daha
önce geçmiş olan peygamberlere vahyettim şeklindedir."
İbn Muhaysın, İbn Kesir
ve Mücahid: "Vahyeder" buyruğunu meçhul bir fiil olarak:
'Vahyolunur" diye okumuşlardır. Bu okuyuş İbn Ömer'den de rivayet
edilmiştir, Bu durumda car ve mecrür (''sana ..," buyruğu) failin
konumunda olacağından dolayı ref mahallinde olur, Bununla birlikte meçhul
fiilin (naib-i) failinin gizli olması da mümkündür, Yani, bu surenin muhtevası
arasında yer aldığı Kur'an-ı Kerim sana vahyolunur. Bu durumda
"Allah" ismi de fiil takdiri ile merfu olur, takdiri de: "Onu
Allah sana vahyediyor" şeklindedir. Nitekim İbn Amir ile Ebu Bekr Yüce
Allah'ın; "Sabah akşam onu oralarda tesbih ederler. (Bunlar). ..
yiğitlerdir" (en-Nur, 37) buyruğunu; "Sabah akşam oralarda ona tesbih
edilir. .. yiğitlerdir." O'nu birtakım yiğitler tesbih eder demektir,
Sibeveyh de şu beyiti zikretmektedir: "Yezid için ağlansın, düşmanlık
sebebiyle zayıf düşmüş bir kimse, Ve Eş'as için de, musibetlerin şaşkın gibi
çöle saldığı kimseler (ağlasın)."
Şair burada önce
"Yezid için ağlansın" dedikten sonra. onun için kimlerin ağlaması
gerektiğini açıklamaktadır. Yani zaafa düşmüş ve helak olacak kimse onun için
ağlasın,
Bununla beraber (bu
kıraate göre) bunun mübteda olması, haberin de hazfedilmiş olması da mümkündür.
Sanki: "Allah onu vahyediyor" denilmiş gibidir. Yahut bir mübteda
takdirine göre de olabilir; "Vahyeden Allah'tır" demek olur, Yahut kendisi
mübteda olup, haberi de "mutlak galib, sonsuz hikmet sahibi(dir)"
buyruğudur.
Diğerleri ise
"ha" harfi esreli olarak; "Sana vahyeder" şeklinde ve Yüce
Allah'ın ism-i fail olmak üzere ref ile okumuşlardır.
"Göklerde olanlarla
yerde olanlar yalnız O'nundur. O en yücedir, en büyük olandır" buyruğu da
daha önceden birkaç yerde (mesela, el-Bakara, 107 ve 255, ayetlerde) geçmiş
bulunmaktadır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN