ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

AHZAB

33

{32} وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى وَأَقِمْنَ

الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيراً

 

33. Evlerinizde oturun. İlk cahiliyeninki gibi açılıp saçılarak, salınıp yürümeyin. Namazı da dosdoğru kılın, zekatı verin, Allah'a ve Rasulüne itaat edin. Ey ehl-i beyt! Allah sizden ancak kiri giderip tam anlamıyla sizi temizlemek ister.

 

Yüce Allah'ın: "Evlerinizde oturun. İlk cahiliyeninki gibi açılıp saçılarak, salınıp yürümeyin ... " buyruğu ile ilgili açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız:

 

1- "Oturun" Lafzının Kıraat Şekilleri ve Açıklamaları:

2- ilk Cahiliye Dönemi Gibi Açılıp Saçılmamak:

3- Mü'minlerin Annelerinin Bu Ayete Karşı Tutumları:

4- Aişe (r.anha) Hakkındaki İleri Geri İddialara Verilen Cevablar:

 

1- "Oturun" Lafzının Kıraat Şekilleri ve Açıklamaları:

 

"Oturun" buyruğunu cumhur "kaf" harfini esreli (...) şeklinde olarak okumuşlardır. Ancak Asım ile Nafi' üstün okumuşlardır.

 

Birinci kıraat iki şekilde açıklanabilir:

       .      -

1. Bu kelimenin "vekar"dan gelmesidir. Mesela; "Sakin oldu, sakin olur, yerleşti, yerleşir" demektir. Emri ise; "Sakin ol, dur, otur" demek olur. Çoğul hanımlara hitab şekli de; (...) diye; "Vadediniz" ile: "Tartınız" demek gibi.

 

2. el-Müberred'e ait olan bu açıklamaya göre "karar"den gelir. Mesela "re" harfi üstün olmak üzere: "O yerde karar kıldım, kılarım" denilir. (Müennes çoğul emri) de asıl ise; "Karar kılınız" şeklinde "re" harfi esreli olarak gelir. Birinci "re" ise kolaylık (tahfif) olsun diye hazfedilmiştir. Tıpkı (...)in yerine (...) ile (...) in yerine de; (...) dedikleri gibi. Burda "re"yi hazfettikten sonra harekesini "kaf"a aktarmış oldular. "Kaf" da hareke aldığından ötürü "vasıl elif"ine ihtiyaç kalmamış oldu.

 

Ebu Ali de şöyle demektedir: Hayır, bunun sebebi tad'ıf (re harfinin iki defa tekrarlanması) istenmediginden dolayı "re" harfinin "ya"ye değiştirilmesinden ötürü böyledir. Tıpkı "kirat" ve "dinar" kelimelerinde böyle bir ibdale gidildiği gibi. Bu durumda "ya" harfi de kendisinin yerine gelmiş olduğu harfin harekesini alır. Bu durumda lafzın takdiri; (...) şeklinde olur. Bilahere "ya "nin harekesi -ye harfinin esre ile harekelenmesi hoş olmadığından ötürü- kaldırılır. Bu sefer iki sakin arka arkaya geldiğinden ötürü de ye harfi düşer. Vasl hemzesi de kendisinden sonra gelen harfin harekeli oluşu dolayısıyla düşer ve böylelikle kelime; (...) halini alır.

 

Medinelilerin ve Asım'ın ("kaf" harfini üstün) okuyuşuna gelince, bu da Arapların bir yerde ikamet edip oturmayı ifade etmek üzere "re" harfini esreli olarak kullandıkları: "Oturdum, kaldım" gibidir. Bunun mütekellimi: "İkamet ederim, kalırım" şeklinde; "Hamdetti, hamdeder" türünde kullanılır. Bu da Hicazlıların şivesidir, bunu Ebu Ubeyd "el-Garibu'l-Musannaf"adlı eserinde el-Kisai'den nakletmektedir ki o da en değerli hocalarındandır. Bunu ez-Zeccac ve başkaları da zikretmiştir. Aslı ise; "(hanımlara hitaben) oturun" şeklindedir. Arka arkaya iki harfin gelmesi ağır olduğundan dolayı birinci "re" hazfedildikten sonra harekesi kaf'a verilmek suretiyle; (...) denilir.

 

el-Ferra dedi ki: Bu; "Arkadaşını uyardın mı? hissettirdin mi?" demeye benzer ki bu da; (...) demiş gibidir.

 

Ebu Osman el-Mazinı dedi ki: "Gözüm onunla aydın oldu" denildiği takdirde, sadece "re" harfi esreli olarak kullanılır, başka türlü kullanılmaz. Ancak "mekanda kaldım, oturdum" anlamında; (...) denilemez. Çünkü bu re harfi üstün olarak; (...) şeklinde kullanılır. Onun kabul etmediği bu husus, Peygamber (s.a.v.)'den sabit olduğu takdirde bu şekildeki kıraate eleştiri olarak kabul edilemez. Çünkü bu durumda Peygamber (s.a.v.)'dan sabit olan kıraat, bu şekildeki kullanışın doğruluğuna delil kabul edilir. Yine Ebu Hatim'in kanaatine göre; (...) demenin Arab dilinde açıklanabilir bir tarafı yoktur.

 

en-Nehhas dedi ki: Ebu Hatim'in: "Açıklanabilir bir tarafı yoktur" şeklindeki sözüne muhalefet edilmiştir. Bu hususta iki görüş vardır. Birincisi el-Kisai'nin naklettiği görüştür. Diğeri ise benim Ali b. Süleyman'dan söylediğini duyduğum şu açıklamadır: Bu ifade; "Gözüm onunla aydın oldu, olur" tabirinden gelmektedir. Kendi evlerinizde (kalarak) onunla gözünüz aydın olsun, demektir, bu da güzel bir açıklamadır. Şu kadar var ki hadis bunun birincisinden türediğine delil teşkil etmektedir. Rivayete göre Ammar, Aişe (r.anha)'ya şöyle demiştir: "Muhakkak Allah sana evinde kalıp oturmanı emretmiştir." Aişe ona şöyle cevab vermişti: Ey Ebu'l-Yakzan sen sürekli hakkı olduğu gibi söyleyen bir kimse olmaya devam edegeldin. Bunun üzerine şöyle demişti: Senin de itirafın ile beni bu şekilde kılan Allah'a hamdolsun.

 

İbn Ebi Able de "vasıl elif"i ile birincisi meksur olmak üzere iki "ra" ile: (...) diye okumuştur.

 

2- ilk Cahiliye Dönemi Gibi Açılıp Saçılmamak:

 

Bu ayet-i kerıme evde kalma manasını ihtiva etmektedir. Hitab her ne kadar Peygamber (s.a.v.)'ın hanımlarına yönelik ise de, mana itibariyle diğer hanımlar da bu hitabın kapsamına girmektedir. Bütün hanımları kapsayan bir delilin varid olmaması halinde bu böyle olmakla birlikte, esasen şeriat hanımların evlerinde kalmalarını emreden ve zaruret olmadıkça dışarı çıkmaktan uzak durmayı belirten hükümlerle dolup taşmaktadır. Bundan önce bir kaç yerde belirtildiği gibi.

 

Bu buyrukta Yüce Allah, Peygamber (s.a.v.)'ın hanımlarına evlerinde oturmayı emretmekte ve onların şereflerini yüceltmek üzere bu şekilde onlara hitab etmekte, açılıp saçılmalarını yasaklamakta, böyle bir işin ilk cahiliye döneminin davranışlarından olduğunu bildirerek: "İlk cahiliyeninki gibi açılıp saçılarak salınıp yürümeyin" diye buyurmaktadır.

 

Daha önceden en-Nur Süresi'nde (60. ayet, 5. başlıkta) "açılıp saçılma"nın anlamına dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Bunun gerçek anlamı setredilmesi, örtülmesi, açığa çıkartılmasından daha uygun olan yerleri açmak demektir. Bu kelime "bolluk, genişlik"den alınmadır. Mesela, dişleri birbirinden ayrı olan kimse hakkında: "Dişleri birbirinden bir parça ayrıdır" denilir. Bu açıklamayı el-Müberred yapmıştır.

 

İnsanlar "ilk cahiliye"nin ne olduğu hususunda farklı görüşlere sahiptirler. İbrahim (a.s)'ın dünyaya geldiği dönem olduğu söylenmiştir. Kadın inciden gömlek giyinir, yolun ortasında yürüyerek kendisini erkeklere arzedermiş.

 

el-Hakem b. Uyeyne de şöyle demiştir: Bu süre Adem ile Nuh arasındaki süredir ki; bu da sekizyüzyıllık bir zaman dilimini kapsar. Bu dönemde yaşayan insanların çok kötü yaşayışları nakledilmiştir.

 

İbn Abbas dedi ki: Bu Nuh ile İdris arasındaki zamanı kapsar, el-Kelbi ise Nuh ile İbrahim arasındaki zaman dilimidir, der.

 

Denildiğine göre; kadın yan tarafları dikilmemiş olduğu halde inciden gömlek giyinir, yine bedenini örtmeyen ince elbiseler giyinirmiş.

 

Bir kesim bu süre Musa ile İsa arasındaki dönemdir, demektedir. eş-Şa'bi ise: İsa ile Muhammed (s.a.v.) 'arasındaki dönemdir, der.

 

Ebu'l-Aliye'ye göre bu Davüd ve Süleyman (ikisine de selam olsun) zamanıdır. Bu dönemde kadın yan tarafları dikişsiz, inciden gömlek giyinirmiş. Ebu'l-Abbas el-Müberred dedi ki: İlk cahiliye (koyu cahiliye) demeye benzer. el-Müberred dedi ki: Kadınlar ilk koyu cahiliyede açığa çıkartılması çirkin olan yerleri açardı. Öyle ki, kadın kocası ile dostu ile birlikte oturur, dostu tek başına onun belinden yukarısı ile kocası ise belinden aşağısı ile uğraşırdı. Kimi zaman biri diğerinden yerlerini değiştirmelerini istediği dahi olurdu.

 

Mücahid dedi ki: Kadınlar erkekler arasında yürürdü. İşte açılıp saçılmaları bu idi.

İbn Atiyye dedi ki: Gördüğüm kadarı ile o mü'minlerin annelerinin yetişmiş oldukları cahiliye dönemi (davranışları)na işaret etmektedir. Onlara o dönemdeki yaşayışlarından farklı bir şekilde yaşamaları emrini vermiştir. Bu ise şeriatten önce kafirlerin yaşayışları idi. Çünkü şeriatten önce kafirlerin kıskançlıkları yoktu. Kadınlar tesettüre riayet etmiyorlardı. Bu cahiliyenin "ilk" diye nitelendirilmesi ise, onların daha önce içinde bulundukları hale nisbetledir. Yoksa ortada başka bir cahiliye vardı, anlamında değildir. İslam'dan önceki bu döneme cahiliye adı verilmiş bulunmaktadır. O bakımdan şairler hakkında "cahili şairdir" tabiri kullanılmıştır. İbn Abbas da -Buharı'de yer aldığına göre- şöyle demektedir: Cahiliye döneminde babamı şöyle derken dinlemiştim ... ve buna benzer daha başka ifadeler de vardır.

 

Derim ki: Bu, güzel bir açıklamadır. Ancak buna şöyle itiraz edilebilir:

Araplar çoğunlukla darlık ve sıkıntı içerisinde yaşayan kimselerdi. Rahat nimetler içerisinde bulunmak ve zınetin açığa vurulması, sadece önceki zamanlarda cereyan etmiş bir iştir. İşte ilk cahiliye dönemi ile kastedilen de budur. Ayet-i kerımeden maksat ise, kırıtarak, salınarak yürümek, güzelliklerini erkeklere göstermek ve buna benzer şer'an caiz olmayan diğer hususlarda, kendilerinden önceki kadınlardan farklı hareket etmektir. İşte bu, bütün görüşleri kapsar ve ihtiva eder. O bakımdan onlar evlerinde oturmalıdırlar. Dışarı çıkmak ihtiyacını duyarlarsa, süslenmeyi terkederek ve tam bir tesettüre riayet ederek bunu yapmalıdırlar. Başarıya ulaştıran Allah'tır.

 

3- Mü'minlerin Annelerinin Bu Ayete Karşı Tutumları:

 

es-Sa'lebi ve başkalarının naklettiklerine göre Aişe (r.anha) bu ayet-i kerımeyi okudu mu, başörtüsünü ıslatıncaya kadar ağlarmış. Yine onun naklettiğine göre Sevde (r.anha)'ya: Niye senin diğer kızkardeşlerinin yaptığı gibi haccetmiyor, umreye gitmiyorsun? diye sorulunca, şöyle demiş: Ben hem haccettim, hem de umre yaptım. Allah da bana evimde kalmamı emretti.

 

Bunu rivayet eden dedi ki: Allah'a yemin ederim, odasının kapısından cenazesi çıkartılıncaya kadar çıkmadı. Allah ondan razı olsun.

 

İbnu'l-Arabı dedi ki: Ben yaklaşık bin kasabaya girip çıktım. İbrahim elHalil (s.a.v.)'ın ateşe atıldığı yer olan Nablus hanımlarından daha iffetli, namuslarını daha çok koruyan kadınlar görmedim. Orada ikamet ettiğim süre içerisinde cuma günü müstesna, gündüzün yolda tek bir kadın görmedim. Cuma günü namaza çıkarlar ve mescidi doldururlardı. Namaz bitti mi hemen evlerine geri dönerlerdi, bir dahaki cumaya kadar onlardan birisine gözüm ilişmezdi. Ben Mescid-i Aksa'da öyle iffetli kadınlar gördüm ki, Mescid'in içinde şehit düştükleri vakte kadar itikaf ettikleri yerlerden dışarı çıkmamışlardır.

 

4- Aişe (r.anha) Hakkındaki İleri Geri İddialara Verilen Cevablar:

 

İbn Atiyye dedi ki: Aişe (r.anha)'nın ağlayışı Cemel Yakası'na katılmasından ötürü idi. O vakit Ammar kendisine: Allah sana evinde kalmanı emretmiş bulunuyor, demişti.

 

İbnu'l-Arabi dedi ki: Rafıziler -lanet üzerlerine olsun- bu ayet-i kerımeyi ele alıp mü'minlerin annesi Aişe (r.anha)'ya hücum ederek şöyle derler: O ordulara kumanda edip savaşlara katılmak, kendisine farz olmayan ve kendisi için de caiz olmayan hususlarda vuruşmak işlerine girişmek sureti ile dışarı çıkmakla Rasulullah (s.a.v.)'ın emrine muhalefet etmiştir. Yine derler ki:

 

Osman (r.a) muhasara altında idi. O bu durumu görünce, bineklerinin hazırlanmasını emretti ve Mekke'ye çıkıp gitmek için hazırlıklarını yaptı. Mervan ona: Ey mü'minlerin annesi, burada kal ve bu ayak takımını geri çevir. Çünkü insanlar arasında ıslahta bulunmak senin hacca gitmenden hayırlıdır, demişti.

 

İbnu'l-Arabı dedi ki: İlim adamlarımız (Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun) şöyle demişlerdir: Aişe (r.anha) fitne ve karışıklıkların çıkmasından önce hacca gitmeyi adamıştı. Adağını geriye bırakmayı uygun görmemişti. Eğer o karışıklıklar döneminde çıkıp gitmiş olsaydı bile yine bu onun için doğru bir davranış olurdu. Cemel savaşına çıkmasına gelince, o savaşmak kastıyla çıkmadı. İnsanlar bu hususta ona gidip geldiler ve karşı karşıya kaldıkları büyük fitne, insanların kan dökmelerini ona şikayet ettiler. Onun bereketinden faydalanmak istediler, eğer insanların karşısında duracak olursa, bu karışıklıklardaki insanların ondan utanacaklarını ümit ettiler. O da bu kanaate sahib olduğundan dolayı Yüce Allah'ın şu buyruğuna uyarak vak'anın olduğu yerlere çıkıp gitmişti: "Bir sadaka vermeyiyahut bir iyilık yapmayı veya insanlar arasını düzeltmeyi emredeninkinden başka onların fısıldaşmalarının birçoğunda hayır yoktur." (en-Nisa, 114);

 

"Eğer mü'minlerden ıkigrup birbirleri ile çarpışırlarsa, onların aralarını düzeltin. "(el-Hucurat, 9)

 

İnsanların arasını düzeltmek emrine, erkeği ile kadınıyla, hürüyle kölesiyle bütün insanlar muhataptır. Şanı Yüce Allah ise ezell hükmünde ve yerini bulan takdirinde böyle bir ıslahın meydana gelmesini dilememiştir. Şu kadar var ki, bu savaş esnasında pekçok öldürmeler ve yaralamalar ortaya çıkmıştı. Az kalsın her iki taraf da yok olup gidecekti. Onlardan bazıları deveye hücum edip onun ayak bileklerini kesti. Deve yanı üzere düşünce, Muhammed b. Ebibekr, Aişe (r.anha)'a yetişti ve onu bineğe bindirip Basra'ya götürdü. O da otuz hanım ile birlikte çıktı. Bu otuz hanımı Ali (r.a) onunla birlikte göndermişti. İyilik, takva yaptığı te'vilde isabet etmiş, işinde ecir kazanmış, müctehide bir kadın olarak onu Medine'ye ulaştırdılar. Çünkü ahkama dair içtihadda bulunan herkes isabet eder. Bundan önce en-Nahl Suresi'nde (7-8. ayetlerin tefsirinde) bu devenin adı geçmiş bulunmaktadır. İşte o gün de bu isim ile "Yevmu'l-Cemel" (Cemel Günü, Cemel Yakası günü) diye bilinir.

 

"Namazı da dosdoğru kılın, zekatı verin" verdiği emir ve nehiyler hususunda "Allah'a ve Resulüne itaat edin. Ey ehl-i beyt, Allah sizden ancak kiri giderip tam anlamıyla sizi temizlemek ister."

 

ez-Zeccac dedi ki: Denildiğine göre bu buyruk ile Peygamber (s.a.v.)'ın hanımları kastedilmektedir. Bir diğer görüşe göre bununla hem onun hanımları hem de -biraz sonra açıklanacağı üzere- ehl-i beyti kastedilmektedir.

 

"Ey ehl-i beyt" lafzı medh üzere nasb edilmiştir. bedel olarak nasbedildiği de kabul edilebilir. Ayrıca ref ve cer ile okunması da caizdir.

 

en-Nehhas dedi ki: Eğer cer ile okunursa, "sizden" anlamındaki buyrukta yer alan "kef" ile "mim" zamirinden bedel olarak cer edilir. Ancak bu Ebu'lAbbas Muhammed b. Yezid'e göre caiz değildir. Çünkü o muhatab müennesten de, muhatab müzekkerden de bedel yapılmayacağı görüşündedir. Çünkü her ikisinin de ayrıca açıklanmaya ihtiyaçları yoktur.

 

"Tam anlamıyla sizi temizlemek ister" buyruğu, te'kid manasını taşıyan bir mastardır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Ahzab 34

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR