ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

KASAS

57

/

58

وَقَالُوا إِن نَّتَّبِعِ الْهُدَى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ أَرْضِنَا أَوَلَمْ نُمَكِّن لَّهُمْ حَرَماً آمِناً يُجْبَى إِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقاً مِن لَّدُنَّا وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ {57}

 

وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ  بَطِرَتْ مَعِيشَتَهَا فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَن مِّن بَعْدِهِمْ

إِلَّا قَلِيلاً وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِثِينَ {58}

 

57. Dediler ki: "Seninle birlikte hidayete uyarsak, hemen yerimizden çıkarılırız." Biz onları tarafımızdan bir rızık olmak üzere herşeyin mahsüllerinin toplandığı güven dolu bir Haremde yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler.

58. Biz geçimlerinde şımarmış nice ülkeleri helak ettik. İşte onlardan sonra -çok kısa bir müddet dışında- kimsenin oturmadığı meskenleri! Varis olanlar Biz olduk Biz.

 

"Dediler ki: Seninle birlikte hidayete uyarsak, hemen yerimizden çıkarılırız." Bu Mekke müşriklerinin söylediği sözdür. İbn Abbas dedi ki: Kureyş arasından bu sözü söyleyen kişi el-miris b. Osman b. Nevfel b. Abdi Menaf el-Kureşi'dir. Peygamber (s.a.v.)'e dedi ki: Bizler gerçekten senin söylediklerinin hak olduğunu biliyoruz, ancak seninle birlikte hidayete tabi olmamızı ve sana iman etmemizi engelleyen husus Arapların bizleri bu topraklarımızdan -yani Mekke'den- çıkartacaklarından korkmamızdır. Zira onlar bize muhalefet konusunda söz birliği edeceklerdir ve bizim onlara gücümüz yetmez.

 

Bu onların ileri sürdükleri gerekçelerdendi. Yüce Allah el-Haris'in gösterdiği bu gerekçeye: "Biz onları ... güven dolu bir Haremde" güvenliği olan bir Haremde "yerleştirmedik mi?" diye cevap vermektedir. Şöyle ki: Araplar cahiliye döneminde birbirlerine baskın düzenler ve birbirlerini öldürürlerdi. Mekkeliler ise Haremin hürmeti sayesinde güvenlik içinde idiler. Yüce Allah böylece Beyt'in saygınlığı sayesinde, onları güvenliğe kavuşturmuş, düşmanlarının kendilerine saldırmalarını engellemiş olduğunu bildirmektedir. O halde; Arapların kendileriyle savaşmayı helal görerek bu saygınlığı ihlal edeceklerinden korkmasınlar.

 

"Yerinden çıkarılmak" (aslında) süratle sökülüp alınmak demektir. Buna dair açıklamalar daha önceden (el-Bakara, 20. ayetin tefsirinde) geçmişti.

 

Yahya b. Selam dedi ki: Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: Siz, Benim rızkımı yemekle birlikte, benden başkasına ibadet ediyordunuz ve yine de güvenlik içinde idiniz, korkmuyordunuz. Peki, Bana ibadet etmek ve iman etmek halinde mi korkacaksınız?

"Biz onları tarafımızdan bir rızık" Bizim kendilerine verdiğimiz bir rızık "olmak üzere herşeyin mahsullerinin toplandığı ... yerleştirmedik mi?" Yani her yerin, her beldenin meyveleri toplanarak oraya getirilmektedir. İbn Abbas ve başkalarından rivayet edilmiştir.

"Suyu havuzda topladı" denilir. "Büyük havuz" anlamındadır. Nafi' "toplandığı" anlamındaki buyruğu "te" ile; (...) diye okumuştur. Buna sebeb ise "mahsuller" kelimesi(nin çoğul olması ve bu tür çoğulun da müennes hükmünde olması)dır. Diğerleri ise "ya" ile okumuşlardır, buna sebeb ise "herşeyin" buyruğudur. Ebu Ubeyd de bunu tercih etmiş ve şöyle demiştir: Çünkü bu müennes isim ile onun fiili arasına bir başka lafız girmiştir. Diğer taraftan "mahsuller" çoğuldur, hakiki müennes değildir.

 

"Fakat onların çoğu bilmezler." Yani akıllarını kullanmazlar. Bu da istidlalde bulunmaktan yana gaflet içindedirler, demektir. Kafir oldukları geçmiş zamanda onlara rızık verip onları güvenlik altında tutan kimse, müslüman oldukları takdirde yine onları rızıklandıracak ve o halde de kafirlerin onlara zarar vermelerini engelleyecek olan O'dur ..

 

"Rızık olmak üzere" buyruğu mef'ulün leh olarak nasbedilmiştir. Mana yoluyla mastar olmak üzere nasbedilmiş olması da caizdir. Çünkü "toplandığı" buyruğu "rızık olarak geldiği" anlamındadır. "Toplandığı" anlamındaki lafız; "Toplandığı" diye de okunmuştur ki; bu da; "Mahsül toplamak"tan gelmektedir. Bu buyruğun (...) harfi ile te addi etmesi (geçişi) de; "Ağzına toplayıp götürmekte, heybeSine toplamakta" demeye benzer.

 

"Biz geçimlerinde şımarmış nice ülkeleri helak ettik." Bu buyrukla eğer iman edecek olurlarsa Arapların kendileriyle savaşacaklarını zanneden kimselere imanı terketmek halinde korkunun daha ileri derecede olacağını beyan etmektedir. Çünkü kafir olmuş nice topluluk vardır ki; sonra da helak olup gitmişlerdir.

 

"Şımarmak" ni'met dolayısıyla azgınlaşmak demektir. Bu açıklamayı ez-Zeccac yapmıştır. "Geçimlerinde" anlamındaki buyrukta; (...) hazfedilmiştir. Bu hazfedildiğinden dolayı fiil doğrudan ona teaddi etmiştir. Bu açıklamayı da el-Mazinı yapmıştır. ez-Zeccac dedi ki: Bu da Yüce Allah'ın: ''Musa tayin ettiğimiz vakit için kavmindenyetmiş adam seçti" (el-A'raf, 155) buyruğu gibidir.

 

el-Ferra ise tefsir (temyiz) olmak üzere nasbedilmiştir demektedir. Bu da; "Malından dolayı şımardın" demeye benzer. Bunun benzeri de ona göre Yüce Allah'ın şu buyruğudur: (...): Kendini bil mezden başka kim ... " (el-Bakara, 130)

 

Aynı şekilde: (...): Gönül hoşluğu ile size onun bir kısmını bağışlarlarsa ... " (en-Nisa, 4) buyruğu da böyledir.

 

Basralılara göre ise marifelerin tefsir (temyiz) olarak nasbedilmeleri imkansızdır. Çünkü tefsir ve temyizin anlamı bir şeyin nekre olup cinse delalet etmesidir.

 

Bir diğer görüşe göre bu ("geçimlerinde" lafzı) "şımarmış" anlamındaki buyruk ile nasbedilmiştir. "Şımarmış" da cahillik etmiş demektir. Buna göre "geçiminin şükrünü bilmemiş, bilmeyen" anlamında olur.

 

"İşte onlardan sonra -çok kısa bir müddet dışında- kimsenin oturmadığı meskenleri." Yani bu meskenlerde yaşayanların ahalisi helak edildikten sonra ancak çok az meskenlerde kalınabilmiştir. Çoğunluğu ise harabtır. Burada istisna "meskenler"e aittir. Yani bu meskenlerin bir bölümünde kalınabilmektedir. Bu açıklamayı ez-Zeccac yapmıştır. Ancak ona itiraz edilerek şöyle denilmiştir: Şayet istisna meskenlere ait olsaydı; "Çok az" demek gerekirdi. Çünkü sen; "Çok az dışında topluluğa vurmadın" dediğin zaman eğer vurulanlar az ise (müstesna) merfu gelir. Şayet nasb ile okunacak olursa, o takdirde "az" vurmanın sıfatı olur. Yani sen çok az vurma dışında vurmadın demek olur. Buna göre buyruğun anlamı şöyle olur: İşte onların meskenleri! Onların meskenlerinde ancak yolcular ve oralardan geçenler, bir gün yahutta bir günün bir kısmı kalırlar. Yani meskenlerinde onlardan sonra ancak az bir süre kalınmıştır. İbn Abbas da böyle demiştir: O meskenlerde ancak yolcular yahut yoldan geçenler bir gün veya bir saat kalırlar.

 

Onlar helak olup geride bırakacaklarını bıraktıktan sonra "varis olanlar Biz olduk Biz."

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Kasas 59-61

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR