ENBİYA 62 / 63 |
قَالُوا
أَأَنتَ
فَعَلْتَ هَذَا
بِآلِهَتِنَا
يَا
إِبْرَاهِيمُ
{62} قَالَ
بَلْ
فَعَلَهُ
كَبِيرُهُمْ هَذَا
فَاسْأَلُوهُمْ
إِن كَانُوا
يَنطِقُونَ {63} |
62.
Dediler ki: "Tanrılarımıza bunu sen mi yaptın; ey İbrahim?"
63.
"Hayır" dedi. "Onların bu büyükleri bunu yapmıştır, onlara
sorun; eğer konuşabilirlerse."
"Dediler ki:
Tanrılarımıza bunu sen mi yaptın, ey İbrahim? .. " buyruğuna dair
açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız:
1- Konuşamayan, iş Yapamayan Putlar:
2- Dış Görünüşü itibariyle ibrahim
(a.s.)’ın Yalan Söylediği Kabul Edilen Sözlerinin Anlamı:
3- Ancak Allah İçin Yapılan işler,
ihlaslı jşler Olabilir:
4- Yalanın Mahiyeti:
1- Konuşamayan, iş
Yapamayan Putlar:
Onun bu sözlerini herkes
işitmediğinden ve şahitlik de sabit olmadığından dolayı böyle bir işi yapıp
yapmadığını sordular. Burada hazfedilmiş sözler de vardır: Yani İbrahim getirildi
ve ona: Bu putlara bu işi sen mi yaptın? diye soruldu. İbrahim de karşı delil
getirme üslubu ile: "Hayır, dedi. Onların bu büyükleri bunu
yapmıştır" diye cevap verdi. Yani o, kendisi ile birlikte küçük küçük
putlara da tapılmasını kıskandı ve bu işe öfkelendi. Bundan dolayı diğer küçük
putlara bu işi yaptı. Eğer onlar konuşabiliyor iseler onlara sorun. Böylelikle
büyüğün yaptığı işin ortaya çıkmasını diğerlerinin konuşabilmesi şartına
bağladı. Bununla onların inançlarının tutarsızlığına dikkat çekmek istedi.
Sanki şöyle demiş gibiydi: Eğer bunlar konuşabilirlerse o zaman bu işi o
yapmıştır. Bu açıklamaya göre Yüce Allah'ın: "Onlara sorun, eğer
konuşabilirlerse" buyruğunda bir takdim (ve te'hir) vardır.
Bir başka açıklamaya
göre: O, hayır bu işi -eğer öbürleri konuşabilirlerse- bu büyükleri yapmıştır.
Böylelikle o konuşamayan ve hiçbir şey bilmeyen varlıkların ibadete layık
olmadığını açıklamış oldu. Onun bu söylediği sözler de ta'riz (üstü kapalı
açıklamalar) kabilinden sayılır. Ta'rizli ifadeler ise yalan söylemekten
kurtarıcı bir yoldur. Yani siz kendilerine sorun, eğer konuşabilirlerse onlar
doğruyu söyleyeceklerdir ve eğer konuşamazlarsa bu işi o yapmamıştır, demektir.
Böyle bir ifadenin kapsamı içerisinde bu işi yapanın kendisi olduğunu itiraf
etmek de vardır. Sahih olan da budur, çünkü o bu sözleri kendi aleyhine anlam
çıkacak şekilde ifadelendirmiştir. O halde onun bu sözlerinin ta'riz türünde
olduğunu da ortaya koymaktadır.
Şöyle ki; onlar Allah'tan
başka bu putlara ibadet ediyorlar ve onları ilah ediniyorlardı. Nitekim İbrahim
(a.s.) babasına şöyle demişti: "Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve sana
hiçbir faydası olmayan şeye niçin ibadet edersin?" (Meryem, 42)
İbrahim: "Hayır,
dedi. Onların bu büyükleri bunu yapmıştır" sözlerini, muhatapları: Bunlar
konuşmazlar, faydaları da yoktur, zarar da vermezler desinler; o da
kendilerine: O halde onlara niye ibadet ediyorsunuz, desin diye söylemişti.
Böylelikle bizzat kendilerinin ifadesiyle onlara karşı delil ortaya koymuş
olacaktı.
Bundan dolayı ümmet
nazarında karşıt görüşü savunanın iddiasını görünüşte kabul ederek, batılın
doğruluğunu var saymak caiz görülmüştür, ta ki karşı kanaati savunan bizzat
kendi söylediklerinden hareketle hakka dönebilsin. Çünkü böyle bir tutum delil
olma özelliği açısından daha açıktır ve şüpheyi daha bir ortadan
kaldırmaktadır. Nitekim o kavmine: "Bu, benim Rabbımdir." (el-En'am,
76) Bu benim öz kardeşimdir ve: "Muhakkak ben hastayım. "(es-Saffat,
89) ile:"Hayır, onların bu büyükleri bunu yapmıştır" demişti.
İbn es-Sümeyka' (...):
Hayır ... bunu yapmıştır" buyruğunu "lam" harfi şeddeli olarak:
(...) diye okumuştur ki: Bunu şu büyüklerinin yapmış olması muhtemeldir,
anlamındadır.
el- Kisai dedi ki:
"Hayır ... bunu yapmıştır" buyruğu üzerinde vakıf yapılır, yani bu
işi yapan yapmıştır. Sonra; "Büyükleri budur (onlara sorun eğer
konuşabilirlerse)" diye okumaya başlar.
Bir görüşe göre; onlar
bu işi şu büyüklerinin yaptığını niye kabul ediyorlar ki, demektir. Bu ise haber
lafzı ile karşı tarafı iddiayı kabul etmeye mecbur etme anlamını taşır, yani
bunların ibadet ettiklerine inanan bir kimse onların bir işi yaptıklarını da
kabul etmelidir. Bu da: Hayır -sizin de kabul etmek zorunda olduğunuz gibi- bu
işi onların şu büyükleri yapmıştır, demektir.
2- Dış Görünüşü
itibariyle ibrahim (a.s.)’ın Yalan Söylediği Kabul Edilen Sözlerinin Anlamı:
Buhari, Müslim ve
Tirmizi'nin rivayetlerine göre Ebu Hureyre şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v.)
buyurdu ki: "Peygamber İbrahim -üç husus dışındaasla hiçbir şey hakkında
yalan söylemiş değildir. Bunların birisi onun: "Şüphesiz ki ben
hastayım" (es-Saffat, 89) sözü, diğeri Sara hakkında: O benim
kızkardeşimdir demesi, diğeri de: "Hayır; onların bu büyükleri bunu
yapmıştır" demesidir." Lafız Tirmizi'ye aittir. Tirmizi dedi ki: Bu
hasen, sahih bir hadistir.
İsra'yı anlatan hadiste,
Müslim'in Sahih'indeki rivayete göre Ebu Hureyre (r.a.), İbrahim (a.s.) kıssası
hakkında şöyle demiştir: Ve onun yıldız hakkındaki: "Bu benim
Rabbimdir." (el-En'am, 76) sözünü de zikretmektedir. Buna göre onun
söylediği yalanların sayısı dört tane olmaktadır. Ancak Resulullah (s.a.v.):
"İbrahim peygamber ancak üç defa yalan söylemiştir. Bunların ikisi şanı
Yüce Allah'ın zatı hakkındadır. (Biri): "Gerçekten ben hastayım" sözü
ile: "Hayır; onların şu büyükleri bunu yapmıştır" sözleri, birisi de
Sara hakkındadır." Bu lafzıyla hadisi Müslim rivayet etmiştir.
Yıldız hakkında
söylediği: "Bu benim Rabbimdir" sözünü yalan kapsamına girmekle
birlikte; söylediği yalanlar arasında saymayışının sebebi -doğrusunu en iyi
bilen Allah'tır ya- bu sözünü henüz çocukken ve mükellef olmadığı bir halde
söylemiş olabilir. Yahut da o kavmine bu sözleri onları azarlamak ve
yaptıklarını reddetmek anlamında, soru maksadı ile söylemiş olmalıdır ve soru
edatı hazfedilmiştir. Ya da kavmine karşı değişikliğe uğramak özelliğinde
bulunan varlığın rab olmaya elverişli olmadığına dikkatlerini çekmek maksadıyla
delil getirmek üzere söylemiş olabilir. Bütün bu şekiller geniş açıklamaları
ile birlikte el-En'am Suresi'nde (76. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
Yüce Allah'a hamd olsun.
3- Ancak Allah İçin
Yapılan İşler, İhlaslı İşler Olabilir:
Kadı Ebu Bekr
İbnu'l-Arabi dedi ki: Bu hadiste insanın adeta belini kıran çok büyük bir ilke
vardır. O da şudur: Peygamber (s.a.v.): "İbrahim yalnız üç defa yalan
söylemiştir. Bunların ikisinde Allah'ın dini hakkında mücadele vermiştir.
Bunlar da: "Gerçekten ben hastayım." (es-Saffat, 89) sözü ile:
"Hayır, onların şu büyükleri bunu yapmıştır" sözüdür." O: Bu
benim kızkardeşimdir sözünü her ne kadar o sözle hoşlanılmayan bir hali savmak
istedi ise de, Allah için söylenmiş bir söz olarak saymamıştır. Çünkü İbrahim
(a.s.)ın söylediği bu sözlerde namusunu korumak ve hanımını kollamak gibi
şahsına ait bir payı bulunduğundan, bu sözü Allah için söylenmiş bir söz olarak
değerlendirmemiştir. Buna sebeb de her türlü dünya şaibelerinden tamamiyle
arınmış amel dışında herhangi bir ameli Allah için ve Allah uğrunda yapılmış
bir amel olarak değerlendirmemiş olmasıdır. Nefse raci' olan ta'rizli ifadeler
eğer halis bir şekilde din için yapılacak olursa, o vakit yalnız Yüce Allah
için yapılmış olurlar. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Şunu bilin
ki halis olan din yalnız Allah'ındır. "(ez-Zümer, 3) Böyle bir davranışı
eğer biz yapmış olsaydık, Allah için olurdu, fakat İbrahim (a.s.)'ın konumu
bunun öbür türlü olmasını gerektirmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
4- Yalanın Mahiyeti:
İlim adamlarımız der ki:
Yalan bir şey hakkında üzerinde bulunduğu halden farklı olarak haber vermek
demektir. Kuvvetli görülen o ki, İbrahim (a.s.)ın haber verdiği hususlar bir
takım ta'rizlerden ibarettir. Her ne kadar bunlar ta'riz, hasenat ve mahlukat
hakkında bir takım deliller ve belgeler ise de, rütbeyi olumsuz olarak etkilemiş
ve (onu) Muhammed (s.a.v.)ın mevkiinden daha aşağıya indirmiş, bu sözleri
söyleyen bunlardan dolayı -şefaat hadisinde varid olduğu üzere- haya etmiştir.
Çünkü peygamberler Yüce Allah'ı ta'zim ettiklerinden, başkalarının
çekinmedikleri şeylerden çekinirler. Peygamberlik ve halillik mertebesinde ona
yakışan hakkı açıkça söylemek ve ne olursa olsun durumu açıktan açığa
bildirmekti. Bununla birlikte ona bu hususta ruhsat verilmiş, o da ruhsatı
kabul etmişti. Bundan dolayı da o olayda anlatılanlar olmuştu. Bu sebebten
ötürü şefaat hadisinde de şöyle diyeceği belirtilmiştir: "Ben ise
ötelerden ötelerden halil edinildim." Bu hadiste "ötelerden
ötelerden" anlamı verilen; (...) lafzının her ikisi de "Onbeş"
lafzında olduğu gibi, fetha üzere mebnidirler. "O ev ev dolaşıyor"
ifadesinde de böyledir.
Müslim'in bazı
nüshalarında ise; (...) denilerek (...) tekrar edilmiştir. Bu takdirde (kelime
sonlarındaki hemzelerin) fetha üzere bina edilmesi caiz olmaz. Bunların her
birisi damme üzere mebni olur. Çünkü burada izafe kesilmiş ve muzaf da niyet
edilmiştir. "Önce ve sonra" kelimeleri gibi. Eğer muzaf niyet
edilmeyecek olursa hem i'rabı verilir, hem de tenvin alır. Ancak:
"Öte" kelimesi munsarıf değildir, çünkü bunda te'nis elifi vardır.
Zira Araplar bunun küçültme ismini yaparlarken: (...) derler. el-Cevheri der
ki: Bu kelime şazdır. Buna göre; (...) lafzının tekrarlanması ile birlikte,
fetha gelmesi sahih olur. Hadisin anlamı da şu olur: Ben, benden başkalarından
sonra halil oldum.
Bundan da şu anlaşılır:
Halil oluşun, kemal derecesine ulaşmak, ancak o günde -daha önceden de geçtiği
gibi- Makam-ı Mahmud'da olması mümkün olan kimse için söz konusudur ki; bu da
bizim Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.)dır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN