ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

NUR

6

/

10

وَالَّذِينَ يَرْمُونَ أَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُن لَّهُمْ شُهَدَاء إِلَّا أَنفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ أَحَدِهِمْ أَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ {6} وَالْخَامِسَةُ أَنَّ لَعْنَتَ اللَّهِ عَلَيْهِ إِن كَانَ مِنَ الْكَاذِبِينَ وَيَدْرَأُ {7} عَنْهَا الْعَذَابَ أَنْ تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ {8} وَالْخَامِسَةَ أَنَّ غَضَبَ اللَّهِ عَلَيْهَا إِن كَانَ مِنَ الصَّادِقِينَ {9} وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ حَكِيمٌ {10}

 

6. Eşlerine zina isnad edip kendilerinden başka şahidleri olmayanların herbirisinin şahitliği dört defa: "Kendisi muhakkak doğru söyleyenlerdendir" diye Allah adına şehadet etmesidir.

7. Beşincisinde de: "Eğer yalancılardan ise Allah'ın laneti üzerine olsun" diye şehadet eder.

8. Kadının: "Billahi o, muhakkak yalancılardandır" diye dört defa şahitlik etmesi, o zevceden cezayı savar.

9. Beşincisinde de: "Eğer o doğru söyleyenlerden ise Allah'ın gazabı benim üzerime olsun" der.

10. Ya üzerinizde Allah'ın lütfu, rahmeti ve Allah gerçekten tevbeleri kabul eden Hakim olmasaydı ...

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı otuz başlık halinde sunacağız:

 

1- Kıraate ve Nahve Dair Bazı Açıklamalar:

2- Buyrukların Nüzul Sebebi:

3- Hanımlara Zina iftirasının Mahiyeti ve Bazı Hükümleri:

4- Gebeliğin Kendisinden Olmadığını iddia Ederse:

5- Lian Kimler Arasında Olur? Lian Sonucu Ayrılmanın Mahiyeti:

6- Dilsizin Lanetleşmesi:

7- Daha Sonra Evlendiği Hanımına Lian Yapabilir mi?

8- Boşamadan Sonra Zina isnadında Bulunmak:

9- iddetin Bitiminden Sonra Koca ile Hanımı Arasında Lanetleşmenin Yapılabileceği Yer:

10- Hamile Kadın ile Doğumdan Önce Lanetleşilir mi?

11- Arka Yoldan ilişki isnadında Lanetleşme Gerekir mi?

12- Bir Kişi Kendi Hanımma ve Kaymvalidesine Zina isnad Ederse:

13- Hanımının Zina Ettiğini ileri Sürdükten Sonra Hanımı Lanetleşmeden Önce Zina Edecek Olursa:

14- Bir Kimse Hamile Kalmayacak Kadar Yaşlı Olan Hanımına Zina iftirasında Bulunacak Olursa,

15- Birisi Koca Olmak üzere Dört Kişi Bir Kadının Zina Ettiğine Dair Şahitlik Ederlerse:

16- Koca, Karısının Hamileliğinin Kendisinden Olmadığını iddia Etmeyecek Olursa:

17- Koca, Karısının Hamileliğinin Kendisinden Olmadığını Söylemeyi Gerekçeye Bağlı Olarak Erteleyecek Olursa:

18- Birisine Harf Ziyadesi yada Eksiği ile ''Zinakar" Demek:

19- Fasit Nikahla Nikahlandığı Zevcesi ile Lian Olur mu?

20- Koca Lanetleşmeyi Kabul Etmeyecek Olursa:

21- Şahitleri ile Birlikte Kocanın Lanetleşme Hakkı Var mıdır?:

22- Lanetleşmeye Önce Kim Başlar:

23- Lanetleşme Keyfiyeti:

24- ismini Zikrettiği Bir Adam ile Karısının Zina Ettiğini Söyleyenin Hükmü:

25- Lianın Yapılacağı Yer:

26- Lanetleşmenin Sonucu Olan Hükümler:

27- Koca Lanetleşmeden Sonra Kendisinin Yalan Söylediğini ileri Sürerse:

28- Lanetleşmenin Gerçekleşmesi için Gerekli Unsurlar:

29- Lanetleşmede Ayrılığın Gerçekleşeceği Zaman ile ilgili Görüş Ayrılıklarının Etkisi:

30- Lanetleşme Sonucu Meydana Gelen Ayrılık Nikahın Feshedilmesi midir?

 

1- Kıraate ve Nahve Dair Bazı Açıklamalar:

 

"Kendilerinden başka şahitleri olmayanların" buyruğunda; ''Kendileri" lafzı ref' ile bedel olarak okunmuştur. İstisna olarak ve bir de; ''olan"ın haberi olarak nasb ile de okunabilir.

 

"Herbirisinin şahitliği dört defa ... Allah adına şehadet etmesidir" buyruğunda ''Şahitliği" ref' ile mübteda okuyuş, Kufelilerin kıraati olup; "Dört defa" da onun haberidir. Yani kişinin üzerinden iftira haddini ortadan kaldıracak olan kimsenin şahitliği, dört defa yapacağı şahitliktir.

 

Medineliler ile Ebu Amr "dört defa" anlamındaki kelimeyi nasb ile okumuşlardır. Çünkü "şahitliği" kelimesi; "Şahitlik etmesi" anlamındadır. ifadenin takdiri de şöyledir: Onlardan herhangi birisi dört defa şahitlik etmelidir. Yahut da durum onlardan herhangi birisinin dört şahitlikte bulunmasıdır. İkincisinde; bu lafzın "şehadet" kelimesi ile mansub olduğunda da görüş ayrılığı yoktur.

 

"Beşincisinde" anlamındaki buyruk mübteda olarak merfu'dur. Haber ise (...) ve onun sılasıdır. Bu edatın şeddesiz gelmesinin anlamı şeddeli geleninki gibidir. Çünkü; (...) manasındadır.

 

Ebu Abdu'r-Rahman, Talha ve Hafs'ın rivayetine göre Asım bu kelimeyi nasb ile okumuştur. Bunun da anlamı: Beşinci defa şahitliği de ... diye yapar. Diğerleri, mübteda olarak merfu' okumuşlardır. Haber, "Allah'ın laneti üzerine olsun" buyruğundadır. Yani beşinci şehadet, adamın söyleyeceği:" ... Allah'ın laneti üzerine olsun" sözleridir, şeklindedir.

 

2- Buyrukların Nüzul Sebebi:

 

Ebu Davud'un zikrettiği İbn Abbas yoluyla gelen rivayete göre Hilal b. Umeyye Peygamber (s.a.v.)ın huzurunda hanımının Şerik b. Sahma ile zina ettiğini ileri sürdü. Peygamber (s.a.v.): "Ya delil getirirsin yahut sırtına had uygularım" diye buyurdu. Hilal dedi ki: Ey Allah'ın Rasulü! Bizden herhangi bir kimse bir adamı hanımının üzerinde görecek olursa, gidip delil mi arayacak? Peygamber (s.a.v.) yine: "Ya delil getirirsin yahut sırtına had uygularım" demeye devam etti. Hilal dedi ki: Seni hak ile gönderene yemin ederim ki ben gerçekten doğru söylüyorum ve yemin ederim ki Allah benim bu işim hakkında sırtımı uygulanacak hadden kurtaracak buyrukları indirecektir. Bunun üzerine: "Eşlerine zina isnad edip kendilerinden başka şahitleri olmayanların herbirisine       " ayeti nazil oldu ve bu buyrukları: "Eğer o doğru söyleyenlerden ise ... der" ayetine kadar okudu ve hadisin tamamını zikretti.

 

Denildiğine göre daha önce geçen ve muhsan hanımlara zina iftirasında bulunan kimseler hakkındaki ayet-i kerime nazil olunca ve bu ayet zahiri itibariyle gerek kocaları, gerekse de başkalarını kapsadığından dolayı Sa'd b. Muaz dedi ki: Ey Allah'ın Rasulü! Ben hanımımla birlikte bir adamı göreceğim de gidip dört şahit getirinceye kadar ona mühlet vereceğim öyle mi? Allah'a yemin ederim (korkutmak maksadıyla) kılıcın eniyle değil de keskin tarafıyla öldürmek kastıyla vururum. Bunun üzerine Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Siz Sa'd'ın bu derece kıskançlığına hayret mi ediyorsunuz? Elbetteki ben ondan daha kıskancım, Yüce Allah ise benden de kıskançtır. ''

 

Sa'd'in söylediği sözler ile ilgili farklı rivayetler gelmiş ise de manaları buna yakındır.

 

Daha sonra da Hilal b. ümeyye el-Vakifi geldi ve hanımının Şerik b. Sahma el-Belevi ile -belirttiğimiz üzere- zina ettiğini ileri sürdü. Peygamber (s.a.v.) ona kazf haddi vurmayı kararlaştırdı ise de bunun üzerine bu ayet-i kerimeler nazil oldu. Rasülullah (s.a.v.) onları mescidde bir araya getirdi ve lanetleştiler. Beşinci şahitlik esnasında kadın kendisine öğütler verilip de: Eğer yalan söylüyor isen (artık bu), ilahi azabı gerektirecek bir ifadedir denilince, tereddüt etti. Sonra da: Ben bu günden itibaren artık kavmimi rezil edemem dedi ve lanetleşmeyi tamamladı. Rasülullah (s.a.v.) da onları birbirinden ayırdı. Daha sonra o kadın -istenilmeyen vasıflarda- teni siyah, beyaza çalan deveyi andıran bir çocuk doğurdu. Bundan sonra bu oğlu Mısır'a emir oldu ve babasının kim olduğunu bilmiyordu.

 

Yine Uveymir (b. Eşkar) el-Aclani gelerek hanımının zina ettiğini ileri sürdü ve lanetleşti. Meşhur olan ise Hilal'in başından geçen olayın daha önce meydana geldiği ve ayetin nüzül sebebini teşkil ettiğidir. Bir görüşe göre de Uveymir b. Eşkar'ın başından geçen olay daha önce olmuştur. Bu da hadis imamlarının rivayet ettikleri meşhur bir hadistir.

 

Ebu Abdullah b. Ebi Sufra dedi ki: Doğru olan hanımının zina ettiğini ileri süren Uveymir olduğudur. Hilal b. ümeyye adı hata yoluyla zikredilmiştir. et-Taberi dedi ki: Hadiste Hilal b. ümeyye adının zikredilmesi münkerdir. İftira eden şahsın asıl adı Uveymir b. Zeyd b. el-Ced b. el-Aclani'dir. Bu Peygamber (s.a.v.) ile birlikte Uhud'da hazır bulunmuştu. Hanımının Şerik b. es-Sehma ile zina ettiğini söylemişti. es-Sahma Şerik'in annesinin adıdır. Ona bu ismin veriliş sebebi siyah oluşu idi. Kendisi asıl İbn Abde b. el-Ced b. el-Aclani'dir. Ahbar bilginleri böyle diyorlardı.

 

Denildiğine göre Peygamber (s.a.v.) cuma günü hutbesinde insanlara: "Muhsan hanunlara iftira edenler ... " buyruklarını okudu. Asım b. Adi elEnsari dedi ki: Allah beni sana feda etsin. Bizden bir kimse hanımının karnı üzerinde bir adam bulacak olsa ve cereyan eden olayı haber verip, konuşursa ona seksen sopa vurulacak. Müslümanlar da o kimseye fasık diyecekler, şahitliği de kabul edilmeyecek. Peki böyle bir durumda biz dört şahidi nereden bulacağız? O gidip dört şahit buluncaya kadar adam işini görmüş, bitirmiş olacak. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ayet böyle indirildi. Ey Asım b. Adi." Asım buyruğu dinleyen ve itaat eden bir halde çıkıp gitti. İstirca etmekte (inna lillah ve inna ileyhi raciun demekte) olan Hilal b. ümeyye ile karşılaştı. Ona: Ne haber? diye sordu. O da: Kötü dedi. Şerik b. es-Sahma'yı karım Havle'nin karnı üzerinde onunla zina ederken buldum. Burada sözü edilen Havle ise Asım b. Adiy'in kızıdır. Bu rivayet te bu şekildedir: Yani hanımı ile Şerik'i gören kişi Hilal b. ümeyye'dir. Fakat sahih olan, -daha önce açıklandığı üzere- buna muhaliftir.

 

el-Kelbı dedi ki: Daha kuvvetli ihtimale göre hanımı ile birlikte Şerik'i gören kişi Uveymir el-Aclani'dir. Çünkü Peygamber (s.a.v.)dan el-Aclani ile hanımı arasında lanetleşmeyi gerçekleştirdi, şeklindeki rivayetler çoktur. Raviler de zina eden bu şahsın Şerik b. Abde olup annesinin adının es-Sahma olduğunu ittifakla belirtmektedirler. Uveymir ile Kays'ın kızı Havle ve Şerik ise Asım'ın amca çocuklarıdırlar. Bu olay hicretin dokuzuncu yılında, Şa'ban ayında, Resulullah (s.a.v.)ın Tebuk'ten Medine'ye dönüşü sırasında olmuştu. Bu açıklamaları et-Taberi yapmıştır.

 

Darakutni'nin rivayetine göre de Abdullah b. Ca'fer şöyle demiştir: Uveymir el-Aclani ile hanımı arasında lanetleşmeyi gerçekleştirdiği sırada Resulullah (s.a.v.)ın huzurunda bulundum. Resulullah (s.a.v.) o sırada Tebuk gazvesinden dönmüştü. (Uveymir) karısının karnında gebe bulunduğu çocuğu kabul etmemiş ve bunun İbnu's-Sahma'dan olduğunu söylemişti. Resulullah (s.a.v.) da ona şöyle buyurmuştu: "Hanımını getir. Hakkınızda Kur'an nazil olmuş bulunuyor." Peygamber ikindi namazından sonra minber'in yakınında bir örtü üzerinde aralarında lanetleşmeyi icra etti.

 

Bu rivayetin senedinde el-Vakıdı, ed-Dahhak b. Osman'dan, o İmran b. Ebi Enes'ten dedi ki: Ben Abdullah b. Ca'fer'i şöyle derken dinledim ... diyerek hadisin geri kalan bölümünü zikretmektedir.

 

3- Hanımlara Zina iftirasının Mahiyeti ve Bazı Hükümleri:

 

Yüce Allah'ın: "Eşlerine zina isnad edip ... " buyruğu her türlü zina isnadı hakkında umumi bir tabirdir. İster hanımına: Sen zina ettin, ister: Ey zaniye, desin, isterse de: Ben onu zina ederken gördüm, ya da: Bu çocuk benden değildir desin, ayet-i kerıme bütün bunları kapsamaktadır. Koca eğer dört şahit getirmeyecek olursa, lian icab eder. İlim adamlarının cumhuru, fukahanın geneli ve hadis ehlinin büyük topluluğu bu görüştedir. Malik'ten de buna benzer bir rivayet nakledilmiştir. Malik şöyle derdi: Ben seni zina ederken gördüm demedikçe, yahut karısının hamileliğinin ya da çocuğunun kendisinden olmadığını söylemedikçe lanetleşme olmaz.

 

Ebu'z-Zinad, Yahya b. Said ve el-Betti'nin de görüşleri Malik'in görüşü gibidir: Mülaane (lanetleşme, Han) zina iftirasını yapmakla gerekmeyip ya görmekle yahut da istibraya rağmen hamilelikle birlikte çocuğun kendisinden olmadığını iddia etmekle olur. Malik'in meşhur olan görüşü budur, İbnu'l-Kasım da böyle demiştir.

 

Ancak doğru olan -yüce Allah'ın: "Eşlerine zina isnad edip ... " buyruğunun umumiliği dolayısıyla- birinci görüştür. İbnu'l-Arabı der ki: Kur'an-ı Kedın'in zahir ifadesi, görmek söz konusu olmaksızın mücerred iftira sebebiyle lanetleşmenin vacib olmasında yeterlidir. O bakımdan onun esas alınması gerekir. Özellikle sahih hadiste de şöyle denilmektedir: Ne dersin? Bir adam karısı ile birlikte birisini görürse, ne yapmalıdır? Peygamber (s.a.v.): "Git onu getir" demiş ve gördüğünü açıkça söylemekle onu mükellef tutmamıştır. Kör bir kimsenin hanımına zina isnad etmesi halinde lanetleşeceği icma ile kabul edilmiştir. Eğer görmek, lanetleşmenin bir şartı olsaydı, ama için lanetleşme söz konusu olmazdı. Bu açıklamayı Ebu Ömer yapmıştır. İbnu'l-Kassar'ın da Malik'ten naklettiğine göre; amanın lanetleşmesi: Ben o adamın fercinin, karımın fercinde olduğunu elimle dokunarak tespit ettim, demedikçe sahih olmaz.

 

Bu hususta Malik ve ona uyanların lehine delil, Ebu Davud'da yer alan şu rivayettir: İbn Abbas (r.a)dan dedi ki: (Tebuk'e mazeretsiz olarak gitmedikleri için) tevbeleri kabul edilen üç kişiden birisi olan Hilal b. ümeyye, akşam vakti çalıştığı arazisinden geri dönünce hanımı yanında bir adam gördü. Gözüyle gördü, kulağıyla işitti. Sabah oluncaya kadar onu tedirgin edecek bir şey yapmadı. Sabah olunca Rasulullah (s.a.v.)ın yanına gidip şöyle dedi: Ey Allah'ın Resulü! Ben akşam vakti ailemin yanına geri döndüm. Onların yanında bir adam gördüm. Gözümle gördüm, kulağımla işittim. Rasulullah (s.a.v.) onun bu söylediklerinden hoşlanmadı ve bu ifadeler ona çok ağır geldi. Bunun üzerine: "Eşlerine zina isnad edip, kendilerinden başka şahitleri olmayanların her birisinin şahitliği..." ayeti nazil oldu deyip hadisin geri kalan bölümünü zikretti.

 

işte bu, Resulullah (s.a.v.)ın hakkında hüküm verdiği lanetleşmenin ancak görmek halinde söz konusu olduğunu ve dolayısıyla bundan daha ileriye gitmemek gerektiğini göstermektedir. Kim hanımına zina isnad edip de görmekten söz etmezse ona had uygulanır. Buna sebep Yüce Allah'ın: "Muhsan hanımlara iftira edenler ... " buyruğunun genel ifadesidir.

 

4- Gebeliğin Kendisinden Olmadığını iddia Ederse:

 

Koca hanımının gebeliğinin kendisinden olmadığını iddia ederse lanetleşir. Çünkü bu görmekten daha kuvvetli bir delildir, ancak ilişki kurmamış olduğunu ve ondan sonra da hamile olmadığının anlaşıldığını (istibra) söz konusu etmelidir.

 

ilim adamlarımız istibra (hamile olmadığının anlaşılması) hususunda farklı görüşlere sahiptirler. el-Muğire ve Malik bu husustaki iki görüşlerinden birisine göre bu hususta bir defa ay hali olmak yeterlidir, derler. Yine Malik: Ancak üç ay hali olduktan sonra o çocuğun kendisinden olmadığını söyler, demiştir. Ancak sahih olan birincisidir, çünkü rahimde hamileliğin bulunmadığı bir ay hali ile gerçekleşir. Nitekim cariyenin istibrası (hamile olmadığının anlaşılması) da bununla gerçekleşir. üç defa ay hali olmayı iddetlerde göz önünde bulundurmak, ileride Yüce Allah'ın izniyle Talak Suresi'nde açıklanacağı üzere bir başka sebepten dolayıdır.

 

el-Lahmi, Malik'ten bir defasında şöyle dediğini nakletmektedir: Çocuk istibra ile (kadının ay hali olması delil gösterilmekle) nefyedilmez (reddedilmez.) Çünkü gebelikle beraber ay hali de olunabilir. Eşheb, ibnu'l-Mevvaz'ın Kitab'ında böyle demiştir, el-Muğire de bu görüştedir. O ayrıca şöyle der: Çocuğun kendisinden olmadığını ancak beş yıl süre geçmekle ileri sürebilir, çünkü -önceden de geçtiği üzere- hamilelik süresinin azamisi budur.

 

5- Lian Kimler Arasında Olur? Lian Sonucu Ayrılmanın Mahiyeti:

 

Mezhebimize (Maliki mezhebine) göre lian hür olsunlar, köle olsunlar, mü'min ya da kafir olsunlar, fasık ya da adaletli olsunlar her iki eş arasında olur. Şafii de bu görüştedir. Ancak adam ile cariyesi arasında, kendisi ile um veledi arasında lanetleşme söz konusu değildir.

 

Bir görüşe göre cariyenin çocuğunun ondan olmadığı ancak -liandan farklı olarak- tek bir yemin ile kabul edilebilir. Şöyle de denilmiştir: Um veledinin çocuğunu reddedecek olursa lanetleşir.

 

Birinci görüş, Maliki: mezhebi esaslarından çıkartılan sonuçtur, doğrusu da budur.

 

Ebu Hanife der ki: Lian ancak hür ve müslüman iki eş arasında sahih olur. Çünkü ona göre lian bir şahitliktir. Bize ve Şafii'ye göre lian bir yemindir. Yemini sahih olan herkesin zina iftirasında bulunup lian yapması da sahihtir. Erkek ve kadının mükellef olmalarının şart olduğunu (fukaha) ittifakla kabul etmişlerdir.

 

Hadiste yer alan: "Hanımıyla birlikte bir adam buldu" ifadesi lanetleşmenin karı ve kocaya vacib olduğunun delilidir. Çünkü bu hususta erkekler arasında da, kadınlar arasında da herhangi bir tahsise gidilmemiştir. Lian ayeti de bu soruya cevap olarak nazil olmuş ve: "Eşlerine zina isnad edip ... " buyrularak eşler arasında bir tahsis yoluna gidilmemiştir. Malik ile Medineliler de bu görüştedirler. Şafii, Ahmed, İshak, Ebu Ubeyd ve Ebu Sevr'in de görüşleri budur.

 

Aynı şekilde lian nikahın feshedilmesini gerektirdiğinden bu yönüyle talaka benzemektedir. Dolayısıyla talak yapması caiz olan herkesin lian yapması da caiz olur. Lian ise yapılan yeminlerden ibarettir, şahitlik değildir. Nitekim söz söyleyenlerin en doğrusu olan Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Bizim şahitliğimiz o iki kişinin şehadetinden elbette daha doğrudur. " (el-Maide, 107) Burada "şahitlik" yemin anlamındadır. Yüce Allah bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır: "Münafıklar sana geldiklerinde dediler ki: 'Şehadet ederiz ki muhakkak sen Allah'ın Resulüsün. '' ''(Munafikun, 11) Daha sonra ise: "Onlar yeminlerini kalkan edindıler.'' (el-Munafikun, 2) diye buyurmaktadır. Peygamber (s.a.v.) da: "Şayet yeminler olmasaydı, ben ona ne yapacağımı bilirdim." diye buyurmaktadır.

 

es-Sevri: ve Ebu Hanife'nin getirdikleri delillere gelince; bu deliller ayakları üstünde durabilecek kadar güçlü değildir. Bunlardan birisi Amr b. Şuayb'in babasından, onun dedesi Abdullah b. Amr'dan gelen rivayettir. Resulullah (s.a.v.) dedi ki: "Dört kişi arasında lanetleşme yoktur: Hür ile cariye arasında lian yoktur. Hür kadın ile köle arasında lian yoktur. Müslüman ile yahudi kadın arasında lian yoktur. Müslüman ile hristiyan kadın arasında lian yoktur." Bunu Darakutni: hepsi de zayıf olan çeşitli yollardan rivayet etmektedir.(Darakutni, III, 163)

 

İki imam el-Evzai: ve İbn Cüreyc, Amr b. Şuayb'dan, o babasından, o da dedesinden, dedesinin sözü olarak rivayet etmekte olup, Peygamber (s.a.v.)a merfu olarak nisbet etmemektedirler. (Darakutni, III, 164)

 

Kıyastan da şunu delil göstermişlerdir: Kocalar Yüce Allah'ın: "Kendilerinden başka şahitleri olmayanların" buyruğunda şahidler arasından istisna edildiklerinden; ancak şahitliği caiz olan kimselerin lanetleşmeleri icab etmektedir. Aynı şekilde şayet bu bir yemin olsaydı, defalarca tekrarlanmazdı. Bunun tekrarlanmasındaki hikmet ise sayı itibariyle zinada aranan şahitler sayısının yerini tutmasıdır.

 

Biz deriz ki: Bu iddia kasame yemini ile çürütülebilir, çünkü kasame yemini icma' ile şahitlik olmamakla birlikte defalarca tekrarlanır. Tekrarlanmasındaki hikmet ise namus ve kanların vebalinin büyüklüğüdür. İbnu'l-Arabi der ki: Lianın yemin olup şahitlik olmadığının ayırıcı ölçüsü şudur: Koca iddiasını ispatlamak ve kendisini azaptan (cezadan) kurtarmak için, kendi nefsi için kendisi lehine yemin eder. Herhangi bir kimsenin kalkıp "şeriatte şahit başkası aleyhine hüküm gerektirecek sözlerle kendisi hakkında ve kendi adına şahitlik eder" iddiasında bulunması mümkün müdür? Böyle bir şey aslı (nastan dayanağı) itibariyle (delil olmaktan) uzaktır, kıyas yoluyla da buna benzer bir hükme varılamaz.

 

6- Dilsizin Lanetleşmesi:

 

İlim adamları dilsizin lanetleşmesi hususunda farklı görüşlere sahiptirler.

Malik ve Şafii lanetleşir derler. Çünkü dilsiz bir kimse, -ne dediği anlaşıldığı takdirde- talakı, ziharı ve ilası sahih olan kimselerdendir. Ebu Hanife: Lanetleşmez demiştir, çünkü dilsiz, şahitlik yapmaya ehil kimselerden değildir. Zira konuştuğu takdirde lanetleşmeyi kabul etmeyebilir. O halde bizim ona haddi uygulamaya imkanımız olmaz. Bu anlamdaki açıklamalar ve buna dair deliller daha önce Meryem Suresi'nde (29-33. ayetler, 5. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'a hamdolsun.

 

7- Daha Sonra Evlendiği Hanımına Lian Yapabilir mi?

 

İbnu'l-Arabi dedi ki: Ebu Hanife'nin görüşüne göre ayet umumidir. O bakımdan o şöyle demektedir: Adam kendisiyle evlenmeden önce eşine zina ettiği iftirasında bulunacak olursa, onunla lanetleşir. Ancak o bu görüşü ileri sürerken Yüce Allah'ın: "Muhsan hanımlara iftira edenler" buyruğunun muhtevasını unutmuş görünmektedir. Bu durumda koca, henüz daha evli değilken kadının zina ettiği iftirasında bulunmuştur. Lian, ancak nesebi de ilgilendiren bir zina iftirası hakkında söz konusudur. Bu ise nesebi ilgilendirmeyen bir zina iftirasında bulunmuştur. O bakımdan tıpkı yabancı bir kadına zina isnadında bulunması halinde olduğu gibi, bu da lanetleştirmeyi gerektirmez.

 

8- Boşamadan Sonra Zina isnadında Bulunmak:

 

Hanımını boşadıktan sonra zina iftirasında bulunacak olursa, duruma bakılır. Eğer ortada kocanın, kendisinden olmadığını ileri sürdüğü bir neseb yahut bir hamilelik bulunup onunla alakası olmadığını ortaya koymak istiyorsa lanetleşir, aksi takdirde lanetleşemez.

 

Osman el-Bettı dedi ki: Hiçbir şekilde lanetleşemez, çünkü böyle bir kadın zevce değildir.

 

Ebu Hanife dedi ki: Her iki halde de lanetleşmez, çünkü zevce değildir. Ancak az önce sözünü ettiğimiz şekilde hanımı henüz olmadan önce iftira dolayısıyla lanetleşmeyi kabul etmesi ile bu, bir çelişkidir. Daha doğrusu bu durumda lanetleşmesi daha uygundur. Çünkü nikah önceden vardı ve o kendisine katılacak bir nesebi reddedip onunla ilgisinin olmadığını ortaya koymak istemektedir. Dolayısıyla lanetleşme kaçınılmaz bir şeydir. Eğer ortada beklenilen bir hamilelik ve kendisine taalluk edeceğinden korkulan bir neseb bulunmuyorsa, lanetleşmenin bir faydası yoktur, Ne diye lanetleşme hükmünü vermektedir. Bu durumda zina isnadı katıksız bir iftira olup Yüce Allah'ın: "Muhsan hanımlara iftira edenler ... " buyruğunun genel çerçevesi içerisine girmektedir. Buna göre böyle birisine had uygulamak icab eder ve açıkça tutarsızlığı dolayısıyla el-Bettı'nin söylediği de çürütülmüş olur.

 

9- iddetin Bitiminden Sonra Koca ile Hanımı Arasında Lanetleşmenin Yapılabileceği Yer:

 

İddetin bitiminden sonra koca ile önceki hanımı arasında yalnızca tek bir meselede lanetleşme yapılabilir, O da kocanın hanımının yanında değil iken gıyabında bir çocuk doğurmuş olması ve onun durumdan haberdar olmayarak onu boşayıp iddetinin bu haliyle sona ermesidir. Daha sonra koca gelip de bu çocuğun kendisinden olmadığını söyleyecek olursa, bu noktada iddetten sonra eski karısıyla lanetleşebilir. Aynı şekilde karısının vefatından sonra gelip de çocuğun kendisinden olmadığını söyleyecek olursa, iddetin geçişinden sonra kadın ölmüş olmakla birlikte, kendi kendisine (yalnız başına) lanetleşir. Karısına mirasçı olur. Çünkü aralarında ayrılık meydana gelmeden önce ölmüş bulunmaktadır.

 

10- Hamile Kadın ile Doğumdan Önce Lanetleşilir mi?

 

Koca hamileliğin kendisinden olmadığını iddia edip bu husus şartlarına uygun şekilde gerçekleşecek olursa, doğumdan önce de lanetleşebilir. Şafii de bu görüştedir.

 

Ebu Hanife ise: Ancak doğum yaptıktan sonra lanetleşebilir; çünkü gebelik diye zannedilen husus, herhangi bir hastalığın sebebi de olabilir, demektedir.

 

Bizim açık delilimiz Peygamber (s.a.v.)ın doğumdan önce lanetleşmeyi kabul ettiği ve şöyle buyurduğudur: "Eğer şu şekilde çocuk doğurursa, o babasına aittir. Eğer böyle bir çocuk doğurursa, filana aittir." Çocuk, Peygamberin belirttiği hoşlanılmayan vasıflarda dünyaya geldi.

 

11- Arka Yoldan ilişki isnadında Lanetleşme Gerekir mi?

 

Hanımını arka yoldan başkasıyla ilişki kurmakla itham ettiği takdirde lanetleşir. Ebu Hanife: Lanetleşmez, demiştir. O, bunu Lut kavminin ilişkisinin haddi gerektirmediği kaide sine binaen söylemiştir. Ancak bu yanlıştır, çünkü böyle bir iftira da başlı başına bir musibettir ve Yüce Allah'ın: "Eşlerine zina edip ... "buyruğunun genel kapsamı içerisine girmektedir. Daha önce A'raf Suresi (80. ayet, 2. başlıkta) ve el-Mu'minun Suresinde (10-11. ayetler, 7. başlıkta) bundan dolayı haddin gerektiğine dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.

 

12- Bir Kişi Kendi Hanımma ve Kaymvalidesine Zina isnad Ederse:

 

İbnu'l-Arabi dedi ki: Bu adamın (Ebu Hanife'nin) garib kanaatlerinden birisi de şudur: Koca hanımının ve annesinin zina ettiğini ileri sürer de anne dolayısıyla kendisine had uygulanacak olursa, kız dolayısı ile ona had uygulanmaz. Şayet kızı dolayısıyla lanetleşirse, annesi dolayısıyla uygulanması gereken had düşmez. Ancak bu görüşünün açıklanabilir bir tarafı yoktur ve ben bu hususta onların nakledilen bir rivayetlerini de görmedim. Bu son derece yanlış bir iddiadır. Çünkü o aynı zamanda eşi olan kız hakkında annenin haddi dolayısıyla ayetin umumunu tahsis ederken herhangi bir rivayete ve kıyasını esas aldığı herhangi bir asla dayanması da söz konusu değildir.

 

13- Hanımının Zina Ettiğini ileri Sürdükten Sonra Hanımı Lanetleşmeden Önce Zina Edecek Olursa:

 

Bir kimse, hanımının zina ettiğini ileri sürdükten sonra, lanetleşmeden önce zina edecek olursa (kocaya) ne had gerekir, ne de lanetleşme. Ebu Hanife, Şafii ve ilim ehlinin çoğunluğu da böyle demiştir.

 

es-Sevri ve el-Müzeni ise iftira edenden had sakıt olmaz demişlerdir. İftiraya maruz kalanın iftiradan sonra zina etmiş olması daha önceki muhsan oluşuna bir halel getirmez ve bu, ihsanı ortadan kaldırmaz, Çünkü muhsanlık ve iffetin göz önünde bulundurulacağı vakit iftira halidir, ondan sonrası değil. Nitekim bir müslümana iftira edip zina ettiğini söyledikten sonra, iftiraya maruz kalan kimse bu iftiraya maruz kaldıktan sonra ve iftira edene had uygulanmasından önce, irtidad edecek olursa, iftira edenden had düşmez. Aynı şekilde bütün hadler uygulanması gereken vakitlerinde göz önünde bulundurulurlar, uygulanma vaktindeki durum değil.

 

Bizim delilimiz şudur: lanetleşmeden ve haddin uygulanmasından önce öyle bir husus ortaya çıkmaktadır ki, eğer bu baştan beri mevcut olsaydı, lanetleşmenin sıhhatini ve haddin vücubunu engellerdi. İkinci halde de bunun ortaya çıkması aynı şeydir. Nitekim bir kimse zahiren adaletli olan iki şahit tutacak olsa, hakim de onların zina etmek, içki içmek gibi bir fiil işledikleri için fasıklıkları ortaya çıkıncaya kadar şahitlikleri gereğince hüküm vermeyecek olursa (bu durumun ortaya çıkışından sonra) hakimin onların, o husustaki şahitlikleri ile hüküm vermesi caiz değildir, Aynı şekilde iffet ve muhsan oluşa dair hüküm de zahire bakılarak tesbit edilir, kat'i ve yakin bir kanaat göz önünde bulundurulmaz. Peygamber (s.a.v.) da şöyle buyurmuştur: "Mü'minin sırtı koruma altındadır." Dolayısıyla kati bir delil bulunmadıkça iftira edene had uygulanmaz. Başarı Allah'tandır,

 

14- Bir Kimse Hamile Kalmayacak Kadar Yaşlı Olan Hanımına Zina iftirasında Bulunacak Olursa,

 

Bir kimse hamile kalmayacak kadar yaşlanmış karısına zina isnadında bulunacak olursa lanetleşirler. Erkek kendisne uygulanacak haddi, kadın da kendisine gelecek olan azabı defetmek için lanetleşir. Şayet hamile kalmayacak kadar küçük yaşta olursa, bu sefer erkek, üzerinden haddi defetmek için lanetleşir, kadın lanetleşmez. Çünkü ikrar edecek olursa, ona herhangi bir ceza uygulanmaz. İbnu'l-Macişun der ki: Buluğ yaşına gelmemiş olana iftira eden kimseye had uygulanmaz. el-Lahmi der ki: Buna göre hamile olmayacak kadar küçük kadının kocasının lanetleşme yükümlülüğü de yoktur.

 

15- Birisi Koca Olmak üzere Dört Kişi Bir Kadının Zina Ettiğine Dair Şahitlik Ederlerse:

 

Dört kişi bir kadının zina ettiğini söyleyip, bu dörtten birisi kadının kocası ise koca lanetleşir, diğer üç şahide de had cezası vurulur. Şafii'nin iki görüşünden birisi budur, ikinci görüşe göre ise bunlara had uygulanmaz.

 

Ebu Hanife der ki: Eğer koca ile birlikte üç kişi baştan şahitlik ederse, şahitlikleri kabul edilir ve kadına had cezası uygulanır. Bizim delilimiz Yüce Allah'ın: "Muhsan hanunlara iftira edenler ... " (6. ayet) ayetidir. Bu buyrukta Yüce Allah muhsan bir kimseye iftira edip de dört şahit getiremeyen kimseye had cezası uygulanacağını haber vermektedir. Bu buyruğun zahiri iftira eden kimsenin dışında dört tane şahidin getirilmesini gerektirmektedir. Koca ise hanımına iftira eden bir kimsedir. Dolayısıyla o da şahitlerden birisi olmaktan çıkmıştır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

16- Koca, Karısının Hamileliğinin Kendisinden Olmadığını iddia Etmeyecek Olursa:

 

Koca, hanımının hamile olduğunu görüp de onun kendisinden olmadığını söylemeyecek olursa, artık sustuktan sonra onu tekrar reddetme hakkı kalmaz. Şureyh ile Mücahid: Ebediyyen o çocuğu reddetme hakkına sahiptir, demişlerdir. Ancak bu bir hatadır, çünkü hamileliği öğrendikten sonra susması, onun kendisinden olduğuna rıza göstermesi demektir. Tıpkı önce çocuğun kendisinden olduğunu ikrar edip daha sonra onu nefyetmesi gibidir. O durumda onun bu nefyi kabul edilmez. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

17- Koca, Karısının Hamileliğinin Kendisinden Olmadığını Söylemeyi Gerekçeye Bağlı Olarak Erteleyecek Olursa:

 

Koca, karısının hamileliğinin kendisinden olmadığını ileri sürmeyi doğum yapıncaya kadar erteler ve: Ben bunun ileride boşalacak bir kist olacağını yahut ta düşük yaparak böylelikle iftiradan kurtulmuş olacağımı ümit ediyordum, diyecek olursa, doğumdan sonra o çocuğun kendisinden olmadığını söylemesi mümkün belirli bir süresi var mıdır ve bu süreyi geçirecek olursa bu imkan ortadan kalkar mı? Bu hususta görüş ayrılığı vardır.

 

Biz (Malikiler) deriz ki: Şayet o, üç gün geçinceye kadar mazeretsiz olarak susarsa, o çocuğun kendisinden olduğuna razı demektir ve o çocuğun kendisinden olmadığını ileri süremez. Şafii de bu görüştedir. Yine Şafii şöyle demiştir: Adet olduğu üzere hakimin huzurunda imkan bulmakla birlikte, çocuğun kendisinden olmadığını söylemeyecek olursa, artık bundan sonra o çocuğun kendisinden olmadığını söyleme hakkı kalmaz.

 

Ebu Hanife: Ben bu hususta herhangi bir iddete itibar etmiyorum, demektedir. Ebu YusUf ile Muhammed: Bu hususta nifas (lohusalık) müddeti olan kırk günlük bir süre muteberdir, demişlerdir.

 

İbnu'l-Kassar der ki: Görüşümüzün delili şudur: Babanın kendi çocuğunun, kendisinden olmadığını söylemesi haramdır. Kendisinden olmayan bir çocuğun kendisinden olduğunu söylemesi de haramdır. O bakımdan bu çocuğun kendisinden olmadığını söylemesinin caiz olup olmadığı hususunda gereği üzere düşünüp taşınabilmesi için ona genişlik tanımak kaçınılmaz bir şeydir. Bu süreyi üç gün olarak belirlememizin sebebi çokluğun ilk sınırı, azlığın da son sınırı oluşundandır. Nitekim el-Musarrat'ın (diye bilinen memeleri bağlandığı için, memeleri sütle dolmuş koyun, inek, dişi deve vs.) durumunun tecrübe edilebilmesi için tanınan süre de üç gündür. Burada da bu sürenin öylelikle tanınması gerekir.

 

Ebu YusUf ile Muhammed'in kabul ettikleri süreyi (mesela) doğum ve süt emzirme süresine tercih etmeyi haklı kılacak herhangi bir sebeb yoktur. Çünkü bu konuda onların lehine şeriatte herhangi bir tanık bulunmamaktadır. Biz ise bu hususta şeriatte musarrat için tanınan sürede bir tanık zikretmiş bulunmaktayız.

 

18- Birisine Harf Ziyadesi yada Eksiği ile ''Zinakar" Demek:

 

İbnu'l-Kassar der ki: Bir kadın kocasına ya da yabancı birisine: Ey zaniye (erkeğe zani, kadına zaniye denilir) diyecek olursa, aynı şekilde yabancı bir erkek, yabancı bir erkeğe böyle hitab edecek olursa, bu hususta bizim mezhebimize mensub ilim adamlarının herhangi bir ifadelerinin bulunduğunu bilmiyorum. Ancak kanaatime göre böyle bir söz kazf olur ve bunu söyleyene de had uygulanır, çünkü böyle diyen bir kimse bununla bir harf ziyade söylemiş olmaktadır. Şafii ile Muhammed b. el-Hasen de böyle demiştir. Ebu Hanife ile Ebu Yusuf derler ki: Bu söz kazf olmaz. (Hanefi mezhebi imamları) ittifakla derler ki: Karısına ("ya" eksiği ile) ey zani diyecek olursa, bu bir kazftir. Bunun erkek hakkında kazf oluşunun delili ise şudur: Şayet hitabtan manası anlaşılıyor ise hükmü de sabit olur. İster bu Arapça olmayan bir lafızIa söylensin, ister Arapça söylensin. Nitekim bir kimse kadına (erkeğe hitab olan kip ile:) sen zina ettin diyecek olursa, bu dahi kazf olur. Çünkü bunun manası bu lafızdan anlaşılmaktadır. Ebu Hanife ile Ebu Yusuf'un lehine delil şudur: Yüce Allah'ın: "Bir kısım kadınlar ... dediler. "(Yusuf, 30) buyruğunda kadınlar hakkında müzekker kipin kullanılması uygun olduğuna göre, bir kimsenin bir kadına "(erkeğe hitab olan şekliyle); ey zani" demesinin kazf olması da uygun düşmektedir. Ancak müzekker fiilin önceden gelmesi halinde müennes olarak kullanılması caiz olmadığından dolayı, müennes kip ile ona hitab etmesinin bir hükmü olmaz. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

19- Fasit Nikahla Nikahlandığı Zevcesi ile Lian Olur mu?

 

Fasit nikah ile nikahlı zevcesi ile lian yapar. Çünkü o kadın ile ilişki kurmuş bulunmaktadır ve bu durumda neseb ona ilhak edilir. O bakımdan bu hususta lian da söz konusu olur.

 

20- Koca Lanetleşmeyi Kabul Etmeyecek Olursa:

 

Koca lanetleşmeyi kabul etmeyecek olursa, hükmün ne olacağı hususunda farklı görüşler vardır. Ebu Hanife der ki: Ona had uygulanmaz, çünkü Yüce Allah, yabancı için haddi, koca için lianı öngörmüştür. Yabancı kimsenin iftirası halinde lian söz konusu olmayacağına göre, koca hakkında da had söz konusu olmaz. Ancak lanetleşmeyi kabul edinceye kadar hapse atılır. Çünkü hadler kıyasa başvurmak suretiyle ertelenemez.

 

Malik, Şafii ve fukahanın çoğunluğu şöyle demektedirler: Koca lanetleşmeyi kabul etmeyecek olursa, ona had uygulanır. Çünkü yabancı için şahitler ne ise, onun için iftiradan uzak olduğunu ortaya koymakta lanetleşmek odur. Eğer yabancı bir kimse şahit getirmeyecek olursa ona had uygulanır. Lanetleşmeyecek olursa kocanın hükmü de bu olmalıdır. el-Aclanı ile ilgili hadiste buna delalet eden hususlar vardır. Çünkü o hadiste el-Aclani'nin şöyle dediği kaydedilmektedir: "Eğer susarsam, beni öfkelendiren bir hususa rağmen susmuş olacağım. Eğer öldürürsem öldürüleceğim, konuşursam bana sopa cezası uygulanacak."

 

21- Şahitleri ile Birlikte Kocanın Lanetleşme Hakkı Var mıdır?:

 

Yine ilim adamları kocanın şahit getirmekle birlikte lanetleşme hakkı olup olmadığı hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Malik ile Şafii der ki: Şahitleri ister olsun, ister olmasın lanetleşir. Çünkü şahidlerin, haddi bertaraf etmenin dışında herhangi bir etkileri yoktur. Çocuğun kendinden olmadığını ileri sürmek ve bunu kabul etmemek için de lanetleşme kaçınılmaz bir şeydir.

 

Ebu Hanife ve mezhebine mensub ilim adamları şöyle derler: Kocanın lanetleşmesi kendisinden başka şahitlerinin bulunmadığı halde söz konusudur. Çünkü Yüce Allah: "Kendilerinden başka şahitleri olmayanların herbirisinin şahitliği. .. " diye buyurmaktadır.

 

22- Lanetleşmeye Önce Kim Başlar:

 

Lanetleşmeye, Yüce Allah'ın buyruğunda öncelikle kendisinden söz ettiği kimse olan koca başlar. Bunun sonucunda koca kendisine uygulanacak iftira cezasını önlemiş ve çocuğun kendisinden olmadığını bildirmiş olmaktadır. Çünkü Peygamber (s.a.v.): "Ya delil getirirsin yahut da sırtına bir had uygulanacaktır. "

 

Şayet kocadan önce kadının başlaması istenecek olursa caiz olmaz. Çünkü bu Yüce Allah'ın zikrettiği sıranın aksine olur. Ebu Hanife, caiz olur demiştir, ancak bu batıldır. Çünkü Kur'an'ın zahirine muhaliftir. Ayrıca bu hususta onun dayandığı bir esası olmadığı gibi, mana itibariyle de görüşünü güçlendirecek bir taraf yoktur. Bilakis mana bizi desteklemektedir, çünkü kadın lanetleşmeye başladığı takdirde o sabit olmamış bir şeyi reddetmiş olur ki; bunun da açıklanabilir bir tarafı yoktur.

 

23- Lanetleşme Keyfiyeti:

 

Lanetleşme keyfiyetine gelince; hakim lanetleşecek kocaya şöyle der: Deki: Allah adına şahitlik ederim ki, ben bu kadını zina ederken gördüm. Zina eden erkeğin fercini, onun fercinde sürmedanlıktaki sürme mili gibi gördüm ve onu gördükten sonra ben onunla ilişki kurmadım. Dilersen şöyle de diyebilirsin: Andolsun ki bu kadın zina etti ve onun zinasından sonra da ben onunla bir ilişki kurmadım. Bu iki lafızdan dilediği herhangi birisini dört defa tekrarlar. Şayet bu lafızlar hakkında veya herhangi birisinde yemin etmekten kaçınacak olursa, ona had uygulanır.

 

Şayet hamileliğin kendisinden olmadığını ileri sürecek olursa şöyle der:

Allah adına şahitlik ederim ki, ben onun hamile olup olmadığını anlamak için ondan uzak durdum ve ondan sonra da onunla ilişki kurmadım ve bu hamile lik benden değildir, diyerek ona işaret eder. Bu hususta da dört defa yemin edip bu yeminlerin herbirisinde: Onun aleyhine söylemiş olduğum bu sözümde şüphesiz ki ben doğru söyleyenlerdenim. Daha sonra beşincisinde de: "Eğer yalan söyleyenlerden isem Allah'ın laneti üzerime olsun" der. İsterse: Eğer onun hakkında söylediğim hususlarda yalan söylüyor isem ... da diyebilir.

 

Koca bunları söylediği takdirde ona had uygulanmaz ve çocuğun da kendisinden olmadığı sabit olur. Koca lanetleşmesini bitirdikten sonra kadın kalkar ve Allah adına dört defa yemin eder. Bu yeminlerinde: Allah adına şahitlik ederim ki o yalancıdır. Yahut; o benim aleyhime ileri sürdüğü iddia ve söz konusu ettiği hususlarda yalan söyleyenlerdendir, der. Şayet hamile ise: Ve şüphesiz benim bu gebeliğim ondandır, der. Sonra da beşincisinde:

 

Eğer o doğru söyleyen birisi ise, Allah'ın gazabı üzerime olsun; ya da: Eğer bu söylediği sözlerinde doğru söyleyenlerden ise ... der.

 

Zina iftirası dolayısı ile lanetleşmeyi vacib kabul edenlere göre bu dört şahitlikten herbirisinde: Allah adına şahitlik ederim ki, şüphesiz ki ben filan kadın hakkındaki zina iddiamda doğru söyleyenlerdenim, der. Beşincisinde ise:

 

Eğer onun hakkında iddia ettiğim zina hususunda ben yalan söylüyor isem Allah'ın Ianeti üzerime olsun. Kadın da der ki: Allah adına şahitlik ederim ki, o bana isnad ettiği zina hususunda yalan söyleyen birisidir. Beşincisinde de:

 

Eğer o bana isnad etmiş olduğu zina hususunda doğru söyleyen birisi ise Allah'ın gazabı üzerime olsun, der.

 

Şafii der ki: Lanetleşen kişi: Ben eşim, filanın kızı filana isnad ettiğim zina iddiasında doğru söyleyenlerden olduğuma dair Allah adına şahitlik ederim, der ve eğer hazır bulunuyor ise ona işaret eder. Bu sözlerini dört defa tekrarlar. İmam (halife, hakim) ona öğüt verir, Yüce Allah'ı hatırlatır ve ona der ki: Eğer doğru söylemiyor isen, Allah'ın lanetine uğrayacağından korkarım. Şayet bu lanetleşmeye devam etmek istediğini görür ise birisine eliyle ağzını kapatmasını ister ve şöyle demesini emreder: Senin: Eğer yalancılardan isem Allah'ın laneti üzerime olsun, sözlerini söylemen Ianetin senin üzerine inmeni gerektirir.

Şayet yine kabul etmeyecek olursa onu bırakır ve şu sözleri söyler: Eğer ben filan kadına isnad ettiğim zina iddiasında yalan söyleyenlerden isem, Allah'ın laneti üzerime olsun.

 

Şafii bu hususta Ebu Davud'un, İbn Abbas'tan naklettiği rivayeti delil göstermektedir. Buna göre Resulullah (s.a.v.) Ianetleşen karı-kocaya lanetleşmelerini emrettiği esnada bir adama da, beşinci yemini yapacağı sırada elini ağzına koymasını emredip: Bu (lanetin sana gelmesini) gerektiricidir, demiş olmasını delil göstermektedir.

 

24- ismini Zikrettiği Bir Adam ile Karısının Zina Ettiğini Söyleyenin Hükmü:

 

İlim adamları ismen zikrettiği bir adam ile zina ettiğini söyleyerek, karısına zina isnad eden kimseye had uygulanıp uygulanmayacağı hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Malik der ki: Karısı dolayısıyla lian yapması gerekir. Zina ettiğini söylediği adam dolayısıyla da ona had uygulanır. Ebu Hanife de böyle demiştir, çünkü bu sözleriyle zina iftira etmek zorunda olmadığı bir kimseye zina isnadında bulunmuş olmaktadır.

 

Şafii: Ona had gerekmez, demektedir, çünkü Yüce Allah karısının zina ettiğini söyleyen bir kimseye: "Eşlerine zina isnad edip ... " buyruğu ile sadece bir haddin uygulanmasını öngörmüş ve muayyen bir kimsenin adını zikreden ile zikretmeyen arasında herhangi bir ayırım gözetmemiştir. el-Aclani de karısının Şerik ile zina ettiğini söylediği gibi, Hilal b. ümeyye de aynı şekilde söylemiş ve bunlardan herhangi birisine ayrıca had uygulanmamıştır.

 

İbnu'l-Arabi der ki: Kur'an-ı Kerim'in zahiri bizim lehimizedir, çünkü Yüce Allah yabancı bir kimse ile zevceye zina iftirasında bulunma ile ilgili haddi mutlak olarak zikretmiş, daha sonra zevceye zina isnadı dolayısıyla hadden lian ile kurtulacağı hususi hükmünü getirmiştir. Yabancılara zina isnad etme hükmü ise ayetteki mutlak hal ile kalmıştır. Şerik dolayısıyla el-Aclani'ye ve Hilal'e had uygulanmayışının sebebi ise, Şerik'in böyle bir talepte bulunmayışıdır. Kazf haddi de gerek bizim, gerek onların icmaı ile ancak mağdur tarafın talebinden sonra imam tarafından uygulanır.

 

25- Lianın Yapılacağı Yer:

 

Lanetleşen iki kişi lanetleşmelerini bitirdikten sonra ayrılırlar ve onların herbirisi caminin, diğerinin çıktığı kapıdan farklı bir kapısından çıkar. İkisinin de aynı kapıdan çıkmalarının lanetleşmelerine bir zararı olmaz.

 

Lanetleşmenin ancak sultanın yahut da onun yerini tutan bir hakimin huzurunda ve cuma namazının kılındığı bir camide yapılacağı hususunda görüş ayrılığı yoktur. Kimi ilim adamları lanetleşmenin ikindi namazından sonra camide yapılmasını müstehab kabul etmiştir.

 

Hristiyan olan bir kadın, müslüman kocası ile kendisinin tıpkı müslüman kadının lanetleşeceği gibi, kilisesinin ta'zim edeceği bir yerinde lanetleşir.

 

26- Lanetleşmenin Sonucu Olan Hükümler:

 

Malik ve mezhebine mensub ilim adamları derler ki: Lanetleşme tamam oldu mu lanetleşen kişiler artık birbirlerinden ayrılırlar. Ebediyyen bir daha bir araya gelemezler, biri diğerinden miras alamaz. İster bir kocayla evlenmeden önce, ister sonra bir daha tekrar kocanın o kadına dönmesi de helal olmaz. el-Leys b. Sa'd'ın, Züfer b. el-Huzeyl'in ve el-Evzai'nin görüşü de budur.

 

Ebu Hanife, Ebu Yusuf ve Muhammed b. el-Hasan ise der ki: Hakim onları birbirlerinden ayırmadığı sürece lanetleşmeyi bitirmelerinden sonra birbirlerinden ayrılmış olmazlar. es-Sevri de bu görüştedir. Çünkü İbn Ömer şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v.) lanetleşen kimseleri birbirinden ayırmıştır. İbn Ömer bu sözleriyle ayırma işini Peygamber (s.a.v.)a izafe etmiştir. Diğer bir delilleri de Peygamber (s.a.v.)ın: "Senin onun aleyhine bir yolun yoktur" buyruğudur.

 

Şafii de der ki: Koca şahitliği ve lanetleşmeyi tamamladıktan sonra artık karısının onunla evlilik bağı kesilmiş olur. Karısı ister lanetleşsin, ister lanetleşmesin. (Şafii) der ki: Kadının lanetleşmesi sadece kendine haddin uygulanmasını önlemek içindir, başka bir sebebi yoktur. Onun lanetleşmesinin aradaki evlilik bağının sona ermesinde herhangi bir katkısı olmaz. Erkeğin lanetleşmesi, çocuğun kendisinden olmadığını ortaya koyduğuna ve erkeğin üzerinden haddi kaldırdığına göre; aradaki evlilik bağı da sona erer.

 

Osman el-Betti ise lanetleşmenin, koca ayrıca karısını boşamadıkça aradaki evlilik bağına bir eksiklik getirdiği görüşünde değil idi. Böyle bir görüşü ondan önce Ashab-ı Kiram'dan herhangi bir kimse ifade etmiş değildir. Bununla birlikte el-Bettılanetleşen kocanın lanetleşmeden sonra karısını boşamasını müstehab kabul etmiş, bundan önce müstehab kabul etmemiştir. Bu da ona göre lanetleşmenin yeni bir hüküm ihdas etmiş olduğunun delilidir. Osman'ın aynı görüşünü -et-Taberı'nin naklettiğine göre- Cabir b. Zeyd de ifade etmiştir. Bu görüşü el-Lahmı, Muhammed b. Ebi Sufra'dan da nakletmektedir. (Maliki) mezhebinOn) meşhur olan görüşü ise lanetleşmenin bizzat tamamlanması ile birlikte birbirlerinden ayrılmalarının gerçekleşeceği şeklindedir. Bu görüşün sahipleri şunu delil gösterirler: Yüce Allah'ın kitabında erkek veya kadının lanetleşmesi halinde ayrılığın gerçekleşmesini gerektirecek bir hüküm yoktur. Ayrıca Uveymir de: Eğer onu yanımda tutacak olursam, ona yalan söylemiş olurum, demiş ve onu üç defa boşamıştır. Ona: Böyle bir söz söylemene gerek olmadığı halde niye böyle bir söz söyledin, çünkü sen lanetleşmekle onu boşamış oldun, dememiştir.

 

Meşhur olan görüşünde Malik'in ve ona muvafakat edenlerin lehine delil Peygamber (s.a.v.)ın: "Senin onun aleyhine herhangi bir yolun yoktur" diye buyurmuş olmasıdır. Bu ise onun lanetleşmenin tamamlanmasıyla birlikte, karısının aleyhine herhangi bir yolunun kalmamış olduğunu bildirmektedir. Onları birbirinden ayırması ise yeni bir hüküm değildir, o Yüce Allah'ın aralarında emretmiş olduğu uzaklaşmanın yerine getirilmesinden ibarettir. Zaten lanetleşmenin sözlükteki anlamı da budur.

 

27- Koca Lanetleşmeden Sonra Kendisinin Yalan Söylediğini ileri Sürerse:

 

İlim adamlarının çoğunluğunun kanaatine göre lanetleşen karı-koca bir daha ebediyyen nikahlanamazlar. Şayet koca, daha sonra kendisinin yalan söylediğini söyleyecek olursa, ona had uygulanır ve çocuk onun nesebine katılır. Bununla birlikte karısı da ona ebediyyen bir daha geri dönmez. Uygulama, hakkında şüphe ve ihtilafın söz konusu olmadığı bu sünnet üzere ya pılagelmiştir.

 

İbnu'l-Münzir'in, Ata'dan naklettiğine göre lanetleşen koca eğer lanetleşmeden sonra yalan söylediğini söyleyecek olursa, ona had uygulanmaz. Ancak onlar Allah'tan gelen bir lanet sebebiyle de birbirlerinden ayrılmış olurlar.

 

Ebu Hanife ve Muhammed de şöyle demektedirler: Yalan söylediğini bildirecek olursa, ona had uygulanır ve çocuk nesebine katılır. Bundan sonra da artık o da o kadına talib olacaklardan birisi olur, dilerse onu ister. Bu aynı zamanda Said b. el-Müseyyeb, el-Hasen, Said b. Cübeyr ve Abdu'l-Aziz b. Ebi Seleme'nin de görüşüdür.

 

Derler ki: Çocuk onun nesebine katıldığı gibi artık nikahlanması da onun için helal olur. Çünkü bu ikisi arasında herhangi bir fark yoktur.

 

Çoğunluğun görüşüne delil, Peygamber (s.a.v.)'in: "Senin onun aleyhine bir yolun yoktur" hadisidir. Burada "kendi kendini yalanlama halin müstesna" diye buyurulmamıştır.

 

İbn İshak ve bir topluluk ez-Zührı'den şöyle dediğini rivayet ederler: Sünnet, bu ikisi lanetleştikleri takdirde bunların birbirlerinden ayrılacakları ve ebediyyen bir araya gelemeyecekleri şeklinde uygulana gelmiştir.

 

Bunu Darakutni de rivayet ettiği gibi, bunu Said b. Cübeyr yoluyla gelen merfu' bir hadis olarak da rivayet etmiştir. Said b. Cübeyr'in, İbn Ömer (r.a)dan, onun Peygamber (s.a.v.)'den rivayetine göre Peygamber şöyle buyurmuştur: "Lanetleşen iki kişi ayrıldıkları takdirde, ebediyyen bir daha bir araya gelemezler. ''(Darakutni, III, 276)

 

Ali ile Abdullah (b. Mes'ud)un da şöyle dedikleri rivayet edilmiştir: Sünnetin uygulanması şu ki: Lanetleşen kişiler bir daha bir araya gelemezler. Ali (r.a)'dan; "ebediyyen" kaydı da vardır.(Darakutni, III, 276-7)

 

28- Lanetleşmenin Gerçekleşmesi için Gerekli Unsurlar:

 

Lanetleşmenin dört hususa ihtiyacı vardır: Lafızların sayısı: Bu da az önce geçtiği üzere dört defa şahitliktir.

 

Yer: Orada bulunulan yerdeki en şerefli bir mekana gidilir. Eğer Mekke'de iseler rükün ile makam arasında, Medine'de iseler minberin yanında, Beytu'l-Makdis'te iseler malum kayanın yanında, şayet diğer şehirlerde bulunuyor iseler oranın mescidlerinde lanetleşirler. Eğer kafir iseler ta'zimine inandıkları yerlere gönderilirler, yahudi iseler havrada, mecusi iseler ateş mabedinde, putperest gibi dinsiz kimseler iseler hakimin hüküm vereceği mecliste aralarında lanetleşirler.

 

Zaman: İkindi vaktinden sonradır.

 

İnsanların toplanması: Bu da dört ve daha fazla kişinin huzurunda yapılmasıdır.

Görüldüğü gibi lafız ve insanların bir arada bulunması temel şartlar, zaman ve mekan ise müstehab şartlardır.

 

29- Lanetleşmede Ayrılığın Gerçekleşeceği Zaman ile ilgili Görüş Ayrılıklarının Etkisi:

 

Lanetleşenlerin birbirinden ayrılması ancak lanetleşmenin tamamlanmasıyla gerçekleşir, diyenlerin görüşüne göre lanetleşme tamamlanmadan önce taraflardan birisi ölecek olursa, diğeri ona mirasçı olur.

 

Ayrılık ancak imamın (veya onun yerine bakanın) ayırması ile gerçekleşeceğini söyleyenlerin görüşüne göre; birisi bundan ve lanetleşmenin tamamlanmasından önce ölecek olursa, diğeri ona mirasçı olur.

 

Şafii'nin görüşüne göre kadın lanetleşmeden önce, taraflardan birisi ölecek olursa, biri diğerinin mirasçısı olamaz.

 

30- Lanetleşme Sonucu Meydana Gelen Ayrılık Nikahın Feshedilmesi midir?

 

İbnu'l-Kassar dedi ki: Bize göre lanetleşme dolayısıyla meydana gelen ayırma nikahın feshi değildir. el-Müdevvene'de benimsenen görüş budur. Çünkü lian ile meydana gelen ayrılığın hükmü, tıpkı talak sonucu ayrılığın hükmü gibidir. Kendisi ile gerdeğe girilmemiş olan kadına mehrin yarısı verilir.

 

İbnul-Cellab'ın Muhtasarında ise: Böyle bir kadına hiçbir şey verilmez.

Bu görüşe göre; lanetleşme sonucu meydana gelen ayırmanın, fesholması gerekir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Nur 11-22

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR