KASAS 54 / 55 |
أُوْلَئِكَ
يُؤْتَوْنَ
أَجْرَهُم
مَّرَّتَيْنِ
بِمَا
صَبَرُوا
وَيَدْرَؤُونَ
بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ
وَمِمَّا
رَزَقْنَاهُمْ
يُنفِقُونَ {54} وَإِذَا
سَمِعُوا
اللَّغْوَ أَعْرَضُوا
عَنْهُ
وَقَالُوا
لَنَا
أَعْمَالُنَا
وَلَكُمْ
أَعْمَالُكُمْ
سَلَامٌ
عَلَيْكُمْ لَا
نَبْتَغِي
الْجَاهِلِينَ
{55} |
54. İşte
bunlara sabrettikleri için ecirleri iki kere verilir. Hem onlar kötülüğü
iyilikle savarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler.
55. Boş
söz işittiklerinde de ondan yüz çevirirler ve derler ki: "Bizim amellerimiz
bizim, sizin amelleriniz sizin olsun. Selam olsun sizlere! Bizim cahillerle
işimiz yok."
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız:
1- İki Defa Ecir Alanlar:
2- Sabrın Karşılığı:
3- iyilikle Kötülüğü Uzaklaştırmak:
4- Rızıklarından infak Edenler:
1- İki Defa Ecir
Alanlar:
Yüce Allah'ın:
"İşte bunlara sabrettikleri için ecirleri iki kere verilir" buyruğu
ile ilgili olarak Müslim'in Sahih'inde sabit olduğuna göre Ebu Musa, Resulullah
(s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "üç kişiye ecirleri iki defa
verilir: Kitap ehlinden olup peygamberine iman eden, sonra da peygambere
(s.a.v.) yetişip ona da iman eden, ona tabi olup onu tasdik eden kimseye iki
ecir vardır. Köle bir kul olup hem Yüce Allah'ın üzerindeki hakkını eksiksiZ
yerine getiren, hem de efendisinin hakkını yerine getirene de iki ecir vardır.
Bir kişinin, bir cariyesi bulunup da onu besler, hem de güzel şekilde besler.
Sonra güzel bir şekilde te'dib eder, sonra onu azad edip onunla da evlenirse
onun için de iki ecir vardır."
eş-Şa'bı, el-Horasanı'ye
dedi ki: Sen bu hadisi hiçbir karşılık vermeden aL.
Çünkü eskiden bir adam
bundan daha azı için bile ta Medine'ye kadar yolculuk yapardı. Bu hadisi Buhari
de rivayet etmiştir.
Bizim (mezhebimize
mensub) alimlerimiz dediler ki: Bunların herbirisi iki açıdan iki ayrı emre
muhatab olduklarından ötürü, herbirisi iki ayrı eciri hak kazanmıştır. Kitab
ehline mensub kişi kendi peygamberi cihetinden muhatab idi. Daha sonra da bizim
peygamberimiz cihetinden muhatab oldu, onun çağrısını kabul edip ona uydu. O
bakımdan ona her iki hak dinin de ecri verilir. Köle de hem Yüce Allah'ın
emrine muhatabtır, hem de efendisinin emirlerine uymalıdır. Cariyenin sahibi de
onu terbiye etmek ve te'dib etmek yönüyle muhatab olduğu hususları yerine
getirdiği için o cariyesine terbiye yoluyla hayat vermiş demektir. Daha sonra
da onu hürriyetine kavuşturup onunla evlenince bu sefer o cariyesini kendi
konumuna yükseltmiş olduğu hürriyeti ile de diriltmiş olur. Böylelikle o cariye
hakkında emrolunduğu her iki hususu da yerine getirmiş olur. O bakımdan
bunların herbirisi iki ecir alır. Diğer taraftan bu iki ecrin herbirisi de
kendi özü itibariyle kat kat mükafatı gerektirir. Herbir iyilik on misli ile
karşılık görecektir. Böylelikle ecirler de katlanmış olur. Bundan dolayı şöyle
denilmiştir: Hem efendisinin hakkını, hem de Yüce Allah'ın hakkını yerine
getiren bir köle, hür bir kimseden daha faziletlidir. İşte Ebu Ömer b.
Abdi'l-Berr'in ve başkalarının beğendiği açıklama budur.
Sahih'de, Ebu
Hureyre'den şöyle dediği kaydedilmektedir: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Mülkiyet altında bulunan ve ıslah edici köle için iki ecir vardır."
Ebu Hureyre'nin nefsi elinde olana yemin ederim ki şayet Allah yolunda cihad,
haccetmek ve anneme karşı iyi davranmak yükümlülükleri olmasaydı, köle olarak
ölmeyi arzu edecektim.
Said b. el-Müseyyeb dedi
ki: Bize ulaştığına göre Ebu Hureyre annesi ile birlikte bulunmak için vefat
edinceye kadar hacca gitmedi.
Yine Sahih'te
kaydedildiğine göre Ebu Hureyre şöyle demiştir: Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Hem Allah'a ibadetini güzel yapmış, hem de efendisine güzel bir şekilde
arkadaşlık etmiş olan köleye ne mutlu! Ne mutlu o kimseye!''
2- Sabrın Karşılığı:
Yüce Allah'ın:
"Sabrettikleri için" buyruğu onların kendi dinleri üzerinde sabırları
hususunda umumidir. Diğer taraftan hem kendi dinleri üzerinde vaktiyle
sabrettiklerinden, hem de kafirlerden gördükleri eziyetlerine karşı sabırları
ve başka hususlar sebebiyle de gösterdikleri bütün sabırlar hakkında umumidir.
3- iyilikle Kötülüğü
Uzaklaştırmak:
"Hem onlar kötülüğü
iyilikle savarlar" uzaklaştırırlar, geriye iterler. "Geriye
ittim" demektir, "İtmek" anlamındadır. Hadis-i şerif te de
"Hadleri şüphelerle uzaklaştırınız, bertaraf ediniz'' denilmektedir.
Denildi ki: Onlar
kötülüklere tahammül ederek ve güzel sözlerle eziyeti defederler. Tevbe ve
günahları için mağfiret dilemekle de günahları savarlar, diye de açıklanmıştır.
Birinci açıklamaya göre
bu ahlakın üstün değerlerinin bir özelliğidir.
Yani bir kimse onlara
kötü bir söz söyleyecek olursa, ona karşı yumuşak davranırlar ve onu önleyecek
türden güzel sözlerle karşılık verirler.
Bu ayet-i kerime bir
antlaşmadır. İslamın ilk dönemleri ile ilgilidir. Bu ayeti kerime de (cihadı
emreden) kılıç ayetinin neshettiği ayetlerdendir. Bununla birlikte Muhammed
ümmetinin küfrün dışında yapacağı bütün işler hakkında, hükmü kıyamete kadar
bakidir. Peygamber (s.a.v.)'ın, Muaz (r.a)'a söylediği: "Ve kötülüğün
arkasında iyiliği yetiştir ki, onu silsin. İnsanlarla da güzel bir ahlak ile
geçin" buyruğu da bu kabildendir. Hoşlanılmayan şeyleri ve eziyet verici
hususları önlemek de güzel ahlakın bir parçasıdır. Katı muamelelere karşı
sabır, böyle davranandan yüz çevirmek ve yumuşak söz söylemekle olur.
4- Rızıklarından infak
Edenler:
Yüce Allah: "Ve
kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler" buyruğu ile mallarından
itaat yolunda ve şeriatın çizdiği sınırlar çerçevesinde harcamakta olduklarını
belirterek onları övmektedir. Bu buyrukla sadaka vermek teşvik edilmektedir.
İnfak kimi zaman oruç ve namaz gibi bedenlerden olur. Diğer taraftan Yüce Allah
onları boş sözlerden yüz çevirdikleri için de övmektedir. Nitekim Yüce Allah
bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: "Lağ ve (boş ve batıl şeylere)
rastladıklarında da şereflice yüz çevirip geçerler. " (el-Furkan, 72) Yani
müşriklerin kendilerine söyledikleri rahatsız edici sözleri, sövüp saymaları
işittiklerinde, o sözlerden yüz çevirirler, yani onlarla uğraşmazlar.
"Ve derler ki:
Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizin olsun."
Bu onları (kendi
kendilerine) terketmektir. Bu da Yüce Allah'ın: "Cahiller on lara hitab
ettiklerinde onlar: Selam der, geçerler. "(el-Furkan, 62) Yani bizim
dinimiz bizim, sizin dininiz sizin derler, buyruğuna benzemektedir.
"Selam olsun sizlere."
Yani bizden yana size eman var, biz sizinle savaşmayız. Size karşılık vererek
sövmeyiz. Yoksa bunun selamlaşmak ile bir ilgisi yoktur. ez-Zeccac dedi ki: Bu
savaşma emrinden önce idi.
"Bizim cahillerle
işimiz yok." Yani tartışmakla, karşılıklı sözler söylemek ya da sövmek
maksadıyla biz onları aramayız.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN