SEBE 46 |
قُلْ
إِنَّمَا
أَعِظُكُم
بِوَاحِدَةٍ
أَن
تَقُومُوا
لِلَّهِ
مَثْنَى
وَفُرَادَى
ثُمَّ
تَتَفَكَّرُوا
مَا
بِصَاحِبِكُم مِّن جِنَّةٍ
إِنْ هُوَ
إِلَّا
نَذِيرٌ
لَّكُم بَيْنَ
يَدَيْ
عَذَابٍ
شَدِيدٍ |
46. De ki: "Ben
size ancak bir öğüt veriyorum: Yalnızca Allah için ikişer ikişer, birer birer
kalkınız. Sonra bu arkadaşınızda bir delilik olmadığını düşününüz. O, ancak
-şiddetli bir azabın öncesinde- sizin için bir korkutucudur."
"De ki: Ben size
ancak bir öğüt veriyorum" buyruğu ile Yüce Allah müşriklere karşı
getirdiği delili tamamlamış olmaktadır. Yani ey Muhammed, onlara: "Ben
size ancak bir öğüt veriyorum" de. Yani ben sizleri içinde bulunduğunuz
halin kötü akıbetinden sakındırıyor ve size bunu hatırlatıyorum.
"Bir öğüt"den
kasıt, şirkin reddedilmesini, mutlak ilahın kabul edilmesini gerektiren bütün
sözleri kapsayan tek bir söz demektir.
Mücahid dedi ki: Bu la
ilahe ilallah'tır. İbn Abbas ve es-Süddi'nin görüşü de budur. Yine Mücahid'den
Allah'a itaati hatırlatıyorum, diye açıkladığı da nakledilmiştir. Size Kur'an
ile öğüt veriyorum, diye de açıklanmıştır. Çünkü Kur'an bütün öğütleri kapsar.
İfadenin takdirinin: Size tek bir hususu hatırlatarak öğüt veriyorum, şeklinde
olduğu da söylenmiştir. Daha sonra da bu hususu:
"yalnızca Allah
için ikişer ikişer, birer birer kalkınız" buyruğu ile açıklanmış
olmaktadır. Buna göre: (...) (mealde bu: "ile" karşılanmıştır) cer
mahallinde "bir öğüt"den bedeldir yahut da bir mübteda takdiri ile
ref' mahallindedir. Yani: ''O ... kalkmanızdır" demek olur. ezZeccac'ın
görüşüne göre ise bu: "Kalkasınız diye" anlamında nasb mahallindedir.
Bu kalkışın anlamı,
hakkı arayıp bulmak maksadı ile bir kalkıştır, oturmanın zıttı olan kalkış
değildir. Bu da: Filan kişi bu iş için kalktı (onu yerine getirmeye çalıştı)
demeye benzer. Yani Allah'ın rızası ve ona yaklaşmak için kalkmanızdır. ..
demek olur. Bu da Yüce Allah'ın: "Yetimler hakkında adaletle kalmanız
(yani adaletiyerine getirmeniz) ...'' (enNisa, 127) buyruğuna benzemektedir.
"İkişer ikişer,
birer birer" yani gerek tek tek, gerek toplu olarak. .. demektir. Bu
açıklamayı es-Süddi yapmıştır. Herkes tek başına kendi görüşüne bağlı kalarak
ve başkası ile de danışarak, diye de açıklanmıştır. Bu rivayet edilen bir
açıklama şeklidir.
el-Kutebi dedi ki: Hem
başkası ile konuyu tartışarak, hem de kendi kendisine düşünerek demektir. Bütün
bu açıklamalar birbirine yakındır. Dördüncü bir anlama gelme ihtimali de
vardır, o da şudur: İkişer (el-mesna) gündüz yapılan iş, birer birer ise gece
yapılan iş demektir. Çünkü kişi gündüzün yaptığı işlerde başkasının yardımını
da alır. Geceleyin ise yalnız başınadır. Bu açıklamayı da el-Maverdi yapmıştır.
Yüce Allah'ın:
"İkişer ikişer, birer birer" diye buyurmasının sebebi şudur: Zihin
Yüce Allah'ın kullara karşı bir delilidir. Bu da aklın kendisi demektir.
Dolayısıyla aralarında en akıllı olan kimse Allah'tan en büyük nasib almış
kimse demektir. Onların herbiri tek başına kaldığı takdirde bir kişinin
düşüncesi sözkonusu olur. İkişer ikişer oldukları takdirde ise, karşılıklı iki
zihin bulunur ve böylelikle tek başına olan kişinin göremediği birtakım
bilgileri görüp tesbit edebilir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
"Sonra bu
arkadaşınızda bir delilik olmadığını düşününüz." Ebu Hatim ve
İbnu'l-Enbari'ye göre vakıf: "Sonra ... düşününüz" buyruğu
üzerindedir. Bunun vakıf yeri olmadığı da söylenmiştir, çünkü anlam şöyle olur:
Sonra bu arkadaşınızın yalan söylediğini tesbit ettiniz mi? Yahut onda bir
delilik gördünüz mü? yahut onun hallerinde bir tutarsızlık gördünüz mü? Yahut
büyüyü bildiği iddiasında bulunan bir kimsenin yanına gidip geldi mi? yoksa
kıssaları öğrenip kitablar okudu mu? Yoksa siz mallarınızda tamah edip onlara
göz diken bir kimse olarak mı onu bildiniz? Yoksa siz onun getirmiş olduğu tek
bir süreye benzer bir süre getirebiliyor musunuz? diye düşününüz. Eğer siz
bunlar üzerinde düşünerek onun doğru olduğunu görecek olursanız, bu şekHdeki
inatlaşmanızın sebebi ne olabilir?
"O, ancak şiddetli
bir azabın öncesinde sizin için bir korkutucudur" buyruğuna gelince,
Müslim'in Sahih'İnde yer alan rivayete göre İbn Abbas şöyle demiştir: Şu
"yakın akrabanı uyar"(eş-Şuara, 214) ve aralarından özellikle ihlaslı
yakınlarını da ... buyrukları nazil olunca, ResululIah (s.a.v.) dışarı çıktı ve
Safa'nın üzerine çıkarak (baskına: gelenlerin olduğunu belirten sesleniş biçimi
olan üslubla): Ya sabaha diye seslendi. Bu bağıran kimdir? diye sordular,
Muhammed'dir dediler. Onun etrafında toplandıklarında onlara şöyle dedi: Ey
filan oğulları, ey filan oğulları, ey Abdi Menafoğulları, ey
Abdu'l-Muttaliboğulları -hepsi etrafına toplanınca şöyle dedi: "Şimdi bana
söyleyiniz, ben sizlere şu tepenin arkasından atlıların gelip üzerinize baskın
yapacağını bildİrsem, benim bu sözlerimi doğru kabul eder misiniz?" Onlar:
Biz senin herhangi bir yalan söylediğini görmedik, dediler. Bu sefer onlara
şöyle dedi: "Gerçek şu ki, ben sizleri şiddetli bir azabın öncesinde
uyarıyorum, korkutuyorum." Bunun üzerine Ebu Leheb: İki elin kurusun Bizi
sadece bunun için mi topladın? dedi. İbn Abbas- dedi ki: Bunun üzerine şu:
''Ebu Leheb'in iki eli kurusun. Helak oldu zaten. "(Tebbet, 1) süresi
nazil oldu. Bu şekilde el-A'meş sureyİ sonuna kadar okudu.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN