ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

KASAS

32

/

35

اسْلُكْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاء مِنْ غَيْرِ سُوءٍ وَاضْمُمْ إِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِن رَّبِّكَ إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِقِينَ {32} قَالَ رَبِّ إِنِّي قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْساً فَأَخَافُ أَن يَقْتُلُونِ {33} وَأَخِي هَارُونُ هُوَ أَفْصَحُ مِنِّي لِسَاناً فَأَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءاً يُصَدِّقُنِي إِنِّي أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ {34} قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِأَخِيكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَاناً فَلَا

يَصِلُونَ إِلَيْكُمَا بِآيَاتِنَا أَنتُمَا وَمَنِ اتَّبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ {35}

 

32. "Elini yakana sok. Hastalıksız, bembeyaz çıkar ve ürkmeden dolayı (elini) koltuğunun altına koy. İşte bunlar Firavun'a ve ileri gelenlerine Rabbin tarafından iki burhandır. Çünkü onlar fasık bir kavimdirler."

33. Dedi ki: "Rabbim, ben onlardan bir kişi öldürmüştüm de, beni öldürmelerinden korkarım.

34. "Kardeşim Harün'un ise onun dili benden fasihtir. Onu bana yardımcı olarak gönder ki; beni tasdik etsin. Çünkü ben, beni yalanlamalarından korkuyorum."

35. Buyurdu ki: "Gücünü kardeşinle pekiştireceğiz ve size öyle bir güç vereceğiz ki; ayetlerimiz sayesinde size ulaşamayacaklar. Siz ve size uyanlar galiplersiniz."

 

"Elini yakana sok. .. " ayetiyle ilgili açıklamalar daha önceden geçmiş bulunmaktadır.

"ürkmeden dolayı (elini) koltuğunun altına koy" buyruğunda yer alan; "ürkmeden"deki "... den" edatı "Kaçtı" buyruğuna taalluk etmektedir. Korktuğundan dolayı geri dönüp kaçtı, demektir.

 

Hafs, es-Sülemi, İsa b. Ömer ve İbn Ebi İshak "ürkmeden" anlamındaki buyruğunu "re" harfini üstün, he harfini de sakin olarak okumuşlardır. İbn Amir ile -Hafs müstesna- Küfeliler ise "re" harfini ötreli, "he" harfini de cezm ile okumuşlardır. Diğerleri ise "re" ve "he" harflerini üstün ile okumuşlardır. Ebu Ubeyd ile Ebu Hatim de bunu tercih etmişlerdir. Buna sebeb ise Yüce Allah'ın: "Umarak, korkarak Bize dua ederlerdi" (elEnbiya, 90) buyruğunda bu şekilde kullanılmış olmasıdır. Hepsi de değişik söyleyişler olup "korkmak" anlamındadır. Buyruğun anlamı şudur:

 

Elinin hali ve parıltısı seni dehşete düşürecek olursa, sen onu yakana sok ve tekrar oraya geri çevir, önceki haline dönecektir.

 

Bir açıklamaya göre Yüce Allah ona elini göğsüne götürmesini emretmiştir. Böylelikle yılandan duyduğu korkusu uzaklaşmış olacaktır. Bu açıklama Mücahid ve başkalarından rivayet edilmiştir. ed-Dahhak bunu İbn Abbas'tan da rivayet etmiş ve şöyle demiştir: İbn Abbas dedi ki: Artık Müsa (a.s)'dan sonra herhangi bir kimse eğer korkacak olursa, elini sokup göğsüne koydu mu, mutlaka onun korkusu gider.

 

Ömer b. Abdü'l-Aziz hakkında da nakledildiğine göre: Bir katib huzurunda yazı yazıyorken elinde olmayarak yelleniverdi. Bundan çok utandı ve üzüldü. Bu sebebten kalkıp, kalemini yere vurdu. Ömer ona dedi ki: Sen kalemini al ve elini koynuna sok. Senin korkun böylelikle uzaklaşıp gitsin. Hem ben böyle bir şeyin sesini bizzat kendimden duyduğumdan daha çok kimseden de duymuş değilim.

 

Anlamın şu şekilde olduğu da söylenmiştir: Yüce Allah'ın senin kalbindeki korkuyu gidermesi için elini kalbinin üzerine koy.

 

Müsa ya Firavun hanedanından yahut yılandan korkusundan titriyor idi.

Elin (lafzi anlamıyla "kanat" demek olan cenahın) koyna sokulması sükunun kendisidir. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi: "Merhametinden dolayı onlara alçak gönüllülük kanadını indir." (el-İsra, 24) Burada yumuşaklığı kastetmektedir. Yüce Allah'ın: "Sana tabi olan mü'minlere de kanadını indir" (eş-Şuara, 215) buyruğu da böyledir. Onlara merhamet anlamındadır.

 

el-Ferra dedi ki: Burada "cenah" ile asasını kastetmiştir. Kimi Meanı bilgini de şöyle demiştir. er-Rahb (mealde ürkme) Himyer ile Hanifeoğulları lehçesinde elbisenin yeni anlamındadır. Mukatil dedi ki: Bedevı bir Arap kadın ben yemek yerken bana bir şey sordu. Ben de elimi doldurup, ona işarette bulundum. O da: İşte burada benim rahbimde, derken benim kolumun yeninde demek istemişti. el-Esmai dedi ki: Ben bedevı bir Arabın bir diğerine:

 

Bana rahbini ver dediğini duydum. Ona rahbin ne olduğunu sorunca, o da:

Kolun yenidir, dedi.

 

Buna göre buyruğun anlamı şöyle olur: Sen elini kendine doğru çek ve onu yeninden çıkart. Çünkü o elini yeninden çıkartmaksızın asayı eliyle tutmuştu. Yüce Allah'ın: "Elini yakana sok" buyruğu da bunun sağ el olduğunu göstermektedir. Çünkü yaka sol tarafta olur. Bunu da el-Kuşeyrı zikretmiştir.

 

Derim ki: Müfessirlerin elin göğse götürülmesi şeklindeki açıklamaları yakanın yerinin göğüs olduğuna delil teşkil etmektedir. Buna dair açıklamalar da daha önceden en-Nur Suresi'nde (31. ayet, 8. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

ez-Zemahşerı dedi ki: Tefsirlerdeki bid'atlerden birisi de şudur: Güya "errahb" Himyerlilerin lehçesinde elbisenin yeni demekmiş ve güya onlar: rahbinde (yeninde) bulunandan bana da ver, derlermiş. Keşke dilde bunun nasıl doğru olduğunu bilebilseydim. Acaba Arapçaları beğenilen güvenilir ve sağlam kimselerden böyle bir şey işitilmiş olabilir mi? Keşke bu lafzın bu ayeti kerimede nasıl kullanıldığı da bilinseydi ve keşke bunun Kur'an-ı Kerim'in sair kelimelerine etraflı bir şekilde nasıl uygulanabildiği bilinebilseydi. Halbuki Musa (Allah'ın salat ve selamları üzerine olsun)'nın üzerinde münacat gecesinde sadece yenleri bulunmayan yünden bir cübbe vardı.

 

el-Kuşeyrı dedi ki: Yüce Allah'ın "koltuğunun altına koy" buyruğundan -şayet bununla yılandan korktuğundan ötürü emniyette olmasını kastettiği görüşünü kabul edersek- kasıt ellerdir. Bununla birlikte "koltuğunun altına koy" buyruğunun risaletin yüklerini taşımak üzere kendini hazırla, anlamında olduğu da söylenmiştir.

 

Derim ki: İşte buna göre; "Çünkü sen güven altında olanlardansın" buyruğu sen rasul olarak gönderileceklerdensin, demektir diye açıklanmıştır. Çünkü Yüce Allah: "Çünkü benim katımda resuller korkmaz" (en-Neml, 10) diye buyurmuştur.

İbn Bahr dedi ki: Bu açıklamaya göre o bu buyruklarla rasül olmuş olur.

 

Halbuki onun ancak Yüce Allah'ın: "işte bunlar Firavun'a ve ilerigelenle rine Rabbin tarafindan iki burdandır" buyruğu ile rasul olduğu söylenmiştir. İki burhandan kasıt ise el ve asadır.

 

İbn Kesir; "İşte bunlar(ın ikisi)" buyruğunda "nün"u şeddeli okumuştur, diğerleri ise şeddesiz okumuşlardır. Ebu Umare'nin, Ebu'l-fadl'dan, onun Ebu Bekir'den, onun da İbn Kesir'den rivayetine göre ise İbn Kesir şeddeli ve "ya" ile; (...) diye okumuştur. Yine Ebu Amr'dan rivayete göre o şöyle demiştir: Hüzeyllilerin şivesi şeddesiz ve "ya" ile; (...) şeklindedir. Kureyşlilerin şivesi ise Ebu Amr ve İbn Kesir'in okuduğu gibi; (...) şeklindedir.

 

Bunun gerekçesi hususunda beş görüş vardır. Bir görüşe göre "nün"un şeddeli okunması (...)'deki elifin yerine geçmesinden dolayıdır. Bu da merfu olan; (...)'ın tesniyesidir ve mübteda olarak ref halindedir. (...)'ın elifi ise tesniye elifi geldiğinden dolayı hazfedilmiştir. Burada iki sakinin arka arkaya gelmesi göz önünde bulundurulmamıştır, çünkü bunun aslı; (...) şeklinde olup, birinci elif şeddeli "nün"un yerine geçmek üzere hazfedilmiştir.

 

Bir diğer görüşe göre şeddeli "nun", buraya "lam"ı ayrıca soktukları gibi te'kid içindir. Mekki dedi ki: Denildiğine göre "nün"u şeddeli okuyan kimse tekilini (...) diye kullananların şivesine göre bina etmiştir. O bu şekilde kullanınca tesniye "nün"undan sonra "lam"ı da tesbit etmiş, daha sonra ise ikincinin birincisine idgam edilmesi hükmüne göre "lam"ı "nün"a idgam etmiştir. Halbuki asl olan her zaman için birincinin, ikincisine idgam edilmesidir. Bundan tek istisna buna herhangi bir illetin engel teşkil etmesidir. O takdirde ikincisi, birincisine idgam edilir. Bu hususta birincinin, ikincisine idgamını engelleyen illet ise şudur: Eğer böyle bir şey yapılacak olursa, o takdirde tesniyeye delalet eden "nün"un yerinde şeddeli bir "lam" olur. Bu durumda tesniye lafzı değişikliğe uğrar. İşte bu sebebten dolayı ikinci harf, birincisine idgam edilmiştir ve böylelikle şeddeli bir "nün" ortaya çıkmıştır.

 

Yine denildi ki: Böyle bir şey söz konusu olmadığından dolayı "nun"dan önce "lam" isbat edilmiş, sonra da birinci harf idgamın usulüne uygun olarak ikincisine idgam edilmiştir. Böylelikle bu şeddeli bir "nün" haline gelmiştir.

 

Bir diğer açıklama şöyledir: Nün'un şeddeli olması, bu nun ile izafet sebebiyle "nün"u sakıt olan lafızlar arasındaki farkı belirtmek içindir. Çünkü; (...)'ın izafesi yapılmaz.

Bir diğer görüşe göre bu nün, mütemekkin (i'rabı olan) isim ile bu işaret ismi arasındaki farkı göstermek içindir. Aynı şekilde; "O ikisi" ile; "Bu ikisi" lafızlarında "nün"un şeddeli okunmasının illeti (sebebi) de budur.

 

Ebu Amr dedi ki: Ebu Amr'ın kendi türünden bütün tesniyeler arasında bilhassa bu kelimeyi şeddeli kabul etmesi, harflerinin azlığından ötürüdür. Bundan dolayı şeddeli okumuştur.

 

Bu lafzı; (...) diye "nun" şeddesiz olmakla birlikte "ya" ile okuyanların kıraatine göre bunun aslı; (...) şeklinde şeddeli "nün"dur. Tad'if (aynı harfi şeddeli okuma)den hoşlanılmadığı için "ya" harfi ikinci "nün"dan bedel olarak getirilmiştir. Tıpkı; "Ben ondan usanmam" şeklini aslı olan; (...)'ın yerine kullanarak, ikinci "lam"ın yerine "elif" kullandıkları gibi.

 

Şeddeli "nün"dan sonra "ya" ile okuyanların kıraati de şöyle açıklanır: Bu şekilde okuyanlar "nün"un esresini işba' ile okurken, bu esre'den "ya" harfi ortaya çıkmış olmaktadır.

 

"Onu bana yardımcı olarak gönder" buyruğundaki "Yardımcı olarak" lafzı "Ona yardım ettim"den türemektedir. (...) da "yardım" demektir. Şair der ki: "Asam'ın benim yardımcım olduğunu görmedin mi; Ve malım azken de, varken de insanların en hayırlısı olduğunu."

 

en-Nehhas dedi ki: "Ona yardım etti" anlamındadır. (İkinci şekilde) hemzenin terkedilmesi hafif olsun diyedir. Nafi' de böyle okumuştur. Hemzeli ile aynı anlamdadır.

el-Mehdevi dedi ki: Hemzesiz okuyuşun Arapların; "Yaşı yüzü geçti" tabirinden gelmesi de mümkündür. Sanki anlam şöyle olur: Onu da beni daha çok tasdik olsun diye benimle birlikte gönder. Bu açıklamayı Müslim b. Cündeb yapmış olup, şairin şu beyitini de zikretmiştir:

 

"(Bahreyn'de yapılan) Hattı bir mızrak ki; boğumları sert, ağızda eriyen hurmanın çekirdeklerini andırır; Ve adeta onun boyu on zira'dan da fazladır,"

 

el-Maverdi bu beyiti, bu şekilde; "Daha fazladır" diye zikretmiş, el-Gaznevi ve es-Sıhah'ta el-Cevheri ise; (...) diye zikretmiştir. (Bu da aynı anlamdadır.)

 

el-Cevheri dedi ki: "Bir şey bozuldu, bozulur, bozuk olmak" demektir. (...): Bozuk demektir. (...): Onu bozdum, aynı şekilde; (...): Ona yardım ettim, anlamındadır. Mesela; (...): Ben ona yardımcı idim, demektir. Yüce Allah da: "Onu bana yardımcı olarak gönder" diye buyurmaktadır.

 

en-Nehhas dedi ki: "Ona yardım ettim, yardım etmek" şeklinde nakledilmiştir. (...): Yardımcı"nın çoğulu; (...) diye gelmektedir.

 

Asım ile Hamza "beni tasdik etsin" anlamındaki; (...) buyruğunu ref' ile okumuşlardır, diğerleri ise cezm ile okumuşlardır. Ebu Hatim'in tercih ettiği okuyuş da -duanın cevabı olmak üzere- budur. Ebu Ubeyd ise ref' ile okuyuşu tercih etmiştir. Bu okuyuşa göre bu "onu ... gönder" buyruğundaki "o" zamirinden haldir. Tasdik halinde sen onu doğrulayıcı bir yardımcı olarak gönder, demektir. Yüce Allah'ın: "Bize gökten bir sofra indir ki ... olsun" (elMaide, 114) fiilin müzari anlamında kabul edilmesi halinde "olmak üzere" anlamındadır. Bununla birlikte ("beni tasdik etsin" anlamındaki fiil) Yüce Allah'ın: "yardımcı olarak" buyruğunun sıfatı da olabilir.

 

"Çünkü ben" herhangi bir yardımcı ve destekleyicimin olmaması halinde "beni yalanlamalarından korkuyorum." Çünkü onların benim söyleyeceklerimi anlamaları oldukça güçtür.

 

Bunun üzerine Yüce Allah "buyurdu ki: gücünü kardeşinle pekiştireceğiz" onunla seni güçlendireceğiz. Bu ifade bir temsildir. Çünkü elin gücü pazu iledir. Şair Tarafe de şöyle demiştir:

 

"Ey Lübeyna oğulları, siz bir el değilsiniz, Olsa olsa pazusu olmayan bir elsiniz."

Hayır dua edilirken de: "Allah senin pazunu (gücünü) pekiştirsin" denilir. Bunun zıttında (yani bedduada): "Allah senin pazunu darmadağın etsin (güçsüz bıraksın), denilir.

 

"Ve size öyle bir güç" yani delil ve belge "vereceğiz ki; ayetlerimiz sayesinde size" eziyet vermek maksadıyla "ulaşamayacaklar." Yani siz "ayetlerimizle" onlara karşı korunacaksınız. Burada "Size" üzerinde vakıf yapılabilir, bu durumda ifadede takdim ve te'hir söz konusu olur. İfadenin takdirinin şöyle olacağı söylenmiştir: Sizler ve size tabi olanlar, ayetlerimiz sayesinde galip gelecek kimseler olacaksınız. Bu açıklamayı el-Ahfeş ve et-Taberi yapmıştır. el-Mehdevı dedi ki: Bu şekilde olursa sılanın mevsule takdim edilmesi söz konusudur. Ancak; "Ayetlerimiz sayesinde galip gelecekler sizlersiniz. Sizler ve size tabi olanlar galiplerdir" diye takdirde bulunulması hali müstesnadır. Burada "ayetler"den kasıt, diğer mucizeleridir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Kasas 36-42

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR