NUR 36 / 38 |
فِي
بُيُوتٍ
أَذِنَ
اللَّهُ أَن
تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ
فِيهَا
اسْمُهُ
يُسَبِّحُ
لَهُ فِيهَا
بِالْغُدُوِّ
وَالْآصَالِ
{36} رِجَالٌ
لَّا
تُلْهِيهِمْ
تِجَارَةٌ
وَلَا
بَيْعٌ عَن
ذِكْرِ
اللَّهِ
وَإِقَامِ
الصَّلَاةِ
وَإِيتَاء الزَّكَاةِ
يَخَافُونَ
يَوْماً
تَتَقَلَّبُ
فِيهِ
الْقُلُوبُ
وَالْأَبْصَارُ
{37} لِيَجْزِيَهُمُ
اللَّهُ
أَحْسَنَ
مَا عَمِلُوا
وَيَزِيدَهُم
مِّن
فَضْلِهِ
وَاللَّهُ
يَرْزُقُ مَن
يَشَاءُ
بِغَيْرِ
حِسَابٍ {38} |
36. (Bu)
Allah'ın yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir.
Sabah-akşam O'nu oralarda tesbih ederler;
37.
Kendilerini ticaretin de, alışverişin de Allah'ı anmaktan, namazı kılmaktan,
zekatı vermekten alıkoymadığı yiğitlerdir (bunlar). Onlar kalblerin ve gözlerin
döneceği bir günden korkarlar.
38.
Çünkü Allah, onları işledikleri amellerinin en güzeli ile mükafatlandıracak ve
onlara lütfundan fazlasıyla verecektir. Allah dilediğine hesapsız rızık verir.
Bu buyruğun: "(Bu)
Allah'ın yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir.
Sabah-akşam O'nu oralarda tesbih ederler. (Bunlar) kendilerini ticaretin de,
alışverişin de Allah'ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekatı vermekten
alıkoymadığı yiğitlerdir" bölümüne dair açıklamalarımızı ondokuz başlık
halinde sunacağız:
1- Allah'ın Adının Yüceltildiği Evler:
2- Mescidlere ihtimam Göstermek:
3- Mescidlere Süs ve Nakış Yapmak:
4- Mescidin Rahatsızlık Verici Şeylere
Karşı Korunması:
5- Mescidlerin, Mescidleri imar
Etmenin, Mescidlere Devam Etmenin Fazileti:
6- Mescidlerde, Mescidlerle Bağdaşmayan
işlerin Yapılması:
7- Mescidde Kayıp ilanı, Alış-veriş Yapmak,
Şiir Okumak vs. nin Hükmü:
8- Mescidlerde Seslerin Yükseltilmesi:
9- Mescidde Uyumak:
10- Mescide Giriş ve Çıkışin Adabı:
11- Mescide Girdikten Sonra Oturmadan
İki Rek'at Namaz Kılmak (Tahiyyetu'l-Mescid):
12- Mescidlerin Kandillerle Aydınlatılması:
13- Allah'ı Tesbih Edenlerin
Nitelikleri:
14- Bu Buyrukta Geçen
"'tesbih"in Anlamı:
15- Mescidlere Gidip Gelmenin Orada
Kalmanın Fazileti:
16- Hanımların Mescidlere Gitmelerinin
Hükmü:
17- Allah'ı Anmanın Önünde Engel
Tanımayanlar:
18- Namazı Kılmak:
19- Zekat Verenler ve Kıyamet Gününden
Korkanlar:
1- Allah'ın Adının
Yüceltildiği Evler:
Yüce Allah'ın:
"(Bu) Allah'ın yüceltilmesine ve ... evlerdedir" buyruğunda yer alan
"Evler" buyruğundaki "be" harfi hem ötreli, hem de esreli
olarak okunabilir. Buna dair açıklamalar daha önceden (el-Bakara, 189. ayet,
11. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.
" ... dedir"
edatının nereye taalluk ettiği hususunda farklı görüşler vardır. Bunun
"misbah: kandil"e taalluk ettiği söylenilmiştir. Bunun: "O'nu
... tesbih ederler" buyruğuna taalluk ettiği de söylenmiştir. Bu
açıklamaya göre (bir önceki ayetteki): "Allah herşeyi çok iyi
bilendir" buyruğunda vakıf yapılır. İbnu'l-Enbari dedi ki: Ben
Ebu'l-Abbas'ı şöyle derken dinledim: Bu, kandil, cam ve yıldız kelimelerinin
halidir. Sanki: Bunlar. .. evlerdedir, denilmiş gibidir.
et-Tirmizi el-Hakim
Muhammed b. Ali de şöyle demektedir: " ... evlerdedir" buyruğu
munfasıl (önceki ayetten ayrı)dır. O: Allah, adının yüceltilmesine izin verdiği
evlerdedir, diyor gibidir. Zaten bu doğrultuda haberler de gelmiş
bulunmaktadır. "Kim mescidde oturursa, o Rabbi ile oturuyor demektir"
gibi. Tevrat'tan nakledildiği üzere haberde de şöyle varid olmuştur:
"Mü'min mescide yürüdüğü zaman Şanı Yüce Allah şöyle buyurur: Kulum beni
ziyaret etti, onu ağırlamak da Bana düşer. Ben onu cennetin dışında herhangi
bir şeyle ağırlamaya da razı olmuyorum."
İbnu'l-Enbari der ki:
Buradaki; " ... dedir" anlamındaki edatı eğer "tesbih
ederler" anlamındaki fiile mutaallak kabul eder, yahut da bunun
"er-rical: yiğitler" kelimesinin ref'edicisi olduğunu kabul edersek,
o takdirde Yüce Allah'ın: ''Allah herşeyi çok iyi bilendir" buyruğu
üzerinde vakıf güzel olur.
er-Rummani der ki: Bu
edat "tutuşturulan"anlamındaki fiile mutaallaktır. Buna göre; (çok
iyi bilendir"lafzı üzerinde vakıf yapılmaz.
Eğer:
"Evlerdedir" lafzı, "tutuşturulan"lafzına taalluk ettiğine
göre "kandi'- kandilyuvası''müfred olarak gelirken "evler"in
çoğul gelmesi nasıl izah edilir? Halbuki kandil yuvası bir evde sadece bir tane
olur, denilecek olursa, şöyle cevap verilir: Bu tekil olarak başlayan ve çoğul
olarak sona erdirilen çeşitli (mütelevven) hitab kabilindendir. Yüce Allah'ın:
"Ey Peygamber! Kadınları boşadığınız zaman ... "(et-Talak, 1) buyruğu
ve benzerleri gibidir.
Şöyle de açıklanmıştır:
Burada ayrı ayrı herbir evden söz edilmektedir. Bunun Yüce Allah'ın:
"onların arasında ay'ı bir nur kılmış'' (Nuh, 16) buyruğu gibi olduğu da
söylenmiştir. Halbuki ay göklerden sadece birisindedir.
Burada sözü edilen
"evler"den maksadın ne olduğu hususunda beş görüş ileri sürülmüştür:
1. Yüce Allah'a ibadet
için tahsis edilmiş olan mescitlerdir. Bu mescitlerde semadaki yıldızlar nasıl
yeryüzünde bulunanlara aydınlık veriyorsa, semadakilere öylece aydınlık
görünürler. Bu açıklamayı İbn Abbas, Mücahid ve el-Hasen yapmışlardır.
2. Bu evler
Beytu'l-Makdis'teki evlerdir. Bu görüş de el-Hasen'den nakledilmiştir.
3. Peygamber (s.a.v.)ın
haneleridir. Bu da Mücahid'den nakledilmiştir.
4. Bundan kasıt bütün
evlerdir. Bu açıklamayı da İkrime yapmıştır. Yüce Allah'ın: "Sabah akşam
O'nu oralarda tesbih ederler" buyruğu ise bu evlerin mescitler olduğu
kanaatini güçlendirmektedir.
5. Bunlar hepsi de
peygamber tarafından inşa edilmiş olan dört mesciddir: Ka'be, Beyt-i Eriha
(Beytu'l-Makdis), Medine Mescidi ve Kuba Mescidi'dir. Bu açıklamayı İbn Büreyde
yapmıştır. Bu, daha önce et-Tevbe Süresi'nde (108, ayet, 4. başlıkta) geçmiş
bulunmaktadır.
Derim ki: Kuvvetli olan
birinci görüştür. Çünkü Enes b. Malik (r.a), Rasülullah (s.a.v.)dan şöyle buyurduğunu
rivayet etmektedir: "Aziz ve celil olan Allah'ı seven beni de sevsin. Beni
seven ashabımı sevsin, ashabımı seven Kur'an'ı sevsin. Kur'an'ı seven,
mescidleri sevsin. Çünkü onlar Allah'ın avlularıdır, yüceltilmelerine Allah'ın
izin verdiği binalarıdır. Oraları mübarek ve hayırlı kılmıştır, orada
bulunanlar da hayırlıdır. Oralar muhafaza altındadır, oradakiler de muhafaza
altındadırlar. Onlar namazlarında iken aziz ve celil olan Allah da
ihtiyaçlarını karşılar, onlar mescitlerinde bulunuyorlarken, Allah da onları
muhafaza eder."
2- Mescidlere ihtimam
Göstermek:
Yüce Allah'ın:
"Allah'ın yüceltilmesine ... izin verdiği" buyruğundaki "izin
vermek emretmek ve hükmetmek" anlamındadır. İzinin gerçek anlamı, bilmek
ve yasak koymaksızın imkan tanımaktır. Eğer onunla birlikte emir ve uygulama
bulunacak olursa, anlamı daha da güçlü olur.
"Yüceltilmesine"
buyruğunun bina edilip, yükseltilmelerine demek olduğu söylenmiştir. Bu
açıklamayı Mücahid ve İkrime yapmıştır. Yüce Allah'ın: "Hani ibrahim ve
ismail o Evin temellerini birlikte yükseltiyorlardı" (el-Bakara, 127)
buyruğunda da aynı kökten gelen kelime kullanılmıştır.
Peygamber (s.a.v.) da
şöyle buyurmaktadır: "Kim kendi malından bir mescid bina edecek olursa,
Yüce Allah da ona cennette bir ev bina eder."
Bu anlamda mescid bina
etmeyi teşvik eden pek çok hadis-i şerif vardır. Hasan-ı Basri ve başkaları
şöyle demişlerdir: "Yüceltilmesine" buyruğunun anlamı tazim edilip
şanlarının yükseltilmesine, necaset ve pisliklerden arındırılıp, temizletilmesine
... demektir. Çünkü hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: "Deri ateşten
dolayı çekildiği gibi, mescitler de necasetten böylece çekilirler. ''
İbn Mace de Sünen'inde
Ebu Said el-Hudrı'den şöyle dediğini kaydetmektedir: Resulullah (s.a.v.)
buyurdu ki: "Kim mescidden rahatsızlık verici bir şeyi (pislik ve
benzerini) dışarı çıkartacak olursa, Allah da ona cennette bir ev bina eder. ''
Aişe (r.anha)dan da
şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v.) bizlere mahallelerde
mescidler edinmemizi ve bu mescidlerin temiz tutulup, hoş kokularla
kokulandırılmasını emretmiştir.
3- Mescidlere Süs ve
Nakış Yapmak:
Bizler burada
kastedilenin, mescidlerin bina edilmesi olduğunu kabul edecek olursak, acaba
mescidlere süs ve nakış yapılır mı? Bu hususta farklı görüşler vardır. Kimileri
bunu mekruh görürken, kimileri de mübah kabul etmektedirler.
Hammad b. Seleme,
Eyyub'dan, o Ebu Kılabe'den, o Enes'ten; Katade'nin de, Enes'ten rivayet
ettiğine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar mescidlerle
birbirlerine karşı öğünecekleri vakit gelmedikçe, kıyamet kopmayacaktır."
Bu hadisi Ebu Davud rivayet etmiştir.
Buharı'de de şöyle
denilmektedir: ... Enes de dedi ki: "Mescidlerle karşılıklı öğünürler.
Sonra da pek az müstesna orayı imar etmezler (namaza gitmezler.)"
İbn Abbas da şöyle
demiştir: Yahudiler ve hristiyanlar (mabedlerini) süsledikleri gibi andolsun
sizler de oraları (mescidleri) süsleyeceksinizdir.
Tirmizı el-Hakim Ebu
Abdullah da "Nevadiru'l-Usul" adlı eserinde Ebu'd-Derda'dan şöyle
dediğini zikretmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Mescidlerinizi
süsleyip mushaflarınızı da allayıp pulladığınız takdirde artık helak olmak
gelip sizi bulacaktır."
Bunun mübah olduğunu
kabul edenler de mescidlerin süslenmesinin mescidleri ta'zim etmek demek
olduğunu söyleyerek delil göstermişlerdir. Çünkü Yüce Allah da: "Allah'ın
yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir"
diye buyurmakla mescidlerin ta'zim edilmesini emretmektedir.
Osman (r.a) dan da
rivayete göre o, Peygamber (s.a.v.)'in mescidini tik ağacından bina etmiş ve
güzelleştirmiştir.
Ebu Hanife der ki:
Mescidleri altın suyu ile nakışlamakta bir mahzur yoktur.
Rivayet edildiğine göre
Ömer b. Abdu'I-Aziz de Peygamber (s.a.v.)'in mescidini nakışIarla süslemiş,
mescidin imar ve süsleme işini ileriye götürmüştür. Bu da onun halifeliğinden
önce Medine valiliği döneminde olmuş, kimse onun bu yaptığını tepki ile
karşılamamıştı.
Nakledildiğine göre
el-Velid b. Abdu'I-Melik de Dımaşk'taki (Şam'daki) mescidin yapımı ve
süslenmesi için Şam (Suriye) bölgesinden toplanan haracın üç mislini
harcamıştır. Yine rivayet edildiğine göre Davud oğlu Süleyman (ikisine de salih
ve selam olsun) Beytu'I-Makdis mescidini bina etmiş ve onu ileri derecede
süslemiştir.
4- Mescidin
Rahatsızlık Verici Şeylere Karşı Korunması:
Mescidin kendilerine
karşı korunması ve uzak tutulması gereken hususlar arasında hoş olmayan
kokular, kötü sözler ve buna benzer açıklayacağımız diğer hususlar vardır.
Bunlara riayet etmek mescidlere gösterilen saygının bir parçasıdır. İbn Ömer
(r.a)'dan rivayet edilen sahih hadise göre Resulullah (s.a.v.) Tebuk gazvesinde
şöyle buyurmuştur: "Kim bu bitkiden -sarımsağı kastediyor- yiyecek olursa,
sakın mescidlere gelmesin."
Cabir b. Abdullah
(r.a)ın rivayetine göre de Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kim bu
bakliyattan yani sarımsaktan yiyecek olursa ... " Bir seferinde de
"kim soğan, sarımsak ve pırasa yiyecek olursa, bizim mescidimize asla
yaklaşmasın. Çünkü melekler de Ademoğullarının rahatsız olduğu şeylerden
rahatsız olurlar. ''
Ömer b. el-Hattab (r.a)
da irad ettiği bir hutbesinde şöyle demiştir: Sonra siz ey insanlar iki
bitkiden yiyorsunuz ki benim görüşüme göre bunlar ancak pis şeylerdir. Şu soğan
ve sarımsağı kastediyorum. Andolsun Resulullah (s.a.v.) mescidde bunların
kokularının bir adamdan geldiğini gördüğü takdirde o kimse hakkında emir
vererek, Baki'e kadar çıkartılırdı. O bakımdan bunlardan kim yiyecek olursa,
onları pişirmek suretiyle öldürsün. (Pis kokularının gitmesini sağlasın.) Bu
hadisi Müslim, Sahih'inde rivayet etmiştir.
İlim adamları derler ki:
Böyle bir kimsenin mescidden çıkartılmasının illeti onun başkalarını rahatsız
etmesi olduğuna göre; kıyasen şunu da söyleyebiliriz: Mesciddekötü diliyle
onlara karşı güzel olmayan davranışlarda bulunarak çevresindekilere rahatsızlık
veren yahut mesleğinin kötülüğü dolayısıyla kendisinden ayrılmayan bir şekilde
kötü kokan yahut cüzzam ve buna benzer rahatsızlık verici bir hastalığı bulunan
ve insanları rahatsız edecek bir hususu olan herkesi, bu illet o kimsede
bulunduğu sürece -ondan ayrılıncaya kadar- mescitten çıkartabilmek hakkına
sahiptirler.
Aynı şekilde sarımsak ve
buna benzer insanları rahatsız edici, hoş olmayan kokusu bulunan şeyleri yiyen kimseler
namaz ya da ilim meclisinden, ziyafet vb. başka sebebler için insanların toplu
olarak bulunduğu yerlerden uzak kalırlar. Bundan dolayı (Ömer -r.a-) soğan,
sarımsak ve pırasayı bir arada söz konusu etmiş ve bunların rahatsızlık verici
şeylerden olduğunu haber vermiştir.
Ebu Ömer b. Abdi'l-Berr
dedi ki: Hocamız Ebu Ömer Ahmed b. Abdu'l-Melik b. Hişam'ın -Allah'ın rahmeti
üzerine olsun- komşuları tarafından şikayet edilen ve mescidde eliyle ve
diliyle kendilerine eziyet ettiği ittifakla söylenen birisine nasıl bir
uygulama yapılması gerektiği hususunda kendisiyle danışılması üzerine; o şahsın
mescidden çıkartılıp oradan uzaklaştırılması, komşularıyla birlikte namazda
hazır bulunmaması doğrultusunda fetva verdiğini gördüm. Zira böyle bir kimsenin
delicesine ve haksızca hareketlerinden kurtulmanın başka bir yolu yoktur. Bir
gün bu kişi hakkında onunla müzakere ettim, bu hususta vermiş olduğu fetva ile
ilgili delil getirmesini istedim ve karşılıklı olarak söz alışverişinde
bulunduk. O da sarımsak yiyen kimse ile ilgili hadisi delil gösterdi ve dedi
ki: Bana göre böyle bir kimsenin bu hali sarımsak yiyen kimseden daha çok
eziyet vericidir. Sarımsak yiyen bir kimse de mescide cemaate katılmaktan
alıkonulur.
Derim ki: Mürsel
rivayetler arasında şöyle denilmektedir: "Kişi bir tek yalan söylediğinden
melek onun pis kokusundan dolayı uzaklaşıp gider."
Buna göre yalan söylemek
ve batıl sözler uydurmakla tanınan bir kimse de dışarı çıkartılır. Çünkü bu da
eziyet verici bir iştir.
5- Mescidlerin,
Mescidleri imar Etmenin, Mescidlere Devam Etmenin Fazileti:
İlim adamlarının
çoğunluğu İbn Ömer hadisi dolayısıyla bütün mescidlerin eşit olduğu
kanaatindedirler. Kimileri de şöyle demektedir: Buradaki (sarımsak vb. şeyler
ile ilgili) yasak sadece Rasülullah (s.a.v.)ın mescidi hakkındadır. Buna sebep
ise Cebrail (a.s) ve onun mescide inişidir. Zira Cabir hadisinde: "Sakın
bizim mescidimize yaklaşmasın" diye buyurmuştur. Ancak birinci görüş daha
sahihtir, çünkü bu hükmü etkileyen sıfatı söz konusu etmiştir ki, bu da mescid
oluştur. Hükmü etkileyen sıfatın söz konusu edilmesi ise bir illet bildirmedir.
es-Sa'lebi isnadını kaydederek Enes (r.a)dan şöyle dediğini rivayet etmektedir:
Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Allah kıyamet gününde dünya mescidlerini
beyaz ve asil develer suretinde getirir. Ayakları anberden, boyunları
zaferandan, başları miskten, yularları yeşil zebercetten. O mescidlerde ikamet
edip ezan okuyanlar o develerin yularını çekecekler. İmamları da arkadan
sürecekler. Mescidleri imar edenler de onlara asılmış olacaklar. Böylelikle
kıyametin Arasatından süratli bir şimşek gibi geçecekler. Mevkıf'te bulunan
kimseler: Bunlar mukarreb melekler ve mürsel peygamberlerdir, diyecekler. Bunun
üzerine şöyle nida olunacak: Bunlar melek de değildir, peygamber de değildir.
Bunlar mescid ehli kimselerdir. Muhammed (s.a.v.) ümmetinden namazları dikkatle
koruyanlardır. ''
Kur'an-ı Kerim'de de
şöyle buyurulmaktadır: ''Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe
iman eden ... kimseler imar eder.'' (et-Tevbe, 18) Bu buyruk bütün mescidler
hakkında geneldir. Peygamber (s.a.v.) da şöyle buyurmaktadır: "Sizler bir
kimsenin mescidlere devam etmeyi itiyat haline getirdiğini görecek olursanız,
onun iman ehli olduğuna şahitlik ediniz. Çünkü Yüce Allah: ''Allah'ın Mescidlerini
ancak Allah'a ve ahiret günü'ne iman eden ... kimseler imar eder'' diye
buyurmaktadır. '' Bu hadis daha önceden de (bk. et-Tevbe, 18. ayet, 1.
başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.
6- Mescidlerde,
Mescidlerle Bağdaşmayan işlerin Yapılması:
Aynı şekilde mescidler
alışveriş ve (benzeri) bütün işlerin yapılmasına karşı himaye edilirler. Çünkü
Peygamber (s.a.v.) kaybetmiş olduğu kırmızı devesinin kayıbını yüksek sesle
ilan eden kimseye şöyle demiştir: "Hay bulmaz olasın! Mescidler ancak bina
ediliş maksatları için kullanılır." Bu hadisi Müslim, Süleyman b.
Bureyde'den, o babasından diye rivayet etmiş olup buna göre Peygamber (s.a.v.)
namazı bitirdikten sonra bir adam kalkıp, şöyle demiştir: Benim kırmızı devemi
bulan var mı? Beni haberdar etsin. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurdu: "Hay bulmaz olasın! Mescidler bina ediliş maksatları için
kullanılır.''
İşte bu da mescidlerde
asl olanın namaz, zikir ve Kur'an kıraati olduğuna, bunun dışında herhangi bir
iş yapılmaması gerektiğine delildir. Nitekim Enes (r.a)ın rivayet ettiği şu
hadiste de böylece açıklanmış bulunmaktadır:
Resulullah (s.a.v.) ile
birlikte mescidde bulunduğumuz bir sırada Bedevi bir Arap geldi ve ayakta
durup, mescidde küçük abdestini bozdu. Resulullah (s.a.v.)ın ashabı: Dur, dur
dediler. Peygamber (s.a.v.) da şöyle buyurdu: "İhtiyacını görmesini ortada
bıraktırmayın. Onu haline terkedin." Bunun üzerine ihtiyacını giderinceye
kadar ona ilişmediler. Daha sonra Resulullah (s.a.v.) onu çağırıp şöyle dedi:
"Bu mescidlerde hiçbir şekilde böyle bir küçük abdest bozmak ya da
kirletilmeleri uygun değildir. Bu mescidler ancak Allah'ı zikretmek, namaz
kılmak ya da Kur'an okumak içindir." -Ya da Resulullah (s.a.v.)ın
buyurduğu gibi... (Enes devamla) dedi ki: Orada bulunanlardan birisine emir verdi,
o da bir kova su getirip üzerine döktü. Bu hadisi de Müslim rivayet etmiştir.
Yüce Allah'ın Kitabından
buna delil olan buyruklardan birisi de O'nun: "İçlerinde adının anılmasına
izin verdiği evler ... " buyruğudur. Peygamber (s.a.v.)ın Muaviye b.
el-Hakem es-Sülemi'ye söylediği şu sözler de buna delildir: "Şüphesiz ki
bu mescidlerde insanların kelamından herhangi bir şey söylemek uygun düşmez.
Söylenebilecek sadece tesbihtir, tekbirdir ve Kur'an kıraatidir." Yahut ta
Resulullah (s.a.v.)ın buyurduğu gibi."
Bu hadisi bütün uzunluğu
ile Müslim, Sahih'inde rivayet etmiş bulunmaktadır; bu kadarı da yeter.
Ömer b. el-Hattab (r.a),
mescidde bir adamın sesini duyunca: Bu ses de ne oluyor? Nerede olduğunu
biliyor musun? diye çıkışmıştır.
Halef b. Eyyub bir seferinde
mescidinde oturmakta iken kölesi yanına gelip ona bir hususa dair soru sordu. O
da ayağa kalkıp mescidden çıktı ve ona öylece cevap verdi. Niye böyle yaptığı
sorulunca, şöyle dedi: Şu, şu kadar zamandan bu yana mescidde dünya kelamı
konuşmuş değilim. Bu gün de konuşmak hoşuma gitmedi.
7- Mescidde Kayıp
ilanı, Alış-veriş Yapmak, Şiir Okumak vs. nin Hükmü:
Tirmizi, Amr b.
Şuayb'dan, o babasından, o da dedesi yoluyla rivayet ettiğine göre; Resulullah
(s.a.v.) mescidde şiir okumayı, orada alışveriş yapmayı ve cuma gününde
namazdan önce insanların halkalar oluşturarak oturmalarını yasaklamıştır.
(Tirmizi) dedi ki: Bu hususta Büreyde, Cabir ve Enes'ten de rivayetler
gelmiştir. Abdullah b. Amr'ın hadisi de hasen bir hadistir. Muhammed b. İsmail
dedi ki: Ben Muhammed'i (Tirmizi'de Ahmed'i) ve İshak'ı -başkalarını da
zikrederek- Amr b. Şuayb'ın hadisini delil gösterdiklerini gördüm. Kimi ilim
ehli kimseler de mescidde alışveriş yapılmasını mekruh karşılamışlardır. Ahmed
ve İshak da bu görüştedirler.
Rivayet edildiğine göre
de Meryem oğlu İsa (ikisine de selam olsun) mescidde alışveriş yapan bir
topluluğun yanından geçince, elbisesini sarıp sarmaladıktan sonra onları vura
vura üzerlerine yürüdü ve bu arada da: Ey yılanların çocukları! Sizler Allah'ın
mescidlerini pazar edindiniz. Burası ahiretin pazarıdır, diyordu.
Derim ki: Mezhebimize
mensub kimi ilim adamı mescidlerde çocuklara öğretmeyi mekruh görmüş ve bunun
da alışveriş kabilinden olduğu görüşünü belirtmiştir. Bu, ilim öğretmenin ücret
karşılığı yapılması halinde böyledir. Şayet ücretsiz yapılacak olsa, yine bir
başka açıdan bunun engellenmesi söz konusu olur. O da çocukların pisliklerden
ve kirletmekten kendilerini koruyamayacaklarıdır. Bu ise mescidlerin temiz
tutulmaması sonucunu doğurur. Rasulullah (s.a.v.) da mescidlerin temizlenmesini
ve hoş kokularla kokulandırılmasını emrederek şöyle buyurmuştur:
"Çocuklarınızı, delilerinizi, kılıçlarınızı kınsız tutmayı, orada
hadlerinizi uygulayıp seslerinizi yükseltmeyi, karşılıklı tartışmalarınızı
mescidlerinizden uzak tutunuz. Cuma günlerinde oraları kokulandırıp,
tütsülendiriniz. Mescidlerinizin kapılarında da tuvalet ve abdest alma yerleri
yapınız.''
Bu hadisin isnadında
Umeyyeoğullarının azatlısı Dımaşklı el-Ala b. Kesir vardır. Bu da hadis
alimlerine göre zayıf bir ravidir. Bunu hadis hafızı Ebu Ahmed b. Adi
el-Cürcani zikretmiştir.
Yine Ebu Ahmed'in
zikrettiğine göre, Ali b. Ebi Talib (r.a) şöyle demiştir: ikindi namazını
mü'minlerin emiri Osman ile birlikte kıldım. Mescidin bir tarafında bir terzi
gördü. Onun dışarı çıkartılmasını emretti. Ona: Ey mü'minlerin emiri! O mescidi
süpürüyor, kapıları kapatıyor ve bazen de su serpiyor denilince, Osman şöyle
dedi: Ben Rasulullah (s.a.v.)ı şöyle buyururken dinledim:
"Sanatkarlarınızı mescidlerinizden uzaklaştırınız." Bu bellenmiş bir
hadis değildir, isnadında Muhammed b. Mudb es-Sakafi vardır. Bu ise
Zahibu'lHadis (hiçbir surette hadisi alınmayan) bir ravidir.
Derim ki: Bu anlamda
varid olmuş rivayetlerin, rivayet yolları her ne kadar gevşek ise de manaları
sahihtir. Bu manaların sahih olduğuna, daha önce zikrettiklerimiz delil teşkil
etmektedir. Tirmizi der ki: Tabiine mensub kimi ilim ehlince mescidde
alışverişe ruhsat verildiğine dair rivayet gelmiş bulunmaktadır. Peygamber
(s.a.v.)den de birden çok hadiste mescidde şiir okunabileceğine dair ruhsat da
rivayet edilmiş bulunmaktadır.
Derim ki: Mescidlerde
şiir okumak hakkında farklı görüşler vardır. Kimisi mutlak olarak kabul
etmezken, kimisi mutlak olarak caiz kabul etmektedir. Ancak uygun olan bu hususta
hükmün tafsilatlı olarak ele alınmasıdır. Şöyleki: Şiire bakılır, eğer şiir
Yüce Allah'a ya da Resulüne övgü ihtiva ediyor, yahut onları yakışık olmayan
şeylerden tenzih ediyor ise -Hassan'ın şiirlerinde olduğu gibi- veya hayra
teşvik, öğüt, dünyaya karşı zahidliği, dünyalıktan az şeylerle yetinmeyi ihtiva
ediyor ise böyle şiirleri mescidlerde de, başka yerlerde de okumak güzeldir.
Mesela şairin şu beyitleri bu kabildendir: "Dolaş, dur ey nefis ki, ben de
tek ve samed olana doğru gideyim, Bırak benim peşimi, Rabbimden başkasını
aramıyayım.
O benim tesellim, benim
sohbet ettiğimdir, insanları terket artık, Çünkü sen O'nun dışında sığınacak
kimse bulamazsın."
Böyle olmayan şiirler de
caiz olmaz. Çünkü şiirde çoğunlukla çirkin sözler, yalan ve batılın süslü
gösterilmesi söz konusudur. Bu gibi hususlardan uzak kalan şiirde bile en
azından boş sözler ve gereksiz ifadeler vardır. Mescidler ise bundan uzak
tutulmalıdır. Çünkü Yüce Allah: "Allah'ın yüceltilmesine ve içlerinde
adının anılmasına izin verdiği evlerdedir" diye buyurmaktadır. Şiirin
mescidde okunması bazen caiz olabilir. Şairin şu beyiti gibi: "Yumuşak
kumların (üzerinde yürüyen) ve yağmurun vurduğu bir erkek deve gibi, Ki
sırtında yağmur vardır ve oradan aşağı düşmüştür."
Bir başka şairin şu beyiti
de böyledir: "Sema (yağmur) bir kavmin topraklarına düştü mü, Orada
otlatırız isterlerse kızsınlar (bizlere)"
Bu kabil şiirde her ne
kadar Allah'a hamd ve sena bulunmamakta ise de caizdir. Çünkü hayasızca sözler
ve yalan ihtiva etmemektedir. Caiz olan ve olmayan şiirlere dair yeterli
açıklamalar Yüce Allah'ın izniyle eş-Şuara Suresi'nde gelecektir.
Darakutni'nin rivayetine
göre Hişam b. Urve babasından, o Aişe (r.anha)dan şöyle dediğini
nakletmektedir: Rasulullah (s.a.v.)ın huzurunda şiirden söz edildi de şöyle
buyurdu: O bir sözdür, güzeli güzeldir, çirkini çirkindir."(Darakutni, IV,
155)
Bu hususta Abdullah b.
Amr b. el-As'tan, Ebu Hureyre'den ve İbn Abbas'tan rivayet edilen Peygamber
(s.a.v.)ın buyrukları da bulunmaktadır. Bunları (Darakutni) Sünen'inde
zikretmiş bulunmaktadır.
Derim ki: Şafii
mezhebine mensup ilim adamları bu sözü Şafii'den nakletmektedirler ve ondan
başkasının bu sözleri söylemediğini ileri sürerler. Sanki onlar bu husustaki
hadislere vakıf olmamış gibidirler. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
8- Mescidlerde
Seslerin Yükseltilmesi:
Mescidlerde sesin
yükseltilmesine gelince, şayet bu sesini yükseltenin maslahatının bir gereği
ise o vakit maksadının zıttına olmak üzere ona beddua edilir. Çünkü az önce
kaydettiğimiz Bureyde yoluyla gelen hadis bunu ifade etmektedir. Aynı şekilde
Ebu Hureyre'nin naklettiği hadise göre de Resulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmaktadır: "Kim birisinin mescidde bir şey kaybettiğini ilan ettiğini
işitirse: Allah onu sana geri çevirmesin, desin, çünkü mescidler bunun için
bina edilmiş değildir.''
Malik ve bir grub ilim
adamı bu kanaattedir. Öyle ki bunlar, ilim ve başka bir maksat için dahi
mescidde sesin yükseltilmesini mekruh kabul ederler. Ebu Hanife mezhebine mensub
ilim adamları bizim -Maliki- mezhebimize mensub Muhammed b. Mesleme ise
davalaşma ve ilim maksadı ile sesi yükseltmeyi caiz kabul eder ve şöyle derler:
Çünkü onlar için bu şekilde seslerini yükseltmek kaçınılmaz bir şeydir. Ancak
bu, hadisin zahirine muhaliftir.
"Onlar için bu
şekilde davranmak kaçınılmaz bir şeydir." sözleri ise uygun değildir.
Aksine iki sebeb dolayısıyla bundan kaçınabilirler. Evvela vakar ve hürmette
kusur etmezler. Sürekli bunu hatırlarında tutarlar ve aksi olan işlerden
kendilerini sakındırırlar. İkinci olarak eğer buna imkan bulunmayacak olursa, o
takdirde bu maksatla özel bir yer tesbit edilmelidir. Nitekim Ömer (r.a),
el-Butayha diye adlandırılan geniş bir yer bina etmiş ve:
Kim yüksek sesle
konuşmak yahut bir şiir okumak isterse -Resulullah (s.a.v.)ın mescidinde
bunları yapmak isteyenleri kastetmektedir- haydi bu geniş yere çıkıp gitsin.
İşte bu da Ömer (r.a)ın, mescidde şiir okunmasına karşı çıktığının delilidir.
el-Butayha denilen yerde, Mescidin dışında bunun için bir yer bina etmiştir.
9- Mescidde Uyumak:
Yabancı ve evi olmayan
erkek ya da kadınlardan bu işe ihtiyaç duyan kimselerin mescidde uyumalarına
gelince, bu caizdir. Çünkü Buhari'de şöyle denilmektedir: ... Ebu Kılabe,
Enes'ten naklen dedi ki: Ukl kabilesinden bir grup Peygamber (s.a.v.)ın yanına
geldiler. Onlar Suffe'de kaldılar. Abdu'r-Rahman b. Ebi Bekr dedi ki: Suffa
ashabı fakir kimseler idiler.
Buhari ile Müslim'de
kaydedildiğine göre de İbn Ömer bekar bir delikanlı iken evlenmeden Peygamber
(s.a.v.)ın Mescidinde (kimi zaman) uyurdu. Buhari'nin lafzı bu şekildedir.
Buhari: "Kadının
mescidde uyuması" diye bir başlık açmış ve bu başlık altında Aişe
(r.anha)nın rivayet ettiği hadisi de zikretmiştir. Bu hadis ahalisi tarafından
bir kemer çalmakla itham edilen siyahi bir cariyenin başından geçenler
hakkındadır. Aişe dedi ki: Bu cariyenin mescidde kıldan bir çadırı ya da
küçükçe bir evi vardı ...
Ata b. Ebi Rebah da kırk
yıl süreyle gecelerini mescidde geçirmiştir.
10- Mescide Giriş ve
Çıkışin Adabı:
Müslim, Ebu Humeyd ya da
Ebu Useyd'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu
ki: "Sizden herhangi bir kimse mescide girdiği takdirde; "Allah'ım
bana rahmetinin kapılarını aç" desin. Mescidden çıkacak olursa da:
"Allah'ım, lütfundan dilerim" desin." Ebi Davud da bu hadisi
böylece rivayet etmiş, ancak o: "Sizden herhangi bir kimse mescide girecek
olursa: Selam versin, Peygamber (s.a.v.)a salat getirsin, sonra da:
"Allah'ım bana rahmetinin kapılarını aç, desin ... " fazlalığıyla
rivayet etmektedir.
İbn Mace'nin rivayetine
göre de Resulullah (s.a.v.)ın kızı Fatıma (r.anha) şöyle demiştir: Resulullah
(s.a.v.) mescide girdi mi: "Allah'ın adıyla, Resulullah'a selam olsun.
Allah'ım, bana günahlarımı bağışla ve bana rahmetinin kapılarını aç" derdi.
Çıktı mı da:
Allah'ın adıyla,
Allah'ın Resulüne salat olsun. Allah'ım, günahlarımı bana bağışla ve bana
rahmetinin ve lütfunun kapılarını aç," derdi.
Ebu Hureyre'den rivayete
göre de Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Sizden herhangi bir kimse
mescide girdi mi, Peygamber (s.a.v.)a salat (ve selam) getirsin ve şöyle desin:
"Allah'ım, bana rahmetinin kapılarını aç." Mescidden dışarıya çıktı
mı yine Peygamber (s.a.v.)a selam getirsin ve: "Allah'ım, beni kovulmuş
şeytandan koru" desin.''
Ebu Davud da Hayve b.
Şureyh'den şöyle dediğini rivayet eder: Ukbe b. Müslim ile karşılaştım. Ben ona
şöyle dedim: Bana ulaştığına göre senin Abdullah b. Amr b. el-As 'dan rivayet
ettiğine göre Peygamber (s.a.v.) mescide girdi mi şöyle dermiş: "Azim olan
Allah'a, O'nun kerim olan zatına, kadim olan sultanına (egemenliğine), kovulmuş
şeytandan sığınırım." (Ukbe): Evet, dedi. Dedi ki: O bunu söyledi mi
şeytan da: Günün diğer vakitlerinde de bana karşı korunmuş oldu, der.
11- Mescide Girdikten
Sonra Oturmadan İki Rek'at Namaz Kılmak (Tahiyyetu'l-Mescid):
Müslim'in, Ebu
Katade'den rivayetine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Sizden
herhangi bir kimse mescide girdi mi oturmadan önce iki rek'at kılıversin."
Yine ondan rivayete göre: Rasulullah (s.a.v.) insanlar arasında otumyor iken
mescide girdim. Ben de geçip oturdum, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Oturmadan önce iki rek'at namaz kılmana engel olan nedir?" Ey
Allah'ın Rasulü, dedim. Ben senin ve sair insanların oturmakta olduğunu gördüm.
Şöyle buyurdu: "Sizden herhangi bir kimse mescide girecek olursa, iki
rek'at namaz kılmadan oturmasın. "
ilim adamları derler ki:
Peygamber (s.a.v.) mescidi diğer evlerden ayıran bir Özellikle mümtaz
kılmıştır. O da namaz kılmadan oturmama meziyetidir.
ilim adamları genel
olarak burada namaz kılma emrinin mendubluk ve teşvik ifade ettiğini kabul
etmekle birlikte, Davüd (ez-Zahiri) ve mezhebine mensub ilim adamları bunun
vücub ifade ettiği kanaatindedirler. Ancak bu kanaat batıldır. Eğer durum onların
dedikleri gibi olsaydı, abdestsiz bir kimsenin abdest almadan mescide
girmesinin haram olması gerekirdi. Bildiğim kadarıyla da kimse böyle bir görüş
ileri sürmü-ş değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
İbrahim b. Yezid,
el-Evzai'den, o Yahya b. Ebi Kesir'den, o Ebu Seleme b. Abdu'r-Rahman'dan, o
Ebu Hureyre'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu
ki: "Sizden herhangi bir kimse mescide girdi mi iki rek'at namaz kılmadan
oturmasın. Sizden herhangi bir kimse evine girdi mi iki rek'at namaz kılmadan
oturmasın. Şüphesiz Allah onun, o iki rek'atından dolayı evinde hayır takdir
buyurur." Bu hadis mescid ile ev arasında eşitliği gerektirmektedir;
denilse; Böyle diyene şu şekilde cevap verilir: Eve giriş esnasında namaz kılma"yı
ifade eden bu fazlalığın aslı yoktur. Bunu Buhari söylemiştir. Bu hususta az
önce kaydettiğimiz Müslim tarafından rivayet edilen Ebu Katade hadisi sahihtir.
Burada sözü edilen İbrahim'den bildiğim kadarıyla Sa'd b. Abdu'lHamid'den başka
hadis rivayet eden olmamıştır. Bildiğim kadarıyla da onun bu hadisten başka
rivayeti de yoktur. Bu ifadeler Ebu Muhammed Abdu'lHakk'a aittir.
12- Mescidlerin
Kandillerle Aydınlatılması:
Said b. Zebban rivayetle
dedi ki: Bana babam, babasından anlattı. O (babam) dedesinden, o Ebu Hind
(r.a)dan rivayetle dedi ki: Temim -yani ed-Darı- Şam'dan, Medine'ye kandiller,
zeytinyağı ve ipler getirdi. Medine'ye ulaştığında cuma gecesine rastgeldi.
Ebu'l-Büzad diye anılan bir köleye emir vermesi üzerine köle kalkıp o ipleri
bağladı, kandilleri astı. Onlara su ve zeytinyağı doldurdu ve aralarına da
fitil yerleştirdi. Güneş batınca Ebu'l-Büzad'a emir vererek bu kandilleri
yaktı. Rasülullah (s.a.v.) mescide çıkınca, kandillerin parıldadığını gördü.
"Bunu kim yaptı?" diye sorunca, Temim ed-Darı yaptı ey Allah'ın
Rasulü, dediler. Şöyle buyurdu: "Sen İslam'ı aydınlattın, Allah da dünyada
da, ahirette de seni nurlandırsın. Eğer bir kızım olsaydı, onu seninle
evlendirirdim." Nevfel b. el-Haris dedi ki: Ey Allah'ın Rasulü! Benim Nevfel
kızı el-Muğire adında bir kızım var, sen onu istediğinle evlendirebilirsin
deyince, Peygamber o kızı Temim'e nikahladı.
Zebban yalnızca Said'in
adıdır. Onun nesebi de şu şekildedir: Ebu Osman Said b. Zebban b. Kaid b.
Zebban b. Ebi Hind. Burada anılan Ebu Hind de Peygamber (s.a.v.)ın hacamatçısı
ve Beyadaoğullarının azadlısıdır.
İbn Mace'nin rivayetine
göre de Ebu Said el-Hudrı şöyle demiştir: Mescidlerde kandil yakan ilk kişi
Temim ed-Darı'dir.
Enes'ten rivayet
edildiğine göre de Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir
mescidde bir kandil yakacak olursa, o ışık onda bulunduğu sürece melekler ve
Arşı yüklenenler ona dua edip dururlar ve şüphesiz ki mescidin süpürülmesinin
tozu Hur el-Iyn'in mehiridir.''
İlim adamları derler ki:
İçinde Kur'an'ın okunduğu evin kandiller asmak suretiyle ve içinde mumlar
dikmekle aydınlatılması müstehabtır. Ramazan ayında da mescidlerin
aydınlatılması arttırılır.
13- Allah'ı Tesbih
Edenlerin Nitelikleri:
"Sabah akşam O'nu
oralarda tesbih ederler; ... yiğitlerdir" buyruğunda tesbih edenleri
nitelendirmesi hususunda ilim adamları farklı görüşlere sahiptir. Bir görüşe
göre bunlar Yüce Allah'ın emirlerini gözetenler ve onun rızasını taleb
edenlerdir. Dünya işlerinden hiçbir iş onları namaz kılmaktan ve Allah'ı
anmaktan, engellemez.
Ashab-ı Kiram'dan bir
çok kimse de şöyle demiştir: Bu ayet-i kerıme namaz için ezanı işittiklerinde,
işlerini bırakıp hemen namaza koşuşan, çarşı ve pazardakiler hakkında inmiştir.
Salim b. Abdullah pazarda
bulunanların namaza gitmekte olduklarını görünce şöyle demiştir: İşte Yüce
Allah'ın: "Kendilerini ticaretin de, alışverişin de Allah'ı anmaktan ...
alıkoymadığı yiğitlerdir" buyruğunda kastettiği kimseler bunlardır. Bu
sözün İbn Mes'ud tarafından söylendiği de rivayet edilmiştir.
Abdullah b. Amir ve Ebu
Bekr'in kendisinden rivayetine göre Asım ile el-Hasen "O'nu tesbih
ederler" buyruğunu; (...): O'na, oralarda tesbih olunur" anlamında
meçhul bir fiil olarak "be" harfini üstün okumuştur. Nafi', İbn Ömer,
Ebu Amr ve Hamza ise "tesbih ederler" anlamında olmak üzere
"be" harfini esreli okurlardı. Ebu Amr'ın, Asım'dan rivayeti de bu
şekildedir.
"Be" harfini
üstün okuyanların kıraatine göre bunun iki türlü manası vardır: Birincisine
göre, açıktan zikredilen fiilin delalet ettiği gizli bir fiil ile
"yiğitlerdir" anlamındaki "rical" kelimesinin merfu'
olmasıdır. Bu da, yiğitler O'nu tesbih ederler, manasınadır. Buna göre (ayetin
son kelimesi olan) "akşam (el-asal)" kelimesi üzerinde vakıf yapılır.
Sıbeveyh bunun benzeri bir açıklamayı zikretmiş ve şu beyiti kaydetmiş
bulunmaktadır: "Ağlansın Yezid için, düşmanlık dolayısı ile zelil olup
boyun eğen,
Ve atılan silahların
helak edip öldürmelerinden dolayı ihtiyacı olan kimseler."
Burada ifade, zelil olan
kimse onun için ağlasın, anlamındadır. İşte buna binaen: (...) ifadesi Zeyd,
Amr'ı dövdü, anlamında kullanılır.
Diğer bir açıklama da
şöyledir: "Yiğitler" anlamındaki kelime mübtedil olarak merfu'
okunur, haberi ise (birinci ayetin başındaki) "evlerdedir"
anlamındaki buyruktur. Yani Allah'ın yüceltilmelerine izin verdiği evlerde bir
takım yiğitler vardır ki ... "O'nu orada tesbih ederler" ifadesi de
"yüceltilmesi" fiilindeki zamirden hal olur. Şöyle denilmiş gibidir:
Oralarda O'na tesbih edilerek yüceltilmesine ... izin vermiştir. Bu durumda
"akşam" anlamındaki kelime üzerinde vakıf yapılmaz.
"Tesbih
ederler" fiilini "be" harfi esreli olarak okuyanlar ise
"akşam" (anlamındaki: "el-asal" kelimesi) üzerinde vakıf
yapmazlar. Çünkü bu durumda "tesbih ederler" fiili
"yiğitler" anlamındaki kelimenin fiilidir. Fiilin ise fail'e (özneye)
ihtiyacı vardır ve burada hazfedilmiş de değildir. "Sabah-akşam"
anlamındaki kelimelere dair açıklamalar da daha önceden A'raf Suresi'nin
sonlarında (205. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Hamd yalnızca Allah'a
mahsustur.
14- Bu Buyrukta Geçen
"'tesbih"in Anlamı:
"O'nu oralarda
tesbih ederler" buyruğunun namaz kılarlar anlamında olduğu söylenmiştir.
İbn Abbas da: Kur'an-ı Kerim'de geçen her tesbih lafzı namaz demektir,
demiştir. Buna da Yüce Allah'ın: "Sabah-akşam" buyruğu delildir.
Sabah ve öğleden sonra (akşama kadar) anlamındadır. Müfessirlerin çoğu da şöyle
demektedir: (İbn Abbas) "namaz" ile farz olan namazı kastetmiştir.
Sabah (el-ğuduvv) sabah namazını, akşam (el-asal); öğle, ikindi, akşam ile
yatsı namazlarını kapsar. Çünkü "el-asal" adı onların hepsini ifade
eder.
15- Mescidlere Gidip
Gelmenin Orada Kalmanın Fazileti:
Ebu Davud'un rivayetine
göre Ebu Umame Rasulullah (s.a.v.)ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
"Kim evinden abdest almış olarak farz bir namaz kılmak üzere çıkarsa, onun
ecri tıpkı ihrama girmiş hacının ecri gibidir. Kim de kuşluk namazı için çıkıp
da yalnız bu maksatla çıkacak olursa, onun da ecri umre yapan kimsenin ecri
gibidir. Aralarında lağv (boş söz ve iş) bulunmayan şekilde ardı arkasına namaz
kılmak ise illiyyinde bir kitabdır."
Bureyde'den de,
Peygamber (s.a.v.)ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Karanlıklarda
mescidlere yürüyüp, gidenleri kıyamet gününde tam nur ile müjdele."
Müslim'in, Sahih'inde
kaydedildiğine göre Ebu Hureyre (r.a), Peygamber (s.a.v.)'dan şöyle buyurduğunu
nakletmektedir: "Her kim sabah veya akşam mescide gidecek olursa, Allah
ona cennette sabah veya akşam gittiği her vakit bir ikram ve ziyafet hazırlar.''
Sahih'in dışındaki
kaynaklarda da şu ziyade vardır: "Nasıl ki sizden herhangi bir kimse
sevdiği kimseyi ziyaret edecek olursa, ona ikramda elinden geleni yapıyorsa
(ona öylece ikramda bulunacaktır.)" Bunu es-Sa'lebi zikretmektedir.
Müslim'in rivayetine
göre Ebu Hureyre (r.a) şöyle demiştir: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Kim evinde abdest alır, sonra da Allah'ın evlerinden herhangi birisine
Allah'ın farzlarından bir farizayı eda etmek üzere yürüyerek giderse, atacağı
iki adımdan birisi ile bir günahı silinir, diğeri onu bir derece yükseltir.''
Yine Ebu Hureyre'den
rivayetine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kişinin cemaatle
birlikte kıldığı bir namaz, evinde ve pazarında kıldığı namazdan yirmi küsur
kat daha fazladır. Çünkü onlardan herhangi bir kimse güzel bir şekilde abdest
alıp sonra da namaz kılmaktan başka bir arzusu bulunmayıp yalnızca namaz kılmak
arzusu ile mescide gidecek olursa, attığı herbir adım sebebiyle mutlaka onun
bir derecesi yükseltilir ve mutlaka onun bir günahı silinir; ta ki mescide
girinceye kadar. Mescide girdikten sonra onun orada kalmasına sebep namaz
olduğu sürece namazda sayılır. Sizden herhangi bir kimse namaz kıldığı yerinde
kaldığı sürece melekler de sizden o kimseye dua eder dururlar ve: Allah'ım ona
rahmet eyle, Allah'ım ona mağfiret eyle, Allah'ım onun tevbesini kabul buyur,
derler. Orada başkasını rahatsız etmediği ve abdestini bozmadığı sürece (bu
böylece sürer gider.)'
Bir rivayette de şöyle
denilmektedir: Abdestini bozmadıkça (ne demektir? diye soruldu. (Ebu Hureyre):
Yellenmedikçe yahut osurmadıkça, diye cevap verdi.
Hakim b. Zurayk dedi ki:
Said b. el-Müseyyeb'e: Sence cenazede hazır bulunmak mı daha iyidir, yoksa
mescidde oturmak mı? diye soruldu. Şu cevabı verdi: Bir cenazenin namazını
kılan bir kimseye bir kırat (ecir) vardır. Onun defnedilmesine tanık olan
kimseye iki kırat vardır. Bense mescidde oturmayı daha çok severim, çünkü
melekler: Allah'ım ona mağfiret buyur, Allah'ım ona rahmet eyle,- Allah'ım
tevbesini kabul et, derler.
Rasulullah (s.a.v.)ın
ashabından olan el-Hakem b. Ömer'den de şöyle dediği rivayet edilmektedir:
Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Dünyada misafir (gibi) olunuz. Mescidleri
evedininiz, kalblerinizi rikkate alıştırınız. Çokça tefekkür edip ağlayınız.
Hevalarınız sizleri ihtilafa düşürmesin. Yerleşmeyeceğiniz binalar yapmayınız,
yemeyeceğiniz kadarını toplamayınız, erişemeyeceğiniz umutlar beslemeyiniz. ''
Ebu'd-Derda da oğluna
şöyle demiştir: Mescid senin evin olsun, çünkü ben Resulullah (s.a.v.)ı şöyle
buyururken dinledim: "Mescidler takva sahiplerinin evleridir. Mescidleri
evedinen kimseye Yüce Allah huzur ve sükunu ve sırat üzerinden geçmeyi taahhüd
etmiştir."
Ebu Sadık el-Ezdi Şuayb
b. el-Habhab'a yazdığı mektubunda şunları söyler: Sana mescidlere gidip oradan
ayrılmamanı tavsiye ederim. Çünkü bana ulaştığına göre mescidler peygamberlerin
meclisleri idi.
Ebu İdris el-Havlanı
dedi ki: Mescidler insanlar arasından kerim kimselerin meclisleridir.
Malik b. Dinar da şöyle
demektedir: Bana ulaştığına göre şanı Yüce Allah şöyle buyurmuştur: Ben
kullarımı azaplandırmak isterim; ancak mescidleri imar edenlere, Kur'an için
birlikte oturanlara ve müslüman olarak yetişen çocuklara bakarım da gazabım
sükun bulur.
Yine Peygamber
(s.a.v.)ın şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: "Ahir zamanda bir takım
insanlar olacaktır. Bunlar mescidlere gelirler ve halkalar halinde otururlar.
Dünyayı ve dünya sevgisini konuşurlar. Bunlarla oturmayınız, Allah'ın da
böylelerine ihtiyacı yoktur.''
İbnu'l-Müseyyeb de şöyle
demiştir: Her kim bir mescidde oturursa o ancak Rabbinin huzurunda oturur.
Artık onun hayırdan başka bir şey söylemek hakkı yoktur.
Mescidlerin tazimi ve
mescidlere gereken saygının gösterilmesi ile ilgili yeterli açıklamalar daha
önceden (bk. et-Tevbe, 17-18. ayetlerin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
Kimi ilim adamı bu
hususta onbeş madde zikrederek şöyle demektedir:
Mescide duyulan saygının
gereği olarak: Şayet cemaat oturmakta ise girdiği vakit selam vermelidir. Eğer
mescidde kimse yoksa "es-selamu aleyna ve ala ibadillahi's-salihın"
demelidir ve oturmadan önce de iki rek'at namaz kılmalıdır. Mescidde alışveriş
yapmamalıdır. Orada herhangi bir ok ya da kılıç çekmemelidir. Mescidde kayıp
aramaya kalkışmamalıdır.
Yüce Allah'ın zikri
dışında sesini yükseltmemelidir, dünya sözleri konuşmamalıdır.
İnsanların boyunları
üzerinden yürümeye kalkışmamalı, bir yerde oturmak için kimseyle
çekişmemelidir, safta da kimsenin yerini daraltmamalıdır.
Namaz kılan kimsenin
önünden geçmemeli, tükürmemeli, balgam çıkarmamalı, sümkürmemelidir.
Parmaklarını
çıtlatmamalı, bedeninde herhangi bir şeyle oynamamalıdır. Necis şeyleri, küçük
çocukları ve delileri mescidden uzak tutmalıdır.
Mescidde hadler
uygulanmamalıdır. Mescidde Yüce Allah'ı çokça zikretmeli, O'ndan gafil
olmamalıdır.
Bir kimse bunlara riayet
edecek olursa, mescidin hakkını ifa etmiş olur.
Mescid onu koğulmuş
şeytana karşı korur ve himaye eder. Haberde şöyle denilmektedir: "Bir
mescid içindekilerle birlikte semaya yükselerek, içinde konuştukları dünya
sözleri dolayısıyla o kimseleri Yüce Allah'a şikayet etti."
Darakutni'nin rivayetine
göre Amir eş-Şa'bi şöyle demiştir: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Hilalin iri görülmesi ve (kalınlığı sebebiyle) iki geceliktir denilmesi,
mescidlerin yol edinilmesi ve ani ölümlerin ortaya çıkması kıyametin
yakınlaşmasından ötürüdür.''
Bunu Abdu'l-Kebir b.
Muafa, Şerik'den, o el-Abbas b. Zerih'den, o Şa'bi'den, o Enes'den rivayet
etmektedir. Başkası ise bunu eş-Şa'bi'den mürsel olarak rivayet etmektedir,
doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Ebu Hatim dedi ki:
Abdu'l-Kebir b. Muafa sikadır, o ebdaldan sayılırdı. Buhari'de kaydedildiğine
göre Ebu Musa, Peygamber (s.a.v.)dan şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
"Her kim bizim herhangi bir mescidimizden ya da pazarımızdan ok ile
geçecek olursa, okun ucunu tutsun ve eli ile (okun ucuyla) müslüman bir kimseyi
yaralamasın. ''
Müslim'in kaydettiğine
göre de Enes şöyle demiştir: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Mescid'de
tükürmek bir günahtır, onun keffareti de onu gömmektir."
Ebu Zerr'den rivayete
göre Peygamber (s.a.v.) şöyle demiştir: "İyisiyle, kötüsüyle ümmetimin
amelleri bana gösterildi. Onların güzel amelleri arasında yoldan kaldırılan
rahatsız verici şeyler vardı. Kötü amelleri arasında da mescidde atılan ve
gömülmeyen balgam vardı. "
Ebu Davud'un rivayet
ettiğine göre el-Farac b. Fedale, Ebu Sa'd el-Himyeri'nin şöyle dediğini
rivayet etmiştir: Ben Vasile b. el-Eska'ı, Dımaşk Mescid'inde hasır üzerine
tükürdükten sonra ayağıyla onu sildiğini gördüm.
Ona: Niye böyle yaptın?
denilince, şöyle dedi: Çünkü ben Resulullah (s.a.v.)ı böyle yaparken gördüm.
Farac b. Fedale zayıf bir ravidir.. Aynı şekilde Rasulullah (s.a.v.)ın
Mescid'inde hasır da yoktu.
Sahih olan; Resulullah
(s.a.v.)ın yere tükürdüğü ve bunu sol ayakkabısı ile sürttüğüdür. Vasile'nin
bunu kastetmiş olması muhtemeldir, bu sefer hasır da ona yorumlanmış olur.
16- Hanımların
Mescidlere Gitmelerinin Hükmü:
Yüce Allah'ın:
"Yiğitlerdir" diye buyurması ve özellikle erkekleri söz konusu
etmesi, kadınların mescidlerde herhangi bir paylarının olmadığını
göstermektedir. Zira onların ne cuma namazı kılmak, ne de cemaate katılmak
sorumlulukları vardır. Onların evlerinde kılacakları namazlar daha
faziletlidir. Ebu Davud'un rivayetine göre Abdullah (b. Mes'ud) (r.a) Peygamber
(s.a.v.)'dan şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "Kadının namazını odasında
kılması, evin genişçe bir yerinde kılmasından daha iyidir. Evinin iç
taraflarında kılması, orta yerlerindeki geniş bir yerinde kılmasından daha
faziletlidir."
17- Allah'ı Anmanın Önünde
Engel Tanımayanlar:
"Kendilerini
ticaretin de, alışverişin de Allah'ı anmaktan alıkoymadığı" meşgul
etmediği "yiğitlerdir." Özellikle ticaretin söz konusu edilmesi,
insanı namazdan alıkoyan en büyük işlerden birisi olduğundan dolayıdır.
Ticaretin kapsamına girmekle birlikte niçin alışverişi tekrar zikretmiştir?
diye sorulacak olursa, şöyle cevap verilir: Ticaret ile satın almak
kastedilmiştir. Çünkü Yüce Allah burada "bey' (mealde; alışveriş)"
tabirini kullanmıştır. Bunun bir benzeri de Yüce Allah'ın şu buyruğudur:
"Onlar bir ticaret veya bir eğlence gördükleri zaman ... ''(el-Cumua, 11)
Bu açıklamayı el- Vakidi yapmıştır.
el-Kelbi der ki: Tüccar
başka yerlerden mal getiren ve bir yerden bir yere yolculuk yapan kimselerdir.
Satıcılar ise yerlerinde ikamet edenlerdir.
"Allah'ı
anmaktan" buyruğunun te'vili hususunda farklı görüşler vardır.
Ata der ki: Burada kasıt
namazda hazır bulunmaktır. İbn Abbas da böyle demiştir. Ayrıca o, "farz
namaz" diye kayıtlamıştır. Ezandan alıkoymadığı diye de açıklanmıştır ve
bunu Yahya b. Selam zikretmiştir.
O'nu güzel isimleriyle
anmak yani O'nu tevhid edip şanını yüceltmek diye de açıklanmıştır.
Ayet-i kerime pazarda
ticaret yapanlar hakkında inmiştir. Bunu da İbn Ömer ifade etmiştir. Salim dedi
ki: Abdullah b. Ömer pazardan geçiyordu, o sırada iş yerleri sahipleri
dükkanları kapatmış bulunuyorlar ve cemaat halinde namaz kılmak üzere
kalkmışlardı. İşte: "kendilerini ticaretin de alışverişin de Allah'ı
anmaktan ... alıkoymadığı yiğitlerdir" ayeti bunlar hakkında nazil
olmuştur, dedi.
Ebu Hureyre dedi ki:
Peygamber (s.a.v.)dan şöyle buyurdu: "Bunlar yeryüzünde Allah'ın lütfundan
arayarak, yeryüzünde yolculuk yapan kimselerdir. ''
Denildiğine göre
Peygamber (s.a.v.) döneminde iki kişi vardı. Bunların birisi satıcı olup namaz
için ezan okunduğunu işitir işitmez eğer terazi elinde bulunuyorsa onu
atıverirdi, güzel bir şekilde dahi koymazdı. Şayet terazi yerinde bulunuyorsa,
onu oradan kaldırmazdı. Diğeri ise demirci idi, ticaret maksadıyla kılıç
yapardı. Eğer çekici, örsün üzerinde bulunuyor ise onu yerinde bırakırdı, şayet
kaldırmış ise ezanı işittiği takdirde arkasına atardı. İşte Yüce Allah, onları
ve onlara uyan herkesi övmek üzere bu buyruğu indirmiştir.
18- Namazı Kılmak:
"Namazdan"
ifadesi, Yüce Allah'ın: "Allah'ı anmaktan" buyruğunda kastın,
namazdan başka bir şey olduğunu göstermektedir, yoksa tekrar olurdu.
"Namaz kıldı" denilir. Mastarının aslı, (...) şeklinde olup,
"vav"ın harekesi "kaf"a intikal edince "vav" da,
"elif'e kalboldu. Ondan sonra sakin bir elif olduğundan birileri
hazfedildi. "He"nin (yuvarlak te'nin) sabit kalması ise, hazfedilerek
kelimenin bozulmaması içindir. Ancak bu mastar izafe yapılınca, muzaf,
"he"nin yerine geçtiğinden hazfedilmesi caiz olmuştur. İzafe edilmediği
takdirde, hazfedilmesi de caiz olmaz. Nitekim; "Vaadetti, vaadetmek"
ile; "tarttı, tartmak" denilir. Burada "he "nin (te
harfinin) hazfedilmesi caiz değildir. Çünkü zaten (ilk harf olan)
"vav" hazfedilmiştir. Zira kelimelerin aslı; (...) ile (...) dır.
İzafet yapılması halinde bu "he" (yuvarlak te) hazfedilir. el-Ferra
şu beyiti nakl etmektedir: "Seninle yakınlıkları olanlar çabuk tuttular
ellerini ayrılıkta ve bu hususta çok acele ettiler, Hem de sana vermiş
oldukları o sözlerinde de durmadılar."
Burada şair "söz,
vaad" anlamındaki kelimenin sonundaki "he"yi (yuvarlak te'yi)
hazfetmiş bulunmaktadır. Buna sebeb ise bunun muzaf olarak gelmiş olmasıdır.
Enes (r.a)dan gelen
rivayete göre de Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah
kıyamet gününde dünya mescidlerini beyaz develermiş gibi getirir. Bunların
ayakları amberden, boyunları zaferandan, başları miskten, yularları yeşil
zebercetten olacaktır. Bu mescidlerin kayyumları ve oradaki müezzinler bu (deve
suretindeki mescid)leri önden çekecekler. İmamları ise arkadan sürecekler. Bu
mescidleri imar edenler ise ona asılmış olacaklardır. Kıyametin Arasatında
hızlıca çakan şimşek gibi geçeceklerdir. Mevkıf'te bulunanlar: Bunlar mukarreb
melekler yahut mürsel peygamberlerdir, diyecekler. Bu sefer: Bunlar melek de
değildir, peygamber de değildir. Fakat onlar Muhammed (s.a.v.) ümmeti arasından
namazları dikkatle koruyanlar ve mescidlere devam eden kimselerdir diye
seslenecektir. ''
Ali (r.a)dan şöyle
dediği nakledilmektedir: İnsanlar üzerinden öyle bir zaman gelecek ki İslam'ın
sadece ismi, Kur'an'ın sadece resmi kalacaktır. Mescidlerini ma'mur ederler,
fakat Allah'ı zikretmek bakımından harabe olacaktır. O zamanın en kötüleri
alimleridir, fitne onlardan başlayacak, onlara dönecektir.
Bu sözleriyle onların
bildikleri halde, bildiklerinin gereği ile amel etmeyeceklerini kastetmektedir.
19- Zekat Verenler ve
Kıyamet Gününden Korkanlar:
"Zekatı
vermekten" buyruğu, el-Hasen'in dediğine göre farz olan zekatı eda
etmekten demektir. İbn Abbas da dedi ki: Burada zekattan kasıt Yüce Allah'a
itaat ve ihlastır. Zira her mü'minin zekat verecek kadar malı olmaz.
"Onlar kalplerin ve
gözlerin döneceği bir günden" yani kıyamet gününden "korkarlar."
Bu, bugünün dehşetinden korkarlar, helak edilmekten endişe ederler, demektir.
"Dönmek (tekallub)" başka bir hale geçmek demektir. Burada kasıt,
kafirlerin kalpleri ve gözleridir. Onların kalplerinin döndürülmesi yerlerinden
sökülüp, gırtlaklara kadar gelip dayanmasıdır. Artık o kalpler ne yerlerine geri
dönebilecektir, ne de çıkacaktır. Gözlerin dönmesi ise; gözlerin sürmeli gibi
iken morarması, görüyor iken görmez olup körelmesidir.
Şöyle de açıklanmıştır:
Kalpler kurtulma ümidi ile helak olma korkusu arasında döner, durur (gider,
gelir). Gözler de kitaplarının kendilerine hangi taraftan verileceğine ve
nerelere götürüleceklerine bakar durur.
Şöyle de açıklanmıştır:
Şüphe edenlerin kalpleri bulundukları şüphe halinden başka bir hale geçer.
Artık gözleri de böyle olacaktır, çünkü onlar kesin olarak herşeyi görmüş
olacaklardır. Bu da Yüce Allah'ın şu buyruğuna benzemektedir: "Şimdi
senden perdeni kaldırdık, bugün gözün pek keskindir. "(Kaf, 22) Onun
dünyada iken sapıklık olarak gördüğü şeyin, artık doğruluğun ta kendisi
olduğunu görecektir. Şu kadar var ki; bu görmelerinin ahirette kendilerine
hiçbir faydası olmayacaktır.
Bir başka açıklama da
şöyledir: Onların kalbleri cehennemin kor ateşleri üzerinde döndürülüp
duracaktır. Anlamın, kalplerin cehennem alevi ve ateşi üzerinde döndürülüp,
duracağını söyleyenlerin görüşlerine göre bu buyruk, Yüce Allah'ın şu
buyruklarına benzemektedir: "Yüzlerinin ateşte evirilıp, çevirileceği o
günde ... "(el-Ahzab, 66); "Biz de onların kalplerini ve gözlerini
çeviririz." (el-En'am, 110)
Şöyle de açıklanmıştır:
Ateş kimi sefer onları alevi ile yalayarak, kimi sefer de pişirerek evrilip
çevirilirler. Bir başka açıklamaya göre kalplerin evirilip çevirilmesi onların
çarpması, ızdırap duymasıdır. Gözlerin döndürülmesi de, gözlerle dehşetin
değişik yerlerine bakmaktır.
"Çünkü Allah onları
işledikleri amellerinin en güzeli ile ınükafatlandıracak." Yüce Allah
burada güzelliklere karşılık verilecek mükafatı söz konusu etmekte, kötülüklere
karşılık verilecek cezaları zikretmemektedir. Bunların da cezasını verecek
olmakla birlikte, söz konusu etmemesinin iki sebebi vardır:
1. Bu bir teşviktir. O
bakımdan sadece arzu edilen, şevk duyulan şeyi zikretmekle yetinilmiştir.
2. Bu onların büyük
günah işlemelerinin söz konusu edilmeyeceği bir günün niteliklerini
anlatmaktadır. O bakımdan küçük günahları da affedilmiş olacaktır.
"Ve onlara
lütfundan fazlasıyla verecektir." Bunun iki anlama gelme ihtimali vardır:
Birincisine göre Yüce Allah herbir iyiliğe on misliyle karşılık verecektir,
ikincisi ise karşılıksız olarak onlara kendi lütfundan ihsanlarda bulunacaktır.
"Allah dilediğine
hesapsız rızık verir." Yani verdiklerinin hesabını yapmayacaktır,
sormayacaktır. Zira O'nun ihsanının, bağışlarının sonu yoktur.
Rivayet olunduğuna göre;
bu ayet-i kerime nazil olunca, Rasülullah (s.a.v.) Kuba Mescidi'nin inşa
edilmesini emretti. Abdullah b. Revaha gelip şöyle dedi: Ey Allah'ın Resülü!
Mescidleri bina eden kurtuluşa erer mi?
"Evet, ey
Revaha'nın oğlu" diye buyurdu. Peki ya orada ayakta ve oturarak namaz
kılanlar diye sorunca, Peygamber: "Evet onlar da ey Revaha'nın oğlu"
buyurdu. Bu sefer: Peki, ya Allah'a geceyi ancak secde ederek geçirirse
deyince, Peygamber şu cevabı verdi: "Evet, ey Revaha'nın oğlu. Sec'
yapmayı bırak, çünkü hiçbir kula akıcı bir dilden (güzel konuşmadan) daha kötü
bir şey verilmiş değildir." Bunu da el-Maverdi zikretmektedir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN