MU’MİNUN 66 / 67 |
قَدْ
كَانَتْ
آيَاتِي تُتْلَى
عَلَيْكُمْ
فَكُنتُمْ
عَلَى أَعْقَابِكُمْ
تَنكِصُونَ {66} مُسْتَكْبِرِينَ بِهِ
سَامِراً
تَهْجُرُونَ
{67} |
66.
"Ayetlerim size okunuyordu da topuklarınızın üstünde gerisin geri
dönüyordunuz;
67.
"Onu ileri sürerek büyüklük taslıyordunuz. Geceleyin onun hakkında
hezeyanlar ederdiniz. "
aşağıda dört başlık var
''Ayetlerim size
okunuyordu da topuklarınızın üstünde gerisin geri dönüyordunuz." Burada
geçen "ayetler" ile Kur'an-ı Kerim kastedilmektedir. ed-Dahhak der
ki: Öldürülmek suretiyle azaba uğratılmadan önce böyle idiniz, demektir.
"Gerisin geri
dönüyordunuz" arkanıza dönüp gidiyordunuz. Mücahid ise geri geri
kaçıyordunuz, diye açıklamıştır. Asıl anlamı geri dönüp gitmektir.
Şair der ki: "Onlar
kurtuluş yolları üzerinde olduklarını zannettiler, Oysa onlar topukları üstünde
gerisin geri dönenlerdir."
Buyrukta bu ifade haktan
yüz çevirmeyi anlatmak üzere bir istiaredir. Ali b. Ebi Talib (r.a)
"topuklarınız" kelimesinin yerine; "Arkalarınız, diye okumuştur.
"Gerisin geri dönüyordunuz" buyruğunda da "kef" harfini
ötreli olarak okumuştur.
"Onu ileri sürerek
büyüklük taslıyordunuz" buyruğunda "büyüklük taslıyordunuz"
anlamındaki kelime haldir. "Onu"daki zamir cumhurun görüşüne göre
Harem'e yahut Mescid-i Haram'a veya Mekke şehrine aittir. Her ne kadar önceden
bunlardan söz edilmiyor ise de bu husustaki şöhretleri dolayısıyla bu uygundur.
Yani onlar: Biz Harem ehliyiz, o bakımdan korkmalıyız, diyorlardı.
Anlamın şöyle olduğu da
söylenmiştir: Onlar Mescid-i Haram'ın ve Harem bölgesinin ahalisi olduklarından
dolayı kendi kanaatlerine göre insanlar üzerinde en büyük bir hakka ve mevkie
sahip idiler. Bundan dolayı büyüklük taslıyorlardı. Halbuki büyüklük taslamanın
hak ile bir ilgisi yoktur.
Bir başka kesim buradaki
zamir ayetler söz konusu edildiğinden ötürü Kur'an-ı Kerim'e aittir, demiştir.
Yani: Siz, Benim ayetlerimi dinledikten sonra büyükleniyorsunuz,
azgınlaşıyorsunuz, bundan dolayı da Kur'an'a iman etmiyorsunuz. İbn Atiyye dedi
ki: Bu güzel bir görüştür. en-Nehhas ise: Birinci görüş daha uygundur,
demektedir. Buyruğun ifade ettiği mana da: Onlar Harem dolayısıyla böbürleniyorlar
ve biz: Yüce Allah'ın Harem'inin ahalisiyiz diyorlardı.
[ - ]
"Geceleyin onun
hakkında hezeyanlar ederdiniz." buyruğu ile ilgili açıklamalarımızı da
dört başlık halinde sunacağız:
1- Gece Sohbetleri:
2- Batıl Şeyler Konuşarak Gece Sohbet
Etmek:
3- Yatsı Namazını Kılmadan Uyumanın ve
Yatsıyı Kıldıktan Sonra Sohbet Etmenin Hükmü:
4- Yatsıdan Sonra Mekruh Olmayan
Sohbetler:
1- Gece Sohbetleri:
Yüce Allah'ın:
"Geceleyin onun hakkında hezeyanlar ederdiniz" buyruğundaki
"Geceleyin" kelimesi hal olarak nasb edilmiştir. (Tekil olan bu
kelime): çoğulu olan: (...) anlamındadır. Bu da geceleyin konuşan topluluk
demektir. Ayın gölgesi demek olan (...)den alınmıştır. "Esmer renk"
de buradan gelmektedir. Araplar ayın ışığında Kabe etrafında konuşur, sohbet ederlerdi.
İşte geceleyin konuşup sohbet etmeye buradan hareketle bu isim verilmiştir.
es-Sevri dedi ki: Ayın
gölgesine; (...) denilir. Rengin esmediğine; (...) denilmesi de buradan
gelmektedir. Yine bu esmerliğe; (...) da denilmekte olup, (...): Fahite ismi de
buradan alınmadır. Ebu Reca' bu kelimeyi; "samir"in çoğulu olarak;
(...) diye okumuştur. Nitekim şair şöyle demiştir: "(O kadın dedi ki:)
gece sohbet edenlerin ve insanların etrafımda bulunduklarını görmez
misin?"
Kayle hadisinde de:
"Kocası samir'den geldiğinde ... '' denilmektedir. Yani geceleyin sohbet
eden topluluk arasından çıkıp geldiğinde, demektir. Burada bu isim çoğul
manasına tekildir. Suyun kenarında konaklayan topluluğa -kip olarak- tekil
olarak "hadır" denilmesi ineklerin çoğulu olarak "bakır",
develerin çoğulu olarak da "camil" denilmesi gibi. Erkekleri için de,
müennesleri için de aynı ifade kullanılır. Şanı Yüce Allah'ın: "Sonra sizi
bir çocuk olarak çıkartıyoruz. "(el-Hac, 5) buyruğunda da (tek çok demek
olan) (...) "etfal: çocuklar" demektir. (...) ifadeleri de gece
sohbet eden, konuşan topluluk manasınadır. Bu kelime "essemer"den
alınmış olup bu da ağaçlara gelen ay ışığı anlamındadır. el-Cevheri dedi ki:
"es-Samir" aynı şekilde "es-sümmar" anlamında olup, bunlar
da geceleyin konuşup sohbet eden topluluk demektir. Nitekim haccedene çoğul
olarak "hüccac" denilmesi gibi. Şair de şöyle demiştir: "Ve
eğlenmenin ve sohbetin uzunca yapıldığı gece, sohbet edenler..."
"Samir" lafzı
sanki bu hususta gece sohbet yapmak için bir araya gelinip toplanılan yerin adı
olarak kullanılmış gibidir. Bir diğer açıklamaya göre (şair) burada
"samir" kelimesini tekil olarak kullanmış ancak "es-sümmar"
şeklinde çoğul anlamındadır. Çünkü bu kelime burada zaman yerinde
kullanılmıştır. Şairin şu beyitinde olduğu gibi: "Geceleyin onların
yakınına sohbet ettikleri vakit gelirsen eğer, Şarkıcıların çalgılarını
(işitirsin) ve meclislerinin oldukça kalabalık olduğunu (görürsün.)"
Şairin burada; (...) demesi,
sen geceleyin onlara gelecek olursan, onların geceleyin sohbet etmekte
olduklarını görürsün, anlamında (hal) oluşundan dolayıdır. "Gece ve
gündüz" anlamındadır, çünkü her ikisinde de sohbet edilip, konuşulur.
Deyim olarak; "Semir'in iki oğlu devam ettiği sürece bu işi yapmam,"
denilir. "Semir"in zaman anlamında, onun iki oğlunun gece ve gündüz
anlamında olduğu söylenmiştir. "v İnsanlar ayın görüldüğü bir gecede
sohbet ettikleri sürece ben bu işi yapmayacağım" demektir. (...) tabiri de
(bu manada olmak üzere) kullanılır. eş-Şenferi der ki: "İşte orada ümit
etmem asla beni sevindirecek bir hayatı, Gece sohbetleri devam ettiği sürece;
başımdaki musibetler dolayısıyla ümit kesmiş olarak." "es-Semar"
katı olmayan süt demektir.
Araplar geceleyin sohbet
etmek maksadıyla oturur ve konuşurlardı. Bundan dolayı da yıldızları
tanımışlardı. Sahrada otururlar ve doğan ve batan yıldızları takip ederlerdi,
görürlerdi. Kureyşliler de Kabe'nin etrafında oluşturdukları meclislerinde
batılları ve küfürleri çerçevesinde gece sohbet ederlerdi, Yüce Allah bundan
dolayı da onları ayıplamış bulunmaktadır.
"Hezeyanlar
ederdiniz" kelimesi "te" harfi ötreli ve "cim" harfi
de esreli olarak; (...) kökünden gelmiş gibi okunmuştur. Bu da çirkin sözler
söylemek anlamındadır. Hasta bir kimsenin hezeyan etmesini anlatan; (...) den
gelmiş olarak "te" harfi üstün ve "cim" harfi ötreli olarak
okunmuştur. Bunun da: Peygamber (s.a.v.) ile Kur'an-ı Kerim hakkında kötü
sözler ve çirkin üslublar ile konuşurlardı, demektir. Bu açıklama İbn Abbas ve
başkalarından nakledilmiştir.
2- Batıl Şeyler
Konuşarak Gece Sohbet Etmek:
Said b. Cübeyr, İbn
Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Şu: "Onu ileri sürerek
büyüklük taslıyordunuz. Geceleyin onun hakkında hezeyanlar ederdiniz"
ayet-i kerımesi nazil olunca geceleyin konuşup sohbete dalmak mekruh görülmeye
başlandı. Yani Yüce Allah kendisine itaatın dışındaki hususlarda geceleyin
konuşup sohbet eden bir takım toplulukları yermiştir. Bunların sohbetleri ya
hezeyan kabilindendi yahut ta eziyet vermeye dairdi.
el-A'meş de şöyle
demektedir: Sen hadisle uğraşan bir adamı gördüğün vakit eğer o hadisi yazmıyor
ise onu çimdikle, çünkü o ay ışığında sohbet eden hocalardandır. Yani ayın
görüldüğü gecelerde toplanıp halifelerin, emirlerin başından geçmiş önemli
olayları anlatıp duran kimselerdendir. Halbuki bu onlardan herhangi bir kimse
namaz için doğru dürüst abdest almasını dahi bilmemektedir.
3- Yatsı Namazını
Kılmadan Uyumanın ve Yatsıyı Kıldıktan Sonra Sohbet Etmenin Hükmü:
Müslim'in rivayetine
göre Ebu Berze şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.) yatsı namazını gecenin üçte
birine kadar erteler, yatsıdan önce uyumayı ve ondan sonra da konuşmayı mekruh
görürdü.
İlim adamları derler ki:
Yatsının kılınmasından önce uyumanın mekruh oluşu, vakti tamamen çıkıp da
namazı kaçırmak yahut efdal olan vaktinden sonraya bırakmak tehlikesinden
ötürüdür. Bundan dolayı Ömer (r.a) şöyle demiştir: Her kim (yatsıdan önce)
uyursa, gözüne uyku girmesin, demiş ve bu sözünü üç defa tekrarlamıştır.
Yatsı namazını kılmadan
önce uyumayı mekruh görenler arasında Ömer, oğlu Abdullah, İbn Abbas ve
başkaları da vardır. Malik'in mezhebi de budur.
Bazıları da buna ruhsat
vermişlerdir. Ali, Ebu Musa ve başkaları bu görüşte olanlardandır. Küfelilerin
kabul ettiği görüş de budur.
Kimileri de bu hususta
kendisini namaza uyandıracak kimseleri görevlendirmesi şartını koşmuşlardır.
İbn Ömer'den buna benzer bir görüş rivayet edilmiş, Tahavı de bu kanaati
benimsemiştir.
Yatsıdan sonra
konuşmanın mekruh oluşuna gelince, çünkü namaz onun günahlarına artık keffaret
olmuştur. Böylelikle günahtan yana selamete erişmiş olarak uyur ve yazıcılar
onun amel defterini ibadetle mühürlemiş olurlar. Şayet oturup geceleyin sohbet
eder ve konuşursa bu sefer amel sahifesini heva ve hevesie doldurtur, sonunu
boş ve batıl sözlerle mühürletir. Bu ise mü'minlerin yapacağı işlerden
değildir.
Aynı şekilde geceleyin
sohbet edip konuşma halinde, gecenin sonuna kadar uykuya dalma ihtimalini
yükseltir. Böylelikle gecenin sonuna doğru uyanıp namaz kılma imkanını da
-uyuduğundan dolayı- kaybeder. Hatta bazen sabah namazını da uykuda olduğu için
kaçırabilir.
Şöyle de açıklanmıştır:
Yatsı namazından sonra konuşmanın mekruh görülmesi, Cabir b. Abdullah'ın
rivayet ettiği şu hadis dolayısıyladır: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Ayakların çekilmesinden sonra sohbet edip konuşmaktan sakınınız. Çünkü
hiçbiriniz Yüce Allah mahlukatından etrafa neleri saçtığını bilemez. (Bundan
dolayı) kapıları kapatınız, su kırbaların ağzını bağlayınız, kapların üstünü
örtünüz, kandilleri de söndürünüz.''
Ömer (r.a)dan rivayet
edildiğine göre o, yatsı namazından sonra konuşmaya dalmaları dolayısıyla
insanları dövermiş ve: Gecenin başlangıcında sohbet edersiniz, sonunda uyku mu uyuyacaksınız?
Haydi yazıcı meleklerinizi de rahata kavuşturunuz. Hatta rivayet edildiğine
göre İbn Ömer şöyle demiş:
Kim yatsıdan sonra bir
beyit şiir dahi okuyacak olursa, sabah oluncaya kadar onun hiçbir namazı kabul
olunmaz. Şeddad b. Evs ise bu hadisi Peygamber (s.a.v.)a isnad etmiştir.
Şöyle de denilmiştir:
Yatsıdan sonra konuşmanın mekruh görülmesindeki hikmet şudur: Şanı Yüce Allah
geceyi sükun bulunacak zaman olarak yaratmıştır. Kişi bu zaman konuşmaya
dalacak olursa, o takdirde o geceyi geçimin sağlanması için tasarruf ta
bulunulacak zaman olan gündüze katmış olur. Sanki o bu davranışı ile Yüce
Allah'ın varlık aleminde uygulayageldiği hikmetine muhalefet etme maksadını
gütmüş gibi olur. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Geceyi sizin
için elbise, uykuyu da rahatlık kılan O'dur. O gündüzü de yeni bir hayata
başlangıç yapmıştır. "(el-Furkan, 47)
4- Yatsıdan Sonra
Mekruh Olmayan Sohbetler:
Bu vakitten sonra
sohbetin mekruh olması, Yüce Allah'a yakınlaştırıcı ameller, zikirler, ilim
öğretmek, aile halkı ile ilmi sohbetlerde bulunup, menfaatlerine olacak şeyleri
öğretmek ve buna benzer şeylerin konu olmadığı sohbetlere mahsustur. Çünkü
Peygamber (s.a.v.)dan da selef-i salihten de bu tür hayırlı işlerde geceleyin
sohbet etmenin caiz oluşuna hatta mendub oluşuna dahi delil olacak rivayetler
varid olmuştur. Buhari: "Yatsıdan sonra fıkıh ve hayır hususlarda gece
sohbeti" diye bir başlık açtıktan sonra Kurre b. Halid'in şöyle dediğini
zikreder: Biz el-Hasen'i bekledik, durduk. Yanımıza çıkıp, gelmesi oldukça
gecikti, hatta gece namazına kalkacağı vakte yakın bir zamanda gelip dedi ki:
Şu komşularımız bizleri davet etmişlerdi. Sonra da Enes dedi ki: Bir gece
Resulullah (s.a.v.)ı bekledik. Nihayet gece yarısı oldu, çıkıp geldi ve namaz
kıldırdı. Sonra da bize bir hutbe irad edip, şöyle dedi: "Şüphesiz
insanlar namazlarını kıldılar. Sizler de namazı beklediğiniz sürece namaz
içindesiniz." el-Hasen dedi ki: İnsanlar hayrı gözetleyip, durdukları
sürece hayır içinde olmaya devam ederler. (Buhari) dedi ki: "Misafirlerle
ve aile halkı ile birlikte gece sohbeti yapmak." Bu başlıktan sonra şu
hadisi zikretmektedir: Ebu Bekir b.
Abdu'r-Rahman'dan
nakledildiğine göre Suffe ashabı fakir kimseler idiler... deyip, hadisin geri
kalan bölümünü zikretmektedir. Bu hadisi Müslim de rivayet etmiştir.
Serhadleri bekleyip
korumak, geceleyin askerlerin gözcülükleri ile ilgili büyük mükafat ve pek
büyük ecirlere dair gelen rivayetler, bu hususta varid olmuş haberler arasında
oldukça meşhurdur. Bunların bir bölümü daha önceden Al-i İmran Suresi'nin
sonlarında (190-200. ayetler, 23. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır.
Hamd yalnız Allah'a mahsustur.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN