ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

RUM

39

وَمَا آتَيْتُم مِّن رِّباً لِّيَرْبُوَ فِي أَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُو عِندَ اللَّهِ وَمَا آتَيْتُم مِّن زَكَاةٍ تُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ

 

39. İnsanların malları arasında artış göstersin diye verdiğiniz herhangi bir faiz, Allah katında artmaz. Fakat Allah'ın rızasını arayarak verdiğiniz zekata gelince; işte onlar kat kat arttıranlardır.

 

Yüce Allah'ın: "İnsanların malları arasında artış göstersin diye verdiğiniz herhangi bir faiz, Allah katında artmaz" buyruğuna dair açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız:

 

1- Bu Ayet-i Kerimede Sözü Edilen Faiz ile Yasak Kılınan Faiz:

2- Daha Fazlasıyla Mükafat Görmek ümidiyle Hibe Vermek:

3- Hibenin Kısımları:

4- Allah Rızası için ve Başka Maksatla Amelde Bulunmak:

 

1- Bu Ayet-i Kerimede Sözü Edilen Faiz ile Yasak Kılınan Faiz:

 

Yüce Allah, kendi rızası için yapılanlar ve karşılığında mükafat verdiği harcamaları sözkonusu ettikten sonra, bu şekilde olmayan ve bununla birlikte Allah'ın rızası da aranan bir husustan sözetmektedir.

 

Bu buyrukta geçen "verdiğiniz" anlamındaki buyruğu Cumhur; (...) diye med ile okumuşlardır ki, "verdiğiniz" demektir. İbn Kesir, Mücahid ve Humeyd ise bunu medsiz olarak; artsın diye işlediğiniz herhangi bir riba, anlamına gelecek şekilde okumuşlardır. Bu da: "Doğru iş yaptım, yanlış iş yaptım" demek gibidir. Bununla birlikte Yüce Allah'ın: "Fakat ... verdiğiniz zekata gelince" anlamındaki buyrukta yer alan; "Verdiğiniz" buyruğunu icma ile medli okumuşlardır.

 

Riba, artış demektir. Bunun anlamına dair açıklamalar daha önce el-Bakara Suresi'nde (275-279. ayetler, birinci başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır. Ancak orada sözkonusu edilen riba (faiz) haramdır. Burada sözü edilen ise helaldir. Buna göre riba'nın bir kısmı helal ve bir kısmı haram olmak üzere iki kısım olduğu ortaya çıkmaktadır.

 

İkrime dedi ki: Yüce Allah'ın: "İnsanların malları arasında artış göstersin diye verdiğiniz herhangi bir faiz (riba)" buyruğu hakkında dedi ki: Riba (faiz) iki türlüdür. Birisi helal, birisi haramdır. Helal olan kendisinden daha iyisi verilir maksadıyla hediye vermektir.

 

ed-Dahhak'tan da bu ayet-i kerıme hakkında şöyle dediği nakledilmektedir: Bundan kasıt kendisinden daha üstünü karşılık olarak verilsin diye hediye olarak verilen helal ribadır. Böyle bir maksatla hediye vermenin ne kişinin lehine olan bir tarafı vardır, ne de aleyhine. Bundan dolayı kişi ecir de almaz, günah ta kazanmaz.

 

İbn Abbas da böyle demiştir: " ... verdiğiniz herhangi bir faiz ... " buyruğu ile adamın kendisinden daha fazlası karşılık verilir ümidiyle birşeyi hediye vermesini kastetmektedir. İşte Allah katında artış göstermeyen ve sahibine ecir de verilmeyen budur. Ancak bundan dolayı onun için günah da yoktur. İşte ayet-i kerıme buna dair nazil olmuştur.

 

İbn Abbas, İbn Cübeyr, Tavus ve Mücahid dediler ki: Bu ayet-i kerıme hibetu's-sevab (karşılık istenerek yapılan hibe) hakkında inmiştir.

 

İbn Atiyye dedi ki: İnsanın kendisine mükafat verilmesi maksadıyla -selam ve buna benzer- yaptığı işler de onun gibidir. Böyle bir kimse bu gibi halde günah kazanmasa dahi, bundan dolayı ecir almaz ve Allah nezdinde ona fazla bir mükafat da verilmez. Kadı Ebu Bekr b. el-Arabı de bu görüşü ifade etmiştir.

 

Nesai'nin, Sünen inde Abdurrahman b. Alkame'nin şöyle dediği kaydedilmektedir: Sakiflilerden bir heyet Rasulullah (s.a.v.)'ın huzuruna geldiler. Beraberlerinde de bir hediye vardı. Peygamber: "Bu bir hediye midir, yoksa bir sadaka mıdır? Eğer bu bir hediye ise bununla sadece Rasulullah (s.a.v.)'ın hoşnutluğu ve ihtiyacın(ın) görülmesi kastedilmiştir. Eğer bu bir sadaka ise bununla ancak Yüce Allah'ın rızası aranır." Onlar: Hayır, bu bir hediyedir, dediler. Peygamber (s.a.v.) onların hediyelerini kabul etti. Onlarla birlikte oturup, o onlara soru sordu, onlar da ona soru sordular.

 

Yine İbn Abbas ve İbrahim en-Nehai de şöyle demişlerdir: Bu ayet-i kerime, akrabalarına ve kardeşlerine onlara faydalı olmak, onları mal sahibi yapmak ve onlara lütufta bulunmak gayesi ve bununla birlikte de kendilerine menfaat sağlayıp kendi mallarını arttırmak kastı ile veren bir topluluk hakkında nazil olmuştur.

 

eş-Şa'bi dedi ki: Ayetin anlamı şudur: İnsan bir başkasına bir hizmette bulunur ve onun yanına çabukça koşup giderse, bundan da dünyasında faydalanmak maksadını güderse, yaptığı o hizmet karşılığında sağladığı bu menfaat dolayısıyla bu hizmeti Allah nezdinde artmaz.

 

Bir açıklamaya göre böyle bir iş, özellikle Peygamber (s.a.v.) için haram idi.

 

Yüce Allah: ''Daha fazlasını isteyerek minnet etme'' (el-Müddessir, 6) buyruğunda bir şey verip, onun yerine ondan daha fazlasını almasını yasaklamaktadır.

 

Bir başka açıklamaya göre; ayet-i kerimede kastedilen haram kılınan faizdir. Buna göre: "Allah katında artmaz" buyruğunun anlamı: Bu faiz onu alanındır, diye hüküm verilmez, aksine o kendisinden alınana aittir. esSüddi dedi ki: Bu ayet-i kerime Sakiflilerin faizi hakkında nazil olmuştur. Çünkü onlar kendi aralarında faizli muameleler yaptıkları gibi, Kureyş'in kendileri de aralarında faizli muamelelerde bulunurlardı.

 

2- Daha Fazlasıyla Mükafat Görmek ümidiyle Hibe Vermek:

 

Kadı Ebu Bekir b. el-Arabi dedi ki: Ayet-i kerimenin açık ifadesi mükafat bakımından insanların mallarından daha fazlasını taleb ederek hibe de bulunan kimse hakkındadır. el-Muhelleb dedi ki: Karşılığını isteyerek hibede bulunan ve: Ben bunun karşılığını almak istemiştim, diyen kimsenin durumu hakkında ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. Malik dedi ki: Böylesinin durumuna bakılır, eğer onun benzerleri kendisine hibe edilen kimseden karşılığını isteyen tipten ise, bunu istemek hakkı vardır. Fakirin zengine, hizmetçinin sahibine, kişinin emirine ya da kendisinden yukarıdaki kimselere hibede bulunması gibi. Şafii'nin iki görüşünden birisi de budur.

 

Ebu Hanife dedi ki: Şart koşmadığı takdirde onun karşılık alma hakkı yoktur. Şafii'nin diğer bir görüşü de budur. O der ki: Karşılık almak maksadı ile yapılan hibe (hibetu's-sevab) batıldır, hibe yapana faydası yoktur. Çünkü bu bedeli meçhul bir satıştır. el-Kufi buna delil olarak şunu göstermektedir: Hibe konusu teberrudur. Eğer bizler bu hususta karşılık vermeyi öngörecek olursak, bu takdirde teberru manası ortadan kalkar ve bu sefer hibe, ivazlı akitler durumuna geçer. Araplar ise alış-veriş (bey') lafzı ile hibe lafzı arasında ayırım gözetmiş, alış-verişi karşılığında bedele hak kazanılan, hibeyi ise böyle olmayan muameleler için tahsis etmişlerdir.

 

Bizim delilimiz ise Malik'in Muvatta'sında kaydettiği şu rivayettir. Ömer b. el-Hattab (r.a) dedi ki: Bir kimse eğer bir hibede bulunur da o bunu ancak karşılığı verilsin diye vermişse, bu hususta razı edilinceye kadar hibesi hususunda serbesttir. 

 

Buna yakın bir rivayet de Ali (r.a)'dan gelmiştir. O şöyle demiştir: Hibeler üç türlüdür. Birisi Allah rızası istenerek yapılan hibe, birisi insanların hoşnutluğu gözetilerek yapılan hibe, diğeri de karşılığı beklenerek yapılan hibedir. Karşılığı beklenerek yapılan hibeyi, sahibi kendisine karşılık verilmeyecek olursa geri alır.

 

Buhari de -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- "hibede mükafat babı" diye bir başlık açtıktan sonra Aişe (r.anha)'nın şu hadisini zikretmektedir: Aişe dedi ki: Resulullah (s.a.v.) hediyeyi kabul eder ve ona karşılık verirdi. O, sağmal bir dişi deve (hediye edilmesine) karşılık vermiş ve bunun karşılığını isteyen deve sahibine tepki göstermemişti. Onun tepki göstermesi sadece adamın verilen karşılığı beğenmemesi idi. Halbuki bu karşılık kıymetin üstünde idi. Bu hadisi Tirmizi' de rivayet etmiştir. 

 

3- Hibenin Kısımları:

 

Ali (r.a)'ın hibeye dair anlattıkları ve onu kısımlara ayırması doğrudur. Çünkü hibede bulunan bir kişinin bu hibesi hakkında şu üç halden biri söz konusudur:

 

1. O hibesi ile Yüce Allah'ın rızasını arar ve bu hibenin karşılığındaki sevabı ondan bekler.

2. Hibesiyle insanlar bundan dolayı kendisini övsünler ve bu sebeble de ondan övgüyle sözetsinler diye insanlar için hibede bulunması.

 

3. Verdiği hibenin, hibe verdiği şahıstan karşılığını bekleyerek vermesi. Buna dair açıklama daha önceden geçmiş bulunmaktadır. Peygamber (s.a.v.) da: "Ameller niyetlere göredir. Her kişiye ancak niyet ettiği ne ise o vardır" diye buyurmuştur.

 

Eğer yaptığı hibe ile Yüce Allah'ın rızasını gözetmiş ve karşılığında Allah'tan sevap almayı istemiş ise, bunun karşılığını Allah lütuf ve rahmetiyle verir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Fakat Allah'ın rızasını arayarak verdiğiniz zekata gelince, işte onlar kat kat arttıranlardır."

 

Aynı şekilde zengin olsun, ihtiyaçtan kurtulsun, başkalarına yük teşkil etmesin diye akrabalarının hakkını gözetenin durumu da böyledir. Bu hususta da niyete bakılır. Şayet bununla dünyevi bir gösteriş maksadını gözetiyor ise, bu Allah rızası için değil demektir. Eğer üzerindeki akrabalık hakkı ve aralarındaki bağ dolayısıyla bunu yapıyorsa, bu da Allah için demektir.

 

Hibesi ile riyakarlık yaparak bundan dolayı insanlar kendisini övsünler ve bundan ötürü kendisinden iyilikle sözetsinler maksadını güderek insanların hoşnutluğunu arayan kimseye gelince, böylesinin hibeden eline geçecek hiçbir fayda yoktur. Ne dünyada bunun sevabını alır, ne de ahirette ecir alır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Malını sırf insanlara gösteriş olsun diye infak eden ... kimse gibi sadakalarınizı başa kakmakla ve eziyet etmekle boşa çıkarmayın.'' (el-Bakara, 264)

 

Verdiği hibe ile hibe verdiği kimseden karşılık görmek isteyene gelince, o kimse hibesi karşılığında istediğini alabilir ve İbnu'l-Kasım'ın görüşüne göre hibesinin değeri ile kendisine karşılık verilmeyecek olursa, hibesinden geri döner. Ömer ve Ali (r.a)'ın sözlerinin zahirlerine göre de hibesinin kıymetinden daha fazla verilerek razı kılınmadığı sürece geri dönebilir. Aynı zamanda bu Mutarrif'in el-Vadiha'laki görüşüdür: Hibe, bizzat mevcut ise; eğer artmış yahut eksilmiş ise hibe yapan kimse geri dönebilir. Kendisine hibe verilen kişi, o hibenin daha fazla değeri ile karşılık vermiş olsa dahi böyledir.

 

Şöyle de denilmiştir: Eğer hibe bizzat mevcut bulunuyor ve değişikliğe uğramamış ise, o dilediğini alabilir. Yine bir görüşe göre (kendisine hibe edilen kişinin) tefviz nikahında olduğu gibi, kıymet ödemesi gerekir. Şayet hibe telef olmuş ise ittifakla onun kıymetinden başkasını almak hakkı yoktur. Bunu da İbnu'l-Arabi söylemiştir.

 

4- Allah Rızası için ve Başka Maksatla Amelde Bulunmak:

 

Yüce Allah'ın: "Artış göstersin diye" buyruğunu yedi kıraat aliminin çoğunluğu fiili "riba (faiz)"ya isnad ederek "ya" ile okumuşlardır. Yalnızca Nafi' bunu "te" ile ve "vav"ı da muhatab kipi için olmak üzere sakin okumuştur. "Fazlalık alasınız diye" demek olur. Aynı zamanda bu İbn Abbas, elHasen, Katade ve eş-Şa'bı'nin de kıraatidir. Ebu Hatim dedi ki: Bu bizim kıraatimizdir. Ebu Malik ise' "Onu arttırasınız diye" şeklinde te'nis zamiri ile okumuştur.

 

"Allah katında artmaz" yani bu temizlenmez ve Allah bunun karşılığında sevap vermez. Zira o ancak kendi rızası için ve yalnız kendisi için ihlasla yapılan ameli kabul eder. Buna dair açıklamalar daha önce en-Nisa Süresi'nde (134. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Fakat Allah'ın rızasını arayarak verdiğiniz zekata" İbn Abbas dedi ki: Herhangi bir sadakaya "gelince, işte onlar kat kat arttıranlardır." Yani Yüce Allah'ın kabul edip on kat fazlası ya da daha da fazla katlarıyla mükafatlandıracağı budur.

 

Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah'a güzel bir ödünç vere cek olan kimdir? Allah da o verdiğini ona kat kat arttırır." (el-Bakara, 245); "Allah'ın rızasını arayarak ve nefislerinden bir sebat ile mallarım infak edenlerin durumu da yüksek bir tepenin üstünde bulunan ... bir bah çeye benzer. "(el-Bakara, 265) İşte burada da: "İşte onlar kat kat arttıranlardır" diye buyurmakta, sizler kat kat arttıranlarsınız, diye buyurmamaktadır. Çünkü burada ifade hitabtan gaibe dönmüştür.

 

Yüce Allah'ın: "Hatta siz gemilerde bulunduğunuz zaman onlar da için dekilerigüzel bir rüzgar ile götürüp. .. " (Yunus, 22) buyruğuna benzemektedir.

 

"Kat kat arttıranlar" ın anlamı hakkında da iki görüş vardır. Birincisine göre belirttiğimiz gibi, böylelerine iyilikleri kat kat verilir. Diğerine göre, hayır ve nimetler onlara kat kat verilmiştir. Yani bunlar kat kat mükafatların sahibidirler. Nitekim güçlü develeri yahut ta güçlü arkadaşları bulunan kimse hakkında; (...): Filan kişi güç sahibidir" denilir. Develeri semiz ise; "eğer develeri susamış ise; (...), eğer zayıf ise; (...) denilir. Peygamber (s.a.v.)'ın şu duası da bu kabildendir: "Habis ve habis edici koğulmuş şeytandan Sana sığınırım Allah'ım.''

 

Habis edici (muhbis) ise kendisine habislik (pislik) isabet etmiş olandır.

Mesela; (...) denilirken bizatihi o aşağılık ve bayağı bir kimsedir, demektir (...) ise; arkadaşları aşağılık kimselerdir, demektir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Rum 40

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR