ANKEBUT 41 / 43 |
مَثَلُ
الَّذِينَ اتَّخَذُوا
مِن دُونِ
اللَّهِ
أَوْلِيَاء كَمَثَلِ
الْعَنكَبُوتِ اتَّخَذَتْ
بَيْتاً
وَإِنَّ
أَوْهَنَ
الْبُيُوتِ
لَبَيْتُ
الْعَنكَبُوتِ لَوْ
كَانُوا
يَعْلَمُونَ
{41} إِنَّ
اللَّهَ
يَعْلَمُ
مَا يَدْعُونَ
مِن
دُونِهِ
مِن شَيْءٍ
وَهُوَ
الْعَزِيزُ
الْحَكِيمُ {42} وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ
نَضْرِبُهَا
لِلنَّاسِ
وَمَا
يَعْقِلُهَا
إِلَّا
الْعَالِمُونَ {43} |
41.
Allah'tan başka veliler edinenlerin durumu, kendine yuva yapan örümceğin
durumuna benzer. Muhakkak yuvaların en gevşek olanları örümcek yuvasıdır, eğer
bilselerdi."
42. Şüphesiz
ki Allah kendinden başka neyi çağırıyorlarsa bilir. O Azizdir, Hakimdir.
43. İşte
misaller! Biz bunları insanlara veriyoruz. Onlara alimlerden başkası akıl
erdiremez.
"Allah'tan başka
veliler edinenlerin durumu, kendine yuva yapan örümceğin durumuna benzer"
buyruğu ile ilgili olarak el-Ahfeş şöyle demektedir: "Örümceğin durumuna
benzer" buyruğunda vakıf tamam olmaktadır. Daha sonra Yüce Allah bu misali
açarak: "Kendine yuva yapan" buyurmaktadır.
İbnu'l-Enbarı dedi ki:
Bu bir yanlışlıktır, çünkü "Kendine yuva yapan" buyruğu "ankebut
(örümcek)"in sılasıdır. Tıpkı; "Yuva yapanın misali gibidir"
denmiş gibidir. Dolayısıyla mevsülu bırakıp sıla üzerinde vakıf yapmak güzel
olmaz. Bu da Yüce Allah'ın: "Kocaman kitaplar ta şıyan eşeğin
haligibidir" (el-Cuma, 5) buyruğuna benzemektedir. Burada
"taşıyan"buyruğu 'eşek" için bir sıladır. "Taşıyan''lafzını
bırakıp ''eşek'' anlamındaki lafız üzerinde vakıf yapmak güzel olmaz.
el-Ferra dedi ki: Bu
Yüce Allah'ın, Allah'ı bırakıp da kendisine fayda da sağlamayan, zarar da
vermeyen ilahlar edinen kimseler için vermiş olduğu bir misaldir. Tıpkı örümcek
yuvasının sıcağa ve soğuğa karşı örümceği koruyamadığı gibi.
"Örümcek" anlamındaki lafız üzerinde vakıf yapmak güzel olmaz. Çünkü
maksat (benzetilen) hiçbir şeye karşı koruyamayan örümcek yuvasına
benzetmektir. Hiçbir fayda sağlayamayan, hiçbir zarar veremeyen uydurma ilahlar
örümcek yuvasına benzetilmiştir.
"Muhakkak yuvaların
en gevşek olanları" en zayıf ve güçsüzleri "örümcek yuvasıdır."
ed-Dahhak dedi ki: Yüce Allah onların ilahlarının güçsüzlüklerine ve
gevşekliklerine bir örnek vererek bunları örümcek yuvasına benzetmiştir.
"Eğer
bilselerdi" buyruğundaki; "Eğer" lafzı "örümcek
yuvası"na taalluk etmektedir. Yani eğer bunlar putlara ibadet etmenin
kendilerine hiçbir fayda sağlamayan örümceğin yuva edinmesine benzediğini ve
onların örneklerinin bu olduğunu bilselerdi, elbette ki bu uydurma ilahlara
ibadet etmezlerdi. Yoksa, onlar örümceğin yuvasının zayıf olduğunu bilselerdi,
denmek istenmemiştir.
Nahivciler derler ki:
"Örümcek" lafzının sonundaki "te" zaiddir. Çünkü bundan
küçültme ismi ve çoğulu yapıldığı vakit bu "te" düşmektedir. Kelime
müennesdir. el-Ferra bunun müzekker olduğunu da nakletmiş ve şu beyiti
zikretmiştir: "Onların Hattal (denilen tepe)ları üzerinde bir takım evler
vardır, Onları sanki örümcek yapmış gibidir."
Bu beyitin ilk mısraı şu
şekilde de rivayet edilmektedir:
el-Cevherı dedi ki:
el-Hattal bir dağ adıdır. el-Ankebut (örümcek) ise havada ince ve delik deşik bir
şekilde bir dokuması olan, bilinen böcektir. Bunun çoğulu; (...) şekillerinde
gelir. (...) diye kullanıldığını da nakletmiştir. Şair dedi ki: "Sanki
onun ağzından akan salyalarından, Dizginleri üzerine bir örümcek yuvası düşüyor
gibi."
Bunun küçültme ismi de;
diye yapılır. Yezid b. Meysere'den nakledildiğine göre; örümcek Yüce Allah'ın
bu hale soktuğu bir şeytandır.
Ata el-Horasanı de şöyle
demiştir: Örümcek iki defa ağını örmüştür. Bir seferinde Calüt kendisini
aradığı vakit Davüd'un üzerinde ağ örmüştür. Bir seferinde de Peygamber
(s.a.v.)'ın üzerinde ağını örmüştür. Bundan dolayı öldürülmesi yasaklanmıştır.
Rivayet edildiğine göre
Ali (r.a) da şöyle demiştir: Evlerinizdeki örümcek ağlarını temizleyiniz, çünkü
örümcek ağlarını evlerde bırakmak fakirlik sebebidir. Mayayı esirgemek de
fakirlik sebebidir.
"Şüphe yok ki
Allah, kendinden başka neyi çağırıyorlarsa bilir" buyruğundaki "Neyi
çağırıyorlarsa"daki (...) edatı; (...) anlamında bir ism-i mevsuldür.
(...) ise teb'ız (kısmilik bildirmek için)dir. Eğer te'kid için fazladan gelmiş
olsaydı mana değişik olurdu. Buyruğun anlamı şudur:
Şüphesiz ki Allah,
kendisinden başka tapındıkları varlıkların zayıf olduğunu bilir.
Asım, Ebu Amr ve Ya'kub
"çağırıyorlar" şeklinde "ye" ile okumuşlardır. Ebu Ubeyd'in
tercih ettiği budur, çünkü bundan önce "ümmetler"den sözedilmiştir.
Diğerleri ise muhatab kipi ile "te" ile (çağırıyorsanız ... diye)
okumuşlardır.
"İşte
misaller!" Yani Biz, bu misali ve bundan başka el-Bakara Süresi'nde (26.
ayette), el-Hac Süresi'nde (73. ayette) ve başkalarında zikredilen misalleri,
"Biz bunları insanlara veriyoruz" açıklıyoruz. "Onlara
alimlerden" Allah'ı bilenlerden "başkası akıl erdiremez"
kavrayamaz. Nitekim Cabir, Peygamber (s.a.v.)'dan şöyle buyurduğunu rivayet
etmiştir: "Alim kişi Allah'tan gelenleri aklıyla kavrayarak, O'na itaat
ile amel eden, O'nu gazablandıran şeylerden de kaçınan kişidir.''
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN