ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

NEML

82

/

86

وَإِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِّنَ الْأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ {82} وَيَوْمَ نَحْشُرُ مِن كُلِّ أُمَّةٍ فَوْجاً مِّمَّن يُكَذِّبُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ يُوزَعُونَ {83} حَتَّى إِذَا جَاؤُوا قَالَ أَكَذَّبْتُم بِآيَاتِي وَلَمْ تُحِيطُوا بِهَا عِلْماً أَمَّاذَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ {84} وَوَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِم بِمَا ظَلَمُوا فَهُمْ لَا يَنطِقُونَ {85} أَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا اللَّيْلَ لِيَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِراً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ {86}

 

82. O söz aleyhlerine gerçekleşince, Biz onlara yerden bir Dabbe çıkartırız. Onlara: "İnsanlar ayetlerimize inanmıyorlardı" diye söyler.

83. Ayetlerimizi yalanlayan her ümmetten bir topluluk haşredeceğimiz gün onlar bir arada durdurulurlar.

84. Nihayet geldiklerinde der ki: "Benim ayetlerimi -onları bir bilgiye dayanarak kavramadığınız halde- yalanladınız ha! Yoksa ne yapıyordunuz?"

85. Zulmetmeleri sebebi ile söz aleyhlerine gerçekleşti. Artık konuşamazlar.

86. Bizim geceyi, o vakitte dinlensinler diye yarattığımızı, gündüzü de aydınlık kıldığımızı görmediler mi? Muhakkak bunda inanan bir topluluk için ayetler vardır.

 

Yüce Allah'ın: "O söz aleyhlerine gerçekleşince biz onlara yerden bir Dabbe çıkartırız. Onlara ... söyler" buyruğunda geçen: "söz aleyhlerine gerçekleşince" buyruğu ile "Dabbe"nin ne olduğu hususunda farklı görüşler vardır.

 

Bir görüşe göre; "o söz aleyhlerine gerçekleşince" yani aleyhlerine ilahi gazab vacib olunca, demektir. Bu açıklamayı Katade yapmıştır. Mücahid de şöyle demiştir: Bu, onların iman etmeyeceklerine dair aleyhlerinde söz hak olunca, anlamındadır.

 

İbn Ömer ile Ebu Said el-Hudrı (r. anhuma) dediler ki: İyiliği emretmeyip kötülükten sakındırmayacak olurlarsa ilahi gazab aleyhlerine vacip olur.

 

Abdullah b. Mes'ud dedi ki: "Sözün gerçekleşmesi" alimlerin ölümü, ilmin yok olması ve Kur'an'ın kaldırılması demektir. Yine Abdullah (b. Mes'ud) dedi ki: Kaldırılmadan önce çokça Kur'an okuyunuz. Dediler ki: Peki haydi mushaflar kaldırıldı, ya onu ezberlemiş olanların ezberleri ne olacak? Şöyle dedi: Geceleyin onun üzerine bir yürüyüş tertiplenir, onlar Kur'an'dan yana kupkuru sabahı ederler. La ilahe illallah'ı unuturlar, cahiliyenin sözlerine ve şiirlerine dalarlar. İşte bu, sözün aleyhlerine gerçekleşeceği vakittir.

Derim ki: Bunu Ebu Bekr el-Bezzar senedini kaydederek zikreder. elBezzar dedi ki: Abdullah b. Yusuf es-Sakafı anlattı, dedi ki: Bize Abdu'l-Mecid b. Abdu'l-Aziz, Musa b. Ubeyde'den anlattı. Musa Safvan b. Suleyni'den, o Abdullah b. Mes'ud'un oğlundan (Allah ondan ve babasından razı olsun) rivayete göre; Abdullah dedi ki: Kaldırılmadan ve insanlar onun mekanını unutmadan önce şu Beyt'i çokça ziyaret ediniz. Kaldırılmadan önce şu Kur'an'ı çokça okuyunuz. Ey Abdu'r-Rahman, dediler: Haydi mushaflar kaldırıldı diyelim, peki ya onu ezberlemiş olanların kalplerinden nasıl kaldırılacak? Dedi ki: Sabahı edecekler ve bizler bir söz söylüyorduk, bizler bir söz söylüyorduk ama ... diyecekler ve bu sefer cahiliye şiirlerine ve cahiliye hikayelerine dönecekler. İşte bu sözün aleyhlerine hak olacağı zamandır.

 

Bir diğer açıklamaya göre sözü edilen "hak olacak söz" Yüce Allah'ın şu buyruğunda dile getirilmektedir: "Fakat benden sadır olan: Cehennemi .. el bette dolduracağım, sözü hak olmuştur. "(es-Secde, 13) Buna göre sözün gerçekleşmesi bunların hakkında cezanın vacip olmasıdır. İşte bunlar tevbelerinin kabul olunmayacağı ve kendilerinden mü'min bir evladın olmayacağı bir noktaya geldiklerinde, o vakitte kıyamet kopmuş olacaktır. Bunu da el-Kuşeyrı zikretmektedir. Altıncı bir görüş de şöyledir: Hafsa bint-i Sırın dedi ki: Ben Ebu'l-Aliye'ye şanı Yüce Allah'ın: "O söz aleyhlerine gerçekleşince biz onlara yerden bir Dabbe çıkartırız. Onlara ... söyler." buyruğu hakkında sordum da şöyle cevap verdi: Yüce Allah Nuh (a.s)'a: "Kavmimden da ha evvel iman etmiş olanlardan başkası asla iman etmeyecektir. " (Hud, 36) diye vahyetmişti. (Onun bu açıklamasını işitince) sanki yüzümün üstünde bir perde vardı da, açılmış oldu.

 

en-Nehhas dedi ki: Bu da verilen güzel cevaplardandır. çünkü insanlar imtihan edilirler ve geride bırakılırlar. Zira aralarında mü'min ve salih kimseler de vardır. Yüce Allah'ın daha sonra iman edip tevbe edeceğini bildiği kimseler de vardır. Bundan dolayı onlara mühlet verildi ve biz de (iman etmeyenlerden) cizye almakla emrolunduk. İşte bu husus ortadan kalktı mı artık söz aleyhlerine gerçekleşir ve orılar da şanı Yüce Allah'ın: "Kavminden daha evvel iman etmiş olanlardan başkası asla iman etmeyecektir. ''(Hud, 36) diye buyurduğu Nuh kavmi gibi olurlar.

 

Derim ki: üzerlerinde düşünülecek olursa, bütün görüşlerin aynı anlamda olduğu görülecektir. Buna delil ise ayetin sonunda yer alan: "İnsanlar ayetlerimize inanmıyorlardı" buyruğudur. Bu buyrukta; (...)'in hemzesi üstün olarak da okunmuştur. Biraz sonra gelecektir.

 

Müslim'in Sahih'inde belirtildiğine göre Ebu Hureyre (r.a) şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "üç husus ortaya çıktı mı eğer önceden iman etmemiş yahut imanı halinde herhangi bir hayır kazanmamış ise hiçbir nefse imanının faydası olmayacaktır. (Bunlar): Güneşin batıdan doğması, Deccal ve Dabbetu'l-arz'ın çıkmasıdır." Bu hadis daha önceden de geçmiş bulunmaktadır. Dabbe'nin tayini, nitelikleri ve nerden çıkacağı hususunda pek çok görüş ayrılıkları vardır. Biz bunları et-Tezkire adlı eserimizde zikrettiğimiz gibi burada da ondan Yüce Allah'ın izniyle yeteri kadar sözedeceğiz.

İlk görüş, bu Dabbe'nin Salih (a.s)'ın devesinin yavrusu olduğudur. Bu husustaki görüşlerin -doğrusunu en iyi bilen Allah'tır ya- en sahihi de budur. Çünkü Ebu Davud et-Tayalisı, Müsnedinde Huzeyfe (r.a)'ın şöyle dediğini kaydetmektedir: Rasulullah (s.a.v.) bizlere Dabbe'yi zikredip şöyle dedi: "Bu Dabbe zaman içinde üç defa çıkacaktır. Evvela çölün en uzak yerinde çıkacak ve bu kasabaya -yani Mekke'ye- onun adı dahi girmeyecektir. Sonra uzun bir süre gizli kalacak, sonra bir daha fakat öncekinden daha kısa bir süre çıkacaktır. Yine onun çölde adı yayılacak ve bu sefer onun adından bu kasabada da -yani Mekke'de de- sözedilecektir." Rasulullah (s.a.v.) devamla buyurdu ki: "Sonra insanlar bütün mescitler arasında Allah nezdinde en çok saygı değer olan, bütün mesciderin en hayırlısı ve Allah için hepsinin en değerlisi, şereflisi olan Mescid-i Haram'da bulundukları bir sırada aniden bu Dabbe Rükün ile Makam arasında böğürüverecek ve başının üzerinde toprağı silkeleyecektir. İnsanlar bölük pörçük etrafa dağılacaklar. Mü'minlerden Allah'ın elinden kurtulamayacaklarını bilen bir topluluk sebat gösterecektir. O da onlarla işe başlayacak, onların yüzlerini aydınlatacaktır. Adeta onları yüzlerini inci gibi parıldayan bir yıldız haline getirecektir. Sonra yeryüzünde yol almaya koyulacaktır. Arkasından koşacak hiç kimse ona yetişemeyecek, önünden kaçan hiç kimse de elinden kurtulamayacaktır. Öyle ki adam ondan korunmak için namaza duracak, bu sefer arkasından gelip: Ey filan sen şimdi mi namaz kılıyorsun? diyecek. Sonra da önünden gelip onun yüzünü damgalayacak, sonra bırakıp gidecektir. İnsanlar mallarda ortak olacak, şehirlerde birbirleriyle barış içinde yaşayacaklar. Mü'min, kafirden ayırdedilecektir. Öyle ki mü'min: Ey kafir hakkımı öde diyecektir. ''

 

Bu hadiste Dabbe'nin Hz. Salih'in dişi devesinin yavrusu olduğuna delil teşkil edecek taraf "ve o böğürecektir" ifadeleridir. Böğürmek (er-ruğa) develer hakkında kullanılır. Diğer taraftan dişi deve öldürülünce, onun yavrusu kaçtı. Bir kaya parçası önünde açılınca o da kayanın içine girdi, sonra da kaya üzerine kapandı. Yüce Allah'ın izni ile ortaya çıkıncaya kadar orada kalacaktır.

 

Bu Dabbe'nin tüylü, kıllı, altmış zira' uzunluğunda ayakları bulunan bir varlık olduğu da rivayet edilmiştir. Bunun el-Cessase olduğu da söylenir. Bu da Abdullah b. Ömer'in görüşüdür.

 

Yine İbn Ömer'den gelen rivayete göre Dabbe yaratılış itibariyle Ademoğulları gibidir. Bu Dabbe'nin başı bulutlarda, ayakları ise yerde olacaktır.

 

Yine rivayete göre bu Dabbe'de herbir canlının hilkatinden (bir miktar) bulunacaktır.

el-Maverdi ve es-Sa'lebi'nin naklettiklerine göre, başı öküz başı, gözleri domuz gözleri, kulakları fil kulakları, boynuzları dağ keçisi boynuzu, boynu devekuşu boynu, göğsü arslan göğsü, rengi kaplan rengi, böğürleri kedi böğrü, kuyruğu koç kuyruğu, ayakları deve ayakları olacaktır. Herbir eklem arasında da oniki zira' bulunacaktır. -ez-Zemahşeri: Ademoğlu ziraıyla diye kayıt koymuştur. Onunla birlikte Musa'nın asası, Süleyman'ın mühürü de çıkacaktır. Müslümanın yüzüne Musa'nın asası ile beyaz bir nokta koyacak yüzü ağaracaktır. Kafirin yüzüne de Süleyman (a.s)'ın mührünü basacak yüzü simsiyah kesilecektir. Bunu (Abdullah) ibn ez-Zübeyir (r.a) söylemiştir.

 

Kitabu'n-Nekkaş'ta İbn Abbas (r.a)'dan şöyle dediği kaydedilmektedir: Dabbe, Kureyş'liler Kabe'yi yeniden inşa etmek istediklerinde kartalın gelip, kaldırdığı Kabe'nin duvarı üzerine çıkan ejderhadır.

 

el-Maverdi de Muhammed b. Kab'dan, onun Ali b. Ebi Talib (r.a)'dan rivayetine göre ona Dabbe hakkında sorulmuş ve şöyle demiştir: Allah'a yemin ederim ki onun kuyruğu yoktur, fakat sakalı vardır. el-Maverdi dedi ki:

 

Onun bu sözü Dabbe'nin -açıkça ifade etmese dahi- insanlardan olduğuna bir işarette bulunmaktadır.

 

Derim ki: İşte -Allahualem- müteahhir müfessirlerden birisi bundan dolayı şöyle demiştir: Daha kuvvetli ihtimal bu Dabbe'nin bid'at ve küfür ehli ile tartışarak onları susturmak üzere, onlarla tartışacak konuşan bir insan olma ihtimali en yüksektir. Böylelikle helak olan apaçık bir delil üzere helak olacak, hayatta kalan da apaçık bir delil üzere hayatta kalacaktır.

 

Hocamız İmam Ebu'l-Abbas Ahmed b. Ömer el-Kurtubi 'el-Müfhim"adlı eserinde şöyle demektedir: Bu görüşü benimseyenin kanaatine göre en kuvvetli ihtimalin bu olmasının sebebi Yüce Allah'ın: "Onlara ... diye söyler" buyurmuş olmasıdır. Buna göre bu Dabbe'de olağanüstü ve özel bir ayet (mucize, belge) söz konusu olmayacaktır ve bu hadis-i şerifte sözü edilen on alametten biri de olmayacaktır. Çünkü bid'at ehline karşı delil getirip onlarla tartışanların varlığı çoktur. Böyle olmasında özel bir alamet olacak taraf bulunmamaktadır. O halde Dabbe'nin (Kıyametten önce görüleceği bildirilen) on alamet ile birlikte zikredilmemesi gerekir. Böylelikle "söz gerçekleşince" onun varlığının özelliği kalkmış olacaktır. Diğer taraftan bu kanaatin kabul edilmesi halinde yeryüzünde yaşayan insanlara göre bilgili, faziletli ve onlarla tartışan bu insana, insan adı verilmeyip, alim ya da imam denilmeyip, ona Dabbe denilmek yolu tercih edilmiş olur. Bu ise fasih şahsiyetlerin adeti ve ilim adamlarının ta'zimi dışındadır. Akıl sahibi kimselerin yolu da bu değildir. O halde evla olan tefsir alimlerinin söyledikleridir. İşlerin gerçeklerini en iyi bilen Yüce Allah'tır.

Derim ki: Bu Dabbe ile ilgili olarak bizim zikrettiğimiz Huzeyfe yoluyla gelen hadis-i şerif konuyla ilgili anlaşılmaz ve içinden çıkılamaz noktaları çözümleyip ortadan kaldırmaktadır. Dolayısıyla ona güvenmek ve dayanmak gerekir.

 

Dabbe'nin nereden çıkacağı hususunda da görüş ayrılığı vardır. Abdullah b. Ömer dedi ki: Bu Dabbe Mekke'deki Safa tepesinden çıkacaktır. Bu tepe çatlayacak ve o da içinden çıkacaktır. Abdullah b. Amr da buna yakın bir söz söylemiş ve şöyle demiştir: Şayet ayağımı çıkacağı yere koymak istesem koyabilirim.

 

Peygamber (s.a.v.)'dan gelen bir haberde şöyle denilmektedir: "isa (a.s) müslümanlarla birlikte Beytullah'ı tavaf ederken, Sa'y cihetinde bulundukları bir sırada Dabbe'nin üzerinden yer yarılacak ve içinden Dabbe çıkacaktır. Dabbe Safa'dan çıkarak mü'minin gözleri arasına mü'mindir diye bir alamet koyacaktır. Bu alamet adeta inci gibi parıldayan bir yıldız gibi olacaktır. Kafirin de gözleri arasına kafir diye siyah bir nokta koyacaktır.

 

Zikredilen bu haberde, bu Dabbe'nin kılının ve tüyünün olacağı da zikredilmektedir. Bu rivayeti de el-Mehdevı kaydetmiştir. ibn Abbas'tan rivayete göre bu Dabbe dağ arasındaki bir yoldan çıkacaktır. Başı bulutlara değerken, ayakları da yerde olacaktır. Beraberinde Musa'nın asası ile Süleyman (a.s)'ın mührü olduğu halde çıkacaktır.

 

Huzeyfe'den gelen rivayete göre de Dabbe üç defa çıkacaktır. Birincisinde çöllerden birisinde çıkacak sonra gizlenecektir, daha sonra kasaba ve şehirlerde çıkacaktır, akıtılacak kanlar oldukça fazla bir miktarı bulacak şekilde de emirler birbirleriyle bu şehirlerde çarpışacaklardır. üçüncü bir çıkışı ise mescidlerin en büyüğü, en şereflisi, Allah nezdinde en değerlisi ve faziletlisi olan mescid'den (Mescid-i Haram'dan) olacaktır.

ez-Zemahşeri dedi ki: Bu Dabbe mescidden çıkarken sağda kalan Mahzumoğulları evinin hizasında Rukün arasından çıkacaktır. Kimileri ondan kaçacak, kimileri durup seyredeceklerdir.

 

Katade'den gelen rivayete göre Dabbe Tihame'de çıkacaktır. Yine bu Dabbe 'nin Nuh (a.s)'ın tufanının kaynamaya başladığı yer olan Tandır'dan, Kufe'deki mescidden çıkacağı da rivayet edilmiştir.

 

Taif'ten çıkacağı da söylenmiştir. Ebu Kubeyl dedi ki: Abdullah b. Amr ayağıyla Taif topraklarını vurup, şöyle dedi: insanlarla konuşacak olan Dabbe buradan çıkacaktır.

Tihame vadilerinden birisinden çıkacağı da söylenmiştir ki, bu da ibn Abbas'ın görüşüdür. Ecyad taraflarındaki bir kayadan çıkacağı da söylenmiştir, bu da Abdullah b. Amr'ın görüşüdür. Sedum denizinden (gölünden) çıkacağı da söylenmiştir ki, bu da Vehb b. Münebbih'in görüşüdür.

 

Bu son üç görüşü el-Maverdı Kitab'ında zikretmiş bulunmaktadır. el-Bağavi Ebu'l-Kasım Abdullah b. Muhammed b. Abdu'l-Aziz de şöyle demektedir: Bize Ali b. el-Ca 'd anlattı. Ali, Fudayl b. Merzuk er-Rukaşı elAğar'den -ki Yahya b. Main'e hakkında sorulmuş, o da: Güvenilir birisidir, demiştir- o Atiyye el-Avfi'den, o İbn Ömer'den dedi ki: Dabbe, Kabe'deki bir çatlaktan atın yürüyüşünü andırırcasına çıkacaktır. üç gün süre ile onun sadece üçte biri çıkmış olacaktır.

 

Derim ki: İşte Dabbe'nin çıkışı ve nitelikleri ile ilgili Ashab ve Tabiinin görüşleri bunlardır. Bunlar da müfessirler arasından: Dabbe bir konuşan insandır, bid'at ehli ile ve kafirler ile konuşup tartışır diyenlerin görüşlerini reddetmektedir. Ebu Umame'nin rivayetine göre de Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Dabbe çıkacak ve burunları üzere insanlara işaret koyacaktır. '' Bunu da el-Maverdı zikretmiştir.

 

-Kelam kökünden gelen bir lafız olarak- "te" harfi ötreli, "lam" harfi de esreli ve şeddeli olarak "Onlara. .. söyler" şeklindeki okuyuş umumun kıraatidir. Buna da Ubeyy'in; "onlara haber verir" şeklindeki okuyuşu ayrıca delil teşkil etmektedir.

 

es-Süddı dedi ki: Onlara İslam dini dışındaki bütün dinlerin batıl olduğunu söyleyecektir. Onların hoşlarına gitmeyecek şeyler söyleyecektir, diye de açıklanmıştır. Onlara akıcı bir dille söz söyleyeceği ve uzakta olsun, yakında olsun herkesin işiteceği bir sesle onlara şöyle diyeceği de söylenmiştir:

 

"İnsanlar ayetlerimize inanmıyorlardı." Bundan kasıt benim çıkışımdır, çünkü onun çıkışı ayetlerdendir. Dabbe ayrıca: Şunu bilin ki, Allah'ın laneti zalimlerin üzerinedir" diyecektir.

Ebu Zür'a, İbn Abbas, el-Hasen ve Ebu Reca ise bu lafzı; (...) şeklinde "yara açmak" anlamındaki (...) kökünden gelen bir kelime olarak "te" harfini üstün okumuşlardır. İkrime dedi ki: Bu da onlara işaret vurur anlamındadır. Ebu'l-Cevza dedi ki: Ben İbn Abbas'a bu: "Onlara ... söyler" midir? yoksa "onları yaralar" şeklinde midir? diye sordum. O da bana şöyle dedi: Allah'a yemin ederim, o onlarla hem konuşacaktır, hem de onları yaralayacaktır. Mü'min ile konuşacak, kafir ile faciri ise yaralayacaktır.

 

Ebu Hatim de şöyle demektedir: Burada "Onlara ... söyler" buyruğu aynı zamanda; "Onları yaralar" demek gibidir. O bu kanaatiyle bu lafzın; "Onları yaralar" çokluk anlamı ifade eden kipi olduğu kanaatindedir.

 

"İnsanlar ayetlerimize inanmıyorlardı" buyruğundaki; (...)'ı Kufeliler, İbn Ebi İshak ve Yahya; (...) diye üstün okumuşlardır. Haremeyn ehli,

 

Şamlılar ve Basralılar ise esreli okumuşlardır. en-Nehhas dedi ki: Hem üstün okuyuş ile hem de esreli okuyuş ile ilgili iki görüş vardır. el-Ahfeş dedi ki: üstün okuyuş; "Diye ... " demektir. İbn Mes'ud aynı şekilde: (54) diye okumuştur. Ebu Ubeyde dedi ki: Fiilin üzerinde vaki olması dolayısıyla nasb mahallindedir. Yani onlara: İnsanlar... diye haber verecektir.

 

el-Kisai ve el-Ferra ise yeni bir cümle (istinaf) olarak esreli okumuşlardır. el-Ahfeş dedi ki: Bu okuyuş; "Muhakkak insanlar... diyecektir" anlamındadır. Burada insanlardan kasıt kafirlerdir.

 

"Ayetlerimize" yani Kur'an-ı Kerim'e ve Muhammed (s.a.v.)'e "inanmıyorlardı." Bu ise şanı Yüce Allah'ın kafirin imanını kabul etmeyeceği ve Dabbe'nin çıkışından önce Yüce Allah'ın ilmine göre mü'min ve kafir olanlar dışında kimsenin kalmayacağı bir zamanda olacağını göstermektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

"Ayetlerimizi" Kur'an-ı Kerim'i, hakka delalet eden belgelerimizi "yalanlayan her ümmetten bir topluluk" bir zümre, bir cemaat "haşredeceğimiz gün onlar da durdurulurlar." Yani hesaplarının görüleceği yere itilir ve sürüklenirler. eş-Şemmah dedi ki: "Nice büyük orduları önümüze kattık, sürükledik, Nice kahraman başkandan da bağışlar aldık."

 

Katade dedi ki: "Durdurulurlar" burada başları sonlarına iade edilir, döndürülür, anlamındadır.

 

"Nihayet geldiklerinde" Yüce Allah "der ki: Benim ayetlerimi" peygamberime indirdiğim ayetlerimi ve tevhidime delil olmak üzere ortaya koyduğum belgelerimi "onları bir bilgiye dayanarak kavramadığınız halde" o nların batıl olduklarını bilmediğiniz halde "onlardan yüz çevirdiniz". Delilsiz olarak ve cahilce onları "yalanladınız ha! Yoksa ne yapıyordunuz?" Bu ifade bir azardır, yani sizler bu ayetler hakkında araştırmanızı yapmayıp bunların hakkında düşünmediğiniz zamanlarda ne yapıyordunuz?

 

"Zulmetmeleri sebebi ile söz aleyhlerine gerçekleşti." Zulümleri yani şirkleri dolayısıyla haklarında azab vacib oldu.

 

"Artık konuşamazlar." Yani herhangi bir mazeret ve delilleri yoktur. Denildiğine göre ağızlarına mühür vurulacak ve bundan dolayı konuşamayacaklardır. Müfessirlerin çoğu böyle demişlerdir.

 

"Bizim geceyi o vakitte dinlensinler" yani rahat bulup uyusunlar "diye yarattığımız ı, gündüzü de" rızık için çalışmak maksadıyla etrafın görüldüğü "aydınlık kıldığımızı görmediler mi? Muhakkak bunda" Allah'a "inanan bir topluluk için ayetler vardır." Yüce Allah burada uluhiyet ve kudretinin delaletlerini söz konusu etmektedir. Yani onlar bizim kudretimizin kemalini bilip niye iman etmediler?

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Neml 87-90

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR