ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

AHZAB

53

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ إِلَّا أَن يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَى طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرِينَ إِنَاهُ وَلَكِنْ إِذَا دُعِيتُمْ فَادْخُلُوا فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَانتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِسِينَ لِحَدِيثٍ إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِي مِنكُمْ وَاللَّهُ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ الْحَقِّ وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعاً فَاسْأَلُوهُنَّ مِن وَرَاء حِجَابٍ ذَلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ وَمَا كَانَ لَكُمْ أَن تُؤْذُوا رَسُولَ اللَّهِ وَلَا أَن تَنكِحُوا أَزْوَاجَهُ

مِن بَعْدِهِ أَبَداً إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ عِندَ اللَّهِ عَظِيماً

 

53. Ey iman edenler! Peygamber'in evlerine sizin için yemeğe izin verilmeden girmeyin. Yemek vaktini de beklemeye kalkışmayın. Fakat davet olunduğunuzda girin. Yemek yediniz mi dağılın. Söze dalmak için de beklemeyin. Çünkü bu Peygamber'i rahatsız etmekte ama o, sizden utanmaktadır. Allah ise, haktan utanmaz. Hanımlarından ihtiyaç (ınız) olan bir şey istediğinizde onlardan perde arkasından isteyin. Bu sizin kalbiniz için de, onların kalbleri için de daha temizdir. Sizin Allah'ın Resulüne eziyet vermeniz de ondan sonra zevcelerini nikahlamanız da ebediyyen olacak bir şey değildir. Çünkü bu, Allah'ın yanında çok büyük bir iştir.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı onaltı başlık halinde sunacağız:

 

1- Peygamber'in Evlerine izinsiz Girmek ve Ayetin işaret Ettiği Nüzul Sebepleri:

2- Zevciyet Hanesi Kimindir?

3- Peygamber'in Vefatından Sonra Hanımlarının Kaldıkları Evlerin Mülkiyeti Kimindi?:

4- çağrıyı Kabul Etmek, işi Bittikten Sonra Gitmek:

5- Yemek Yedikten Sonra Dağılın:

6- Misafir Kendisini Misafir Edenin Mülkünden Yer:

7- Gereksiz Söze Dalmayın:

8- Perde Arkasından Konuşma Emri:

9- Diğer Mü'min Hanımlar da Mü'minlerin Anneleri Hakkındaki Bu Hükmün Kapsamına Girmektedir:

10- A'ma Olan Kimsenin Şahitliği:

11- kalblerden Kötü Düşünceleri Uzak Tutmak için Tedbirli Olmak Gereği:

12- Mü'minler Allah'ın Resulüne Eziyette Bulunamazlar:

13- Peygamberin Hanımlarını Başkaları Asla Nikahlayamaz:

14- Peygamber Efendimiz'in Vefatından Sonra Hanımlarının Hukuki Durumları:

15- Allah Resulüne Eziyet Vermek, Allah'ın Nezdinde Buyük Bir Gunahtır:

16- Ayetin Nüzul Sebebi ve Bunun Gereğinin Yerine Getirilmesinde Gösterilen: Titizlik:

 

1- Peygamber'in Evlerine izinsiz Girmek ve Ayetin işaret Ettiği Nüzul Sebepleri:

 

"Peygamber'in evlerine ... izin verilmeden girmeyin" buyruğundaki (...) ... me... " lafzı, "Size ancak izin verilmesi halinde .. ," anlamında olmak üzere nasb mahallindedir. Bu durumda istisna da müstesna minh ile aynı cinsten değildir.

 

"Yemek vaktini de beklemeye kalkışmayın" buyruğundaki "beklemeye" anlamındaki lafız, hal olarak nasbedilmiştir. "Bu durumda girmeyin" demektir. (...)'ın "yemek"in sıfatı olarak cer ile gelmesi caiz değildir. Çünkü sıfat olsaydı, mutlaka faillerin zikredilmesi gerekirdi ve bu durumda: Siz onun vaktini beklemeyin denilmesi gerekirdi.

 

Bunun nahivde benzeri: "Bu adam bir adam ile birliktedir ve ondan ayrılmıyor" demeye benzer. Arzu edildiği takdirde; "Bu adam kendisinden ayrılmadığı bir adam ile birliktedir" denilir.

 

Bu ayet-i kerime iki kıssa ihtiva etmektedir. Bunlardan birincisi yemeğe oturmak adabı ile ilgilidir, ikincisi ise, hicab emri ile ilgilidir.

 

Hammad b. Zeyd dedi ki: Bu ayet-i kerime davranışları dolayısıyla (Peygamber Efendimiz'e) ağırlık veren kimseler hakkında inmiştir.

 

Birinci kıssanın sebebi, müfessirlerin çoğunluğunun kanaatine göre şudur:

Resulullah (s.a.v.) önce Zeyd'in hanımı olan Cahş kızı Zeyneb ile evlendiğinde bir ziyafet vermiş ve insanları bu ziyafete çağırmıştı. Yemeklerini yedikten sonra onlardan bir kesim Rasülullah (s.a.v.)'ın evinde oturup konuşmaya daldılar. Hanımı ise, yüzünü duvara doğru çevirmiş bekliyordu. Onların bu tutumları Rasülullah (s.a.v.)'a ağır geldi. Enes dedi ki: Peygamber'e sohbete dalmış olanların çıkıp gittiklerini ben mi ona, yoksa o mu bana haber verdi, bilemiyorum. (Enes devamla) dedi ki: Peygamber gitti ve evine girdi. Ben de onunla birlikte girmek istedim. Benimle kendisi arasına perdeyi çekti ve hicab hükmü nazil oldu. O topluluğa kendilerine verilen öğütler ile öğüt verdi. Aziz ve celil olan Allah da: "Ey iman edenler! Peygamber'in evlerine ... girmeyin ... Çünkü bu Allah'ın yanında çok büyük bir iştir." buyruğu nazil oldu. Bu hadisi Sahih( -i Buhari) rivayet etmiştir.

 

es-Sa'lebi'nin ''Kitab'' ında belirtildiğine göre Katade ve Mukatil şöyle demişlerdir: Ayetin nüzulüne sebep olan bu olay, Um Seleme'nin evinde cereyan etmiştir. Ancak Sahih(-i Buhari)'in de rivayet ettiği gibi doğru olan birincisidir.

 

İbn Abbas dedi ki: Ayet-i kerime, mü'minlerden bir kesim hakkında inmiştir. Bunlar Peygamber (s.a.v.)'ın yemek yiyeceği vakitleri gözetliyor ve yemek pişmeden önce huzuruna giriyorlar, yemek pişene kadar oturuyorlar, sonra da yemek yedikleri halde de çıkıp gitmiyorlardı.

 

İsmail b. Ebi Hakim dedi ki: Bu Yüce Allah'ın davranışları ağır kaçan kimseleri, kendisi ile te'dib ettiği bir edebtir.

 

es-Sa'lebi'nin "Kitab"ında nakledildiğine göre İbn Ebi Aişe şöyle demiştir: Davranışları ağır kaçanlar hakkında, şeriatın onlara (yaptıklarına) tahammül etmemiş olduğu sana yeter.

 

Hicab ile ilgili kıssaya gelince, Enes b. Malik ve bir topluluk dedi ki: Bunun sebebi az önce sözkonusu edilen olayda Zeyneb'in evindeki oturmadır.

 

Aişe (r.anha) ile bir topluluk da şöyle demiştir: Bunun sebebini Ömer şöyle nakletmektedir: Ey Allah'ın Resulü, dedim. Senin hanımlarının huzuruna iyi olanlar da, kötü olanlar da giriyor. Keşke onlara hicab arkasına (perde arkasına) geçmelerini emretsen. Bunun üzerine bu ayet-i kerıme nazil oldu.

 

Sahih(-i Buhari)'nin naklettiğine göre İbn Ömer şöyle demiştir: Ömer dedi ki: üç hususta Rabbime muvafakat ettim: Makam-ı İbrahim, Hicab ve Bedir esirleri hususunda.

 

Hicab hakkında söylenenlerin en sahih olanı budur. Bu iki görüşün dışındaki görüş ve rivayetler pek sağlam değildir. Bunların hiçbirisi ayakları üstünde duramaz. Bunların en zayıfları ise, İbn Mes'ud'dan gelen şu rivayettir: Ömer, Peygamber (s.a.v.)'ın hanımlarına hicabı (perdenin arkasına geçmelerini) emretti. Cahş kızı Zeyneb dedi ki: Ey Hattab'ın oğlu, vahiy bizim evlerimizde nazil oluyorken sen bizim için kıskançlık mı duyuyorsun? Bunun üzerine Yüce Allah: "Hanımlarından ihtiyaç(ınız) olan bir şey istediğinizde onlardan perde arkasından isteyin" buyruğu nazil oldu. Ancak bu rivayet batıldır, çünkü hicab buyruğu Peygamber Efendimiz'in -az önce açıkladığımız gibi- Zeyneb ile gerdeğe girdiği günü nazil olmuştur. Bunu da Buhari, Müslim, Tirmizi ve başkaları rivayet etmiştir.

 

Şöyle de denilmiştir: Resulullah (s.a.v.) bazı ashabı ile birlikte yemek yerken onlardan birisinin eli Aişe (r.anha)'ın eline değdi. Peygamber (s.a.v.) bundan hoşlanmadı. Bunun üzerine hicab ayeti nazil oldu.

 

İbn Atiyye dedi ki: Düğün ya da benzer bir sebeple bir yemek ziyafeti verdiklerinde Araplarda görülen uygulama, dileyen kimsenin davete erken gidip yemeğin hazırlanıp pişmesini bekleyebilmesi şeklinde idi. Yemek yedikten sonra da aynı şekilde otururlardı. Yüce Allah mü'minlere Peygamber (s.a.v.)'ın evinde benzeri uygulamaları yasakladı. Diğer mü'minler de bu yasağın kapsamı içerisindedir. İnsanlar da Yüce Allah'ın bu hususta kendilerine uymalarını istediği edebe riayet ettiler. Böylelikle yemeğin pişmesini beklemek maksadıyla yemek pişmeden girmek şöyle dursun yemek sırasında bile izin almadan girmelerini yasakladı.

 

2- Zevciyet Hanesi Kimindir?

 

"Peygamber'in evleri" buyruğu evin erkeğe ait olduğunun delilidir. Evin erkeğe ait olduğuna dair de hüküm verilir. Çünkü Yüce Allah, evi ona izafe etmiş bulunmaktadır. Şayet Yüce Allah: "Evlerinizde okunan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Muhakkak Allah herşeyin inceliklerini bılip herşeyden haberdardır" (el-Ahzab, 34) diye buyurmaktadır, denilecek olursa, şöyle deriz: Evlerin Peygamber (s.a.v.)'a izafe edilmesi mülkiyet izafetidir. Hanımlara izafe edilmesi ise, mahal izafetidir. Buna delil de şudur: Bu evlere girmek hususunda izin verme yetkisini Peygamber (s.a.v.)'a vermiş bulunmaktadır. İzin ise, malik olan kimsenin bir hakkıdır.

 

3- Peygamber'in Vefatından Sonra Hanımlarının Kaldıkları Evlerin Mülkiyeti Kimindi?:

 

Peygamber (s.a.v.)'ın vefatından sonra evlerinde hanımlarının kalmaları sebebiyle bu evlerin mülkiyetinin onların olup olmadığı hususunda ilim adamlarının iki ayrı görüşleri vardır.

 

1. Bir kesim bu evler onların mülkü idi demektedir. Buna delil ise, Peygamber (s.a.v.)'ın vefatından sonra kendilerinin vefat ettiği vakte kadar evlerde kalmış olmalarıdır. Çünkü Peygamber (s.a.v.) hayatta iken bu evlerde kalmayı onlara bağışlamış idi.

 

2. Onların evlerde kalmaları tıpkı bir erkeğin hanımını evinde iskan ettirmesi gibi idi. Bu bir hibe değildi. Onların süknaları Peygamber'in ölümünden sonra da devam etti. Sahih olan da budur. Ebu Ömer İbn Abdi'l-Berr, İbnu'l-Arabi ve başkalarının da benimsedikleri görüş budur. Çünkü bu Resulullah (s.a.v.)'ın onların lehlerine olmak üzere istisna etmiş olduğu, onların geçimlerinin bir parçasını teşkil ediyordu. Tıpkı şu buyruğun da onların lehine olmak üzere nafakalarını istisna etmiş olduğu gibi: "Benim mirasçılarım, ne bir dinar, ne de bir dirhem paylaşabilirler. Hanımlarımın nafakası ile benim için iş yapanların geçiminden sonra geriye bıraktığım bir sadakadır."

 

İşte ilim ehli de böyle demişlerdir: Buna Peygamber Efendimiz'in hanımlarının kaldıkları meskenlere, bıraktıkları mirasçıların ayrıca mirasçı olmayışı da delil teşkil etmektedir: Bu görüşün sahipleri şöyle derler: Eğer bu haneler onların mülkü olmuş olsaydı, hiç şüphesiz o hanımların mirasçıları, bu hanelere mirasçı olurlardı. Mirasçılarının böyle bir şeye kalkışmamış olması da bu hanelerin Peygamber Efendimiz'in hanımlarının mülkiyetinde olmadığına bir delildir. Onlar için ancak hayatta kaldıkları sürece bir sükna hakları vardı. Vefat etmeleri ile birlikte bu haneler, faydası bütün müslümanları kapsayan Peygamber Mescidine ilave edilmiştir. Tıpkı Rasulullah (s.a.v.)'ın terikesinden onlara ayrılmış olan nafakaların, vefat etmelerinden sonra bu haklarının, malın aslına ilave edilmesi ve faydası bütün müslümanları kapsayan, müslümanların menfaatlerine o malın aslına katılarak harcanması gibi. Başarıya ulaştıran Allah'tır.

 

"Yemek vaktini de beklemeye kalkışmayın." Yani onun pişmesi zamanını beklemeyin.

 

"Onun vakti, pişmesi" lafzındaki "elif" maksurdur. Bu birkaç türlü söylenir. Biri hemze esreli olarak; (...) şeklindedir.

 

eş-Şeybanı dedi ki: "Oğulları Kisra'yı parça parça ettiklerinde, Kılıçlarıyla tıpkı etlerin parçalanışı gibi.

 

Günler onun başına öyle bir gün getirdiler ki o tam vaktinde erişti, Ve herbir gebenin (gebeliğinin) tamam olduğu bir süresi vardır."

 

İbn Ebi Able' "yemek"in sıfatı olmak üzere; "Vaktini de beklemeye kalkışmayın" diye okumuştur. ez-Zemahşerı dedi ki: Ancak bu uygun bir okuyuş değildir. Zira bu, uygun olmayan bir şekilde kullanılmış olur. Çünkü zamirin ait olduğu lafzın açıkça zikredilmesi gerekir ve bu durumda "Siz onun vaktini beklemeksizin" denilmesi gerekirdi. Tıpkı; "Hind, Zeyd'e vuranın kendisidir" demek gibidir.

 

"Vakti geldi" şeklinde üstün ile söyleneceği gibi; (...) üstün ve med ile de gelebilir. Şair el-Hutay'a şöyle demektedir:

 

"Ben akşam yemeğini geciktirdim Süheyl yıldızının, Yahut Şi'ra yıldızının (doğuş) vaktine kadar fakat bu vakti beklemek bana uzun geldi."

 

"Onun vakti" lafzında fiil "O şeyin vakti geldi, tamamlandı" lafzından mastardır.

 

4- çağrıyı Kabul Etmek, işi Bittikten Sonra Gitmek:

 

"Fakat davet olunduğunuzda girin, yemek yediniz mi dağılın" buyruğu ile Yüce Allah, yasağı te'kid etmekte ve giriş vaktinin edebe uygun olarak izin halinde sözkonusu olacağını özellikle belirtmektedir. Ayrıca o şerefli peygamberin huzurunda hoşa gitmeyecek şekilde lafa dalmaktan da uzak kalınmasını istemektedir.

 

İbnu'l-Arabi dedi ki: İfadenin takdiri şöyledir: Fakat çağrılıp da girmenize izin verildiği takdirde siz de giriverin, yoksa bizatihi çağırmanın kendisi içeri girmek için yeterli bir izin olamaz. Buradaki şart edatının cevabını teşkil eden cümlenin başına "fe" harfinin gelmesi, bunda mücazat (şartın cevabı anlamını) taşımasından dolayıdır.

 

5- Yemek Yedikten Sonra Dağılın:

 

"Yemek yediniz mi dağılın" buyruğu, Yüce Allah'ın yemeğin yenilmesinden sonra hepsinin dağılıp etrafa yayılmasına dair vermiş olduğu bir emirdir. Bununla yemek maksadı hasıl olduktan sonra evden çıkmanın gereğini anlatmak istemiştir. Bunun delili ise, izinsiz girmenin haram olduğudur. Oraya girmek yemek için caiz olmuştur. Yemek işi bitti mi oraya girmeyi mübah kılan sebep de ortadan kalkmış ve böylelikle haramlık hükmü aslına dönmüş olur.

 

6- Misafir Kendisini Misafir Edenin Mülkünden Yer:

 

Bu ayet-i kerimede misafir kimsenin kendisini misafir edenin mülkünden yediğine, kendi öz mülkünden yemediğine delil vardır. Çünkü Yüce Allah:

 

"Yemek yediniz mi dağılın" diye buyurmaktadır. Bu buyrukla misafire yemekten fazlasını vermemiş, onun dışında kalan şeyleri de ona izafe etmemiştir, geriye mülkiyet aslı üzere kalmış bulunmaktadır.

 

7- Gereksiz Söze Dalmayın:

 

"Söze dalmak için de beklemeyin" buyruğu "beklemeye kalkışmayın" buyruğuna atfedilmiştir. Buradaki olumsuzluk anlamını veren: (...):

 

Sizin için" lafzındaki "siz" anlamındaki zamirden hal olarak nasbedilmiştir. Buna göre; beklemeye kalkışmaksızın ve söze dalmaksızın, demek olur. Anlatılmak istenen de şudur: Resulullah (s.a.v.)'ın ashabı Zeyneb'in düğün yemeğinde yaptığı gibi oturup konuşmak için beklemeyin.

 

"Çünkü bu peygamberi rahatsız etmekte ama o, sizden utanmaktadır. Allah ise, haktan utanmaz." Yani onu açıklamaktan, onu açığa vurmaktan imtina etmez. Böyle bir tutum insanlarda haya sebebiyle ortaya çıktığından dolayı şanı Yüce Allah, insanlar arasında böyle bir tavır takınmayı gerektiren sebebin, Allah hakkında sözkonusu olmadığını ifade etmektedir. Sahih'de, Um Seleme'den şöyle dediği kaydedilmektedir: Um Süleym, Peygamber (s.a.v.)'a gelerek dedi ki: Ey Allah'ın Rasulü, şüphesiz ki Allah haktan utanmaz. Kadın rüyasında ihtilam olduğu takdirde gusletmesi gerekir mi? Resulullah (s.a.v.): "Suyu gördüğü takdirde (evet)" diye buyurdu.

 

8- Perde Arkasından Konuşma Emri:

 

"Hanımlarından ihtiyac(ınız) olan bir şey istediğinizde onlardan perde arkasından isteyin" buyruğu ile ilgili olarak Ebu Davud et-Tayalisi'nin rivayetine göre Enes b. Malik'ten şöyle dediği nakledilmiştir: Ömer (r.a) dedi ki: Dört hususta Rabbime muvafakat ettim ... Bu şekilde başlayan hadiste şunlar da yer almaktadır: Ey Allah'ın Rasulü, dedim. Sen hanımların (ile başkaları) arasına perde gersen, çünkü onların yanına iyi olanları da girer, kötüler de girer. Bunun üzerine Yüce Allah: "Hanımlarından ihtiyaç olan birşey istediğinizde onlardan perde arkasından isteyin." buyruğunu indirdi. 

 

Burada sözkonusu edilen meta'ın (ihtiyaç duyulan şey) mahiyeti hakkında görüş ayrılığı vardır. Bunun kendisi ile yararlanılan ve insanların birbirlerine iğreti olarak verdikleri şeyler oldukları söylenmiştir. Bunun fetva demek olduğu söylendiği gibi, Kur'an-ı Kerim sahifeleri olduğu da söylenmiştir. Doğrusu ise, bunun istenmesi mümkün olan kapkacak ve diğer dini ve dünyevi ihtiyaçların tümü hakkında umumi olduğudur.

 

9- Diğer Mü'min Hanımlar da Mü'minlerin Anneleri Hakkındaki Bu Hükmün Kapsamına Girmektedir:

 

Bu ayet-i kerimede karşı karşıya kalınan bir ihtiyaç yahut onlardan fetvası sorulacak bir mesele dolayısıyla perde arkasından onlara soru sormaya dair Yüce Allah'ın izin vermiş olduğuna delil vardır. Mana itibariyle ve kadının bedeni ve sesi ile tamamen avret olduğunu ortaya koyan şeriatın ihtiva ettiği esaslar dolayısıyla, bütün hanımlar da bu hükmün kapsamı içerisindedir. Onun hakkında şahitlikte bulunmak yahut vücudundaki bir hastalık ya da arız olan bir husus hakkında ona soru sormak ve bunun muayyen olarak ancak ondan öğrenilmesinin mümkün olması gibi, bir ihtiyaç duyulması hali dışında, bu perdenin açılması caiz değildir.

 

10- A'ma Olan Kimsenin Şahitliği:

 

Peygamber (s.a.v.)'ın hanımlarından perde arkasından ihtiyaçları sormanın caiz oluşunu ve ama olan kimsenin hanımına sözünden onu tanıması suretiyle yaklaşabileceğini, ama kimsenin şahitliğinin caiz olacağına bazı ilim adamları delil göstermişlerdir. Amanın şahitliğinin caiz olduğunu çoğu ilim adamı kabul etmektedir. Ancak Ebu Hanife, Şafii ve başkaları ise, şahitliğini caiz kabul etmezler. Ebu Hanife amanın neseblerdeki şahitliği caizdir demiş, Şafii de ancak gözleri kör olmadan önce gördüğü şeyler hususundaki şahitliği caizdir, demiştir.

 

11- kalblerden Kötü Düşünceleri Uzak Tutmak için Tedbirli Olmak Gereği:

 

"Bu sizin kalbiniz için de, onların kalbleri için de daha temizdir" buyruğu ile Yüce Allah, hanımlar hakkında erkeklerin kalbine, erkekler hakkında da kadınların kalbine arız olan, hatırdan geçen düşünceleri kastetmektedir. Yani böyle bir durum şüpheyi daha bir giderid, ithamı daha bir uzaklaştırıcı ve korunmayı daha bir gerçekleştiricidir. İşte bu husus hiçbir kimsenin kendisine helal olmayan bir kadın ile yalnız başına kalmak noktasında kendisine güvenmemesi gerektiğinin delilidir. Böyle bir şeyden uzak durmak, o kişinin hali açısından daha iyidir, nefsini daha sağlam koruyucudur ve bu hususta kişinin iffetini daha çok muhafaza edicidir.

 

12- Mü'minler Allah'ın Resulüne Eziyette Bulunamazlar:

 

"Sizin Allah'ın Resulüne eziyet vermeniz de ... olacak bir şey değildir. '" Bu buyruk illeti bir daha tekrarlamakta ve bu illetin hükmünü pekiştirmektedir. illetlerin pekiştirilmesi hükümlere daha da güç kazandırır.

 

13- Peygamberin Hanımlarını Başkaları Asla Nikahlayamaz:

 

"Ondan sonra zevcelerini nikahlamanız da ebediyyen olacak bir şey değildir" buyruğu ile ilgili olarak İsmail İbn İshak dedi ki: Bize Muhammed b. Ubeyd anlattı, dedi ki: Bize Muhammed b. Sevr, Ma'mer'den naklen anlattı. Ma'mer'in Katade'den naklettiğine göre bir adam şöyle demiş: Şayet Rasülullah (s.a.v.) vefat edecek olursa, Aişe ile evlenirim. Bunun üzerine Yüce Allah: "Sizin Allah'ın. RasUlüne eziyet vermeniz de ... " ayeti ile: "Onun zevceleri de analarıdır" (el-Ahzab, 6) ayeti nazil oldu. 

 

el-Kuşeyrı Ebu Nasr Abdurrahman dedi ki: İbn Abbas dedi ki: Kureyş'in ileri gelenlerinden Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte Hira'nın üzerinde bulunan on kişiden birisi kendi kendine: Rasulullah (s.a.v.) vefat ederse, Aişe ile evlenirim. Hem o benim amcamın kızıdır, diye düşünmüştü. Mukatil dedi ki: Bu kişi Talha b. Ubeydullah'tır.

 

İbn Abbas dedi ki: Sonra bu adam içinden geçen düşüncelerden dolayı pişman oldu. Yürüyerek Mekke'ye kadar gitti ve Allah yolunda on at üzerinde gazi taşıdı. (Gazilere üzerinde cihad etmeleri için on at verdi) ve bir çok köle azad etti, Allah da onun günahını bağışladı.

 

İbn Atiyye dedi ki: Rivayet edildiğine göre bu buyruk şöyle diyen bir sahabi sebebiyle inmiştir: Şayet Rasulullah (s.a.v.) ölürse, Aişe ile evleneceğim. Bu Rasulullah (s.a.v.)'a ulaştı, o da bundan rahatsız oldu. İşte bu şekilde İbn Abbas bu şahıstan sahabelerden birisi diye sözetmiştir. Mekki'nin, Ma'mer'den rivayetine göre Ma'!ller: O Talha b. Ubeydullah'tır demiştir.

 

Derim ki: Aynı şekilde en-Nehhas'ta Ma'mer'den bu kişinin Talha olduğunu nakletmektedir. Ancak bu sahih değildir.

 

İbn Atiye dedi ki: Allah, İbn Abbas'a iyiliğini versin. Bana göre bu Talha b. Ubeydullah hakkında doğru olamaz.

 

Hocamız İmam Ebu'l-Abbas dedi ki: Bu söz ashabın faziletlilerinden birisinden nakledilmiştir. Ancak böyle bir şeyonlardan uzaktır. Bu sözün naklinde yalan olduğu açıktır. Böyle bir söz olsa olsa cahil münafıklara yakışır. Rivayet edildiğine göre münafıklardan bir kimse Rasulullah (s.a.v.), Ebu Seleme'den sonra, Um Seleme ile evlenince Huneys b. Huzafe'den sonra da Hafsa ile evlenince şöyle demiş: Muhammed'e ne oluyor ki bizim hanımlarımızla evleniyor? Allah'a yemin ederim, eğer o da ölecek olursa, biz de onun hanımları arasında okları dolaştırırız. Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu, Yüce Allah, ondan sonra hanımlarını nikahlamayı haram kıldı ve onlara annelik hükmünü verdi. Bu da Peygamber (s.a.v.)'ın özelliklerindendir. Onun ayrıcalıklı bir şerefe sahib olduğunu ortaya koymak, mertebesine dikkat çekmek içindir.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti üzerine olsun) dedi ki: Peygamber (s.a.v.) vefat ettiğinde hayatta bulunan hanımlarından herhangi birisini nikahlamak hiçbir kimseye helal değildir. Bunu helal kabul eden bir kişi kafir olur. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Sizin, Allah'ın Resulüne eziyet vermeniz de, ondan sonra zevcelerini nikahlamanız da ebediyyen olacak bir şey değildir" diye buyurmaktadır.

 

Şöyle de denilmiştir: Peygamber'in hanımlarıyla evlenmenin yasak kılınış sebebi, onların cennette de hanımları olacaklarından dolayıdır. Çünkü bir kadın cennette, dünyada iken onunla son evli bulunan kocasına verilecektir. Huzeyfe hanımına şöyle demiş: Eğer Yüce Allah bizi cennetine koyacak olursa, sen de cennette benim eşim olmak istiyor isen benden sonra evlenme. Çünkü kadın son kocasına verilecektir.

 

Biz bu hususta ilim adamlarının sahip oldukları görüşleri "et- Tezkire" adlı eserimizin cennet ile ilgili bahislerinde zikretmiş bulunuyoruz.

 

14- Peygamber Efendimiz'in Vefatından Sonra Hanımlarının Hukuki Durumları:

 

İlim adamları Peygamber Efendimiz'in vefatından sonra hanımlarının durumu hakkında farklı görüşlere sahiptirler. Acaba onlar Peygamber Efendimiz'in hanımları kalmaya mı devam ettiler? Yoksa ölüm ile nikahları ortadan kalkmış mı oldu? Ölüm dolayısıyla nikahları ortadan kalkmış ise, iddet beklemek yükümlülükleri var mıydı? yok muydu?

Şöyle cevab verilmiştir: İddet beklemeleri gerekli idi. Çünkü onlar hayatta iken kocaları vefat etmiştir. İddet beklemek de bir ibadettir.

 

Bir başka görüşe göre iddet beklemek yükümlülükleri yoktur. Çünkü onlar için bu süre (evlenmelerinin) mübah olması umulan bir bekleme süresi değildir. Sahih olan da budur, çünkü Peygamber (s.a.v.): "Aile efradımın nafakasından artıp geriye bıraktığım ... " diye buyurmuştur. Bu "ehlim nafakasından ... " diye de rivayet edilmiştir ki, bu da evliliğe has bir isimdir. 

 

Böylece Peygamber Efendimiz mü'minlerin anneleri hanımları olduklarından ve ondan başkasına da haram olduklarından dolayı, hayatta kaldıkları sürece onlara nafaka ve sükna bırakmış olmaktadır. İşte nikahın kalıcılığının anlamı da budur. Peygamber (s.a.v.)'ın vefatı mü'minlerin anneleri için, başkası hakkında kocalarının hazır bulunmaması (gaybubeti) konumunda kabul edilmiştir. Çünkü diğer insanlardan farklı olarak onların ahirette hanımları olacağı kat'i bir husustur. Diğer insanlar hakkında bunun böyle olmayış sebebi ise, kişinin hanımı ile birlikte ahirette aynı yerde bulunabileceklerini bilemeyişidir. Belki onların birisi cennette, diğeri cehennemde olabilir. İşte bundan dolayı sair insanlar hakkında böyle bir sebep ortadan kalkmış olduğu halde Peygamber (s.a.v.) hakkında bu sebep varlığını sürdürmüştür. Nitekim Peygamber de şöyle buyurmuştur: "Herbir sebep ve neseb kesilir. Benim sebebim ve nesebim müstesnadır. O kıyamet gününe kadar bakidir. ''

 

Peygamber (s.a.v.)'ın hayatta iken kendilerinden ayrıldığı Kelboğullarından olan hanım ve başkaları gibi sair zevcelerine gelince, acaba bunları başkalarının nikahlaması helal mi idi? Bu hususta görüş ayrılığı vardır. Sahih olan ise, bunun caiz olduğudur. Çünkü rivayete göre Resulullah (s.a.v.)'ın ayrıldığı Kelboğullarına mensub kadın ile önceden de geçtiği üzere Ebu Cehil'in oğlu İkrime evlenmiştir. Onunla evlenen kişinin Kindeli el-Eş'as b. Kays olduğu da: söylenmiştir. Kadı Ebu't-Tayyib de şöyle demiştir: Onunla evlenen kişi! Muhadr b. Ebi! Umeyye'dir. Kimse de buna (bu evliliğe) karşı çıkmamıştu. Bu. da bu hususta icma olduğunun delilidir.

 

15- Allah Resulüne Eziyet Vermek, Allah'ın Nezdinde Buyük Bir Gunahtır:

 

"Çünkü bu Allah'ın yanında çok büyük bir iştir." Yani Resulullah (s.a.v.)'a eziyet etmek yahut onun hanımlarını nikahlamak çok büyük (bir günah)tır. Yüce Allah böyleLikle bu işleri büyük günahlar arasında saymıştır ki, bundan da büyük günah olamaz.

 

16- Ayetin Nüzul Sebebi ve Bunun Gereğinin Yerine Getirilmesinde Gösterilen: Titizlik:

 

Hicabın nüzul sebebini gerek Enes'in, gerek Ömer (r.a.)'ın hadislerine dayanarak açıklamış bulunuyoruz. Ömer (r.a), Sevde'ye dışarı çıktığı vakit -ki uzun boylu bir hanımdı-: Seni gördük (tanıdık) ey Sevde, diyordu. Bu sözleri onun hicaba dair hükmün inmesini çokça arzulamasından dolayı söylüyordu. Bunun üzerine Yüce Allah da hicab ayetini indirmişti. Bütün bu sebeblerin birarada oluşu dolayısıyla ayetin inmiş olma ihtimali de uzak değildir. Doğrusnnu en iyi bilen Allah'tır.

 

Diğer taraftan Cahş kızı Zeyneb vefat ettiğinde şöyle demişti: Bunun cenazesinde ancak onun mahremi olan bir kimse bulunsun. Bununla onun sebebiyle nazil. olmuş hicab emrine riayet etmeye çalışmıştı. Böyle deyince Esma; bint Umeys çadır içerisinde naaşının örtülmesi yolunu ona gösterdi ve bu uygulamayı Habeşistan'da gördüğünü söylemişti. Hz. Ömer de aynı işi yapmıştı.

 

Bu uygulamanın Peygamber (s.a.v.)'ın kızı Fatıma (r.anha)'nın cenazesinde yapıldığı da rivayet edilmiştir.

 

DEVAM VE SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Ahzab 54

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR