ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

HAC

32

/

33

 

ذَلِكَ وَمَن يُعَظِّمْ شَعَائِرَ اللَّهِ فَإِنَّهَا مِن تَقْوَى الْقُلُوبِ {32}

 

 لَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى ثُمَّ مَحِلُّهَا إِلَى الْبَيْتِ الْعَتِيقِ {33}

 

32. Bu (böyledir). Kim Allah'ın şeairini ta'zim ederse, şüphesiz ki o kalplerin takvasındandır.

33. Onlarda sizin için belirli bir süreye kadar faydalar vardır. Sonra onların varacakları yer Beyt-i Atik'tir.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı yedi başlık halinde sunacağız:

 

1- "Bu" Buyruğunun Cümle içindeki Yeri:

2- Allah'ın Şeairini Ta'zim Etmek:

3- Şeairin Ta'zimi:

4- Şeair'in Tazimi Kalplerin Takvasından İleri Gelir:

5- Kurbanlıkların Faydaları:

6- Kurbanlık Deveye Binmenin Hükmü:

7- Kurbanlıkların Varacağı Yer:

 

1- "Bu" Buyruğunun Cümle içindeki Yeri:

 

"Bu" buyruğu ile ilgili üç açıklama söz konusudur. Birincisine göre bu mübteda olarak ref' mahallindedir, yani "bu Allah'ın emridir." (İkincisi):

 

Hazfedilmiş bir mübtedanın haberi olarak ref' mahallinde olması da mümkündür. Ayrıca; "Buna tabi olunuz" anlamında nasb mahallinde olması da mümkündür.

 

2- Allah'ın Şeairini Ta'zim Etmek:

 

"Kim Allah'ın şeairini ta'zim ederse" buyruğundaki "şeair" kelimesi "şeira" kelimesinin çoğuludur. Bu da Yüce Allah'ın hakkında emri bulunan yahut da kendisini farkettirdiği ve bildirdiği herşey demektir. Savaşta savaşanların şiarı da buradan gelmektedir. Bu da kendisi vasıtasıyla biri birlerini tanıdıkları alametleri (parolaları) anlamındadır. Kurbanlık develerin iş'arı da buradan gelmektedir. Bu da kanı akıp bir alamet haline gelinceye kadar sağ yanına bir bıçak darbesi indirmek demektir. Bu şekildeki kurbanlık hayvana şiarlandırılmış (el-meş'üra) anlamında "şeira" denilir. Buna göre Allah'ın şeairi dininin alametleri ve bilhassa hac ibadetleriyle ilgili olanları demektir.

 

Bazı kimseler de şöyle demiştir: Burada şeair'den kasıt kurbanlık develerin kilo almalarını sağlamak, onlara gereken önemi vermek ve bu konuda onların pahalı olanlarını tercih etmek demektir. Bu açıklamayı İbn Abbas, Mücahid ve bir topluluk yapmıştır. Bunda lafzı bir işaret de vardır, çünkü develerin satın alınması bazen kişiyi kaçınılmaz bir takım işleri yapmak zorunda bırakabilir ve bu ihlasa delalet etmeyebilir. Ancak daha aşağısı yeterli olmakla birlikte, kurbanlığını ta'zim ederse (yani büyük olanlarından seçerse) o vakit böyle bir kimsenin sadece şeriati ta'zim ettiğini ortaya koyan bir ameli ortaya çıkar. İşte bu da kalplerin takvasından ileri gelir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

3- Şeairin Ta'zimi:

 

Yüce Allah'ın: "Şüphesiz ki o" buyruğundaki zamir ifadenin ihtiva ettiği işe aittir. O bakımdan; (...) denilseydi, bu da (lafzan) caiz olurdu. Bir görüşe göre de burada zamir şeaire racidir. Yani şüphesiz ki şeairin ta'zim edilmesi ... demektir. Burada ifadenin delaleti dolayısıyla, muzaf hazfedilmiştir ve böylelikle zamir de şeaire raci olmuştur.

 

4- Şeair'in Tazimi Kalplerin Takvasından İleri Gelir:

 

"Şüphesiz ki o kalplerin takvasındandır" buyruğunda "kalpler" kelimesi "takva" şeklindeki mastar dolayısıyla mil olduğundan ref' ile de okunmuştur. Bir diğer kıraate göre ise takva, "el-kulub: kalbler"e izafe edilmiştir. (Bundan dolayı mecrur olunmuştur). Çünkü takva hakikati itibariyle kalpte bulunur. Bundan dolayı Peygamber (s.a.v.) da sahih hadiste: "Takva buradadır" deyip göğsüne işarette bulunmuştur.

 

5- Kurbanlıkların Faydaları:

 

Yüce Allah: "Onlarda sizin için belirli bir süreye kadar faydalar vardır" buyruğu ile; bu develere sahip olanlar onları hediyelik kurban olarak göndermeyecek olurlarsa, sırtlarına binmek, sütlerini sağmak, üremeleri, yün vb. özellikleriyle faydalanmalarını kastetmektedir. Bunları kurbanlık olarak gönderdiği takdirde, "belirli olan süre" ortaya çıkmıştır. Bu açıklamayı İbn Abbas yapmıştır. İşte bunlar hediye gönderilecek kurbanlık haline geldi mi yine bunlardan ihtiyaç duyulduğu takdirde sırtlarına binmek ve yavrularının süt ihtiyaçlarını karşılamasından sonra sütlerini içmek suretiyle yararlanılır.

 

Sahih hadiste Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayete göre Resulullah (s.a.v.) bir deveyi önünden süren bir adam görünce ona: "Ona bin" diye emretmiş, adam: Ama bu bir kurbanlıktır, deyince ona: "Ona bin" diye buyurmuş, yine: Bu bir kurbanlıktır deyince, Peygamber: -İki veya üçüncü defasında-: "Yazıklar olsun sana ona binsene" diye söyledi.

 

Cabir b. Abdullah'tan rivayete göre kendisine hediyelik kurbanların sırtına binmeye dair soru sorulunca şöyle demiş: Ben Peygamber (s.a.v.)ı şöyle buyururken dinledim: "Bir başka binek buluncaya kadar mecbur kalırsan ona maruf bir şekilde binebilirsin. ''

 

Bu görüşe göre "belirli süre" onun boğazlanması demektir. Bu açıklamayı da Ata b. Ebi Rebah yapmıştır.

 

6- Kurbanlık Deveye Binmenin Hükmü:

 

Kimi ilim adamı, Peygamber (s.a.v.)ın: "Ona bin" buyruğu dolayısıyla, kurban edilmek üzere götürülen devenin sırtına binmenin vacib olduğunu kabul etmiştir. Bu emrin zahirini esas alanlar arasında Ahmed, İshak ve Zahiriler de vardır. İbn Nafi', Malik'ten şöyle dediğini rivayet etmektedir: Kurban olarak götürülen devenin sırtına aşırı olmayacak şekilde binmekte bir mahzur yoktur. Meşhur olan görüş ise kurbanlık sahibinin böyle bir deveye mecbur kalmadıkça binmeyeceği şeklindedir. Cabir (r.a)ın hadisi bunu gerektirmektedir, çünkü bu hadis bir kayıt getirmektedir. Kayıt getiren nass ise mutlakın hükmünü kayıtlandırır.

 

Şafii ve Ebu Hanife de bu doğrultuda görüş belirtmişlerdir.

 

İhtiyaç halinde bindiği takdirde (ihtiyacını karşıladıktan sonra) üzerinden iner. Bu açıklamayı İsmail el-Kadi yapmıştır. Maliki mezhebinin delalet ettiği görüş de budur. Ancak bu, İbnu'l-Kasım'ın "inmek yükümlülüğü yoktur" şeklindeki nakline muhaliftir. Buna dair delili ise Peygamber (s.a.v.)ın devenin sırtına binmeyi mübah kılmış olmasıdır. O halde bu binmenin istishabı (yani hükmünün bu şekilde kalması) da caizdir. Peygamber efendimizin: "Bir başka binek buluncaya kadar mecbur kalırsan" ifadesi ise İmam Şafii ve Ebu Hanife (r.a)ın görüşleri ile İsmail'in, Malik'in mezhebine dair naklettiğinin doğruluğuna delil teşkil etmektedir. Ayrıca açık bir şekilde Peygamber (s.a.v.)ın kendisi yorgun argın düştüğü halde bir deveyi süren bir adamı gördüğü ve ona: "Ona bin" dediği açık olarak rivayet edilmiştir. Ebu Hanife ve Şafii derler ki: Eğer mübah olan şekliyle o devenin sırtına binmek onu(n değerini) eksiltirse, o takdirde bunun kıymetini ödemesi gerekir ve bu kıymeti tasadduk eder.

 

7- Kurbanlıkların Varacağı Yer:

 

"Sonra onların varacakları yer Beyt-i Atık'tir" buyruğu ile bu kurbanlıkların Beyt'e kadar gideceklerini kastetmektedir ki, bundan kasıt da tavaftır.

 

Yüce Allah'ın: "Varacakları yer" ifadesi ihramlı olan kimsenin ihlali (ihramdan çıkması) tabirinden alınmıştır. Yani Arafe'ye vakfede durmaktan, cemrelere taş atmaktan ve sa'y etmekten ibaret olan bütün hac şeairi sonunda, Beyt-i Atik'te İfada tavafı yapmakla sona erer. Bu açıklamaya göre bu buyrukta bizzat Beyt'in kendisi kastedilmektedir. Bu açıklamayı da Malik, Muvatta'da yapmış bulunmaktadır.

 

Ata; Mekke'ye, Şafii ise Harem bölgesine ulaşıncaya kadar, diye açıklamıştır. Bu açıklama da burada sözü edilen "şeair"in kurbanlık develer olmasına binaendir. Ancak umumi bir anlam ifade etmekle birlikte şeairin tahsis edilmesinin ve ayrıca özellikle Beyt'in zikredilmiş olmasını anlamsız gibi kabul etmenin açıklanabilir bir tarafı yoktur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Hac 34

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR