ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

ENBİYA

45

/

46

 

قُلْ إِنَّمَا أُنذِرُكُم بِالْوَحْيِ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَاء إِذَا مَا يُنذَرُونَ {45}

 

 وَلَئِن مَّسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِّنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ {46}

 

45. De ki: "Ben sizi ancak vahy ile korkutuyor ve uyarıyorum." Halbuki sağırlar uyarıldıkları zaman yapılan çağrıyı işitmezler.

46. Eğer Rabbinin azabından onlara azıcık bir şey dokunursa, elbette: "Vay bize! Çünkü biz gerçekten zalimlerden olduk" diyeceklerdir.

 

"De ki: Ben sizi ancak vahy ile" Kur'an ile "korkutuyor ve uyarıyorum" ve onunla sizi sakındırıyorum.

 

"Halbuki sağırlar uyarıldıkları zaman" yani ayetleri kavramalarını, hakkı işitmelerini önleyecek şekilde Allah'ın kalbini sağırlaştırdığı, kulaklarını mühürleyip gözlerini perdelediği kimseler "yapılan çağrıyı işitmezler."

 

Abdu'r-Rahman es-Sülemı ve Muhammed b. es-Semeyka "işitmezler" anlamındaki buyruğu; (...) şeklinde "ya" harfi ötreli ve "mim" harfi üstün olarak meçhul bir fiil diye okumuştur. "Sağırlar" anlamındaki kelime ise naib-i faili olarak merfudur. Yani Allah onları işittirmez.

 

Ebu Amir ve yine es-Sülemı ile Ebu Hayve ve Yahya b. el-Haris bu kelimeyi "te" harfi ötreli, "mim" harfi esreli "sağırlar" anlamındaki kelime de üstün ile, mansub olarak okumuşlardır. "Şüphesiz ki sen ey Muhammed, sağırlara çağrıyı işittiremezsin" demek olur. Bu kıraate göre hitap, Peygamber (s.a.v.)'edir. Ancak kimi dilbilginleri bu okuyuşu reddetmişlerdir. Çünkü bu takdirde; "Kendilerini uyardığın" zaman denilmesi gerekirdi. en-Ne hhas ise şöyle demektedir: Bu caizdir, çünkü mana zaten bilinmiş oluyor.

 

"Eğer Rabbinin azabından onlara azıcık bir şey" İbn Abbas, bir parça, Katade, bir miktar ceza, İbn Keysan az ve asgari bir miktardaki "şey dokunursa" diye açıklamıştır.

"Azıcık bir şey" kelimesi, "Misk kokusu" tabirinden alınmıştır. Şair şöyle demiştir: "Amre ise hanımların en şereflilerindendir, Onun kolları etrafa misk kokusu saçıyor."

İbn Cüreyc de bunun hal anlamında olduğunu söylemiştir. Nitekim; "Filan kişi filana kendi malından bir pay verdi" denilmektedir. Şair de şöyle demektedir: "Sizin yanına lutfile yapacağınız bağışlarınızı umarak geldiğimde, Sen bana öyle bir mal verdin ki, gönlümü onunla hoş ettin."

 

Burada "el-Arab" kelimesi nefis (gönül) demektir.

Nefha, sözlükte basit bir itme anlamındadır. Buna göre anlam şöyle olur:

Şayet onlara azabtan asgari bir bölüm dahi isabet edecek olsa; "Elbette: Vay bize! Çünkü biz gerçekten zalimlerden olduk" haddi aşanlar olduk "diyeceklerdir." Böylelikle günahları itiraf etmenin kendilerine fayda vermeyeceği bir zamanda itiraf ta bulunacaklardır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Enbiya 47

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR