TA-HA 62 / 64 |
فَتَنَازَعُوا
أَمْرَهُم
بَيْنَهُمْ
وَأَسَرُّوا النَّجْوَى
{62} قَالُوا
إِنْ
هَذَانِ
لَسَاحِرَانِ
يُرِيدَانِ
أَن
يُخْرِجَاكُم مِّنْ
أَرْضِكُم
بِسِحْرِهِمَا
وَيَذْهَبَا
بِطَرِيقَتِكُمُ
الْمُثْلَى {63} فَأَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ
ثُمَّ
ائْتُوا
صَفّاً
وَقَدْ أَفْلَحَ
الْيَوْمَ
مَنِ
اسْتَعْلَى {64} |
62.
Büyücüler durumlarını aralarında karşılıklı konuştular. Danışmalarını da gizli
yaptılar.
63.
Dediler ki: "Bu ikisi gerçekten sihirbazdır. Sizi sihirleriyle yurdunuzdan
çıkarmak ve sizin en güzel olan bu yolunuzu yok etmek istiyorlar.
64.
"O bakımdan bütün becerilerinizi bir araya getirip saf saf gelin.
Çünkü bugün kim üstün
gelirse umduğunu elde eder."
"Büyücüler
durumlarını aralarında karşılıklı konuştular." Birbirleriyle danıştılar.
"Danışmalarını da gizli yaptılar." Katade dedi ki: "Dediler
ki:" Eğer bunun ortaya koyacağı bir büyü ise onu yeneriz. Şayet onun
getirdiği, Allah'tan ise o vakit bu işin karşısında durmamız mümkün değildir.
İşte aralarında gizlice konuştukları buydu.
Aralarında gizledikleri
sözün: "Bu ikisi gerçekten sihirbazdır" ayeti ile ifade edilenler
olduğu da söylenmiştir ki bu es-Süddi ve Mukatil'in görüşüdür. Bir diğer
açıklamaya göre gizledikleri: Eğer o bizi yenik düşürürse biz ona uyarız, sözleridir.
Bunu da el-Kelbi söylemiştir. Buna delil de sonunda sergiledikleri
tutumlarıdır.
Bir başka görüşe göre
onların gizlice konuştukları, Musa (a.s.)ın kendilerine: "Vay size!
Allah'a yalan uydurmayın" sözünü söylediğinde; "bu bir sihirbaz sözü
değildir" sözleridir.
"Gizli
konuşmak" anlamı verilen "en-necva" kelimesi "münacat
(kendi aralarında konuşmak)" demek olur. Bu hem isim, hem mastar olarak
kullanılabilir. Buna dair açıklamalar daha önceden en-Nisa Süresi'nde (114. ayetin
tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
"Bu ikisi Gerçekten
Sihirbazdır" Buyruğunun Okunuşu ve Dilcilerin Açıklamaları:
Yüce Allah'ın: "Bu
ikisi gerçekten sihirbazdır" buyruğunu Ebu Amr; (...) diye okumuştur. Bu
kıraat Osman, Aişe (Allah ikisinden de razı olsun) ve onlardan başka
sahabilerden de rivayet edilmiştir. el-Hasen, Said b. Cübeyr, İbrahim en-Nehai
ve başka tabiiler de böyle okumuştur. Kıraat alimlerinden İsa b. Ömer ve Asım
el-Cahderi -en-Nehhas'ın naklettiğine göre de böyle okumuşlardır. Böyle bir
kıraat i'raba uygun olmakla birlikte, Mushaf'a muhaliftir.
ez-Zühri, el-Halil b.
Ahmed, el-Mufaddal, Eban, İbn Muhaysın, İbn Kesir ve Hafs'ın rivayetine göre
Asım ise; (...) şeklinde "nun" harfini şeddesiz olarak ve; "İki
sihirbazdır" diye okumuşlardır. İbn Kesir ise; "Bu ikisi"
lafzının "nün"unu şeddeli okumuştur. Bu şekildeki kıraat hem Mushaf'a
muhalif olmaktan, hem i'rab bakımından yanlışlıktan kurtulmuştur. Bu da; bu
ikisi ancak iki sihirbazdır, demek olur.
Medineliler ve Küfeliler
ise "nün" harfini şeddeli olarak; (...) şeklinde ve; (...) diye
okumuşlar. Ancak bu okuyuşlarıyla Mushaf'a uygun okurlarken, i'raba muhalefet
etmişlerdir.
en-Nehhas dedi ki:
Bunlar imamlardan belli bir çoğunluğun rivayet etmiş olduğu üç ayrı kıraattir.
Abdullah b. Mes'ud'dan; "Bu ikisi ancak iki sihirbazdır" şeklinde
okuduğu rivayet edilmiştir. el-Kisai de Abdullah'ın kıraatinin; (...) şeklinde
"lam"sız olduğunu söylemiştir. el-Ferra da Ubeyy'in kıraatinin; (...)
şeklinde olduğu söyler, İşte bunlar da tefsir olarak değerlendirilecek farklı
üç ayrı kıraattir. Hatları Mushaf'a uygun olmadığından dolayı bu şekilde okumak
caiz değildir.
Derim ki: İlim
adamlarının, Medine ve Küfelilerin kıraati ile ilgili olarak altı görüş vardır.
Bunları İbnu'l-Enbari "Kitabu'r-Red" adlı eserinde, en-Nehhas da
"irabu'l-Kur'an"adlı eserinde, el-Mehdevi de Tefsir'inde
zikretmişlerdir. Onlardan başkaları ise; bu açıklamaları naklederken birinin
sözünü diğerininkine karıştırmıştır. Ancak böyle bir kıraati bazıları da hatalı
görmüşler. O kadar ki Ebu Amr; Ben; (...) diye (Medineliler ile Kufeliler gibi)
okumaktan Allah'tan haya ederim, demiştir.
Urve, Aişe (r.anha)dan
rivayet ettiğine göre ona şöyle soruldu: Yüce Allah: "Fakat onlar arasında
ilimde yüksek bir dereceye erenler" (en-Nisa, 162) diye buyurduktan sonra;
"Namaz kılanlar" denilmiştir. el-Maide Suresi'nde de: "iman
edenlerle, yahudiler ve sabiiler ... " (el-Maide, 69) denilmiş "Ve:
"Bu ikisi gerçekten sihirbazdır" diye buyurulmuştur. Bu konuda ne
dersin? şu cevabı verdi: Ey kızkardeşimin
oğlu! Bu katibin bir
yanlışlığıdır.
Osman b. Affan (ra) da
şöyle demiştir: Mushaf'ta lahn vardır. (Arap dil kurallarına aykırı yazımlar
vardır.) Araplar dilleriyle bunu düzelteceklerdir.
Eban b. Osman da şöyle
demiştir: Ben bu ayeti babam Osman b. Affan'ın huzurunda okudum, bu bir lahn ve
bir hatadır, dedi. Bu sefer birisi ona: Niye onu değiştirmiyorsun? deyince, o
da: Onu bırakın dedi. Çünkü helali haram kılmıyor, haramı da helal kılmıyor,
dedi.
Bu husustaki altı
görüşten ilkine göre el-Haris b. Ka'boğullarının ve Zebid, Has'am ve Kinane b.
Zeyd'in lugatı (şivesi) olduğu şeklindedir. Onlar tesniyenin ref'ini de,
nasbını da, cer'ini de "elif" ile yaparlar ve (şu üç hale birer örnek
olmak üzere mesela) şöyle derler: "İki Zeyd geldi, iki Zeyd'i gördüm, iki
Zeyd'e uğradım." Yüce Allah'ın önceden geçtiği gibi (Yunus, 16. ayetin
tefsirinde): "Onu size bildirmezdi" (Yunus, 16) buyruğunda böyledir.
elFerra da, -ve ben kendisinden daha fasih bir kimse görmedim dediği
Esedoğullarından bir adama ait şu beyiti nakletmektedir: "Tıpkı yılanın
çenesini kapatması gibi, o da çenesini kapattı ve eğer yılan, Dişlerini
geçirmek için uygun bir yer bulursa sonuna kadar batırır ve asla
bırakmaz."
Araplar: "Ellerini
kırdım ve üstüne bindim" ifadelerini; (...) anlamında (yani "ya"
ile kullanmaları gerekirken "elif" ile) kullanırlar. Şair der ki:
"Bizden azık olarak iki kulağı arasında bir darbe aldı. Bu darbe de onu,
ardı arkası kesilmiş olarak toz-toprağa buladı."
Bir başka şair de şöyle
demektedir: "Onlar onun üstüne uçtular, sen de onun üstüne uç."
Burada; (...) demesi
gerekirdi.
Bir başka şair de şöyle
demektedir: "Şüphesiz onun babası ve babasının babası, Şeref te en ileri
dereceye ulaştılar."
Burada da; (...) demiş
gibidir.
Ebu Ca'fer en-Nehhas dedi
ki: Bu açıklama ayet-i kerime ile ilgili yapılmış açıklamaların en güzelidir.
Çünkü bu şekildeki kullanım bilinen bir kullanımdır. İlim ve emanetine
güvenilir kimseler de nakletmiş bulunmaktadır ki, Ebu Zeyd el-Ensari bunlardan
birisidir. Şu sözler de onundur: Eğer Sibeveyh: Bana kendisine güvendiğim kişi
anlattı, diyecek olursa, beni kastetmektedir. Yine Ebu'l-Hattab el-Ahfeş de bu
kullanımı nakletmiş bulunmaktadır ki; bu da dilin önderlerinden birisidir.
el-Kisai de el-Ferra da dahil hepsi: Bu el-Haris b. Ka'boğullarının şivesidir,
demişlerdir. Ebu Ubeyde de Ebu'l-Hattab'dan bunun Kinaneoğullarının şivesi
olduğunu nakletmektedir. el-Mehdevı der ki: Ondan başkası bunun Has'amlıların
bir şivesi olduğunu nakletmektedir.
en-Nehhas dedi ki: Bu
hususta en açık ifade Sibeveyh'in şu görüşüdür: Şunu bil ki sen tekil olan bir
kelimeyi tesniye yapacak olursan, ona iki şey ziyade edersin. Bunlardan birisi
harf-i meddir, diğeri de harf-i lindir. İrab harfi de budur. Ebu Ca'fer dedi
ki: Sibeveyh'in: "İ'rab harfi de budur" demiş olması kelimenin
aslının değişmemesini gerektirir. Buna göre: "Bu ikisi" ifadesi onun
kabul ettiği bu asıl kaideye göre gelmiş olmaktadır, bunu bilelim. Nitekim Yüce
Allah: "Şeytan onlaragalip ve üstüngeldi''(el-Mücadele, 19) diye buyurmuş;
(...) şeklinde kullanmamıştır. Bu şekilde gelmesi kelimenin aslına delalet
etmesi içindir. Aynı şekilde burada "Bu ikisi gerçekten sihirbazdır"
buyruğu da böyledir. Eğer önder dil bilginleri bu şiveyi rivayet etmiş iseler,
herhangi bir kimse böyle bir kıraati de inkar etmeyi aklından geçiremez.
İkinci görüşe göre
buradaki; "Muhakkak ki, gerçekten" kelimesi; "Evet"
anlamındadır. Nitekim el-Kisai, "Asım'dan şöyle dediğini nakletmektedir:
Araplar bazen "muhakkak" edatını "evet" anlamında
kullanırlar. Sibeveyh de bunun yine "evet" anlamında kullanıldığını
nakletmektedir. Muhammed b. Yezid ile Kadı İsmail b. İshak da bu görüşü kabul
ediyorlardı. en-Nehhas dedi ki: Ben de Ebu İshak ez-Zeccac ile Ali b.
Süleyman'ın bu görüşü kabul ettiklerini gördüm. ez-Zemahşerı dedi ki: Ebu İshak
ayrıca bu görüşü beğenirdi.
en-Nehhas dedi ki: Bize
Ali b. Süleyman da anlattı dedi ki: Bize Abdullah b. Ahmed b. Abdi's-Selam
en-Neysaburı anlattı. Daha sonra da burada sözünü ettiğim Abdullah b. Ahmed ile
karşılaştım, o bana anlattı dedi ki: Bana Umeyr b. el-Mütevekkil anlattı. Bize
Haris b. Abdu'l-Muttalib oğullarından Muhammed b. Musa en-Nevfeli, anlattı,
dedi ki: Bize Ömer b. Cumey' el-Kufi, Ca'fer b. Muhammed'den anlattı. Ca'fer,
babasından o, Ali b. el-Huseyn'den, o babası (el-Huseyn)den, o Ali b. Ebi
Talib'den -Allah hepsinden razı olsun- dedi ki: Ben, Resulullah (s.a.v.)ı
minberi üzerinde: "Muhakkak (evet), hamd yalnız Allah'ındır. O'na hamdeder
ve O'ndan yardım dileriz" dedikten sonra da: "Ben bütün Kureyşlilerin
en fasih konuşanıyım. Benden sonra fasih kişi de Eban b. Said b.
el-As'dır" dediğini sayamayacağım kadar çok duymuşumdur.
Ebu Muhammed el-Haffaf
dedi ki: Umeyr dedi ki: Arap dili bilginleri ve nahiv bilginlerine göre bunun
i'rab'ı (...): "Şüphesiz ki hamd, yalnız Allah'ındır" şeklinde nasb
iledir. Ancak Araplar; "Muhakkak, şüphesiz" edatını; "Evet"
anlamında da kullanırlar. Bununla, Rasülullah (s.a.v.) sanki; "Evet, hamd
Allah'a mahsustur" demek istemiş gibidir. Çünkü cahiliye dönemi hatibleri
hutbelerine "neam: evet" diyerek başlarlardı. Şair de bu edatı
"neam: evet" anlamında şöylece kullanmaktadır: "Sen sözünde
durmadın dediler, ben de: Evet belki de, dedim, Sözünde durmayan kimse yücelere
ulaşır ve susamışın yüreğine su serper."
Abdullah b. Kays
er-Rukayyat da şöyle demektedir: "Sabahın erken vaktinde genç kızlar, Beni
kınıyorlar, ben de kınıyorum onları. Diyorlar ki; saçların ağarmış bulunuyor,
Ve yaşlandın, ben de onlara: Evet öyledir, dedim."
Buna göre şanı Yüce
Allah'ın: "Bu ikisi gerçekten sihirbazdır" buyruğunun: Evet, bunların
ikisi sihirbazdır" anlamında olması ve bu edatın ismini nasb etmemesi
mümkündür.
en-Nehhas dedi ki: Bana;
Davüd b. el-Heysem nakletti, dedi ki: Bana Sa'leb şu beyti nakletti: "Ah,
keşke bilseydim! Sevenin yüreğini yakan Onların aşklarından bir şifa var mıdır?
Evet, o kavuşmadır."
en-Nehhas dedi ki: Bu
güzel bir görüştür. Ancak bir husus var. O da şudur: "Evet, Zeyd
çıkmaktadır" denilir ve hemen hemen burada (ayet-i kerımede olduğu gibi
değil de) "lam" hiç kullanılmaz. Eğer nahivciler bu konuda söz
söylemiş ve: Burada "lam"ın takdimi niyet edilir demişlerse, (buna
diyecek bir itiraz kalmaz.) Nitekim şair şöyle demiştir: "Dayım şüphesiz
ki sensin, kimin dayısı Cerir olursa, Yücelere nail olur ve o da dayılarına
ikramda bulunur."
Bir başka şair de şöyle
demektedir: "Ummu'l-Huleys oldukça yaşlı bir koca-karıdır. Koyunun boyun
kemiğine dahi razı olur."
Burada birinci beyitte
"dayım" kelimesinin, ikinci beyitte "Ummu'l-Huleys"
kelimesinin başında "lam" harfi gelmesi gerekirken, bir sonraki
kelimeye getirilmiştir.
ez-Zeccac dedi ki: Bu
ayet-i kerımede bu buyruk; "Bu ikisi gerçekten şüphesiz sihirbazdır"
takdirinde olup daha sonra mübteda hazfedilmiştir.
el-Mehdevı dedi ki:
Ancak Ebu Ali ile Ebu'l-Feth Osman b. Cinnı bunu kabul etmemişlerdir.
Ebu'l-Feth dedi ki: Burada hazfedildiği belirtilen: "İkisi"
anlamındaki zamir marife olmadıkça hazfedilmez. Marife olduğu takdirde de
marife oluşu sebebiyle "lam" ile te'kid edilmesine ihtiyaç kalmaz.
Müekkedin hazfedildikten sonra te'kid edenin bırakılması da uygun bir şey
değildir.
Üçüncü görüşü el-Ferra
kabul etmiş olup şöyledir: Ben buradaki ("Haza": Bu" lafzındaki
"elif"in bir destek (deame) olduğu görüşündeyim. [Tesniye yapılınca
ona bir nun ilave edip nun, hiçbir şekilde ortadan kalkmaksızın olduğu haliyle
bırakılmıştır. Tıpkı Arapların: (...): O kimse ki ... diyerek, daha sonra
çoğula delalet eden bir "nun" ilave edip] (Köşeli parantezdeki
ibareler, el-Ferra, Menani'l-Kuran, II, 184'deki ifadeleri esas alınarak
tercüme edilmiştir. )
"Yakında bulunan
kimseler bana geldi, yanında bulunan kimseleri gördüm, yanında bulunan
kimselere uğradım" dedikleri gibi.
Dördüncü görüş; bazı
Kufelilerin görüşüdür. Buradaki "elif" (...) deki "elif"e
benzer. Bu "elif" değişmez.
Beşinci görüş: Ebu İshak
dedi ki: Eski nahivciler buradaki "he"nın gizlenmiş olduğunu
söylerler. Yani; "Gerçek şu ki bu ikisi sihirbazdır" demektir.
İbnu'l-Enbarı dedi ki: "İnne"nin nasbettiği "he" harfi
gizlendikten sonra artık "bu ikisi" anlamındaki kelime
"inne"nin haberidir. "İki sihirbazdır" anlamındaki
kelimenin de gizli olan "ikisi" anlamındaki zamir merfu olmasını
sağlamaktadır. İfadenin takdiri de; (...) şeklinde olup: "Gerçek şu ki; bu
ikisi şüphesiz iki sihirbazdırlar" demektir.
Bu şekilde cevap
verenlerin görüşüne göre daha uygunu "he "nin, "inne"nin
ismi oluşu "bu ikisi" anlamındaki zamirin mübteda olarak merfu
gelişi, ondan sonrasının da mübtedanın haberi olduğudur.
Altıncı görüş: Ebu
Ca'fer en-Nehhas dedi ki: Ben Ebu'l-Hasen b. Keysan'a bu ayete dair soru sordum,
dedi ki: Dilersen sana nahivcilerin cevabı gibi cevap veririm, dilersen kendi
görüşümü belirterek cevap veririm. Ben ona: Kendi görüşünle cevap ver, dedim.
Bana dedi ki: Bana İsmail b. İshak bu ayet hakkında soru sordu, ona şöyle
dedim: Benim kabul ettiğim görüşe göre "haza; bu" şekli hem ref, hem
nasb, hem cer hallerinde aynı kaldığına; tesniyenin de müfredi değiştirmemesi
gerektiğine göre; ben de tesniyeyi tekil gibi kabul ettim. Bana dedi ki: Bu ne
kadar güzel bir görüştür; ama keşke bir de senin bu görüşüne ışık tutması
açısından senden önce birisi bu görüşü söylemiş olsaydı. İbn Keysan dedi ki:
Ben de ona dedim ki: Kadı da (ki İbn Keysan'a soru soran İsmail b. İshak'ın
kendisidir) bu görüştedir. Ve onun görüşü benim görüşüme ışık tutar dedim, o da
gülümsedi.
"Sizi sihirleriyle
yurdunuzdan çıkarmak ve sizin en güzel olan bu yolunuzu yok etmek
istiyorlar" sözleri, Firavun'un büyücülere söylediği sözlerindendir. Yani
bunların maksatları sizin izlemekte olduğunuz dininizi bozmaktır. Nitekim
Firavun'un söylediği bize nakledilmiş bulunan şu sözleri de bu kabildendir:
"Çünkü ben onun dininizi değiştirmesinden yahut yerde bozgunculuk
çıkarmasından korkuyorum. 7) (el-Mü'min, 26)
"Filanın yolu
(tarikatı) güzeldir" denilir, bu da, onun gidişi güzeldir demektir. Yine
"bir kavmin izlediği yol, söyledikleri sözlerin en değerlisidir"
denilmiştir. "İşte yolunu (tarikatını) izlemeleri gereken ve kendisine
uymaları gereken kişi budur" sözü de bu kabildendir.
Buyruğun anlamı şudur:
Bunlar sizin ileri gelenlerinizi, sizin başınızda bulunanları kendilerine doğru
çekerek, kendi yollarından götürmek istiyorlar yahut da en ideal insanlar olan
İsrailoğullarını alıp götürmek istiyorlar. Çünkü her ne kadar onlar sizin
hizmetiniz altında bulunuyor iseler de, nesebleri peygamberlere kadar
ulaşmaktadır. Ya da: Bunlar sizin yolunuzu izleyen insanları alıp götürmek
istiyorlar, anlamında olup muzaf hazfedilmiş olabilir.
"el-Müsbi: En
güzel" kelimesi "el-emsel"in müennesidir. Nitekim el-efdalın
müennesi olarak el-fudla denilmesi de böyledir. "Tarikat" kelimesinin
müennes getirilmesi de lafza binaendir. Bununla erkekler kastedilse bile.
Müennesliğin çoğul olması dolayısıyla bu şekilde gelmiş olması mümkündür.
el-Kisai dedi ki:
"Sizin yolunuz" yani sizin sünnetiniz, gitmekte olduğunuz yol
demektir. "el-Müsla: En güzel" ise bir sıfattır. "Yaşlı
kadın" demek kabildendir. Araplar da hidayeti ve dosdoğru yolu kastederek:
Filan kişi en güzel olan yol (et-tarikatu'l-musla) üzeredir, derler.
"O bakımdan bütün
becerilerinizi bir araya getirin" buyruğundaki ("Bir araya
getirmek" anlamı verilen:) "el-icma" işi sağlam tutmak ve bir
şeye kesin karar vermek demektir. Mesela; "Çıkmaya azmettim, karar
verdim" demektir.
Bütün bölgelerde kıraat
alimleri, bu kelime "Bir araya getirin" şeklinde okumuşlardır. Ancak
Ebu Amr bu kelimeyi; (...) şeklinde "elif'in vaslı ile ve "mim"
harfini de üstün olarak okumuştur. Buna delil olarak Yüce Allah'ın:
"Firavun dönüp hilesini topladı, sonra geldi. "(60. ayet) buyruğunu
göstermektedir.
en-Nehhas dedi ki: Bana
Muhammed b. Yezid'den nakledildiğine göre o şöyle demiş: Ebu Amr'ın, bu
şekildeki kıraatinden başka türlü okuması gerekirdi. Okuması gereken bu kıraat
insanların çoğunun benimsediği okuma şeklidir.
Çünkü o Yüce Allah'ın:
"Firavun dönüp hilesini topladı" buyruğunu delil göstermiştir. Evet,
bu böyle sabit olmuştur, fakat bunun kendisinden sonra gelen "bir araya
getirin (toplayın)" kelimesinin de bu şekilde okunmasına delil olması uzak
bir ihtimaldir. Bunun yerine bundan sonra gelen bu kelimenin; "karar verin,
bu işe ciddiyetle sarılın" anlamında; (...) şeklinde olma ihtimalini
yükseltir. Onun belirttiği şekildeki kıraate delil olan husus önceden geçtiğine
göre; sonradan gelen (kökü bir) bu kelimenin farklı bir manada olması icab
eder. Mesela; "Karar verilmiş bir iş" denilir.
en-Nehhas dedi ki:
Bununla birlikte Ebu Amr'ın kıraatinin sahih olduğunu ortaya koyan husus şu
anlama gelmesidir: Siz ne kadar çare, tedbir ve beceriye sahip iseniz onları arka
arkaya, hep birlikte, bir araya getiriniz. Bu açıklamayı Ebu İshak da
yapmıştır.
es-Sa'lebi dedi ki:
"Elif"in kat' ile "mim"in de esreli (ki büyük çoğunluğun
kıraati böyledir) okunuşunun iki türlü açıklanması mümkündür. Birincisi bir
araya getirip toplamak manasıdır. Mesela; (...) şeklindeki kullanımların ikisi
de (o şeyi toplayıp, bir araya getirdim) aynı anlamdadır. "es-Sihah'' da
şöyle denilmektedir: "Onu bir araya getirdim, topladım" demektir. Ebu
Züeyb de (yaban) eşekleri(ni) nitelendirirken şunları söylemektedir:
"Sanki onlar Nübayi' vadisindeki el-Ciz denilen yer ile Zü'l-Arca'lıların
arasında bir araya gelip toplanmış, hedef (ya da talan edilecek
şeyler)dırlar."
Burada da görüldüğü gibi
bu kelime "bir araya gelip toplanmak" anlamını ihtiva etmektedir.
İkinci açıklamaya göre
bu kelime, işi sağlam tutmak, azimli olmak, karar vermek demektir. Şair şöyle
demiştir: "Ah keşke -ki temennilerin faydası yok-, Bir gün olsun işimi
sağlama almış olarak sabahı edebilseydim?"
"Saf saf
gelin." Mukatil ve el-Kelbi hep birlikte bir arada gelin, diye
açıklamışlardır. Bunun, daha heybetli olmanız için saflar halinde dizilmiş
olarak gelin, anlamında olduğu da söylenmiştir.
Buradaki "saf"
kelimesinin nasb ile gelmesi Ebu Ubeyde'nin görüşüne göre mef'ul oluşundan
dolayıdır. O dedi ki: Mesela; "Ben namazgaha gittim" denilir. Ebu
Ubeyde'nin bu açıklamasına göre anlamı: Tören günü toplanacağınız yere gidiniz,
demektir.
Arapların fasihlerinden
birisinin "Ben (namazgahı kastederek) saffa gelemedim" dediği
nakledilmiştir.
ez-Zeccac da şöyle
demiştir: Burada anlamın: Sonra insanlar dizilmiş oldukları halde, siz geliniz
şeklinde olması da mümkündür. Buna göre bu buyrukta "saf" kelimesi
hal konumunda mastar demektir. Bundan dolayı çoğul gelmemiştir.
"....ib ... gelin"
buyruğu "mim" harfi ve "ya" harfi esreli olarak da
okunmuştur. Çünkü hemzeli okumayanlar hemzenin yerine bedel olarak
"elif" getirirler.
"Çünkü bugün kim
üstün" yani galip "gelirse umduğunu elde eder." Bütün bunlar,
sihirbazların birbirlerine söyledikleri sözlerdir. Firavun'un onlara
söyledikleri sözler olduğu da söylenmiştir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN