ENBİYA 22 / 24 |
لَوْ
كَانَ
فِيهِمَا
آلِهَةٌ
إِلَّا
اللَّهُ
لَفَسَدَتَا
فَسُبْحَانَ
اللَّهِ
رَبِّ
الْعَرْشِ عَمَّا
يَصِفُونَ {22} لَا
يُسْأَلُ
عَمَّا
يَفْعَلُ وَهُمْ
يُسْأَلُونَ
{23} أَمِ اتَّخَذُوا
مِن دُونِهِ
آلِهَةً
قُلْ هَاتُوا
بُرْهَانَكُمْ
هَذَا
ذِكْرُ مَن
مَّعِيَ وَذِكْرُ
مَن قَبْلِي
بَلْ
أَكْثَرُهُمْ
لَا
يَعْلَمُونَ
الْحَقَّ
فَهُم
مُّعْرِضُونَ
{24} |
22. Eğer
göklerle yerde Allah'tan başka ilahlar olsaydı ikisinin de düzeni bozulup
gitmişti. Arş'ın Rabbi olan Allah nitelemelerinden münezzeh ve yücedir.
23. O,
işlediklerinden sorumlu tutulmaz. Halbuki onlara sorulur.
24.
Yoksa O'ndan başka ilahlar mı edindiler? "Delilinizi getirin" de.
"Bu benimle
olanın da zikridir, benden öncekilerin de zikridir." Bilakis onların çoğu
hakkı bilmezler. Bundan ötürü de yüz çeviricidirler.
"Eğer göklerle
yerde Allah'tan başka ilahlar olsaydı, ikisinin de düzeni bozulup
gitmiştL" Yani göklerde ve yerde Allah'tan başka kendilerine ibadet olunan
ilahlar bulunmuş olsaydı, ikisi de bozulur giderdi.
el-Kisai ve Sibeveyh
derler ki: "Müstesna (mealde; başka)" edatı; "Başka"
anlamındadır. Birincisi, ikincisinin yerine kullanılınca istisna edatından
sonra gelen isim diğerinin i'rabını almış oldu. Şairin şu beyitinde olduğu
gibi: "Babanın ömrü hakkı için yemin ederim, her kardeş kardeşinden
Ayrılacaktır, iki kutup yıldızından başka."
Sibeveyh de (bu manada
olmak üzere) şöyle denildiğini nakletmektedir: "Eğer bizimle birlikte
Zeyd'den başkası olsaydı, mutlaka helak olurdu."
el-Ferra da şöyle
demektedir: Buradaki istisna edatı; "Dışında" anlamındadır. Yani eğer
her ikisinde Allah'ın dışında bir takım ilahlar bulunmuş olsaydı, orada
bulunanların düzeni bozulurdu.
Başkası da şöyle
demiştir: Eğer göklerde ve yerde iki tane ilah bulunmuş olsaydı, kainatın
idaresi bozulurdu. Çünkü ilahlardan birisi bir şey, diğeri onun aksi olan bir
şey isteyecek olursa (istediği olmayanlardan) birisi aciz olurdu.
Yine "bozulup
gitmişti" ifadesinin, onlar harab olur giderdi ve ortaklar arasında
meydana gelen anlaşmazlıklar dolayısı ile birbirleriyle çekiştiklerinden ötürü her
ikisinde bulunanlar helak olurlardı, anlamına geldiği de söylenmiştir.
"Arş'ın Rabbi olan
Allah nitelemelerinden münezzeh ve yücedir." Yüce Allah kendisini ortağı
yahut evladı bulunmaktan tenzih ettiği gibi, kullarına da kendisini böylece
tenzih etmelerini emretmektedir.
"O işlediklerinden
sorumlu tutulmaz. Halbuki onlara sorulur." Bu buyruk Kaderiye'nin ve
başkalarının belini kıran bir buyruktur. İbn Cüreyc dedi ki: Yani kullar O'nun
yarattıkları hakkındaki kaza ve kaderinden ötürü O'na soru soramazlar. Aksine
O, bütün yaratıklara yaptıklarından ötürü soru sorar. Çünkü onlar kuldurlar.
Bununla şunu açıklamaktadır: Yarın Mesih gibi, melekler gibi amellerinden
sorumlu tutulacak herhangi bir kimse hiçbir şekilde ilah olmaya elverişli
değildir.
Şöyle de açıklanmıştır:
O, yaptıklarından dolayı sorgulanamaz ama kendileri sorgulanacaklar.
Ali (ra)dan rivayet
edildiğine göre bir adam ona: Ey mü'minlerin emiri demiş. Rabbimiz kendisine
isyan edilmesini sever mi? diye sormuş. O da şu cevabı vermiş: Peki Rabbimize
rağmen O'na isyan edilebilir mi? Adam sormuş:
Beni hidayet bulmaktan
alıkoysa ve beni helak etse, bana iyilik mi etmiş olur, kötülük mü? Ona şu
cevabı vermiş: Eğer hakkın olan bir şeyi senden alıkoyarsa, sana kötülük etmiş
olur. Şayet lütfunu sana vermemiş ise, bu O'na ait bir şeydir. Onu dilediğine
verir. Daha sonra şu: "O işlediklerinden sorumlu tutulmaz, halbuki onlara
sorulur" ayetini okumuş.
İbn Abbas'tan da şöyle
dediği nakledilmektedir: Yüce Allah Musa'yı peygamber olarak gönderip onunla konuşunca
ve üzerine Tevrat'ı indirince şöyle dedi: Allah'ım, şüphesiz ki Sen pek büyük
bir Rab'sin. Eğer Sana itaat olunmasını dilersen, şüphesiz ki Sana itaat
olunur. Eğer hiçbir şekilde Sana isyan edilmemesini dilesen, Sana isyan
edilmez. Bununla birlikte Sen, Sana itaat edilmeyi seversin. Ve yine bu hususta
Sana isyan olunuyor. Rabbim bu nasıl olur? Yüce Allah kendisine: Bana
yaptığımdan dolayı soru sorulmaz, ama onlara sorulur diye vahyetti.
"Yoksa ondan başka
ilahlar mı edindiler?" Allah'tan başka ilah edinmekten ötürü azarı daha da
ileri götürmek üzere tekrar bu hayret ifade eden soruyu sormaktadır. Yani
yaratmakta ve hayat vermekte sıfatları önceden geçtiği gibi iken ... (nasıl
olur da ondan başkasını ilah edinirler)? Bu durumda; "Yoksa" burada
önceden de geçtiği üzere " ... mı, mu" anlamında olur. O halde buna
dair delillerini getirsinler.
Şöyle de açıklanmıştır:
Birincisi akli bakımdan bir delillendirme idi. Çünkü orada: "Onlar
diriltir mi hiç?" yani ölüleri diriltebilirler mi? Heyhat. .. demekti.
İkincisi ise nakli: delillerle bir delillendirmedir. Yani haydi bu açıdan
delilinizi getirin, hangi kitapta böyle bir şey indirilmiştir. Kur'an'da mı
yoksa diğer peygamberlere indirilmiş kitaplarda mı?
"Bu benimle olanın
da zikridir." Yani Kur'an'da ihlasla tevhid emri verilmiştir. "Benden
öncekilerin de zikridir." Tevrat'ta, İncil'de ve Allah'ın indirmiş olduğu
bütün kitaplarda da olan budur. Bakın bakalım, bu kitaplardan herhangi
birisinde Allah, kendisinden başka ilah edinmeyi emretmiş midir? Çünkü tevhid
ile ilgili hususlarda şeriatler arasında farklılık yoktur. Farklılık emir ve
nehiylerdedir sadece.
Katade de şöyle
demektedir: Burada Kur'an-ı Kerım'e işaret edilmektedir.
Yani "bu benimle
olanın" onlar için gerekli ve bağlayıcı olan helal ve harama dair
hükümleri ihtiva eden "zikridir. Benden öncekilerin" iman ile
kurtulup, şirk dolayısıyla helak olan önceki ümmetlerin "de
zikridir."
Şöyle de açıklanmıştır:
"Benimle olanın zikri" iman dolayısıyla onlara verilecek mükafat ile,
küfür dolayısıyla onlara verilecek ceza; "Benden öncekilerin zikri"
ise benden önceki ümmetlere dünyada yapılacak şeyler ile ahirette yapılacak
şeylere dair bilgi demektir.
Bu ifadenin tehdit
anlamında olduğu da söylenmiştir. Yani siz istediğinizi yapınız, pek yakında
perde açılacaktır.
Ebu Hatim'in de
naklettiğine göre Yahya b. Ya'mer ile Talha b. Musarrif bu buyruğu: "Bu
hem benimle beraber olandan bir zikirdir hem benden öncekilerden bir
zikirdir" diye tenvin ile ve "mim"i esreli okumuşlardır. Ebu
Hatim bu okuyuşun izah edilecek bir tarafı olmadığını söylemiştir. Ebu İshak
ez-Zeccac ise şöyle demiştir: Bu kıraate göre anlam şöyle olur: Bu bana
indirilen ve benimle birlikte olanlardan bir zikirdir ve benden öncekilerden de
bir zikirdir. Şöyle de açıklanmıştır: Bu benden öncesinden beri devam eden bir
zikirdir. Yani ben, benden önceki peygamberlerin getirdiklerini getirmiş
bulunuyorum.
"Bilakis onların
çoğu hakkı bilmezler." İbn Muhaysın ve el-Hasen "hakkı"
kelimesini (...) diye ötreli olarak; "o haktır, bu hakkın ta kendisidir"
anlamında ref' ile okumuştur. Bu kıraate göre bundan önceki kelime olan
"bilmezler" kelimesi üzerinde vakıf yapılır Ancak "hak"
kelimesinin nasb ile kıraatine göre burada vakıf yapılmaz.
"Bundan ötürü
de" haktan ki bu da Kur'an'dır "yüz çeviricidirler." Tevhi din
delil ve belgesi üzerinde düşünmezler.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN