ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

ZÜMER

38

/

41

وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ قُلْ أَفَرَأَيْتُم مَّا تَدْعُونَ

مِن دُونِ اللَّهِ إِنْ أَرَادَنِيَ اللَّهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّهِ أَوْ أَرَادَنِي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِهِ قُلْ حَسْبِيَ اللَّهُ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ {38} قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَى مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ {39}

مَن يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُّقِيمٌ {40} إِنَّا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ لِلنَّاسِ بِالْحَقِّ فَمَنِ اهْتَدَى فَلِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِوَكِيلٍ {41}

 

38. Andolsun ki onlara: "Göklerle yeri kim yarattı?" diye sorsan, elbette: "Allah" diyeceklerdir. De ki: Bana haber verin, Allah'tan başka şu ibadet ettikleriniz eğer Allah bana bir zarar vermek dilese, onlar O'nun zararını giderecekler mi? Veya bana bir rahmet dilerse, onlar o rahmetini tutabilirler mi?" De ki: "Bana Allah yeter. Tevekkül edecekler yalnız O'na güvenip dayanır."

39. De ki: "Ey kavmim! Haliniz üzere yapabileceğinizi yapın, doğrusu ben de yapacağım. Pek yakında bileceksiniz;

40. "Kendisini rezil edecek azabın kime geleceğini ve kalıcı azabın kimin üzerine ineceğini."

41. Şüphesiz ki Biz sana kitabı insanlar için hak ile indirdik. Artık kim hidayet bulursa kendi lehine, kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların üzerinde bir vekil değilsin.

 

"Andolsun ki" ey Muhammed "onlara: Göklerle yeri kim yarattı, diye sorsan, elbette: "Allah" diyeceklerdir" buyruğu ile Yüce Allah ;şunu açıklamaktadır: Bunlar putlara ibadet etmekle birlikte yaratıcının Yüce Allah olduğunu kabul etmektedirler. Yaratıcı Allah olduğuna göre Allah'ın yaratılmış varlıkları olan kendi ilahları ile seni nasıl olur da korkutabilirler? Halbuki sen onları, gökleri ve yeri yaratan Allah'ın Resulüsün,

 

"De ki: Bana haber verin." Ey Muhammed! Sen onların bu gerçeği itiraf etmelerinden sonra onlara: Bana haber verin, de, "Allah'tan başka şu ibadet ettikleriniz" yani bu putlar "eğer Allah bana bir zarar" zorluk, sıkıntı ve bela "vermek dilese, onlar O'nun zararını giderecekler mi veya bana bir rahmet" nimet ve bolluk "dilerse, onlar o rahmetini tutabilirler mi?"

 

Mukatil dedi ki: Peygamber (s.a.v.) onlara bu soruları sordu, onlar ise cevab vermeyip sustular.

 

Başkası da şöyle demiştir: Allah'ın takdir ettiği hiçbir ;şeyi bu putlar geri çeviremezler. Ancak putlar şefaat edebilirler, diye cevab verdiler. Bunun üzerine: "De ki bana Allah yeter" buyruğu indi, İfadelerin delaleti dolayısıyla yani onlar: Hayır hiçbir zararı gideremezler, hiçbir rahmeti önleyemezler, diyeceklerdir şeklindeki cevabı ayrıca zikretmemiştir.

 

Sen "de ki: Allah bana yeter" yani ben O'na güvenip dayandım demektir. "Tevekkül edecekler yalnız O'na güvenip dayanır." Tevekküle dair açıklamalar daha önceden (AI-i İmran, 122, ayetin tefsirinde ve 159, ayet, 8, başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

Nafi', İbn Kesir ve Asım dışında Kufeliler: "Onlar O'nun zararını giderecekler"." şeklinde ("te" harfini) tenvinsiz okumuşlardır. Ebu Amr ve Şeybe ise -ki el-Hasen ve Asım'ın bilinen kıraati de budur-:

 

"Onlar O'nun zararını giderecekler mi" diye ve ''Onlar o rahmetini tutabilirler" şeklinde aslına uygun olarak tenvinli okumuşlardır. Ebu Ubeyd ve Ebu Hatim'in tercih ettiği okuma şekli de budur. Çünkü bu gelecek zaman anlamını ihtiva eden bir ism-i faildir. Durum böyle olduğu takdirde tenvinli okumak daha güzeldir. Şair de ;şöyle demiştir: "Evlerinden uzaklaştırmak için Umeyr'i geceleyin vuranlar, Ki o gün Umeyr zalim ve haksız birisi idi."

 

Şayet mazi anlamında kullanılmış ise sadece tenvinli okumak caiz olur.

 

Tenvinin hazfedilmesi de tahkik için yapılır. Eğer tenvin hazfedilecek olursa, o takdirde iki isim arasında herhangi bir perde kalmaz ve bu durumda ikincisi izafet dolayısıyla mecrur gelir. Arapçada tenvinin hazfi çokça görülen ve güzel bir şeydir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: ''Kabe'ye ulaştırılacak bir hediye kurbanı," (el-Maide, 95); ''Gerçekten Biz o dişi deveyi göndericileriz .., " (el-Kamer, 27) diye buyurmuştur. Sibeveyh de şöyle demektedir: Yüce Allah'ın: "Avlanmayı helal saymaksızın" (el-Maide, 1) buyruğu da bunun gibidir. Sibeveyb şu beyiti de zikretmektedir:

 

"Sen bizim ihtiyacımızı görmek için bir dinar gönderen misin? Yahut Avn b, Mihrak'ın kardeşi olan bir efendinin kölesi mi?"

 

Nabiğa da şöyle demiştir "O kabilenin hanımının verdiği hüküm gibi hükmet ki baktığında, Azıcık suya gelen ve yoldan bükülen güvercinlere baktığında (güzel hüküm vermişti),"

 

Burada anlam (...) şeklinde olup tenvin hazfedilmiştir. Yüce Allah'ın: "Onlar onun zararını giderecekler (ıni)" buyruğu da bunun gibidir,

 

"De ki: Ey kavmim! Haliniz üzere yapabileceğinizi yapın. Doğrusu ben de" imkanım üzere yani bence mümkün olan şekliyle "yapacağım. Pek yakında bileceksiniz ... "

 

Ebu Bekir "haliniz üzere" anlamındaki buyruğu: "İmkanlarınız üzere" diye okumuştur. Daha önceden el-En'am Süresi'nde (135. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Kendisini rezil edecek azabın" yani dünyada kendisini hakir ve zelil kılacak azabın -ki bu açlık ve kılıç ile olacaktır- "kime geleceğini ve" ahirette "kalıcı azabın kimin üzerine ineceğini (pek yakında bileceksiniz)."

 

"Şüphesiz ki Biz sana kitabı insanlar için hak ile indirdik. Artık kim hidayet bulursa kendi lehine, kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların üzerinde bir vekil değilsin." Bu ayet-i kerime ile ilgili açıklamalar daha önceden yeteri kadarıyla birkaç yerde (mesela Yunus, 108. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Zümer 42

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR