MU’MİNUN 21 / 27 |
وَإِنَّ
لَكُمْ فِي الْأَنْعَامِ
لَعِبْرَةً
نُّسقِيكُم
مِّمَّا فِي
بُطُونِهَا
وَلَكُمْ
فِيهَا مَنَافِعُ
كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا
تَأْكُلُونَ
{21}
وَعَلَيْهَا
وَعَلَى
الْفُلْكِ
تُحْمَلُونَ
{22} وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا
نُوحاً
إِلَى
قَوْمِهِ
فَقَالَ يَا
قَوْمِ
اعْبُدُوا
اللَّهَ مَا
لَكُم مِّنْ
إِلَهٍ غَيْرُهُ
أَفَلَا
تَتَّقُونَ {23}
فَقَالَ الْمَلَأُ
الَّذِينَ
كَفَرُوا
مِن
قَوْمِهِ
مَا هَذَا إِلَّا
بَشَرٌ
مِّثْلُكُمْ
يُرِيدُ أَن
يَتَفَضَّلَ
عَلَيْكُمْ
وَلَوْ شَاء
اللَّهُ
لَأَنزَلَ مَلَائِكَةً
مَّا
سَمِعْنَا
بِهَذَا فِي
آبَائِنَا
الْأَوَّلِينَ
{24} إِنْ هُوَ
إِلَّا رَجُلٌ
بِهِ
جِنَّةٌ
فَتَرَبَّصُوا
بِهِ حَتَّى
حِينٍ {25} قَالَ
رَبِّ
انصُرْنِي بِمَا
كَذَّبُونِ {26}
فَأَوْحَيْنَا
إِلَيْهِ
أَنِ
اصْنَعِ
الْفُلْكَ
بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا
فَإِذَا
جَاء
أَمْرُنَا
وَفَارَ
التَّنُّورُ
فَاسْلُكْ
فِيهَا مِن كُلٍّ
زَوْجَيْنِ
اثْنَيْنِ
وَأَهْلَكَ
إِلَّا مَن
سَبَقَ
عَلَيْهِ
الْقَوْلُ مِنْهُمْ
وَلَا
تُخَاطِبْنِي
فِي الَّذِينَ
ظَلَمُوا
إِنَّهُم
مُّغْرَقُونَ
{27} |
21.
Sizin için davarlarda gerçekten bir ibret vardır. Onların karınlarında olandan
size içiririz. Sizin için onlarda çok faydalar da vardır, onların etinden
yersiniz de.
22. Bir de
hem onların üzerinde, hem de gemilerin üzerinde taşınırsınız.
23.
Andolsun ki Nuh'u kavmine gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a ibadet
edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Hiç korkmaz mısınız?"
24.
Kavminden kafir olan ileri gelenler dediler ki: "Bu ancak sizin gibi bir
beşerdir. O size karşı üstünlük sağlamak istiyor. Allah dileseydi elbette
melekler indirirdi. Önce gelen atalarımızdan böyle bir şey işitmedik.
25.
"O ancak deliliği olan bir adamdır. O halde bir zamana kadar onu
bekleyin."
26.
"Ya Rab! Beni yalanladıkları için intikamımı al" dedi.
27. Biz
de ona şunu vahyettik: "Vahyimizle ve gözetimimiz altında bir gemi yap.
Emrimiz geldiğinde ve tandır kaynayıp taşınca o gemiye her hayvandan çifter
çifter ve -aralarından aleyhlerine (azab) söz(ü) geçmiş olanların dışında
kalan- aile halkını götür. Zulmedenler hakkında da bana bir şey söyleme! Çünkü
onlar suda boğulacaklardır.
Yüce Allah'ın:
"Sizin için davarlarda gerçekten bir ibret vardır. Onların karınlarında
olandan size içiririz. Sizin için onlarda çok faydalar da vardır. Onların
etinden yersiniz de. Bir de hem onların üzerinde, hem de gemilerin üzerinde
taşınırsınız" ayetleri ile ilgili açıklamalar daha önceden en-Nahl
Süresi'nde (5-8. ayetler ile 14. ayet, 9. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Yüce
Allah'a hamdu senalar olsun.
Hüd Süresi'nde de (36.
ayet ve devamında) gemi ve Nuh (a.s)ın kıssası geçmişti. Denizde gemiye binmek
ve denizde yolculuk yapmak hakkında açıklamalar da bir kaç yerde (mesela,
el-Bakara, 164. ayet, 4. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.
"Bir de hem
onların" yani karada iken davarların "üzerinde hem de" denizde
"gemilerin üzerinde taşınırsınız." Aslında karada develer üzerinde
taşınılır. Dolayısıyla buradaki zamirin bazı davarlara raci olması mümkündür.
Rivayete göre adamın birisi geçmiş dönemlerde bir ineğe binmiş, şanı Yüce Allah
o ineği konuşturmuş ve o: "Bizler bunun için yaratılmadık, bizler
tarlaları sürmek için yaratıldık" demiştir.
"Sizin O'ndan başka
ilahınız yoktur" buyruğundaki "O'ndan başka" kelimesi bir önceki
lafza uygun olarak cer ile de okunmuştur, mana nazar-ı itibara alınarak ref'
ile de okunmuştur. Daha önce el-A'raf Süresi'nde (59. ayetin tefsirinde) geçmiş
bulunmaktadır.
"Bu ancak sizin
gibi bir beşerdir. O size karşı üstünlük sağlamak istiyor." O kendisine
uyulan, biz de ona uyanlar olmamızı sağlamak suretiyle size önder olmak ve
başınıza geçmek istiyor.
"Allah dileseydi
elbette melekler indirirdi." Yani Yüce Allah gerçekten kendisinden başka
hiçbir kimseye ibadet edilmemesini isteseydi, O, kendi elçisini bir melek
kılardı.
"Önce gelen
atalarımızdan" İbn Abbas'ın açıklamasına göre önceki ümmetler arasında
"böyle bir şey" onun daveti gibi bir çağrı "işitmedik." Biz
herhangi bir insanın onun getirdiği gibi Rabbinin risaletini getirdiğini işitmedik,
diye de açıklanmıştır.
"Böyle bir
şey" ifadesindeki "be" zaiddir; biz önceki atalarımız arasında
böyle bir şeyolduğunu duymadık, demektir. Sonra biri, diğerine dönerek dediler
ki:
"O" Nuh (a.s)ı
kastediyorlar "ancak deliliği olan bir adamdır." Ne söylediğini
bilmeyen deli birisidir. "O halde bir zamana kadar onu bekleyin."
Ölümünü gözetleyin. Deliliği açıkça ortaya çıkıncaya kadar bekleyin, diye de
açıklanmıştır.
el-Ferra dedi ki: Burada
geçen "el-hin: bir süre" ile muayyen bir vakit kastedilmemektedir.
Bu: Onu bir vakte kadar terket, demeye benzer.
Onlar küfürlerini
sürdürmeleri üzerine şöyle dua etti: "Ya Rab! Beni yalanladıkları için
intikamımı al!" Bana itaat etmeyip benim risaletime kulak vermeyenlerden
intikam al!
"Biz de ona şunu
vahyettik." Yani semadan ona rasüller gönderdik ve daha önceden beyan
edildiği üzere "vahyimizle ve gözetimimiz altında bir gemi yap"
dedik.
Allah'ın: "O gemiye
... götür" buyruğu o gemiye koy ve yerleştir, demektir. Mesela, bir yere
yerleştirip koyulan bir şeyi anlatmak üzere; ''Onu oraya koydum,
yerleştirdim" denilir. Abdumenaf b. Rib' el-Hüzeli der ki: "Deve
çobanlarının kaçan develeri kovaladığı gibi, Onları kovalayarak Kutaide denilen
yere soktular nihayet."
"Her hayvandan
çifter çifter" buyruğundaki; "Her" kelimesini Hafs tenvin ile,
diğerleri ise izafet şeklinde (tenvinsiz) okumuşlardır. Bu hususu daha önceden
(Hud, 40. ayetin tefsirinde) söz konusu etmiştik.
el-Hasen der ki: Nuh
(a.s) gemide ancak doğurarak ve yumurtlayarak çoğalan hayvanları taşımıştı.
Sivrisinek, sinek ve kurtçuklardan hiçbir şey taşımadı. Bunlar çamurdan
ürediler. Gemi ile ilgili açıklamalar, daha önceden yeteri kadar geçmiş
bulunmaktadır. Yüce Allah'a hamdolsun.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN