HAC 45 |
فَكَأَيِّن
مِّن
قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا
وَهِيَ
ظَالِمَةٌ
فَهِيَ خَاوِيَةٌ
عَلَى
عُرُوشِهَا وَبِئْرٍ
مُّعَطَّلَةٍ
وَقَصْرٍ
مَّشِيدٍ |
45. Nice memleketler
vardır ki (ahalisi) zalim iken, Biz onu helak ettik. İşte çatıları düşüp
üzerlerine duvarları yıkılmış; kuyular sahipsiz, yüksek köşkler (ıssız)
kalmıştır.
"Nice memleketler
vardır ki" ahalisi küfür ile "zalim iken Biz onu" oranın
ahalisini "helak ettik." "Nice" kelimesine dair açıklamalar
da daha önce Al-i İmran Suresi'nde (146. ayetin tefsirinde) geçmiş
bulunmaktadır.
"İşte çatıları
düşüp, üzerlerine duvarları yıkılmış." Bu buyruğa dair açıklamalarla daha
önceden el-Kehf Suresi'nde (42. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
"Kuyular sahipsiz,
yüksek köşkler (ıssız) kalmıştır." ez-Zeccac der ki: "kuyular
sahipsiz" ifadesi "memleketler" kelimesine atfedilmiştir. Yani
nice memleketler ahalisi ile nice kuyular ahalisi (vardır ki, Biz onları helak
etmişizdir).
el-Ferra'nın kanaatine
göre ise "kuyular" kelimesi "çatıları" kelimesine
atfedilmiştir.
el-Esmai der ki: Ben
Nafi' b. Ebi Nuaym'e "(kuyu anlamına gelen): bi'r" kelimesi ile
"(kurt anlamına gelen) zi'b" kelimesinde hemze var mıdır? diye
sordum. O şu cevabı vermiştir: Eğer Araplar bunları hemzeli okuyorlarsa, sen de
onları hemzeli oku. Nafi'den rivayet edenlerin bir çoğu bu iki kelimeyi hemzeli
okurlar. Ancak Verş'in, Nafi'den rivayeti bu iki kelimeyi hemzesiz okumak
şeklindedir, asl olan ise hemzeli olduklarıdır.
"Sahipsiz"
kelimesi terkedilmiş anlamındadır. Bu açıklamayı ed-Dahhak yapmıştır. Ahalisi
helak olduğu için çevresinde kimse kalmamış, boş anlamına geldiği de
söylenmiştir. Suyu çekilmiştir, diye de açıklanmıştır. Kuyuların başında
kovaları ve bu kovaların bağlandığı ipleri yoktur, diye de açıklanmıştır.
Anlamlar birbirine yakındır.
"Yüksek
köşkler" buyruğunu Katade, ed-Dahhak ve Mukatil, yüksek ve uzun diye
açıklamışlardır. Adiy b. Zeyd der ki: "O sarayını sert mermerle yükseltti
ve kireç ile sıvadı, Onun tepelerinde ise kuşlara yuvalar vardır."
Said b. Cübeyr, Ata,
İkrime ve Mücahid de "meşıd; yükseltilmiş" kelimesinin alçı ile sıvanmış
anlamında kullanıldığını söylemişlerdir. Recez vezninde de şair şöyle
demektedir:
"Ben her ne kadar
deneyimsiz bir kimse isem dahi, sen beni sanmayasın, Çamur ile alçı arasındaki
su yılanı gibi."
İmruu'l-Kays da şöyle
demektedir: "(Gelen sel) taş ve çakıldan yapılmış hiçbir yapı bırakmadı;
oldukça sağlam taşlarla yükseltilmiş olan müstesna"
İbn Abbas, bu kelimenin
oldukça sağlam, korunan anlamında olduğunu söylemiştir. el-Kelbı de böyle
açıklamıştır. Bu kelime "mef'ul" anlamında ve "mef'il" veznindedir.
Mebyu' (satılan) anlamında mebi' demek gibi.
el-Cevherı der ki:
"el-Meşıd" kelimesi şıd ile yapılmış olan demektir. Bu da alçı yahut
buna benzer duvarın kendisi ile sıvandığı herbir malzemenin adıdır.
"Şin" harfi üstün söylenirse (şeyd şeklinde) mastar olur. "Onu
alçıladı," demektir. Şeddeli olarak; "Uzunca yapılmış, boyu
uzatılmış" anlamındadır. el-Kisai der ki: "Yüksek" tekil için
kullanılır. Yüce Allah'ın: "Yüksek köşkler" buyruğunda olduğu gibi. Şeddeli
olarak kullanılırsa, çoğul anlamındadır. Yüce Allah'ın: "Yüksek kaleler
içinde ... ''(en-Nisa, 78) buyruğunda olduğu gibi.
Bu buyrukta hazfedilmiş
sözler de vardır. İfadenin takdiri de: Ve onlar gibi nice yüksek köşkler de ıp
ıssız kalmıştır, şeklindedir.
Denildiğine göre sözü
edilen kuyu ve köşk Hadramut'ta bilinen iki yerdir. Buradaki köşk, hiçbir
şekilde yanına çıkılamayan bir dağın tepesinde yüksekçe bir köşktür. Sözü
edilen kuyu da bu dağın alt taraflarında bulunup içine düşen ne olursa olsun
rüzgar mutlaka onu dışarı çıkartırdı.
Köşk sahipleri
şehirlerin hükümdarlarıdır. Kuyu sahipleri ise çöllerin hükümdarlarıdır. Yani
Biz, onları da, öbürlerini de helak ettik.
es-Sa'lebi, Ebu Muhammed
b. el-Hasen el-Mukrı ve başkalarının naklettiklerine göre ed-Dahhak ve
başkaları şöyle demiştir: Sözü geçen kuyu "erress" kuyusudur. Bu kuyu
Hadramut bölgesinde, Yemen'de Aden'de idi. Hadura denilen bir beldede
bulunuyordu. Burada Salih (a.s)'a iman edenlerden dört bin kişi gelip
konaklamışlar ve beraberlerinde Salih (a.s) ile birlikte azabtan kurtulmuşlardı.
Salih burada vefat etti, o bakımdan bu yere "Hadra Mevt" adı verildi.
Çünkü Salih (a.s)ı ölüm burada yakalamış ve vefat etmişti. Buraya bir Hazire
bina ettiler ve bu kuyunun etrafında kaldılar, başlarına el-İls b. Cülas b.
Suveyd diye bilinen birisini emir yaptılar. el-Gaznevı'nin naklettiklerine göre
böyledir.
es-Sa'lebi'ye göre bu
emirin adı Culhüs b. Cülas imiş. Bu emir, uygulamaları güzel ve onlara karşı
adaletle davranan birisi idi. Senharıb b. Sevade'yi de ona vezir yaptılar. Bir
süre orada kalıp, zamanla nesilleri çoğaldı. Bu kuyu şehrin tamamının ve
etrafındaki göçebe diyarının su ihtiyacını karşıladığı gibi, buralarda bulunan
bütün binek, koyun, inek ve diğer hayvanların su ihtiyacını da karşılıyordu.
Çünkü bu kuyunun üzerinde kurulmuş pek çok çıkrıklar, dolaplar vardı. Bu
kuyunun başında da görevli bir çok kimse bulunuyordu. Ayrıca kuyunun kenarında
bir kısmı insanlar için bir kısmı binekler için, diğer bir kısmı inekler,
diğerleri de koyunlar için doldurulan büyükçe havuzlar da bulunuyordu. Bunlar
üzerinde görevli olan kimseler de gece-gündüz nöbetleşerek bu havuzlardan su
ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlıyorlardı. Başka kuyuları da bulunmuyordu.
Başlarına geçirdikleri hükümdar uzun bir ömür sürdü. Ölüm gelip çatınca,
suretinin olduğu gibi kalıp değişmemesi için vücudunu yağla sıvadılar. Onlardan
birisi ölüp de kendileri için değerli olan herkese bu şekilde uygulama
yaparlardı. Hükümdarları ölünce bu iş onlara ağır geldi ve işlerinin bozulduğu
kanaatine kapıldılar. Hepsi feryad edip ağlamaya başladılar. Şeytan onların bu
hallerini ganimet bildi. Hükümdarlarının ölümünden pek çok gün sonra
hükümdarlarının cesedinin içine girdi, onlarla konuşup dedi ki: Ben ölmedim,
ancak sizin neler yapacağınızı görmek üzere sizin gözünüzden kayboldum. Buna
çok sevindiler. Çok yakın adamlarına kendisi ile kavmi arasına bir perde
germesini ve bedenindeki şekIl değişiklikler dolayısıyla, öldüğünün
anlaşılmaması için bu perde arkasından onlarla konuşmayı emretti. Onlar da
perde gerisinden yemeyen, içmeyen bir putu diktiler. Onlara hükümdarlarının
ebediyyen ölmediğini ve bu putun kendilerinin ilahı olduğunu da haber verdi.
Bütün bunları şeytan
söylüyor ve onlara hükümdarları konuşuyormuş intibaını veriyordu. Bir çoğu bunu
tasdik etti, bazıları ise bu işten tereddüde düştü. Bunu yalanlayan iman eden
kimseler, bunu tasdik edenlerden daha az dı. Onlara bu hususta öğüt veren bir
kimse konuştu mu mutlaka azarlanır ve tesirsiz hale getirilirdi. Sonunda hepsi
de ona ibadet etrafında toplanmış oldular. Yüce Allah kendilerine bir peygamber
gönderdi. Bu peygambere de vahiy uyanıkken değil, sadece uykudayken inerdi.
Peygamberin adı, Hanzala b. Safvan idi. Onlara bu suretin cansız bir put
olduğunu, şeytanın kendilerini saptırdığını, Yüce Allah'ın mahlukatın suretine
asla girmediğini, hükümdarın Yüce Allah'a ortak olmasının imkansız olduğunu
bildirdi. Onlara öğüt verdi, nasihat etti, Rabblerinin intikamını ve mutlak
kudretini hatırlatarak sakındırdı.
Onlar da bu peygambere
eziyet ve düşmanlık ettiler. O da sırası geldikçe onlara öğüt veriyor ve bundan
geri kalmıyordu. Nihayet çarşıda gezerken onu öldürdüler ve bir kuyuya attılar.
İşte o vakit başlarına gelen geldi. Geceleyin tok ve suya kanmış olarak
uyudular, ancak sabahleyin uyandıklarında kuyunun suyu çekilmiş ve kovaları,
ipleri işlemez hale gelmişti. Hep birlikte bağırıştılar, kadınlar çocuklar
feryad ettiler. Hayvanlar da susuzluktan bağırıp, çağırışmaya koyuldular.
Sonunda hepsi öldüler ve toptan helak edildiler. Yaşadıkları topraklarda
onların yerine yırtıcı hayvanlar kaldı. Evlerinde ise tilkiler ve sırtlanlar
yaşadı. Güzel bahçeleri ve mallarının yerine Arabistan kirazı, dikenleri bol ve
keresteleri sert ve işe yaramaz ağaçlar kaldı. Orada sadece cinlerin sesleri ve
yırtıcı hayvanların ulumaları işitilir oldu.
Yüce Allah'ın
satvetlerinden ve O'nun intikam almasını gerektiren günahlar üzerinde ısrar
etmekten O'na sığınırız.
es-Süheyli dedi ki: Bu
yüksek köşk Şeddad b. Ad b. İrem'in yaptırdığı bir köşktür. Nakledip iddia
ettiklerine göre yeryüzünde onun bir benzeri yapılmamıştır. Bunun da durumu
aynen sözü edilen kuyu gibi olmuştu, yani önceleri orada insanlar varken
sonradan ıpıssız kalmıştır. Önceleri mamurken sonradan kurumuştur. Hiçbir kimse
onun yanına bir çok millik mesafe kadar dahi ona yaklaşamaz çünkü orada
işittiği cinlerin çalgıları ve görülmedik sesler buna imkan vermemektedir.
Halbuki daha önceden pek çok nimetler, rahat bir yaşayış, göz kamaştırıcı bir
mülk ve insanlar arasında bir gerdanlık ahenginde bir düzen vardı. Fakat yok
oldular ve bir daha geri dönemediler.
Şanı Yüce Allah işte bu
ayet-i kerimede bir öğüt, bir ibret ve bir hatırlatma olmak üzere onları
hatırlatmaktadır. Masiyetin içine düşüp kalmaktan ve kötü akıbete uğramaktan
sakındırarak onları hatırlamamızı istemektedir. Böyle bir durumdan Yüce Allah'a
sığınırız, kötü akıbetten O'nun himayesini taleb ederiz.
Şöyle de denilmiştir:
Onları helak eden, daha önceden el-Enbiya Suresi'nde: ''(Halkı) zalim olan nice
ülkeler helak ettik.'' (el-Enbiya, 11) buyruğunu açıklarken belirttiğimiz üzere
Buht Nassar'dır. Bunun sonucunda kuyuları ıpıssız kalmış ve sarayları harab
olmuştu.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN