TA-HA 51 / 52 |
قَالَ
فَمَا بَالُ
الْقُرُونِ
الْأُولَى {51} قَالَ
عِلْمُهَا
عِندَ
رَبِّي فِي
كِتَابٍ لَّا
يَضِلُّ
رَبِّي
وَلَا يَنسَى
{52} |
51. "Geçmiş
asırlar halkının halleri nicedir?" dedi.
52. Dedi ki:
"Onların bilgisi Rabbimin yanında bir kitaptadır. Rabbim yanılmaz ve
unutmaz."
Bu buyruklara dair
açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız:
1- Geçmiş Kavimler:
2- ilimlerin Tedvin Edilip Yazılmaları
ve Hadisin Yazılması:
3- Hadisin Yazılmasında Dikkat Edilecek
Hususlar:
4- Yanılmayan ve Unutmayan Yüce Allah:
1- Geçmiş Kavimler:
"Geçmiş asırlar
halkının halleri nicedir?" Onların durumu nedir? Halleri nedir? Musa (a.s)
kendisine onların bilgisinin Allah'ın nezdinde olduğunu bildirdi. Yani bu senin
hakkında soru sorduğun şey, gayb ilmindendir. Yüce Allah'ın bilgisini kendisine
sakladığı ve kendisinden başka kimsenin bilmediği bir bilgi türündendir. Ben de
ancak senin gibi bir kulum. Bana gaybları bilenin verdiği haberlerden başkasını
bilmem. Geçmiş asırlardaki kavimlerin durumlarına dair bilgi Yüce Allah'ın
nezdinde Levh-i Mahfuz'da yazılı bulunuyor.
Anlamın şöyle olduğu da
söylenmiştir: Önceki asırların ahalisinin bunu kabul etmeyişlerinin sebebi
nedir? Yani neden onlar da senin Rabbinden başkasına ibadet ettikleri halde yok
olup gittiler?
Şöyle de açıklanmıştır:
O, Musa (a.s.)'a önceki nesillerin amelleri hakkında soru sormuştur. O da kendisine
bu amellerinin Allah tarafından tesbit edilmiş olduğunu ve O'nun nezdindeki bir
kitapta kayıtlı bulunduklarını bildirdi. Yani bunların yaptıkları yazılıdır.
Yarın onlara bu amellerinin mükafatını ya da cezasını verecektir.
Musa (a.s)
"kitap" ile Levh-i Mahfuz'u kastetmiştir. Bunun kimi meleklerle
birlikte bulunan bir kitap olduğu da söylenmiştir.
2- ilimlerin Tedvin
Edilip Yazılmaları ve Hadisin Yazılması:
Bu ayet-i kerime ve buna
benzer geçmiş ve gelecek olan ayetler, ilimlerin tedvin edilip unutulmamaları
için yazılmaları gerektiğine delil teşkil etmektedir. Çünkü ezberlemek,
yanlışlık ve unutmak gibi bir takım tehlikelere maruz kalabilir. İnsan bazen
duyduğunu ezberlemeyebilir. O bakımdan bu bilgiyi elden kaçırmamak için onu
yazı ile belgeler.
Bizler muttasıl bir
isnad ile Katade'den şunu rivayet ediyoruz: Ona: Senden duyduklarımızı yazalım
mı? diye sorulmuş. O da şöyle demiş: Latif ve Habir olan, sana yazdığını haber
vermişken seni yazmaktan alıkoyan nedir? Çünkü O: "Onların bilgisi Rabbim'in
yanında bir kitaptadır. Rabbim yanılmaz ve unutmaz" diye buyurmuştur.
Müslim'in, Sahih'inde
kaydedildiğine göre Ebu Hureyre (ra) dedi ki: Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Allah yaratıkları yaratmayı hükmettiğinde, Kendisine ait ve nezdinde
bulunan kitabında, Kendi üzerine şunu yazdı: Şüphesiz rahmetim gazabımı geride
bırakır."
el-Hatib Ebu Bekr de
senedini kaydederek Ebu Hureyre'den şöyle dediğini nakleder: Ensar'dan bir
adam, Peygamber (s.a.v.)ın huzurunda oturur, ondan hadis dinler. Bu onun hoşuna
gider, fakat onu bellemezdi. Bu halinden, Rasülullah (s.a.v.)a şikayette
bulundu. Ey Allah'ın Rasülü, dedi. Ben senden hadislerini dinliyorum, hoşuma da
gidiyor, fakat onu belleyemiyorum. Bunun üzerine Rasülullah (s.a.v.) yazı
yazmaya işaret ederek: "Sağ elinin yardımını al" diye buyurdu.
Bu açık bir nasstır.
Ashab'ın ve Tabiinin cumhuru ilmin yazılarak, tedvin edilmesinin caiz olduğunu
kabul etmişlerdir. Rasülullah (s.a.v.) Hac'da irad etmiş olduğu hutbenin,
Yemen'den bir adam olan Ebu Şah'ın yazılıp kendisine verilmesini istemesi
üzerine yazılmasını emretmişti. Bunu da Müslim riva yet etmiştir.
Amr b. Şuayb babasından,
o dedesinden rivayet ettiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"İlmi yazı ile kaydediniz. ''
Muaviye b. Kuıra dedi ki:
İlmi yazmayan kimsenin ilmi ilim olmaktan çıkar.
Kimileri de yazmanın
yasak olduğu kanaatindedir. Ebu Nasra rivayet ederek dedi ki: Ebu Said'e: Sizin
bu hadisinizi yazalım mı diye sorulmuş, o da: Siz bunu niye Kur'an gibi
değerlendiriyorsunuz? Bunun yerine biz nasıl ezberlediysek, siz de öylece
ezberleyin, demiştir.
Yazmayanlar arasında
eş-Şa'bi, Yunus b. Ubeyd ve Halid el-Hazza da vardır. Halid dedi ki: Tek bir
hadis müstesna hiçbir şey yazmadım. Onu da ezberledikten sonra sildim. İbn Avn
ve ez-Zühri de yazmayanlardandır. Bunların kimisi önce yazar, sonra onu
ezberledikten sonra silerdi. Böyle yapanlardan birisi Muhammed b. Sirin ve Asım
b. Damra'dır.
Hişam b. Hassan dedi ki:
Ben "el-A'mak hadisi" diye bilinen hadis dışında asla hadis yazmadım.
Onu da ezberledikten sonra sildim.
Derim ki: Biz Halid
el-Hazza'dan da bunun benzeri bir sözü zikretmiş bulunuyoruz.
"el-A'mak" diye bilinen hadisi de Müslim, kitabının sonlarında
rivayet etmiş bulunmaktadır: "RumIar, el-A'mak denilen yere -yahut ta
şüphe raviden olmak üzere- Dabik'a inmedikçe ... kıyamet kopmayacaktır."
Bu hadisi Müslim, Fiten bölümünde zikretmiş bulunmaktadır.
Kimisi de ezberler,
sonra da ezberlediğini yazardı. el-A'meş, Abdullah b. idris, Huşeym ve
başkaları bunlardandır. Bu da ezberleme için bir ihtiyattır. Genel olarak
yazmak daha iyidir.
Ayetler ve hadisler de
bu doğrultuda varid olmuştur. Ömer, Ali, Cabir ve Enes (Allah hepsinden razı
olsun) rivayet edilen kanaat bu olduğu gibi; onlardan sonra gelen el-Hasen,
Ata, Tavus, Urra b. ez-Zübeyr gibi tabiinin büyükleri ile onların ardından
gelen ilim ehlinden de nakledilen kanaatler bu doğrultudadır. Yüce Allah da
şöyle buyurmaktadır: "Bir de ona levhalarda herşeye ait bir öğüt ve
herşeye dair açıklamayı yazdık.'' (A'raf, 145); ''Andolsun Biz, Tevrat'tan
sonra Zebur'da: Arza Benim salih kullarım mirasçı olur, diye yazdık.''
(el-Enbiya, 105); "Bize hem bu dünyada, hem de ahirette iyilik yaz.''
(el-A'raf, 156); "Küçük-büyük herşey satır satır yazılıdır.'' (en-Necm,
52)
Burada da Yüce Allah: "Onların
bilgisi Rabbimin yanında bir kitaptadır" diye buyurmaktadır. Ve buna
benzer daha başka ayet-i kerimeler.
Yine ilim, ancak yazmak
ile sağlam bir şekilde tesbit edilebilir. Yazdıktan sonra karşılıklı okuma,
ders arkadaşlarıyla müzakere, zaman zaman kontrol etme, gereği gibi koruyup
belleme, müzakere etme, soru sorma, nakilcilerin ve güvenilir ravilerin
naklettiklerini kontrol etme ile ancak sağlamlaştırılabilir.
Diğer taraftan ilk
nesilden yazı yazmayı mekruh gören ve bunu benimsemeyenlerin bu tutumlarının
sebebi, henüz kendileri ile Peygamber arasında fazla bir zaman geçmemiş olması,
isnadda zikredilen ravilerin sayısının az olması ve yazmak suretiyle yazanın
yazdığına güvenerek, isnadı ihmal edeceğinden yahut da onu iyice belleyip
gereğince amel edeceğinden yüz çevirmelerinden korkulmasıdır.
Şimdilerde ise aradaki
zaman uzayıp gittiğine, isnadda Zikredilenlerin sayısı zaman kısa olmadığından
dolayı çok olduğuna, sened yolları değişik olduğuna, nakilde bulunanların
isimleri birbirine benzediğine, nisyan denilen afet arız olduğuna, yanılmadan
emin olunmadığına göre; ilmin, yazmak suretiyle kaydedilmesi daha uygundur ve
konu ile ilgili şüpheleri gidericidir. Hem yazmanın vücubuna dair deliller de
daha kuvvetlidir.
Ebu Said'in, Peygamber
(s.a.v.)dan rivayet etmiş olduğu ve Müslim tarafından kaydedilmiş bulunan:
"Benden bir şey yazmayın, kim Kur'an'ın dışında bir şey yazmış ise onu
silsin" hadisini delil getiren kimseye cevabımız şudur:
Bu önceleri böyleydi,
daha sonra yazmaya dair vermiş olduğu emir ile Ebu Şah ve başkalarına bunu
mübah kılmış olması ile nesh edilmiştir. Aynı şekilde bu Kur'an-ı Kerim'e,
Kur'an'dan olmayan şeylerin karışmasını engellemek içindi. Yine Ebu Said'den
gelen rivayet de böyledir: Biz Peygamber (s.a.v.)ın hadis yazmamıza izin
vermesini çok istedik, fakat kabul etmedi.
Eğer bu hadis sağlam ve
bellenmiş bir hadis ise bu hicretten önce ve hadisle uğraşıp Kur'an'ın ihmal
edileceğinden emin olunmadığı dönemlerde olmuş olmalıdır.
3- Hadisin
Yazılmasında Dikkat Edilecek Hususlar:
Ebu Bekr el-Hatib dedi
ki: Hadisin siyah (mürekkep) ile yazılması gerekir. Sonra özellikle renkli
değil de siyah mürekkebin kullanılması gerekir. Çünkü siyah, renklerin en koyusudur.
Ve siyah mürekkep en uzun ömürlüdür. ilim ehlinin de aleti, marifet
sahiplerinin aracıdır.
Abdullah b. Ahmed b.
Hanbel'in naklettiğine göre o şöyle demiş: Bana babam anlattı, dedi ki: Şafii,
beni meclisinde bulunduğum bir sırada gömleğimin üzerinde bulunan mürekkebi
gizlemeye çalışırken gördü ve: Onu niye örtüp saklıyorsun, dedi.
Elbise üzerinde mürekkep
mertliktendir, çünkü onun gözlere görünen rengi siyah olsa bile basiretlerde
görünen rengi beyazdır.
Halid b. Yezid de dedi
ki: Hadis ile uğraşan kimsenin elbisesinde mürekkep gelinin elbisesindeki hoş
koku gibidir. Ebu Abdullah el-Belevi bu anlamda şöyle demiştir: "Mürekkep
hakkalarının mürekkebi erkeklerin kokusudur, Kadınların kokusu ise zaferandan
yapılır. Bu bunların elbiselerine yakışır, Öteki de iffetli kadının elbisesine
yaraşır."
el-Maverdi'nin
naklettiğine göre Abdullah b. Süleyman şunu anlatmış: Elbiselerinin bir tarafı
üzerinde bir sarılık izi görünce, hakkadan mürekkep alıp o sarılığı onunla
boyamış, sonra da: Bizim için mürekkep zaferandan daha güzeldir, diyerek şu
beyti okumuş: "Zaferan bakirelerin kokusudur, Mürekkep hakkalarının
mürekkebi de erkeklerin kokusudur."
4- Yanılmayan ve
Unutmayan Yüce Allah:
"Rabbim yanılmaz ve
unutmaz" buyruğunun anlamı hususunda beş görüş vardır:
Birinci Görüş: Bu, yeni
bir ifadenin başlangıcıdır. Yüce Allah bu iki vasıftan tenzih edilmektedir.
Bundan önce de ifade "bir kitaptadır" buyruğunda bitmiştir. ez-Zeccac
da böyle demiştir. "Yanılmaz" anlamı verilen; (...) ise: "Biz
yerde helak olduktan sonra mı ... " (es-Secde, 10) buyruğunda geçtiği gibi
"helak olmak (ölmek)" anlamında kullanılmıştır. "Ve
unutmaz" hiçbir şey unutmaz demektir. Böylelikle Yüce Allah'ı helak
olmaktan ve unutmaktan tenzih etmiş olmaktadır.
İkinci Görüş:
"Rabbim yanılmaz" hata etmez demektir. Bu açıklama İbn Abbas'a
göredir. Yani, Rabbim kainatı idare etmekte asla hata etmez. Birisine eğer süre
tanırsa bir hikmet dolayısıyla ona süre tanır. Birisinin de azabını çabucak
vermişse yine bir hikmet dolayısıyla azabını acilen vermiştir.
Üçüncü Görüş:
"Yanılmaz" buyruğu kaybolmaz anlamındadır. İbnu'l-A'rabi şöyle
demiştir: "Dalal"ın aslı kayboluştur. Mesela, bir kimse ezberlediği
ve bellediği şeyi unutursa; (...) denilir. Buna göre "Rabbim, yanılmaz ve
unutmaz" buyruğu, O'ndan hiçbir şey kaybolmaz ve O (bilgisiyle) herşeyin
yanındadır, demektir.
Dördüncü görüş:
ez-Zeccac tarafından ifade edilmiş, en-Nehhas da benimsemiştir buyruğun en
uygun açıklaması da bu görünmektedir: Yüce Allah kendisinin hiçbir şekilde yazı
yazmaya ihtiyacı olmadığını haber vermektedir. Yani hiçbir şeye dair bilgi ve
onun bilinmesi O'ndan uzak değildir ve onlara dair bildiklerinden hiçbir şeyi
de unutmaz.
Derim ki: Bu açıklama
İbnu'l-Arabi'nin açıklamasının kapsamı içerisindedir.
Beşinci Görüş: "Rabbim
yanılmaz ve unutmaz" buyruğu "bir kitaptadır" buyruğunun sıfatı
konumundadır. Yani bu kitap Yüce Allah'tan kaybolmaz, çıkmaz. "Ve
unutmaz" bu kitabı da hiçbir şekilde unutmaz, demektir. O halde bunların
ikisi de "bir kitaptadır" ın sıfatı durumundadır. Bu açıklamaya göre
de ayet-i kerimede ifade muttasıldır ve "bir kitaptadır" buyruğu
üzerinde vakıf yapılmaz. Araplar bulamadıkları bir şeyi anlatmak maksadıyla;
"O şeyi kaybettim" derler. Bir şeyi bıraktıkları yerde bulamayacak
olurlarsa; "Ben onu bıraktığım yerde bulamadım" derler.
el-Hasen, Katade, İsa b.
Ömer, İbn Muhaysın, Asım el-Cahderi ile Şibl'in rivayetine göre İbn Kesir;
(...) diye okumuştur. Bunun da; Rabbim onu kaybetmez ve unutmaz, demektir. İbn
Arafe der ki: Araplara göre dalalet asıl maksadın dışındaki bir yolu
izlemektir. Mesela; "Yolu kaybetti (şaşırdı), o şeyi yitirdi"
denilir. İşte "ya" harfini ötreli okuyanların kıraati de buradan
gelmektedir. O kaybetmez, yitirmez demektir. Arapların bu konuda anlatım
şekilleri böyledir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN