ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MU’MİNUN

57

/

60

 

إِنَّ الَّذِينَ هُم مِّنْ خَشْيَةِ رَبِّهِم مُّشْفِقُونَ {57}

 وَالَّذِينَ هُم بِآيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ {58}

 وَالَّذِينَ هُم بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَ {59}

وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ مَا آتَوا وَّقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ أَنَّهُمْ إِلَى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَ {60}

 

57. Şüphe yok ki Rabblerinden korkuları sebebiyle titreyenler,

58. Rabblerinin ayetlerine iman edenler,

59. Rabblerine ortak koşmayanlar,

60. Verdiklerini verirlerken Rabblerinin huzuruna dönecekler diye kalpleri ürperenler ...

 

"Şüphe yok ki Rabblerinden korkuları sebebiyle titreyenler" buyruğuna gelince; Yüce Allah kafirleri ve onlara olan tehditleri söz konusu ettikten hemen sonra, hayırlarda ellerini çabuk tutan mü'minleri ve onlara olan vaadlerini dile getirmekte ve bunu onların en açik ve beliğ sıfatları ile birlikte söz konusu etmektedir.

 

"Titreyenler" kelimesi Yüce Allah'ın kendilerini korkuttuğu şeyler dolayısıyla korkanlar, bundan dolayı titreyenler, demektir.

 

"Rabblerinin ayetlerine iman edenler, Rabblerine ortak koşmayanlar, verdiklerini verirlerken Rablerinin huzuruna dönecekler diye kalpleri ürperenler" buyruğu ile ilgili olarak el-Hasen şöyle demektedir: Bunlara ihlas verilmiş olmakla birlikte, yaptıklarının kendilerinden kabul edilmeyeceğinden de korkarlar.

 

Tirmizı'nin rivayetine göre Peygamber (s.a.v.)ın hanımı Aişe (r.anha) şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v.)a şu: "Verdiklerini verirlerken Rablerinin huzuruna dönecekler diye kalpleri ürperenler" ayeti hakkında soru sordum. Aişe dedi ki: Acaba bunlar içki içip, hırsızlık eden kimseler midir? (Peygamber -s.a.v.-) şöyle buyurdu: "Hayır, ey Sıddık'ın kızı! Bunlar oruç tutan, namaz kılan ve sadaka veren, bununla birlikte kendilerinden kabul olunmayacak diye korkan ve hayırlarda ellerini çabuk tutan kimselerdir."

 

 

el-Hasen dedi ki: Andolsun öyle kimselere yetiştik ki; sizin işlemiş olduğunuz günahlar dolayısıyla azaba uğrayacağınızdan korktuğunuzdan daha fazla, yaptıkları iyiliklerinin kabul edilmeyerek yüzlerine geri çarpılacağından korkuyorlardı.

 

Aişe (r.anha), İbn Abbas ve en-Nehai "yaptıklarını yaparlarken" anlamına gelecek şekilde, (...) diye ve son kelimenin hemzesini uzatmaksızın; "Yapmak" kökünden gelmiş bir kelime gibi okumuşlardır.

 

el-Ferra der ki: Aişe (r.anha)dan böyle okuduğu sahih olarak nakledilmişse, bu kıraatiyle cemaate muhalefet etmiş sayılmaz. Çünkü Araplar arasından hemzeyi kullanırken yazması halinde her durumda elif ile yazmayanları vardır. Mesela; "Adama soruldu" ibaresini, "sin"den sonra elif ile yazabilir. Yine; "Alay ederler" kelimesini de "ze" ile "vav" harfleri arasında "elif" ile de yazabilir, "Şey" kelimesini de "ya" harfinden sonra elif ile yazdığı da olur. Bu sebebten bu gibi kimselerin görüşlerine göre; "Verirler" kelimesinin "ya" den sonra elif ile yazılması kusur kabul edilecek bir şey değildir. İşte bu lafzın bu hatta bina en iki şekilde de okunması muhtemel olur: Hem -cemaatin kıraati olan-: (...) şeklinde, hem de -Aişe ve diğerlerinin okuduğu gibi-: (...) şeklinde okunabilir.

 

Cemaatin kıraati için özel olarak iki türlü yorumlanma ihtimali vardır. Birincisine göre: Onlar verdikleri zekat ve sadakaları kalpleri (kabul olunmaz diye) korku duyar. Diğerine göre ise kulların amellerini yazan meleklere (karşı) verdiklerini kalpleri titreyerek verirler. Burada anlamı zaten açık olduğundan dolayı mef'ul hazfedilmiştir. Yüce Allah'ın: "insanlar onda yağmura kavuşturulacak ve onda sıkacaklar." (Yusuf, 49) buyruğunda da mef'ul hazfedilmiştir, manası; onlar susam ve üzüm sıkacaklardır, şeklindedir. Te'vili açıkça ortada olduğundan dolayı, mef'ul ayrıca zikredilmemiştir. Bu durumda kıraatte asıl, İmam mushafta mevcut olan şekliyle hemzeden değiştirilerek elif ile; (...) diye yazılmış demek olur. Burada elif, med ve lin harfleri saklı oluşta birbirlerine benzediklerinden dolayı "vav" olarak yazılmıştır. Bu açıklamayı İbnu'l-Enbari nakletmiştir.

 

en-Nehhas da şöyle demektedir: Bilinen şu ki; İbn Abbas bu lafızları; (...): Yaptıklarını yapanlar" şeklinde okumuştur; aynı zamanda bu Peygamber (s.a.v.) ile Aişe (r.anha)dan rivayet olunan kıraat şeklidir. Bu da hadiste de rivayet edildiği gibi, işledikleri amelleri yapanlar, anlamındadır.

 

"el-Vecel (mealde; ürpermek)" endişelenmek ve korkmak demektir.

Takva sahibi ve tevbe eden bir kimsenin korkusu işin sonu ile ilgilidir; ölümden sonra karşı karşıya kalacağı halleridir. Yüce Allah'ın: "Rabblerinin huzuruna dönecekler diye" buyruğu da ölüm halinde ruhun nasıl teslim edileceğine dikkat çekmektedir. Sahih-i Buhari'de de: "Ameller ancak hatimeler iledir." denilmektedir. Ameli (iyi ve kötüden) karışık olanın, bu karıştırması sebebiyle tehdidin gereğinin kendisine uygulanacağından yana korku içerisinde olması gerekir.

 

Kimi arifler şöyle demiştir: Arifin itaati dolayısıyla duyduğu korku, muhalefeti dolayısıyla duyduğu korkudan fazladır. Çünkü muhalif hareketi tevbe siler, itaat ise maksadın tashih edilmesini de gerektirir.

 

" ... diye onlar" çünkü onlar; yahut ta "Rabblerinin huzuruna dönecekler diye" yani bundan dolayı "kalpleri ürperenler" demektir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Mu’minun 61

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR