ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MU’MİNUN

12

/

14

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن سُلَالَةٍ مِّن طِينٍ {12}

 ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَّكِينٍ {13}

 

 ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَاماً فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْماً ثُمَّ أَنشَأْنَاهُ خَلْقاً آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ {14}

 

12. Andolsun ki Biz, insanı süzülmüş bir çamurdan yarattık.

13. Sonra onu sağlam bir karargahta yerleşen bir nutfe kıldık.

14. Sonra o nutfeyi alaka kıldık, sonra o alakayı bir parça et ve o bir parça eti kemik yaptık; kemiğe de et giydirdik. Sonra onu bambaşka bir hilkat olarak var ettik. Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yücedir!

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız:

 

1- insanın Yaratılışı:

2- Nutfe:

3- "Bambaşka Bir Yaratılış'':

4- Yaratanların En Güzeli:

5- ibn Abbas'ın Kuran'ı Anlayışına Bir Örnek:

 

1- insanın Yaratılışı:

 

Yüce Allah'ın: "Andolsun ki Biz insanı" buyruğunda kastedilen insan Adem -salat ve selam ona-dır. Bu açıklamayı Katade ve başkaları yapmıştır. Çünkü o çamurdan süzülerek yaratılmıştır. Buna göre Yüce Allah'ın: "Sonra onu ... kıldık" buyruğundaki zamir de Ademoğluna ait olur. Her ne kadar burada ondan söz edilmiyorsa da durumun herkesçe bilinmesi dolayısıyla bu uygun düşmüştür. Çünkü buyruğun anlamı bu zamirin ondan başkasına gitmesine elverişli değildir. Bunun (bu açıdan) bir benzeri de Yüce Allah'ın: "Nihayet o perdenin arkasına girince ... "(Sad, 32) buyruğudur. Burada zamir kendisinden söz edilmeyen güneşe aittir.

 

Burada "sülale" den (süzülmüş olmaktan) kastın, Ademoğlu olduğu da söylenmiştir. Bu açıklamayı İbn Abbas ve başkaları yapmıştır. Bu açıklamaya göre sülale süzme su demek olur ki, kasıt menidir. Sülale "es-sell" kökünden "fuale" veznindedir. Bu da bir şeyden, bir şeyi çıkartmak anlamındadır. Mesela; "Saçı hamurdan çektim, kılıcı kınından çektim, o da çekildi" denilir. Şairin şu mısraı da buradan gelmektedir: "Haydi elbiselerimi, elbiselerinden (kalbimi, kalbinden) çıkart, o zaman rahat edersin."

 

Buna göre nutfe bir sülaledir. Çocuk da selil ve sülale diye adlandırılır.

Bununla sırttan belli bir şekilde süzülen su (meni) kastedilmektedir. Şair de der ki: "Onu derisi kalın, cüssesi iri biri olarak doğurdu, Gereği gibi korunmamış fercin bir sülalesi olarak."

 

Bir başka şair de şöyle demektedir: "Hind ancak bir Arap tayıdır, üzerlerine katırın çıktığı, atlardan süzülmüştür."

 

Yüce Allah'ın: "Bir çamurdan" buyruğu, asıl Adem'dir ve o da çamurdandır, anlamındadır.

 

Derim ki: Bu da onun halis çamurdan yaratıldığı anlamındadır. Onun soyu ise el-En'am Süresi'nin baş taraflarında (2. ayetin tefsirinde) açıkladığımız gibi çamur ve meniden yaratılmıştır. el-Kelbi dedi ki: Sülale çamurun kendisidir, çünkü çamuru sıktığın zaman o parmaklarının arasından sıyrılıp çıkar. İşte çıkan kısım sülaledir.

 

2- Nutfe:

 

Yüce Allah'ın: "Sonra onu ... bir nutfe kıldık" buyruğuna gelince, nutfe, alaka, mudğa ve bunun ile ilgili hükümlere dair açıklamalar el-Hac Süresi'nin baş taraflarında (5. ayet, 1. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır.

 

3- "Bambaşka Bir Yaratılış'':

 

Yüce Allah'ın: "Sonra onu bambaşka bir hilkat olarak varettik" buyruğunda sözü edilen bu bambaşka hilkatin ne olduğu hususunda ilim adamları farklı görüşlere sahiptirler. İbn Abbas, eş-Şa'bi, Ebu'l-Aliye, ed-Dahhak ve İbn Zeyd dedi ki: Bundan kasıt önceleri cansız bir varlık iken daha sonra ona ruhun üflenmesidir. Yine İbn Abbas'tan, dünyaya gelişidir, diye açıkladığı rivayet edilmiştir. Katade de bir kesimden naklen: Saçlarının bitmesidir, diye açıklarken, ed-Dahhak ta: Dişlerin çıkması ve saçların bitmesidir, diye açıklamıştır. Mücahid de: Gençliğinin kemale ermesidir, demiştir. Yine bu açıklama İbn Ömer'den de rivayet edilmiştir.

 

Doğru olan, bunun hem bu hususları, hem de bunların dışında kalan konuşmak, idrak, güzel çabalamalar, makul olan şeyleri elde etmek ve ölünceye kadar hayatında görülen gelişmeleri kapsayan umumi bir ifade olduğudur.

 

4- Yaratanların En Güzeli:

 

"Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yücedir" buyruğuna gelince, rivayet edildiğine göre Ömer b. el-Hattab bu ayet-i kerimenin baş tarafından itibaren "sonra onu bambaşka bir hilkat olarak varettik" buyruğuna kadar dinledikten sonra: "Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yücedir" demiştir. Rasülullah (s.a.v.) bunun üzerine: "Evet, bu böylece (bana) indirilmiştir" diye buyurdu.

 

Ebü Davüd et-Tayalisi'nin, Müsnedınde kaydedilen rivayete göre: "Andolsun ki Biz, insanı süzülmüş bir çamurdan yarattık" ayeti nazil oldu. Bu ayet nazil olunca, ben de: "Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yücedir." dedim. Bunun üzerine: "Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı yücedir" buyruğu nazil oldu.(1) Bu sözleri söyleyenin Muaz b. Cebel olduğu da rivayet edilmektedir. Yine bu sözleri Abdullah b. Ebi Serh'in söylediği de rivayet edilmiştir; o bu sebeble irtidad etmiş ve: Muhammed'in getirdiğinin bir benzerini ben de getiriyorum demişti. İşte Yüce Allah'ın: "Allah'a yalan iftira edenden, yahut kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken: 'Bana da vahyolundu' diye söyleyenden, bir de: 'Allah'ın indirdiği gibi ben de indiririm' diyenden daha zalim kim olabilir" (el-En'am, 93) buyruğu el-En'am Süresi'nde açıklandığı gibi, onun hakkında nazil olmuştur.

 

Yüce Allah'ın: "Ne yücedir" tabiri "bereket"den "tefa'ale" vezninde bir kelimedir.

"Yaratanların en güzeli" sanatı en sağlam olan demektir. Nitekim bir şeyi güzel yapana onu halketti, denilebilir. Şairin şu sözleri de bu kabildendir:

 

"Ve şüphesiz ki sen yarattığını kesersin fakat, Kimileri yaratır, ama sonra da kesemez."

Bazıları da insanlar hakkında bu kelimenin kullanılmayacağı, yaratmanın ancak Yüce Allah'a izafe edilebileceği kanaatindedir.

 

İbn Cüreyc der ki: Yüce Allah: "Yaratanların en güzeli" diye buyurmuştur. Çünkü O, İsa (a.s)a yaratması hususunda belli bir izin vermiştir. Bazıları da bu hususta karar verememiştir. Ancak "san'at" anlamında bu lafzın insanlar hakkında kullanılmayacağı söylenemez. Yoktan var etmek ve icad etmek anlamıyla ise insanlar hakkında kullanılamaz.

 

5- ibn Abbas'ın Kuran'ı Anlayışına Bir Örnek:

 

Ömer (r.a), Ashab-ı Kiram'ın ileri gelenlerine Kadir gecesiyle ile ilgili soru sorması üzerine onlar: En iyi bilen Allah'tır, diye cevap vermişler. Ömer (r.a) İbn Abbas'a: Ey İbn Abbas sen ne dersin? diye sorunca, o da -bu ayet-i kerimeden hareketle- şöyle demişti: Ey ınü'minlerin emiri! Şüphesiz ki Yüce Allah gökleri yedi, yeri yedi olarak yaratmıştır. Ademoğlunu da yediden yarattığı gibi, onun rızkını da yedi şeyde kılmıştır. Görüşüme göre Kadir gecesi yirmiyedinci gecedir. Ömer (r.a) da şöyle demişti: Henüz daha yaşını, başını almamış bu gencin dediğinin bir benzerini söylemekten acze mi düştünüz? Bu hadisi İbn Ebi Şeybe uzun uzadıya Müsned'inde kaydetmektedir.

 

İbn Abbas: "Ademoğlu yedi şeyden yaratılmıştır" sözleriyle bu ayet-i kerimeyi kastetmiştir. "Rızkını da yedi şeyde yaratmıştır" sözleriyle Yüce Allah'ın: "Böylece orada taneler bitiririz. üzümler, sebzeler, zeytinlıkler, hurmalıklar, sık ve bol ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar (bitirdik.)" (Abese, 27-31) buyruklarını kastetmektedir. Burada sözü edilenlerin yedisi Ademoğlu içindir. Otlaklar ise davarlar içindir. Sebzeleri ise Ademoğlu yer ve hanımlar sebze yiyerek kilo alırlar. Bu bir görüş. Bir diğer görüşe göre; "el-kadb" (mealde; sebzeler) bakliyat demektir. O halde bunlar Ademoğlunun rızkıdır. Bir başka görüşe göre el-kadb (mealde; sebzeler) ile otlaklar, davarlara aittir, geri kalan altısı da Ademoğluna aittir. Yedincisi ise davarların kendileridir, çünkü davarlar Ademoğluna verilen rızıkların en büyüklerindendir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Mu’minun 15-16

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR