ANKEBUT 45 |
اتْلُ
مَا أُوحِيَ
إِلَيْكَ
مِنَ
الْكِتَابِ وَأَقِمِ
الصَّلَاةَ
إِنَّ
الصَّلَاةَ
تَنْهَى
عَنِ
الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ
وَلَذِكْرُ
اللَّهِ
أَكْبَرُ
وَاللَّهُ
يَعْلَمُ
مَا
تَصْنَعُونَ |
45. Sana vahyolunan
kitabı oku! Namazı da dosdoğru kıl! Çünkü namaz insanı hayasızlıktan ve
münkerden alıkor. Allah'ı zikretmek ise en büyüktür. Allah ne yaptığınızı
bilir.
Bu buyruğa dair açıklamalarımızı
dört başlık halinde sunacağız:
1- Kur'an Okuma Emri:
2- "Namaz Kıl" Emri:
3- Namazın Müslümanın Hayatı üzerindeki
Etkisi:
4- Kulun Allah'ı Anması ve Allah'ın
Kulunu Anması:
1- Kur'an Okuma Emri:
" ... Kitabı
oku" buyruğu Kur'an'ı okuyup bunu sürdürmeye dair bir emirdir. Kur'an
okumaktan yüz çeviren kimselerin tehdit altında olduklarına dair açıklamalar
daha önceden Ta-Ha Süresi'nde (124. ayetin ve devamının tefsirinde) Kur'an
okumayı teşvikin emredildiğine dair açıklamalar da bu kitabımızın
mukaddimesinde ("Allah'ın Kitabını Okuma Şekli ve Görüş Ayrılıkları"
başlığı ve devamında) geçmiş bulunmaktadır.
Kitab'tan maksat da
Kur'an-ı Kerım'dir.
2- "Namaz
Kıl" Emri:
Yüce Allah'ın:
"Namazı da dosdoğru kıl" emrinde hitab Peygamber (s.a.v.)'e ve onun
ümmetinedir. Namazın dosdoğru kılınması ise vakitleri içerisinde, kıraatiyle,
rüküuyla, sücüduyla, kuüduyla, teşehhüdüyle ve bütün şartlarıyla yerine
getirilmesi demektir. Buna dair yeterli açıklamalar daha önceden el-Bakara
Süresi'nde (3. ayet, 5. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Tekrarlamanın anlamı
yoktur.
3- Namazın Müslümanın
Hayatı üzerindeki Etkisi:
"Çünkü namaz insanı
hayasızlıktan ve münkerden alıkor" buyruğunda kastedilen beş vakit
namazdır. Vakitler arasındaki küçük günahlara keffaret olan budur. Peygamber
(s.a.v.)'ın şu buyruğunda belirttiği gibi: "Şayet sizden herhangi
birinizin kapısı önünde bir nehir olur da, o da o ırmakta günde beş defa
yıkanacak olursa, size göre o kimsenin üzerinde kir ve pastan bir eser kalır
mı?" Ashab: üzerinde kir ve pasından hiçbir şey kalmaz, dediler. Peygamber
şöyle buyurdu: "İşte beş vakit namazın misali de böyledir. Allah onlar
vasıtasıyla günahları siler." Bu hadisi Tirmizi, Ebu Hureyre'den rivayet
etmiş ve hakkında: Hasen, sahih bir hadistir demiştir.
İbn Ömer bu ayette
namazdan kastın, Kur'an-ı Kerim olduğunu söylemiştir. Namazda okunan Kur'an-ı
Kerım hayasızlıktan ve münkerden, zinadan ve masiyetlerden alıkor, demektir.
Derim ki: Sahih hadiste
sözü edilen: "Ben namazı kendimle kulum arasında iki yarıya böldüm"
buyruğunda da namazdan kastedilen bu anlamdır. Bununla Fatiha okumak
kasdedilmiştir.
Hammad b. Ebi Süleyman,
İbn Cüreyc ve el-Kelbı dediler ki: Kul namazında bulunduğu sürece ne bir
hayasızlık işler, ne de bir münker. Sen namazda olduğun sürece namaz bundan
alıkor, demektir.
İbn Atiyye dedi ki: Bu
garib bir iddiadır. Böyle bir iddianın Enes b. Malik'in söylediği nakledilen şu
rivayetle ne ilgisi vardır: Ensar'dan bir genç vardı. Peygamber (s.a.v.) ile
birlikte namaz kılar, bununla birlikte ne kadar hayasızlık, hırsızlık varsa
mutlaka işlerdi. Bu kişiden Peygamber (s.a.v.)'e söz edilince şöyle dedi:
"Şüphesiz ki namaz pek yakında onu (bu işlerinden) vazgeçirecektir.''
Gerçekten aradan fazla bir zaman geçmeden tevbe etti ve halini düzeltti. Bunun
üzerine Rasülullah (s.a.v.): "Ben size dememiş miydim?" diye buyurdu.
Ayet-i kerimenin tevili
ile ilgili üçüncü bir görüş daha vardır ki; bu da muhakkıkların beğendiği, sufi
şeyhlerinin kabul ettiği ve müfessirlerin zikrettiği bir görüştür. Buna göre
"namazı dosdoğru kıl" buyruğundan kasıt, namazı devamlı kılmak ve
namazın sınırlarına riayet ederek, gereği gibi yerine getirmektir. Sonra da
Yüce Allah kendi tarafından vermiş olduğu bir hükmü haber vermekte ve namazın,
namaz kılan ve namaza riayet eden kimseyi hayasızlıktan ve münkerden
alıkoyacağını bildirmektedir. Buna sebeb ise namazda öğütleri de ihtiva eden
Kur'an tilavetinin söz konusu olmasıdır. Namaz, namaz kılanın bütün bedenini
çalıştırır. Namaz kılan kişi kıbleye yönelip de Rabbinin önünde huşü' ve
zilletle eğilip Rabbinin huzurunda bulunduğunu hatırlar, Rabbinin her halini
görüp gözettiğini hatırlayacak olursa, bütün bunlar sebebiyle nefsi ıslah olur
ve Rabbinin önünde zilletini arzeder. Yüce Allah'ın gözetimi altında olduğunu
yakından hisseder, bunun heybeti de azaları üzerinde kendisini gösterir. Bu
şekilde kıldığı bir namazdan daha aradan fazla bir vakit geçmeden yeni bir
namazın gölgesi üzerine düşer, bu sefer öncekinden daha güzel bir hal ile bir
başka namazı kılar. İşte bu husustaki haberlerin anlamı budur. Çünkü mü'minin
namazının böyle olması gerekir.
Derim ki: Özellikle kişi
kendisine, bu onun son ameli olabilir, duygusunu kazandırabilirse, bu böyledir.
Böylesi maksadı daha bir gerçekleştirici, isteğe daha bir ulaştırıcıdır. Çünkü
ölümün sınırlı bir yaşı, özel bir zamanı, belli bir hastalığı yoktur ve bu
hususta da hiçbir görüş ayrılığı bulunmamaktadır. Selefin bazılarından rivayet
edildiğine göre namaza kalktı mı titrer, rengi sararırdı. Bu hususta ona sebeb
sorulunca, şu cevabı vermiş: Ben Yüce Allah'ın huzurunda duruyorum. Dünya
hükümdarları karşısında benim böyle davranmam uygun düşerken, ya bütün
hükümdarların mutlak hakimi huzurunda nasıl davranabilirim?
İşte böyle bir namaz hiç
şüphesiz hayasızlıktan ve münkerden alıkor. Kıldığı namaz -bizim namazımız
gibi- fıkhi ölçüler içerisinde geçerli bir namazın ötesine gitmiyor; -bizim
namazımız da, keşke fıkhi ölçüler içerisinde geçerli olabilecek kadar dahi
olsa- namazda huşu'u, tezekkürü ve fazilete riayeti yoksa işte böyle bir namaz
kişiyi nerede olursa bulunduğu o konumda bırakır. Eğer o kimse Yüce Allah'tan
kendisini uzaklaştıracak masiyetler yolunda bulunuyorsa, namazı bundan sonra da
bu halini sürdürecek şekilde onu öylece bırakır. İşte İbn Mes'ud, İbn Abbas'tan
rivayet edilen hadis ile el-Hasen ve el-A'meş'in: "Kimin kıldığı namaz
kendisini hayasızlıktan ve münkerden alıkoymazsa o namaz onu ancak Allah'tan
uzaklaştırır" şeklindeki sözleri buna göre yorumlanır. el-Hasen'in, bu
hadisi Peygamber (s.a.v.)'dan mürsel olarak rivayeti de gelmiş olmakla
birlikte, bunun senedi sahih değildir.
İbn Atiyye dedi ki:
Babam (Allah ondan razı olsun)'ı şöyle derken dinlemiştim: Eğer bizler bunun
söylendiğini kabul edip bu sözün manasına bakılacak olursa, günahkar kimsenin
kıldığı namazın tıpkı bir masiyetmiş gibi, Allah'tan uzaklaştırdığını söylemek
caiz olamaz. Bu ancak şu şekilde yorumianabilir: Böyle bir namaz o kimseyi
Allah'a yakınlaştırmak hususunda etkili olmaz. Onu, işlemiş olduğu hayasızlık,
münker ve Allah'tan uzak kalmayı gerektiren masiyetleri ve hali üzere bırakır
ve namaz böyle bir kimseyi önceden tutturmuş olduğu ve kendisini Allah'tan uzak
bırakan yol üzerinde bırakır. Bu haliyle böyle bir namaz o kişiyi Allah'a
uzaklıktan alıkoymayınca, sanki onu Allah'tan uzaklaştırmış gibi olur. İbn
Mes'ud'a şöyle denilmiş: Filan kişi çok namaz kılıyor: O: Namaz ancak kendisine
itaat edenlere fayda verir, diye karşılık vermiş.
Derim ki: Özetle
söylenecek olursa "onun namazı o kimseyi ancak Allah'tan uzaklaştırır;
böyle bir namaz ancak o kimseye Allah'ın gazabını arttırır" şeklinde gelen
ifadeler şuna işaret etmektedir: Hayasızlık ve münkeri işleyen kimsenin kıldığı
namazın kıymeti yoktur. Buna sebeb ise masiyetlerin o kimse üzerindeki baskın
etkisidir.
Bunun emir manasına
haber kipinde ifade olduğu da söylenmiştir. Yani namaz kılan kimse
hayasızlıktan ve münkerden uzak dursun. Yoksa bizatihi namaz alıkoymaz, ancak
bu işten vazgeçmeye bir sebebtir. Bu da Yüce Allah'ın şu buyruklarına
benzemektedir: "işte bu, size hakkı söyleyen kitabı mızdır.'' (el-Casiye,
29); "Yoksa Biz onlara kesin bir delil indirdik de onlara ona ortak
koşmalarını bu mu söylüyor?" (er-Rum, 35)
4- Kulun Allah'ı
Anması ve Allah'ın Kulunu Anması:
"Allah'ı zikretmek
ise elbette en büyüktür" buyruğunun anlamı şudur:
Allah'ın sizi sevap ile
sizden övgü ile sözedip anması sizin, ibadet ve namazlarınızda onu
zikretmenizden çok daha büyüktür. Bu anlamdaki açıklamayı İbn Mes'ud, İbn
Abbas, Ebu'd-Derda, Ebu Kurra, Selman ve el-Hasen de ifade etmişlerdir.
Taberi'nin tercih ettiği açıklama da budur. Bu anlamdaki açıklama merfu olarak
Musa b. Ukbe yoluyla gelen hadiste de rivayet edilmiştir. Musa, Nafi'den, onun
İbn Ömer'den rivayetine göre Peygamber (s.a.v.) Yüce Allah'ın: "Allah'ı
zikretmek ise en büyüktür" buyruğu hakkında şöyle demiştir: "Allah'ın
sizi anması, sizin onu anmanızdan daha büyüktür. ''
Şöyle de açıklanmıştır:
Sizin kıldığınız namazlarınızda, okuduğunuz Kur'an-ı Kerim'de Allah'ı
zikretmeniz herşeyden daha faziletlidir. Bir diğer açıklamaya göre anlam şudur:
Namazın hayasızlıktan ve münkerden alıkoymasının devam etmesi ile birlikte
Allah'ı zikretmek en büyüktür.
ed-Dahhak şöyle
demiştir: Haram kıldığı şeyler esnasında Allah'ı hatırlayarak, o haramı
terketmek zikrin en büyüğüdür.
Anlamın şöyle olduğu da
söylenmiştir: Yüce Allah'ın hayasızlıkları ve münkeri yasakladığını hatırlamak
en büyüktür; yani çok büyük bir iştir. Çünkü (Arapçada) "en büyük (ekber)'
bazen "çok büyük (kebir)" anlamında kullanılır.
İbn Zeyd ve Katade şöyle
demişlerdir: Yüce Allah'ı zikretmek herşeyden daha büyüktür. Yani zikirsiz
yapılan bütün ibadetlerden daha faziletlidir. Şöyle de denilmiştir: Allah'ı
zikretmek insanı masiyetten alıkoyar. Çünkü O'nu zikredip hatırlayan bir kimse
O'nun emirlerine aykırı davranmaz.
İbn Atiyye dedi ki:
Benim kanaatime göre anlam şöyledir: Allah'ı zikretmek mutlak olarak en
büyüktür. Yani asıl hayasızlıktan ve münkerden alıkoyan odur. Namazda bu zikrin
bir parçası dahi bunu gerçekleştirir. Aynı şekilde namazın dışında da böyledir.
Çünkü ancak Allah'ı hatırlayan, O'nun gözetimi altında olduğunun şuuruna varan
kimse için günahlardan uzak durmak mümkün olabilir. Bunun mükafatı da Yüce
Allah'ın o kimseyi hatırlamasıdır. Hadis-i şerifte belirtildiği gibi: "Kim
Beni kendi nefsinde zikrederse, Ben de onu kendi nefsimde zikrederim. Kim Beni
bir topluluk arasında zikrederse, Ben de onu onlardan daha hayırlı bir topluluk
arasında zikrederim."
Namazdaki hareketlerin
herhangi bir günahtan alıkoymakta bir etkisi yoktur. Asıl fayda veren zikir,
ilimle beraber kalbin yönelmesiyle ve Allah'ın dışındaki her şeyin kalpten
uzaklaştırılması ile birlikte yapılan zikirdir. Dili aşmayan zikrin ise,
mertebesi elbetteki böyle değildir. Yüce Allah'ın kulunu anması, onun üzerine
hidayetini ve ilmin nurunu yağdırması demektir. İşte bu da kulun Rabbini
zikretmesinin bir meyvesidir. Zaten Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Öyle
ise Beni anın ki Ben de sizi anayım. "(el-Bakara, 152)
Ayet-i kerimenin geri
kalan bölümleri ise bir çeşit tehdit ve Yüce Allah'ın gözetimi altında olduğunu
hatırdan çıkarmamaya bir teşviktir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN