ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

SAFFAT

41

/

49

 

أُوْلَئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَّعْلُومٌ {41} فَوَاكِهُ وَهُم مُّكْرَمُونَ {42} فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ {43} عَلَى سُرُرٍ مُّتَقَابِلِينَ {44} يُطَافُ عَلَيْهِم بِكَأْسٍ مِن مَّعِينٍ {45} بَيْضَاء لَذَّةٍ لِّلشَّارِبِينَ {46} لَا فِيهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنزَفُونَ {47} وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ عِينٌ {48} كَأَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَّكْنُونٌ  49}

 

41. İşte onlar için bilinen bir rızık vardır.

42. Çeşitli meyveler (vardır) ve onlara ikram olunur.

43. Naim cennetlerinde;

44. Tahtlar üzerinde karşılıklı oturdukları halde;

45, 46. İçenlere lezzet veren beyaz (parlak) kaynaktan doldurulmuş kadehler dolaştırılır onlara.

47. Onda aklı karıştırıcı herhangi bir zarar da yoktur, onlar ondan sarhoş da olmazlar.

48. Yanlarında gözlerini yalnızca eşlerine çevirmiş iri gözlü (huri)ler vardır.

49. Sanki onlar sarılıp sarmalanmış deve kuşu yumurtası gibidirler.

 

"İşte onlar için" yani ihlasa erdirilmiş kullar için "bilinen bir rızık vardır." Onlar için arkası kesilmeyen, bilinen bir bağış vardır, demektir. Katade maksad cennettir, diye açıklarken, başkaları cennetin rızkı kastedilmektedir, demişlerdir. Maksadın sözkonusu edilen meyveler olduğu da söylenmiştir. Mukatil dedi ki: Canları çektikleri vakit bu rızık onlara verilir. İbn esSaib de şöyle demiştir: Bu rızık onlara sabah ve akşam arası bir süre gibi sürelerde verilir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Onlara orada sabah ve akşam rızıkları verilecektir. "(Meryem, 62)

 

"Çeşitli meyveler (vardır)." Bu buyruktah "Meyveler" lafzı "Meyve"nin çoğuludur. Yüce Allah: "Onlara meyveyi ... ard arda fazlası ile verdik" (et-Tur, 22) diye buyurmaktadır. Bunlar da yaşıyla, kurusuyla bütün meyvelerdir. Bu açıklamayı İbn Abbas yapmıştır.

 

"Ve onlara ikram olunur." Yani derecelerinin yükseltilmesi, O'nun kelamını işitmek ve O'nun ile karşılaşmak suretiyle Yüce Allah tarafından onlara ikramda bulunulacaktır.

 

"Naim cennetlerinde" yani içlerinde nimetler içerisinde yüzecekleri bahçelerde ... demektir. Cennetlerin yedi tane olduğuna, Naim cennetinin de bunlardan bir tanesi olduğuna dair açıklamalar daha önceden Yunus Süresi'nde (25. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Tahtlar üzerinde karşılıklı oturdukları halde." İkrime ve Mücahid dedi ki: Aralarındaki güzel ilişki ve birbirlerine sevgileri dolayısıyla biri diğerinin sırtına bakmaz. (Biri diğerine sırtını dönmez).

 

Şöyle de açıklanmıştır: Oturdukları tahtlar istedikleri şekilde döner. Biri (diğerine sırtını dönmediği için) diğerinin sırtını görmez.

 

İbn Abbas dedi ki: İnci, yakut ve zebercet ile süslenmiş tahtlar üzerinde olacaklardır. Bir seririn büyüklüğü San'a'dan, Cabiye'ye kadar ve Aden'den, Eyle'ye kadar olan mesafe kadardır. Bu tahtların aynı konakta bulunan kimseler, üzerlerinde oldukları halde, dönecekleri de söylenmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

"İçenlere lezzet veren beyaz (parlak) kaynaktan doldurulmuş şaraptan" buyruğundaki "beyaz" bardağın sıfatıdır. Şarabın sıfatı olduğu da söylenmiştir. el-Hasen dedi ki: Cennet şarabı sütten daha beyaz olacaktır.

 

"Lezzet veren" lafzı hakkında ez-Zeccac şöyle demiştir: Bu: "Lezzetli" demek olup muzaf hazfedilmiştir. Bunun isim yapılmış bir mastar olduğu da söylenmiştir. "Lezzetli ve beyaz" demektir.

 

"Lezzetli şarap denilir, tıpkı "Taze bitki" denildiği gibi. Şairin: "Ve şarap tadı gibi lezzetli olan bir şey ki, terkettim onu, Düşman topraklarında; meydana gelecek olaylar korkusuyla."

 

O, buradaki lezzet ile uykuyu kastetmektedir.

 

"Beyaz"ın erkeklerin ayaklarıyla sıkmadıkları şarap anlamına geldiği de söylenmiştir.

" ... kaynaktan doldurulmuş kadehler dolaştırılır onlara." Daha önce onların yedikleri söz konusu edilmişken, bu buyruklarla da onların içecekleri şeyler sözkonusu edilmektedir. Dilcilere göre ke's (kadeh) içinde içeceği ile birlikte bütün kapları anlatan kapsamlı bir isimdir. Eğer içi boş ise ona ke's denilmez.

 

ed-Dahhak ve es-Süddi şöyle demişlerdir: Kur'an-ı Kerimdeki her ke's (kadeh)den kasıt şaraptır. Arablar, içinde şarap bulunan kaba ke's derler. İçinde şarap yoksa ona: "kab" ve "Kadeh" derler.

 

en-Nehhas dedi ki: Dilbilginlerinden güvenilir kimselerin naklettiklerine göre Araplar şayet kadehin içinde şarap varsa, ona "ke's" dediklerini, eğer içinde şarap yoksa ona "kadeh" dediklerini nakletmiştir. Nitekim hivan (masa)nın üzerinde yemek varsa ona "maide (sofra)" denilmeSi, üzerinde yemek yoksa ona "maide" denilememesi gibi.

 

Ebu'l-Hasen b. Keysan da der ki: İçinde eğer kadın varsa hevdece "zaine" denilmesi de bu kabildendir.

 

ez-Zeccac dedi ki: "Kaynaktan doldurulmuş kadehler" buyruğu, yeryüzünde pınarların aktığı gibi akan şaraptan doldurulmuş kadehler demektir. "Pınar, kaynak" ise açıkta akan su demektir.

 

"Orada aklı karıştırıcı herhangi bir zarar da yoktur." Yani akılları başlarından gitmez ve bu içtikleri şaraptan dolayı hastalanmazlar, başları da ağrımaz.

 

"Onlar ondan sarhoş da olmazlar." O içkiyi içtiklerinden ötürü akılları başlarından gitmez. Nitekim: "Şarap aklı baştan alır, savaş ta canları alıp gider" denilmiştir. Kişi içki içip sarhoş olduğu takdirde "Adam sarhoş oldu, olur" denilir. "Sarhoş" demektir. İmruu'l-Kays da şöyle demiştir: "Bakarsın ki o sarhoş gibi yürüyor, Bitkinliği ve nefesinin kesilmesi dolayısı ile kumların üzerine yıkılan kimse gibi."

 

Yine şöyle demiştir: "Sarhoştur o, bir tarafa doğru kalkmak istedi mi sağa sola kaykılır, Gevşekliğinden ötürü yürümesini zorlaştırmasın diye kalbini de idare etmeye çalışır."

 

Bir başka şair de şöyle demektedir: "Örüklerinden yakalayarak öptüm ağzını, Sarhoş kimsenin dağdaki bir çukurda birikmiş soğuk sudan içmesi gibi."

 

Hamza ve el-Kisai bir topluluğun "sarhoş olma zamanının geldiği"ni anlatmak için kullanılan: "tabirindeki gibi; "ze" harfini esreli okumuşlardır. Nitekim: "Ekinin biçilme zamanı geldi."; "Bağların bozum zamanı geldi."; "Tay'ın binilme zamanı geldi" denilir.

Anlamın: Onların şaraplarını bitir(e)mezler şeklinde olduğu da söylenmiştir. Çünkü şarap içmek onların bir alışkanlıklarıdır. Nitekim; "Adam şarabını bitirdi" demektir, (...) de "şarabı bitmiş kişi" anlamındadır. Şair el-Hutay'a da şöyle demektedir: "Ömrüm hakkı için yemin ederim, sizler ister sarhoş olun, (ya da: şarabınız bitsin) yahut ayıkın, Elbetteki ey Ebceroğulları, (yine de) sizler en kötü içki arkadaşısınız."

 

en-Nehhas dedi ki: Ancak birinci okuyuş anlam itibariyle daha açık ve daha doğrudur. Çünkü: ''Sarhoş ol(maz)lar" lafzının aralarında Mücahid'in de bulunduğu tefsir alimlerinin ileri gelenlerine göre; akılları başlarına gitmez, anlamındadır. Şanı Yüce Allah cennetteki şarap ve içkinin dünyadaki şarap ve içkinin insanın başını ağrıtan ve sarhoşluk veren özelliklerinin olmayacağını beHrtmiştir.

 

''Sarhoş ol(maz)Iar"ın anlamı ile ilgili olarak yapılacak doğru açıklama şudur: Adamın içkisinin tükendigini anlatmak için: "Adamın içkisi tükendi" denir. Ancak cennet şarabının bu şekilde nitelendirilmesi uzak bir ihtimaldir. O halde bunun anlamı, ancak cennetteki içki ebediyyen tükenmez şeklinde olabilir.

 

"Sarhoş da olmazlar" buyruğunun "ze" harfi esreliokunmasının, sarhoş olmayacakları manasına geldiği söylenmiştir. Bunu da ez-Zeccac ve el-Kuşeyri'nin belirttiği üzere Ebu Ali zikretmişlerdir.

 

el-Mehdevi der ki: Bunun: "Sarhoş olmazlar" anlamına gelmesi sözkonusu değildir. Çünkü bundan önce: "Onda aklı karıştırıcı herhangi bir zarar da yoktur" diye buyurulmuştur. Bu da akılları başlarından gitmez, anlamındadır. O takdirde (sarhoş olmazlar anlamına kabul edilirse) tekrar olur. Ancak el-Vakıa Suresi'nde (19. ayetin tefsirinde) bu açıklama uygundur. Bununla birlikte: "Onda aklı karıştırıcı herhangi bir zarar da yoktur" buyruğunun hasta olmazlar anlamında olması da mümkündür. O takdirde: "Onlar ondan sarhoş da olmazlar" buyruğu onların sarhoş olmayacakları ya da içkilerinin tükenmeyeceği anlamında olur.

 

Katade dedi ki: -Ayet-i kerimede geçen-: "Karın ağrısı" demektir.

İbn Ebi Necih'in, Mücahid'den yaptığı rivayet de böyledir. O şöyle demiştir:

"Onda aklı karıştırıcı herhangi bir zarar da yoktur." O içki hiçbir karın ağrısı yapmaz, demektir. el-Hasen ise bunu başağrısı diye açıklamıştır. İbn Abbas'ın açıklaması da böyledir: "Onda aklı karıştırıcı herhangi bir zarar da yoktur." Başağrısına sebeb olmaz, demektir.

 

ed-Dahhak'ın rivayetine göre ise İbn Abbas şöyle demiştir: Şarabın dört özelliği vardır: Sarhoşluk, başağrısı, kusmak ve idrar. Yüce Allah ise cennet şarabını sözkonusu edip bu özelliklerinden uzak olduğunu belirtmiştir. Mücahid bunun hastalık anlamına geldiğini söylerken, İbn Keysan, karın sancısı diye açıklamıştır. Bu açıklamalar birbirine yakındır.

 

el-Kelbi dedi ki: "Onda aklı karıştırıcı herhangi bir zarar da yoktur" buyruğu onda günah yoktur, demektir. Bunun bir benzeri de Yüce Allah'ın şu buyruğudur: ''Onlarda içtiklerinden ötürü ne saçmalamaları, ne de günah kazanmaları sözkonusudur. ''(et-Tur, 23)

 

eş-Şa'bi, es-Süddi ve Ebu Ubeyde de şöyle demişlerdir: Bu içki, akıllarını etkileyerek, akıllarının başlarından gitmesine sebeb olmaz. Şairin şu beyitinde de bu anlamda kullanılmıştır: "Kadehler akıllarımızı etkileyip duruyordu, Biri diğerinin ardından (aklımız başımızdan) gidiyordu." Yani; bizi teker teker yere yıkıyordu.

 

Yüce Allah'ın cennet ehlinin sarhoş olmalarını engellemesinin sebebi, içinde bulundukları nimetlerden lezzet alışlarının kesintiye uğramamasıdır.

 

Meani bilginleri de der ki: "Gizlice gelen bir bozuluş" demektir.

"Gizlice onun işlerini aleyhine olmak üzere bozdu" denilir. "Gizlice öldürmek (suikast)" de buradan gelmektedir.

 

"Yanlarında gözlerini yalnızca eşlerine çevirmiş iri gözlüler vardır. " Yani gözlerini sadece kocalarına dikmiş, kocalarından başkasına bakmayan kadınlar vardır. Bu açıklamayı İbn Abbas, Mücahid, Muhammed b. Ka'b ve başkaları yapmıştır.

 

İkrime dedi ki:. "Gözlerini yalnızca eşlerine çevirmiş" yalnızca kocalarına hasredilmiş kadınlar, demektir. Ancak birinci tefsir daha açık ve güçlüdür. Çünkü ayet-i kerimede "Hasredilmiş" anlamını veren lafız yoktur. Ancak ileride açıklaması geleceği gibi bir başka yerde (Rahman, 72. ayette) bu lafız yer almaktadır.

 

"Yalnızca ... çevirmiş" ifadesi Arapların belli bir şey ile yetinerek başkasına iltifat etmemesi durumunu anlatmak için kullandıkları; "Yalnızca şununla yetindi" ifadelerinden alınmıştır.

 

Şair İmruu'l-Kays da şöyle demektedir: "Gözlerini başkalarına çevirmeyen öyleleri vardır ki, şayet küçük karıncalar, Yürüyecek olsa üzerinden gömleğinin, o dahi iz bırakır."

 

"üzerinden yanağının" diye de rivayet edilmekte ise de birinci şekil daha beliğdir.

 

Yine Mücahid: (Başka kadınlardan kocalarını) kıskanmazlar anlamındadır, demiştir.

 

İyn "İri gözlüler" demektir, tekili: (...) şeklinde gelir. Bu açıklamayı es-Süddi yapmıştır. Mücahid güzel gözlü; el-Hasen gözlerinin beyazı oldukça beyaz, siyahı da oldukça siyah diye açıklamıştır.

 

Ancak dilde birinci anlamı daha yaygındır. Mesela; "Gözleri iri ve geniş adam" demektir, çoğulu (...) diye gelir. Asıl vezni; (...) şeklinde ötrelidir, "ayn" harfinin esreli gelişi ise "vav"ın "ya"ya dönüşmemesi içindir. Bu kökten olmak üzere yaban ineklerine: (...) denilmiştir. Yaban öküzü için: (...); Yaban ineği -tekil için-: (...) denir.

 

"Sanki onlar sarılıp sarmalanmış" yani korunmuş "deve kuşu yumurtası gibidirler."

 

el-Hasen ve İbn Zeyd şöyle demişlerdir: Bu huriler deve kuşu yumurtalarına benzetilmişlerdir. Deve kuşu rüzgar ve toza karşı tüylerle yumurtalarını örter, koruma altına alır. Rengi sarımtrak beyazdır. Bu da kadınların sahib oldukları en güzel renktir.

 

İbn Abbas, İbn Cübeyr ve es-Süddi şöyle demişlerdir: Bu kadınlar kabuğu soyulmadan ve el değmeden önceki yumurtaların içine benzetilmişlerdir.

 

Ata da şöyle demiştir: Bu kadınlar üst taraftaki kabuk ile yumurtanın içi arasındaki: "Zar"a benzetilmişlerdir. (...) ise herşeyin kabuğu demektir, çoğulu da: (...) diye gelir. Bu açıklamayı el-Cevheri yapmıştır. Taberi'nin açıklaması da buna yakındır. O şöyle demiştir: Bundan kasıt yumurta üzerinde kabuk arasındaki ince kabuk (zar)dır. Benzeri bir açıklama Peygamber (s.a.v.)'dan da rivayet edilmiştir.

 

Araplar temizliği ve beyazlığı dolayısıyla kadını yumurtaya benzetirler. İmruu'l-Kays da şöyle demiştir: "Özel perdesi arkasında bulunup da evine ulaşılamayan bir yumurta (kadın) ki Hiç acele etmeksizin kendisiyle oyalandığım ... "

 

Araplar bir şeyi güzellik ve temizlik ile nitelendirecek olurlarsa, "o sanki tüylerle örtülmüş deve kuşu yumurtasıdır" derler.

 

"Sarılıp sarmalanmış" lafzının kırılmaktan korunmuş, anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu da onların bakire oldukları anlamına gelir.

 

"Yumurtalar"dan kastın, inciler olduğu da söylenmiştir. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi: "Ve sarmalanıp gizlenmiş incıler misali: Güzel gözla hurilerde vardır. "(el-Vakıa, 22-23) Bu da sadeflerinde bulunan inciler anlamındadır, bu açıklamayı da İbn Abbas yapmıştır. Şairin şu beyiti de bu anlamdadır:

 

"O dalgıçın incisi gibi bembeyazdır, Sarılıp sarmalanmış cevherden ayrılmış."

"Yumurtalar" çoğul olmakla birlikte "sarılıp sarmalanmış" lafzının müzekker gelmesi, sıfatın lafza göre kullanılmış olmasından dolayıdır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Saffat 50-61

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR