ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

LUKMAN

27

وَلَوْ أَنَّمَا فِي الْأَرْضِ مِن شَجَرَةٍ أَقْلَامٌ وَالْبَحْرُ يَمُدُّهُ مِن بَعْدِهِ سَبْعَةُ أَبْحُرٍ مَّا نَفِدَتْ كَلِمَاتُ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ

 

27. Eğer yerde olan bütün ağaçlar, kalem olsa ve deniz de, ardından yedi deniz daha ona katılsa, yine de Allah'ın sözleri tükenmezdi. Muhakkak Allah Azizdir, Hakimdir.

 

Yüce Allah müşriklere karşı görüldüğü gibi delil getirdikten sonra, Onun kelamının anlamlarının bitip tükenmeyeceğini, sonunun asla gelmeyeceğini beyan etmektedir. el-Kaffal dedi ki: Yüce Allah göklerde ve yerde bulunan herşeyi onların emrine vermiş olduğunu, nimetler ile onları donatmış olduğunu sözkonusu ettikten sonra, ağaçlar kalem olsa, denizler mürekkeb olsa ve bunlarla kudretine ve vahdaniyetine delalet teşkil eden sanatının akıllara durgunluk veren yönlerini yazacak olsa, bu hayret verici hususların sonunun asla gelmeyeceğine dikkat çekmektedir.

 

el-Kuşeyri dedi ki: Yüce Allah, bu kelimelerin anlamlarını kudreti dahilinde olan hususlara havale etmekte ise de, ayet-i kerimenin Yüce Allah'ın kelam-ı kadimine hamledilmesi daha uygundur. Çünkü yaratılmış olanın sonunun gelmesi kaçınılmaz bir şeydir. Onun kudretinin çerçevesi içerisinde olanların sonlarının gelmesi nefyedildiğine göre; bu aynı zamanda gelecekte de varetmeye muktedir olduğu şeylerin sonlarının gelmesini de nefyetmek demektir. Varlık aleminin hasrettiği ve saydığı hususların ise son bulmaları kaçınılmaz bir şeydir. Kadim olanın sonunun olmadığı ise muhakkak bir şeydir.

 

"Allah'ın sözleri" nin anlamına dair açıklamalar daha önce el-Kehf Suresi'nin sonlarında (109. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

Ebu Ali dedi ki: Allah'ın sözlerinden kasıt -doğrusunu en iyi bilen Allah'tır ya- varlık alemine çıkan şeylerin dışında, O'nun kudreti çerçevesi içerisinde olan şeylerdir. Bu da el-Kaffal'in söylediklerine yakın açıklamalardır. Bu buyruktan asıl maksat, Yüce Allah'ın sözlerinin -aynı zamanda bunlar bizatihi de sonsuzdurlar- anlamlarının çokluğunu bildirmektir. Sonlu hususlar örnek verilmek suretiyle insanların bu konuyu daha iyi kavramalarına yardımcı olunmuştur. Çünkü bu örnek insanoğlunun alışkın olduğu çokluk anlatımının en ileri derecesidir. Yoksa bu kalem ve denizlerden daha fazlası olacak olursa, Allah'ın sözleri tükenir, manası anlaşılamaz.

 

Ayetin nüzulü ile ilgili anlatılan hususlar da, Allah'ın sözleri ile kastedilenin Allah'ın ezeli kelamı olduğunu göstermektedir. Çünkü İbn Abbas şöyle demektedir: Bu ayet-i kerimenin nüzul sebebi şudur: Yahudiler ey Muhammed! "Size bilgiden ancak pek az bir şey verilmiştir"(el-İsra, 85) buyruğu ile bize Allah'ın kelamı ve hükümlerini ihtiva eden Tevrat verilmiş iken, nasıl bizler kastedilmiş olabiliriz ve yine sendeki bilgiye göre O, herşeyin açıklayıcısıdır. Rasulullah (s.a.v.) onlara: "Tevrat pekçoğun az bir bölümüdür." demiş ve bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil olmuştur. Ayet-i kerime Medine'de inmiştir.

 

Ebu Ca'fer en-Nehhas dedi ki: Açıkça ortaya çıktığı gibi buradaki "sözler"den maksat ilim ve eşyanın hakikatleridir. Çünkü şanı Yüce Allah, varlıkları yaratmadan önce göklerde ve yerde yaratacağı herbir şeyi ve zerre ağırlıklarını biliyordu. Bütün türleri ve bunların herbirisindeki tüyleri ve organları, herbir ağaçtaki yaprağı ve bunlarda bulunan çeşitli mahlukatı, bunlardaki çeşitli tat ve renkleri hep biliyordu. Eğer herbir canlıyı tek başına ismiyle zikredip onların parçalarını da, ona dair az ve çok bütün bilgisi ile adlandıracak, bunların geçirdikleri halleri her zaman itibariyle bunlarda meydana gelen artışları ismen zikredecek, herbir ağacı ayrı ayrı açıklayıp onun dallarını, budaklarını gösterecek, bütün zamanlar boyunca kurumalarını takdir ettiklerini belirleyip bunlara dair herbir açıklamayı onları kuşatıcı bilgisine göre yazmış olsaydı, sonra da Yüce Allah'ın bu eşyaya dair açıklamaları için deniz mürekkeb olup da onun dışında buna yedi deniz daha katılacak olsa, hiç şüphesiz bu husustaki açıklamalar bu mürekkeb olan denizlerden daha fazla olacak, denizler buna yetmeyecekti.

 

Derim ki: Bu el-Kaffal'ın açıklaması ile aynı manayı dile getirmektedir. Yüce Allah'ın izniyle bu, güzel bir görüştür.

 

Bir topluluk da şöyle demiştir: Kureyş, Muhammed'in bu sözleri bitecek ve sonu gelecektir deyince, bu ayet-i kerime nazil olmuştur. es-Süddi de şöyle demiştir: Kureyş, Muhammed'in sözleri ne kadar da çoktur! deyince, bu ayet-i kerime nazil olmuştur.

"Ve ardından yedi deniz daha ona katılsa ... " buyruğundaki: ''Deniz" lafzını cumhur mübteda olarak ref' ile okumuştur. Haberi ise ondan sonraki cümlede yer almaktadır. Cümle hal konumundadır. Sanki: Denize gelince, onun hali de budur, denilmiş gibidir. Sibeveyh'in takdiri bu şekildedir.

 

Kimi nahivci de bu buyruğun (ayetin başında yer alan): (...)'e atfedildiğini söylemiştir. Çünkü o da mübteda olarak ref' mahallindedir.

 

Ebu Amr ve İbn Ebi İshak "deniz" anlamındaki kelimeyi baştaki; (L. )'e atf ile nasb okumuşlardır. Bu ise baştaki; (...)'in ismidir.

 

Şöyle de denilmiştir: Eğer denize yedi deniz daha katılsa, yani ona yedi deniz daha ilave edilip, arttırılsa, demektir.

 

İbn Hurmuz ile el-Hasen "ona katılsa" anlamındaki buyruğu; (...) şeklinde (yani ye harfi ötreli, mim harfi de esreli olarak) ve; (...)'den müzari bir fiil suretinde okumuşlardır. Bir kesim her iki okuyuşun aynı anlamda olduğunu söylemiştir. Bir kesim de; (...): Bir şeyin kendinden olan bir şeye katılması" demektir, der. Mesela: "Nil, Halic'e katıldı yani onu arttırdı" denilir. "ise bir şey kendi türünden olmayan bir şeye katıldı, anlamını verir. Buna dair açıklamalar ise daha önceden el-Bakara (15. ayetin tefsiri) ile Al-i İmran sürelerinde (123-125. ayetler, 1. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Ona (o denize) katılsa" anlamındaki buyruğu Cafer b. Muhammed: "Denizin mürekkebi ... " diye okumuştur.

 

"Allah'ın sözleri tükenmezdi" buyruğuna dair açıklamalar da daha önceden (el-Kehf, 109. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Muhakkak, Allah Azizdir, Hakimdir" buyruğuna dair açıklamalar daha önceden (el-Bakara, 129. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

Ebu Ubeyde dedi ki: Burada "deniz"den kasıt, (kıyılarında) kalemlerin yetişmesini sağlayan tatlı sudur. Tuzlu su kıyılarında ise, bu kalemler yetişmez.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Lukman 28

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR