AHZAB 51 |
تُرْجِي
مَن تَشَاء
مِنْهُنَّ
وَتُؤْوِي إِلَيْكَ
مَن تَشَاء
وَمَنِ
ابْتَغَيْتَ مِمَّنْ
عَزَلْتَ
فَلَا
جُنَاحَ
عَلَيْكَ ذَلِكَ
أَدْنَى أَن
تَقَرَّ
أَعْيُنُهُنَّ وَلَا
يَحْزَنَّ
وَيَرْضَيْنَ
بِمَا آتَيْتَهُنَّ
كُلُّهُنَّ
وَاللَّهُ
يَعْلَمُ مَا فِي
قُلُوبِكُمْ
وَكَانَ
اللَّهُ
عَلِيماً
حَلِيماً |
51. Hanımlarından kimi
dilersen geri bırakabilir, kimi dilersen yanına alabilirsin. Geri
bıraktıklarından kimi yanına almak istersen (yine de) sana vebal yoktur. Bu
gözlerinin aydınlığına, üzülmemelerine ve kendilerine verdiğinle hepsinin razı
olmalarına daha uygundur. Allah, kalblerinizde olanı bilir, Allah, herşeyi
bilendir. Cezalandırmakta acele etmeyendir.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı onbir başlık halinde sunacağız:
1- "Geri Bırakabilirsin"
Lafzının Kıraati:
2- Ayet-i Kerimenin Yorumu:
3- Bu Ayet Bir Sonraki Ayeti Nesh Edici
midir?:
4- Geri Bıraktıklarından istediğini De
Yanına Alabilirsin:
5- Sana Vebal Yoktur:
6- Resulullah'ın Bu Ayrıcalığı
Karşısında Mü'minlerin Annelerine Yakışan Tavır:
7- Hanımlar Arasında Adaletin Gereği:
8- Birden Fazla Hanımı Aynı Evde Bulundurmak:
9- Hanımlar Arasında Adaletin Sınırı:
10- Gözlerinin Aydın Olması:
11- Sevgi Dahil Olmak üzere kalblerde
Olan Herşeyi Allah Bilir:
1- "Geri
Bırakabilirsin" Lafzının Kıraati:
"Kimi dilersen geri
bırakabilirsin" anlamındaki buyrukta yer alan "Geri
bırakabilirsin" lafzı (sonunda) hemzeli ve hemzesiz olarak okunmuştur.
Bunların her ikisi de iki ayrı söyleyiştir.
Mesela; "İşi geri
bıraktım, erteledim" denilebildiği gibi, aynı manada: "Onu
erteledim" de denilir.
"Yanına
alabilirsin" buyruğunda; (...) şeklinde elif medli olursa, "yanına
aldı, barındırdı" demektir. "Elif" medsiz olarak; (...) diye
okunursa, "ona katıldı" anlamına gelir.
2- Ayet-i Kerimenin
Yorumu:
İlim adamları bu ayetin
te'vili hususunda farklı görüşlere sahiptir. Bu konuda yapılmış en doğru
açıklama hanımlarına gün ayırıp paylaştırma hususunda Peygamber (s.a.v.)'e
tanınmış bir genişlik olduğudur. Hanımları arasında günleri paylaştırmak, onun
için vacib değildi. Bu görüş daha önce geçmiş açıklamalara da uygun
düşmektedir. Sahih'de Aişe (r.anha)'dan manası sabit olmuş olan açıklama şekli
de budur. Aişe (r.anha) şöyle demişti: Ben kendilerini Resulullah (s.a.v.)'a
bağışlamış olan hanımları kıskanır ve: Hiçbir kadın kendisini bir erkeğe
bağışlar mı? derdim. Yüce Allah: "Hanımlarından kimi dilersen geri
bırakabilir, kimi dilersen yanına alabilirsin. Geri bıraktıklarından kimi
yanına almak istersen sana vebal yoktur ... " ayetini indirince dedim ki:
Allah'a yemin ederim, görüyorum ki, Rabbin hep senin arzun ne ise, hemencecik
onu yerine getiriyor.
İbnu'l-Arabi dedi ki:
İşte Sahih'te sabit olan bu hususun açıklamaya esas olarak alınması gerekir.
Anlatılmak istenen de
şudur: Peygamber (s.a.v.) hanımları hususunda muhayyerdi. Eğer paylaştırmak
isterse paylaştırır, paylaştırmayı terketmek isterse terkederdi. Bu hususta
tercihin Peygamber (s.a.v.)'a bırakılması Peygamber'in özelliklerindendi.
Bununla birlikte o, onların gönüllerini hoş tutmak ve olmadık sonuçlar
doğurabilecek olan kıskançlık saikiyle söylenmiş olan sözlerden onları korumak
maksadı ile bu husus, kendisine farz kılınmaksızın kendiliğinden bu
paylaştırmaya riayet ederdi.
Bir açıklama da
şöyledir: Paylaştırmak önceleri Peygamber (s.a.v.) hakkında vacib idi. Daha
sonra bu ayet-i kerıme ile onun üzerindeki bu vücub hükmü neshedildi.
Ebu Rezin dedi ki:
Rasülullah (s.a.v.) hanımlarından bazılarını boşamak istemişti. Kendisine: Sen
bize istediğin gibi gün ayır, dediler. Peygamber (s.a.v.)'ın yanına aldıkları
arasında Aişe, Hafsa, Um Seleme ve Zeyneb de vardı. Gerek kendisinden, gerekse
malından bunlar arasındaki paylaştırması birbirlerine eşitti. Geri bıraktıkları
arasından da Sevde, Cuveyriye, Um Habibe, Meymune ve Safiye vardı. Bunlara da
istediği şekilde pay ayırırdı.
Bir başka görüşe göre maksat,
kendilerini bağışlayan hanımlardır. Hişam b. Urve babasından, o Aişe'den Yüce
Allah'ın: "Hanımlarından kimi dilersen geri bırakabilirsin" buyruğu
hakkında şöyle dediğini nakletmektedir:
Bu kendilerini
peygambere bağışlamış olan hanımlar hakkındadır.
eş-Şa'bi dedi ki: Bunlar
kendilerini bağışlamış olan hanımlardır. Rasülullah (s.a.v.) onlardan
bazılarıyla evlenmiş, bazılarıyla da evlenmemiştir.
ez-Zühri de şöyle
demiştir: Resulullah (s.a.v.)'ın hanımlarından herhangi birisini geri
bıraktığını bilmiyoruz. Aksine hepsini yanına almıştı.
İbn Abbas ve başkaları
da şöyle demektedir: Buyruğun anlamı nikahı altında bulunan hanımlardan
dilediğini boşayabileceği, dilediğini de nikahı altında tutmaya devam
edebileceği şeklindedir. Başka açıklamalar da yapılmıştır.
Anlamı her ne olursa
olsun, ayet-i kerime Peygamber (s.a.v.)'e alanı ve mübahlığı geniş tutmaktadır.
Bizim tercih ettiğimiz görüş daha sahihtir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
3- Bu Ayet Bir Sonraki
Ayeti Nesh Edici midir?:
Hibetullah, "en-Nasih
ve'l-Mensuh" adlı eserinde Yüce Allah'ın: "Hanımlarından kimi
dilersen geri bırakabilirsin" ayetinin (bir sonraki ayet olan)
"Bundan sonra ... başka zevceler ... sana helal olmaz" (el-Ahzab, 52)
ayetini neshedicidir. Ayrıca şöyle demektedir: Yüce Allah'ın Kitabında nasih'in
mensühtan önce geldiği başka bir yer yoktur.
Ancak onun bu sözü
birkaç bakımdan zayıf kabul edilir. Çünkü el-Bakara Süresi'nde kocası vefat
etmiş kadının dört ay on gün iddet bekleyeceği belirtilmektedir ki, bu da bir
yıllık bekleme süresini neshetmektedir. Oysa (neshedici) nesholunandan önce
zikredilmiş bulunmaktadır. (Bk. el-Bakara, 234. ayet, 2. başlık ile el-Bakara,
240. ayet, 1. başlık)
4- Geri
Bıraktıklarından istediğini De Yanına Alabilirsin:
"Geri
bıraktıklarından kimi yanına almak istersen ... " buyruğunda geçen;
"İstersen" anlamındadır. Çünkü "İstemek" demektir.
"Geri
bıraktıklarından"; izale ettiklerinden, demektir. Uzlet, izale etmek
anlamındadır. Yani eğer sen paylaştırmak hususunda geri bıraktığın hanımlardan
herhangi birisini yanına almayı isteyecek olursan, bu hususta da senin için bir
mahzur yoktur. (Yanına aldığını) geride bırakmanın hükmü de bu şekildedir.
Burada iki şıktan birisi, diğerine de delil teşkil etmektedir.
5- Sana Vebal Yoktur:
"(Yine de) sana
vebal yoktur" buyruğundaki "cünah" meyletmek demektir. Mesela
"Gemi karaya doğru meyletti" denilir. Yani kınamak ve azarlamak
suretiyle senin aleyhine bir eğilim yoktur, demektir.
6- Resulullah'ın Bu
Ayrıcalığı Karşısında Mü'minlerin Annelerine Yakışan Tavır:
"Bu gözlerinin
aydınlığına ... daha uygundur." buyruğu hakkında Katade ve başkaları şöyle
demektedir: Bizim onlarla birlikte oluşun hususunda seni muhayyer kıldığımız bu
şekil, bizim tarafımızdan tesbit edildiğinden ötürü onların razı oluşlarına en
uygun olan şekildir. Çünkü onlar bu işin Allah tarafından böylece tesbit
edildiğini bilecek olurlarsa, bununla gözleri aydın olur ve buna razı olup
hoşnutlukla kabul ederler. Zira bir kimse eğer herhangi bir şeyde hakkının
bulunmadığını bilecek olursa, az dahi olsa o şeyden kendisine verilene razı
olur. Hakkının olduğunu bildiği takdirde ise, ona verilen şeye de kanmaz. Bu
şeye karşı tutkusu artar ve onu daha büyük bir arzu ile ister. İşte Yüce
Allah'ın Resulünün lehine belirlemiş olduğu hanımlarının halleri ile ilgili
tutumu ona havale etmesi de onunla birlikte olmaktan razı oluşlarına daha bir
yakındır ve Peygamber Efendimiz'in onlar için içinden geldiğini vermesi,
gözlerinin aydınlığına -kalbleri daha fazlasına bağlanmaksızın, daha fazlasına
göz dikmeksizin- daha uygundur.
"Gözlerinin
aydınlığına" anlamındaki buyruk: "Onların gözlerini aydınlatman"
şeklinde "te" harfi ötreli ve "gözler" anlamındaki
kelimenin nasbı ile de okunmuştur.
Aynı şekilde meçhul bir
fiil olarak; "Gözlerinin aydın kılınması" diye de okunmuştur.
Bununla birlikte
Peygamber (s.a.v.) hanımları arasında eşitliği gözetir, -önceden belirttiğimiz
üzere- gönüllerini hoş tutmak için işi sıkı tutar ve şöyle derdi:
"Allahım, bu benim imkanlarım içerisinde olan hususlarda güç yetirebildiğimdir.
Benim malik olamadığım ve Senin malik olduğun hususlarda ise, beni
kınama."
O bununla kalbini
kastediyordu. Çünkü davranışlarından herhangi birisinde bunu açığa
çıkarmaksızın Aişe (r.anha)'yı kalbinde tercih ediyordu. Vefatı ile sonuçlanan
hastalığında da taşınarak hanımlarının odaları arasında dolaştırılırdı ve bu
Aişe (r.anha)'ın odasında kalmak için onlardan izin istemesine kadar böylece
devam etti. Aişe (r.anha) dedi ki: Rasulullah (s.a.v.)'ın hastalığı Meymune'nin
evinde başladı. O diğer hanımlarından evinde -Aişe'nin evinde- kendisine
bakılması için izin istedi, onlar da ona bu hususta izin verdiler. Bu hadisi
Sahih(-i Buhari) rivayet etmiştir.
Yine Sahih'te yer
aldığına göre Aişe (r.anha) şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v.) (Aişe'nin evine
sırası ne zaman gelecek diye) araştırır ve şöyle derdi:
"Bugün ben
neredeyim? Yarın ben neredeyim?" Bu sözleriyle Aişe (r.anha)'ın odasına
gideceği günün kendisi için geç olacağına işaret ediyordu. (Aişe) dedi ki:
Evimde olduğu günün sırası gelince, Yüce Allah onun ruhunu (başı) tam göğsüm
üzerinde iken kabzetti. Salat ve selam ona.
7- Hanımlar Arasında
Adaletin Gereği:
Erkeğin hanımları
arasında adaleti sağlayarak herbirisinin yanında bir gün, bir gece kalması
gerekir. İlim adamlarının genel olarak görüşü budur. Bazılarının kanaatine göre
ise, bu hükmün vücubu gündüzü kapsamayarak, sadece geceleyindir. Hanımın hasta
ya da ay hali olması, hakkını ortadan kaldırmaz. Yanında kalması gereken gün ve
gecede yanında bulunmakla yükümlüdür. Kendisi hasta olduğu vakit sağlıklıyken
aralarında adalet yapmakla yükümlü olduğu şekilde adalet yapmak zorundadır.
Ancak hareket etmekten aciz kalma hali müstesna, o takdirde hastalık nerede
kendisini hareket etmekten alıkoymuşsa orada kalır. Sağlığına kavuştuktan sonra
yeniden günlerini paylaştırmaya başlar.
(Nikahlı) cariyeler, hür
kadınlar, Kitab ehli kadınlar ve müslüman kadınlar bu bakımdan birbirlerine
eşittirler. Abdu'l-Melik dedi ki: Hür kadının iki gece hakkı vardır, nikahlı
cariyenin hakkı ise, bir gecedir. (Nikahsız) cariyeleri (odalıkları) ile hür
kadınlar arasında ise, paylaştırma sözkonusu değildir. Bu gibi nikahsız
cariyelerin (odalıkları) gün ve gece paylaşımında herhangi bir hakları yoktur.
8- Birden Fazla Hanımı
Aynı Evde Bulundurmak:
Hanımlarının rızası
olmadıkça onlar aynı evde birarada bulundurulmaz. Birisine ait olan bir gün ve
gecede ihtiyacı olmaksızın diğerinin yanına giremez. Bir ihtiyaç ve zaruret
dolayısıyla girip girmeyeceği hususunda görüş ayrılığı vardır. Çoğunluk caiz
olacağı görüşündedir, Malik ve başkaları gibi. İbn Habib'in kitabında ise,
bunun caiz olmadığı belirtilmektedir.
İbn Bukeyr, Malik'ten, o
Yahya b. Said'den rivayet ettiğine göre Muaz b. Cebel'in iki hanımı vardı.
Birisinin gününde diğerinin evinden su dahi içmezdi.
İbn Bukeyr dedi ki: Yine
Malik'in bize Yahya b. Said'den anlattığına göre; Muaz b. Cebel'in iki hanımı
vardı. Bunların ikisi de taundan öldüler. Hangisi kabrine daha önce
sarkıtılacak diye aralarında kura çekti.
9- Hanımlar Arasında
Adaletin Sınırı:
Malik dedi ki: Eğer orta
halli iseler nafaka (masraf ve ihtiyaçlarının karşılanması) ile giyim hususunda
hanımları arasında adalet sağlar. Konumları farklı olanlar hakkında ise, böyle
bir adalete riayet etmek gerekli değildir. Malik meyil sözkonusu olmaksızın
giyim hususunda birini diğerinden üstün tutmayı caiz kabul etmiştir. Sevgi ve
nefrete gelince, bunlar kişinin kendi iradesi dışındadır. Bunlarda adalet
düşünülemez. Peygamber (s.a.v.)'ın hanımları arasındaki paylaştırma ile ilgili
olarak söylediği şu hadisinde de kasıt budur: "Allahım, bu benim imkanım
çerçevesinde olan hususlarda yaptığımdır. Benim malik olamadığım, Senin malik
olduğun hususlarda ise, Sen beni kınama." Bu hadisi Nesai ve Ebu Davud,
Aişe (r.anha)'dan rivayet etmiştir. Ebu Davud'da ise, "yani kalbini
kastediyor" ifadesi de vardır.
Yüce Allah: 'Ne kadar
isteseniz bile kadınlar arasında adalet yapamazsınız"(en-Nisa, 129)
buyruğu ile hem: "Allah kalblerinizde olanı bilir" buyruğu ile buna
işaret edilmektedir. Bunun burada özellikle zikredilerek tahsis edilmesinin
anlamı budur. Böylece Yüce Allah, bizlerden herhangi birimizin nikahımız
altında bulunan kadınlardan birisine diğerinden daha fazla meyletmek şeklinde
kalblerimizde bulunan duyguları çok iyi bildiğine dair bizim dikkatimizi
çekmektedir. Esasen O, herşeyi bilendir. 'Yerde de, gökte de hiçbir şey O'na
gizli kalmaz" (Al-i İmran, 5); "O, gizli olanı da, O'ndan gizli olanı
da bilir. "(Ta-Ha, 7) Fakat bu hususta Yüce Allah bize müsamaha
göstermiştir. Zira kulun kalbini böyle bir meyilden alıkoymasına imkanı yoktur.
İşte Yüce Allah'ın: "(Bir önceki ayet-i kerimede geçen):
"Allah mağfiret
edendi,", rahmet edendir"buyruğu da buna dairdir. Yüce Allah'ın:
"Bu gözlerinin aydınlığına ... daha uygundur" buyruğu hakkında
yapılmış açıklamalara gelince, bunlar da bir sonraki başlığın konusudur.
10- Gözlerinin Aydın
Olması:
Yani bu, eğer onlardan
birisini diğeri ile birlikte bulundurmayıp (adalet gözetmeyip) tercih yoluna,
birisine daha çok meyletme cihetine gittiği takdirde, onların üzülmemelerine
daha uygundur.
Ebu Davud'un rivayetine
göre Ebu Hureyre Peygamber (s.a.v.)'dan şöyle buyurduğunu zikretmektedir:
"Her kimin iki hanımı bulunur da onlardan birisine meyledecek olursa, kıyamet
gününde yan tarafı da eğilmiş olarak gelecektir. ''
"Ve kendilerine
verdiğinle hepsinin razı olmalarına ... " buyruğunda (fiilin sonundaki)
zamir te'kid edilmektedir. Yani onların hepsinin razı olmalarına ... demektir.
Ebu Hatim ile ez-Zeccac:
"Ve kendilerine verdiğinle hepsinin razı olmalarına" buyruğundaki
te'kid ise: "Kendilerine verdiğin" lafzındaki zamirin te'kidi
olmasını caiz kabul etmektedirler.
el-Ferra ise, bunun caiz
olduğunu kabul etmez. Çünkü anlam ona dair değildir. Zira anlamı, onların
herbirisinin razı olması şeklindedir, yoksa anlam onların hepsine verdiklerine
... değildir. en-Nehhas dedi ki: el-Ferra'nın bu açıklaması güzeldir.
11- Sevgi Dahil Olmak
üzere kalblerde Olan Herşeyi Allah Bilir:
"Allah
kalblerinizde olanı bilir" buyruğu umumi bir haberdir. Bununla birlikte
Resulullah (s.a.v.)'ın kalbindeki bir kişiye karşı beslediği sevginin
diğerinden fazla oluşuna işaret etmektedir. Bu anlamın kapsamı içerisinde
mü'minler de vardır. Buhari'deki rivayete göre Amr b. el-As'ı, Peygamber
(s.a.v.) Zatu's-selasin ordusunun başına kumandan olarak göndermişti. (Amr)
dedi ki: Peygamberin yanına vardım ve insanlar arasında en sevdiğin kimdir?
diye sordum, o: "Aişe'dir" dedi. Erkeklerden kimdir? diye sordum, o:
"Babasıdır" dedi. Sonra kimdir? diye sordum, bu sefer: "Ömer b.
el-Hattab'tır. .. " dedi ve bazı kimselerin ismini saydı.
Kalbe dair yeterli
açıklamalar Bakara Suresi'nin baştarafları (7. ayet, 4. başlık) ile bu surenin
baştaraflarında (Ahzab, 4. ayet, 2. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Rivayet
edildiğine göre Lokman Hakim marangozluk yapan bir köle idi. Efendisi
kendisine: Bir koyun kes ve bana onun en hoş olan iki parçasını getir demiş. O
da dil ve kalbi götürmüş. Sonra tekrar ona bir başka koyun kesmesini emretmiş
ve yine ona: Bu koyundaki en pis iki et parçasını at, bu sefer dili ve kalbini
atmış. Efendisi ona: Ben sana bunun en hoş olan iki parçasını bana getirmeni
emrettim, dilini ve kalbini bana getirdin. En kötü olan iki parçasını emrettim,
yine dilini ve kalbini attın. Şu cevabı vermiş:
Bu ikisi iyi oldu mu
bunlardan daha iyisi yoktur, kötü de oldular mı bunlardan daha kötüleri yoktur.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN