MERYEM 88 / 95 |
وَقَالُوا
اتَّخَذَ الرَّحْمَنُ
وَلَداً {88}
لَقَدْ جِئْتُمْ
شَيْئاً
إِدّاً {89}
تَكَادُ
السَّمَاوَاتُ
يَتَفَطَّرْنَ
مِنْهُ وَتَنشَقُّ
الْأَرْضُ
وَتَخِرُّ
الْجِبَالُ
هَدّاً {90} أَن
دَعَوْا
لِلرَّحْمَنِ
وَلَداً {91}
وَمَا
يَنبَغِي
لِلرَّحْمَنِ
أَن يَتَّخِذَ
وَلَداً {92} إِن
كُلُّ مَن
فِي السَّمَاوَاتِ
وَالْأَرْضِ
إِلَّا آتِي
الرَّحْمَنِ
عَبْداً {93}
لَقَدْ
أَحْصَاهُمْ وَعَدَّهُمْ
عَدّاً {94}
وَكُلُّهُمْ
آتِيهِ يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
فَرْداً {95} |
88.
"Rahman evlat edindi" dediler.
89.
Andolsun ki siz pek çirkin bir şey söylediniz.
90.
Bundan dolayı neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp
dağılarak yıkılacak.
91. Rahman'a
evlat isnad ettiler diye.
92.
Halbuki Rahman'a evlad edinmek yaraşmaz.
93.
Göklerde ve yerde kim varsa hepsi Rahman'ın huzuruna ancak kul olarak
gelecektir.
94.
Andolsun ki, hepsini kuşatıp onları teker teker saymıştır.
95.
Hepsi Kıyamet gününde O'na yalnız başlarına gelirler.
"Rahman evlad
edindi, dediler" buyruğu ile yahudileri, hristiyanları, meleklerin
Allah'ın kızları olduklarını iddia edenleri kastetmektedir.
AŞAĞIDA ŞU BAŞLIKLAR’DA
VAR
1- ''Halbuki Rahman'a Evlad Edinmek
Yaraşmaz. "
2- Çocuk Babasının Kölesi Olabilir mi?:
3- Ortak Olunan Kölenin Azad Edilmesi
Halinde Erkek Ya Da Kadın Olması Fark Eder mi?:
4- Burada Hatırlatılması Uygun Bir
Hadis-i Şerif
Yahya, el-A'meş, Hamza,
el-Kisai, Asım ve Halef "Evlad" kelimesini dört yerde "vav"
harfi ötreli, "lam" harfi de sakin olarak okumuşlardır. Birincisi bu
surede -az önce geçmiş bulunan "Elbette bana mal ve evlad verilir.
"(77. ayet) buyruğunda, diğeri: "Rahman, evlad edindi dediler ...
Halbuki Rahman'a evlad edinmek yaraşmaz." (88 ve 92. ayetler)
buyruklarında, bir de Nuh Suresi'nde ''..... malı ve evladı ... "(Nuh, 21)
buyruğunda.
İbn Kesir, Mücahid,
Humeyd, Ebu Amr ve Ya'kub sadece Nuh Suresi'nde onlara muvafakat etmişlerdir.
Geri kalan kıraat alimleri hepsinde "vav" ve "lam"ı üstün
olarak okumuşlardır. Bu iki okuyuş "Arap ve Urb, Acem ve Ucm" demek
gibi iki ayrı söyleyiştir. Şair der ki:
"Ben nice
topluluklar gördüm ki andolsun, Pekçok malları olmuş ve çocukları."
Bir başka şair de şöyle
demektedir: "Keşke filan kişi annesinin karnında kalsaydı (doğmasaydı), Ve
keşke filan kişi bir eşek yavrusu olsaydı."
Yine bu manada en-Nabiğa
şöyle demektedir: "Yavaş ol, feda olsun sana bütün kavimler, Ve ayrıca
sahip olduğum ne kadar mal ve evlat varsa."
Burada Nabiğa
"vav" ve "lam" harflerini üstün okumuştur. Kayslıiar ise
"vav" harfini ötreli olarak çoğul, üstün olarak da tekil kabul
ederler. el-Cevherı dedi ki: "Vav" harfi ve "lam" harfi
üstün söyleyişte tekil de olabilir, çoğul da olabilir. "Vav" harfi
ötreli ve "lam"ın sakin olması halinde de böyledir. Esedoğullarının
ata sözlerinden birisi de şudur: "Senin oğlun, senin topuklarını
(lohusalık kanı dolayısıyla) kana bulayandır."
"Vav" harfi
ötreli çoğul, "vav" harfi üstün tekil olabilir. Mesela
"usd"(arslanlar) kelimesinin "esed"in çoğulu oluşu gibi.
"Vav" harfinin esreli oku nuşu ötreli okunuşunun bir başka
söyleyişidir. en-Nehhas dedi ki: Ebu Ubeyde aralarında fark gözeterek şöyle
demektedir: "Vav" ve "lam" harfleri üstün söylenirse, hem
hanım, hem de çocuklar hakkında bir arada kullanılır. Ebu Ca'fer dedi ki: Bu
dilbilginlerinden hiçbir kimsenin bilmediği ve red olunan bir görüştür. Her iki
söyleyiş te ancak kişinin kendi çocukları ve çocuklarının çocukları hakkında
kullanılır. Şu kadar var ki: "Lam" harfinin üstün okunuşu Arap dilinde
daha çok kullanılır. Nitekim şair şöyle demiştir: "Yavaş ol, feda olsun
sana bütün kavimler Ve ayrıca sahip olduğum ne kadar mal ve evlat varsa."
Ebu Ca'fer dedi ki: Ben,
Muhammed b. el-Velid'i şöyle derken dinledim: "Vav" harfi ötreli ve
"lam" harfi sakin söyleyişin, "vav" ve "lam"
harflerinin üstün söyleyişinin çoğulu olması da mümkündür. Diğer taraftan her
iki söyleyişin aynı anlamda olma ihtimali de vardır. Nitekim Acem ve Ucm, Arab
ve Urp da denilmektedir. Az önce de geçtiği gibi.
"Andolsun ki siz,
pek çirkin bir şey söylediniz." Son derece görülmedik, pek büyük bir
iddiada bulundunuz. Bu açıklamayı İbn Abbas, Mücahid ve başkaları yapmıştır.
el-Cevheri dedi ki: "Pek çirkin" son derece çirkin durum, büyük
musibet" demektir.
Yüce Allah'ın: "Andolsun
ki siz pek çirkin bir şey söylediniz" buyruğunda da bu lafız, bu manada
kullanılmıştır. Fail vezninde; (...) de böyledir. (...) in çoğulu (...)
şeklinde gelir. "Filan kişinin başına pek büyük bir musibet geldi"
demektir. (...) aynı şekilde şiddet anlamında gelir. "çokluk ve güç"
anlamındadır. Şair recez vezninde şöyle demiştir: "Ben önceleri son derece
sağlam, güçlü iken o kadınlar Çok dehşetli ve korkunç bir şekilde benden
uzaklaşıp, gittiler."
el-Cevheri'nin
açıklamaları burada sona ermektedir.
Ebu Abdullah ve Ebu
Abdu'r-Rahman es-Sülemi bu lafzı hemzeli, üstün olarak okumuşlardır. en-Nehhas
dedi ki: Fiil olarak: (...) şeklinde kullanılır. İsm-i fail; (...) diye gelir.
İsmi ise (...) şeklinde gelir. Bu da görülmedik ve pek büyük bir iş yapmayı anlatır.
Yine recez vezninde şair şöyle demektedir: "Benim dengim kimseler benden
görülmedik şeyler gördüler, Oldukça büyük bir musibet ve oldukça görülmedik
şeyler."
(Bu) en-Nehhas'tan
başkasından nakledilmiştir.
es-Sa'lebi dedi ki: Bu
kelime üç türlü söylenir. Birincisi hemzenin esreli okunuşu, bu genelin
kıraatidir. İkincisi hemzenin üstün okunuşu, bu da esSülemi'nin kıraatidir.
üçüncüsü (...) şeklinde; (...) gibi okuyuş, bu da bazı Arapların söyleyişidir.
Bu söyleyiş de İbn Abbas ve Ebu'l-Aliye'den rivayet edilmiştir. Bu söyleyiş
sanki "ağırlık" anlamından alınmış gibidir. Nitekim; "Yük ona
ağır geldi, gelir" denilir.
"Bundan dolayı
nerdeyse gökler parçalanacak" çatlayacak. Gerek bu ayet-i kerimede gerekse
de eş-Şura Suresi'nde genel olarak kıraat alimleri "Nerdeyse"
kelimesini "te" ile okumuşlardır. Nafi', Yahya ve el-Kisai ise
öncesinden fiil geçtiğinden dolayı "ya" ile okumuşlardır. Diğer
taraftan "(Gökler) çatlayacak" kelimesini de Nafi', İbn Kesir, Hafs ve
başkaları "ya"den sonra "te" ve "tı" harfi de
şeddeli olmak üzere -burada ve eşŞura Suresi'nde (3'te) "tefattur"dan
gelen bir fiil olarak okumuşlardır. Yalnız Şura Suresi'nde Hamza ve İbn Amir bu
şekilde onlara uygun okumuş, burada ise; (...) şeklinde "infitar"
kökünden gelen muzari bir fiil olarak okumuştur.
Ebu Amr, Ebu Bekr ve
el-Mufaddal her iki surede de bu şekilde okumuştur. Ebu Ubeyd'in tercih ettiği
kıraat de budur. Buna Yüce Allah'ın: "Gök yarıldığı zaman
"(el-İnfitar, 1) buyruğu ile; "Gök bile o sebeble yarılmış" (el-Müzzemmil,
18) buyruklarında aynı kökten gelmiş olmasından dolayı tercih etmiştir.
"Ve yer
yarılacak." O da çatlayıp birbirinden ayrılacak; diye buyurulmuştur.
"Ve dağlar
parçalanıp dağılarak yıkılacak." İbn Abbas dedi ki: Yani oldukça şiddetli
bir gürültü ile dökülecek, yıkılacak. Hadis-i şerif'te de: "Allah'ım,
yıkıntıdan ve yerin dibine geçirilmekten sana sığınırım.'' diye buyurulmuştur.
Şemir dedi ki: Ahmed b.
Gıyas el-Mervezi dedi ki: Burada geçen "el-hedd", yıkım demektir.
"el-Hedde" yerin dibine geçmek demektir. el-Leys ise bu oldukça
şiddetli yıkım demektir, demiştir. Mesela, bir duvarın bir defada yıkılması
gibi. Ayrıca; (...) da denilir ki; bu iş beni yıktı ve beni çok etkiledi,
anlamındadır. Bu açıklamaları el-Herevi yapmıştır.
el-Cevheri der ki:
"Binayı yıktı ve zayıflattı" anlamındadır. "Musibet onu
sarstı" "Dağ parçalandı" demektir. elAsmai dedi ki: "Zayıf
ve güçsüz adam" demektir. Bir kişi, diğer kişiyi tehdit edecek olursa; ben
zayıf bir kimse değilim anlamında: (...) der.
İbnu'l-A'rabi dedi ki:
Erkeklerden; "cömert, eli açık olan" demektir. Korkak ve güçsüz kimse
hakkında "he" harfi esreli olarak bu kelime kullanılır. Buna delil
olarak da şu beyiti nakleder:
"Savaşlarda korkak
değildir onlar, Dizlerin üzerine kuşaklar sarıldığında."
"Duvar ve buna
benzer şeylerin yıkılma sesleridir." Bu kökten olmak üzere;
"Yıkılırken ses çıkardı, çıkarır, yıkılma sesi" denilir.
(...): Yerden uğultulu
olarak deniz tarafından gelen ve kıyıdakilerin duydukları ses, demektir. Bazen
bundan dolayı zelzele dahi olabilir.
en-Nehhas dedi ki: Bu
kelime, bu şekliyle mastardır (mutlak mef'ul'dür.) Çünkü "Parçalanıp,
dağılarak yıkılacak" anlamındadır. Başkaları ise bu kelimenin hal olduğunu
söylemektedir ki, yıkılarak anlamını verir.
"Rahman'a evlad isnad
ettiler diye" buyruğundaki: (...): Diye" lafzı elFerra'ya göre nasb
mahallindedir. Çünkü bu iddia ettiler diye ve iddia ettiklerinden dolayı
anlamındadır. Buna göre bu, cer edatının düşmesi dolayısıyla nasb
mahallindedir. el-Ferra'nın iddiasına göre el-Kisai de şöyle demiştir: Bu bir
cer edici takdiri ile cer mahallindedir.
İbnu'l-Mubarek şunu
zikretmektedir: Bize Misar, Vasıl'dan anlattı. O Avn b. Abdullah'tan dedi ki:
Abdullah b. Mes'ud dedi ki: Dağ dağa: Ey filan, bugün senin yanından Allah'ı
zikreden bir kimse geçti mi? diye sorar. Evet derse bundan dolayı sevinir.
Sonra Abdullah: "Rahman evlad edindi dediler" ayetini okudu. (Avn)
dedi ki: Sen onların yalan sözleri işittiklerini, buna karşılık hayırlı sözleri
işitmediklerini mi zannedersin? Yine devamla dedi ki: Bana Avf, Galib b.
Acreb'ten anlattı. Dedi ki: Bana Mina mescidinde Şamlılardan bir adam anlattı.
Dedi ki: Yüce Allah yeryüzünü, oradaki ağaçları yarattığında yeryüzünde ne
kadar ağaç varsa Ademoğulları o ağacın yanına gittiler mi, mutlaka ondan bir
menfaat elde ederler ve o ağaçtan faydalanırlar. Yeryüzü ve ağaçlar,
Ademoğullarının günahkarları o pek büyük olan sözü söyleyinceye kadar yani:
"Rahman evlad edindi" deyinceye kadar bu halde devam ettiler. Onlar
bu sözü söyledikten sonra yeryüzü bundan ürperdi. Ağaçlar ise diken çıkardı.
İbn Abbas dedi ki:
Dağlar ve üzerinde bulunan ağaçlar, denizler ve içinde bulunan balıklar bu
sözden ürperdiler. İşte bundan dolayı balıklarda ve ağaçlarda dikenler oldu.
Yine İbn Abbas ve Ka'b
dediler ki: Gökler de, yer de, dağlar da bundan dolayı dehşete kapıldılar.
Bütün mahlukat da aynı şekilde. Yalnız insanlar ve cinler müstesna. Bütün
yaratıklar neredeyse yok olacaklardı. Melekler bu işe çok öfkelendiler.
Cehennem alevaldı, ağaçlar diken yaptı. Yeryüzü karardı ve kuraklaştı. (Bunlar)
günahkarlar; Allah evlad edindi dedikleri zaman oldu.
Muhammed b. Ka'b dedi
ki: Allah'ın düşmanları neredeyse başımıza kıyametin kopmasına sebeb
olacaklardı. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Bundan dolayı nerdeyse
gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp dağılarak yıkılacak.
Rahman'a evlad isnad ettiler diye."
İbnu'l-Arabi dedi ki: O
doğru söylemiştir. Çünkü bu gerçekten daha önceden kaza ve kaderin hakkında geçmiş
olduğu bir sözdür. Eğer şanı Yüce ve mübarek olan Yüce yaratıcı, kafirin
küfründen zarar görmeyen, mü'minin imanı dolayısıyla yücelmeyen, kafir mülkünü
eksiltmediği gibi, mü'minin de mülkünde bir şeyler arttırması söz konusu
olmamış olsaydı, dillerden böyle bir söz de dökülmezdi. Fakat o Kuddüs, Hakim
ve Halim'dir. Artık bundan sonra batılcıların neler söylediklerine aldırış bile
etmez.
[ - ]
"Halbuki Rahman'a
evlad edinmek yaraşmaz" buyruğuna dair açıklamalarımızı dört başlık
halinde sunacağız:
1- ''Halbuki Rahman'a Evlad Edinmek
Yaraşmaz. "
2- Çocuk Babasının Kölesi Olabilir mi?:
3- Ortak Olunan Kölenin Azad Edilmesi
Halinde Erkek Ya Da Kadın Olması Fark Eder mi?:
4- Burada Hatırlatılması Uygun Bir
Hadis-i Şerif
1- ''Halbuki Rahman'a
Evlad Edinmek Yaraşmaz. "
Bu buyruk ile Yüce Allah
kendi zatının çocuk sahibi olmasını nefyetmektedir. Çünkü el-Bakara Suresi'nde
(116. ayet, 4. başlıkta) açıkladığımız gibi, çocuğun babasının cinsinden
olmasını ve sonradan meydana gelmiş olmayı gerektirir. Yani böyle bir şey Yüce
Allah'a yakışmaz. O bununla nitelendirilemez ve O'nun hakkında böyle bir şey
mümkün değildir. Çünkü çocuk mutlaka bir babadan olur ve babası olur, aslı
olur. Şanı Yüce Allah ise bundan pek Yüce ve pek mukaddestir. Şair şöyle demiştir:
"Oldukça yüksek bir tepenin dümdüz kayasının başında, Onun aşağısında ne
düzlüğe gerek vardır, ne de bir dağa."
"Göklerde ve yerde
kim varsa hepsi Rahman'ın huzuruna ancak kul olarak gelecektir"
buyruğundaki; (...); edatı nefy edatıdır. Yani göklerde ve yerde bulunanların
hepsi başka hiçbir surette değil, kıyamet gününde sadece Allah'a ubudiyeti
ikrar ile O'nun huzurunda zilletle boyun eğmiş olarak gelecektir. Yüce Allah'ın
şu buyruğunda dile getirildiği gibi: "Hepsi de huzuruna küçülmüşler olarak
geleceklerdir. "(en-Neml, 87) Yani zelil ve alçalmışlar olarak,
küçülmüşler olarak geleceklerdir. Yani bütün yaratıklar O'nun kuludur. Onlardan
herhangi birisi nasıl olur da O'nun evladı olabilir? O zalimlerin ve
inkarcıların söylediklerinden alabildiğine yücedir.
"Gelicidir
(gelecektir)" kelimesi hatta "ya" iledir. Aslı itibariyle
tenvinlidir, hafifletilmek maksadıyla tenvin hazfedilmiş ve (sonraki er-Rahman
kelimesine) izafe edilmiştir.
2- Çocuk Babasının
Kölesi Olabilir mi?:
Bu ayet -i kerimede
çocuğun babasının kölesi olmasının - oğlunu satın alır ve ona malik olur.
Kendisi onu azad etmedikçe, ona rağmen çocuğu azad edilmez, diyenlerin aksine-
çocuk babasının kölesi olarak mülkiyetine girmeyeceğine delil vardır.
Yüce Allah çocuk sahibi
olmak ile mülkiyet arasındaki aykırılığı da açıklamış bulunmaktadır. Buna göre
baba herhangi bir tasarruf türü ile oğlunun maliki olursa ona rağmen azad
edilir.
Bu ayet-i kerimeden bu
hükme delil çıkarma şekline gelince, Yüce Allah evlad olmayı ve kul olmayı iki
zıt konumda zikretmektedir. Birincisini reddederken ötekisini isbat etmektedir.
Eğer bu ikisi bir arada bulunabilecek olsaydı, bu sözün delil olabilecek
şekilde bir faydası olmazdı. Sahih hadiste de şöyle denilmiştir: "Bir
evladın babasının hakkını ödemesi ancak onu köle olarak bulması ve sonra onu
azad etmesi halinde mümkün olabilir.'' Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.
Baba onun üstündeki
mertebesine rağmen oğlunu mülkiyetine alamadığına göre, oğlun babasını
mülkiyetine alamaması -bu konuda ondan daha geride olduğundan dolayı- öncelikle
söz konusudur.
3- Ortak Olunan
Kölenin Azad Edilmesi Halinde Erkek Ya Da Kadın Olması Fark Eder mi?:
İshak b. Raheveyh,
Peygamber (s.a.v.)ın: "Her kim bir köledeki ortaklığını azad edecek olursa
... " buyruğunun te'vili ile ilgili olarak şu kanaati ileri sürmüştür:
Maksat yalnızca erkek köleler olup dişi köleler söz konusu edilmemiştir, o
bakımdan bir kimse dişi köledeki ortaklığını azad edecek olursa bu geri kalan
kısmı da azad edilmek suretiyle tamamen hürriyetine kavuşturulmaz.
Ancak bu görüş selefin
de, ondan sonrakilerin cumhurunun kabul ettiği görüşün aksinedir. Çünkü onlar
erkek ile dişi arasında (bu konuda) fark gözetmezler. Çünkü kul (abd) lafzı ile
cinsi kastedilmektedir. Nitekim Yüce Allah: "Göklerde ve yerde kim varsa
hepsi Rahman'ın huzuruna ancak kul olarak gelecektir" diye buyurmuştur.
İşte bu, kesin olarak erkek olsun, dişi olsun kölelerin tümünü ifade eder.
İshak'ın dayandığı delil ise (Arapçada) dişi köle için "abde"
lafzının kullanıldığının nakledilmiş olmasıdır.
4- Burada
Hatırlatılması Uygun Bir Hadis-i Şerif
Buhari, Ebu Hureyre'den
şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Şanı
Yüce ve mübarek Allah buyuruyor ki: Ademoğlu, Beni yalanladı. Ancak, Beni yalanlamak
ona yakışmaz. Bana dil uzattı, ancak onun böyle bir şey yapması ona yakışmaz.
Onun, Beni yalanlaması O, beni ilkin yarattığı gibi tekrar yaratmayacaktır.
Mahlukatı ilkin yaratmış olması onu tekrar iade etmekliğimden Benim için daha
kolay değildir, iddiasında bulunmasıdır. Bana dil uzatmasına gelince; onun
Allah evlad edindi, demesidir. Halbuki Ben, Ehad'im (bir ve tekim), Samed'im
(herkesin ihtiyacını gören, hiç kimseye muhtaç olmayanım), doğmadım,
doğrulmadım ve hiç kimse Benim eşim ve dengim değildir." Bu hadis daha
önceden el-Bakara Süresi'nde (116, ayet, 2, başlıkta İbn Abbas'tan yakın
lafızlarla) ve başka yerlerde geçmiş bulunmaktadır, Böyle bir yerde bunu
tekrarlamak gerçekten uygun düşmemektedir.
"Andolsun ki
hepsini kuşatıp" sayılarını bilip "onları teker teker
saymıştır." Bu ifade bir te'kiddir, Yani onlardan hiçbir kimse ona
gizli-saklı kalmaz.
Derim ki: Biz O'nun
isimleri arasında "el-Muhsi" diye bir isminin olduğunu da biliyoruz.
Yani sünnette Ebu Hureyre'nin, Tirmizi tarafından rivayet edilen hadisinde bunu
görüyoruz.
Bu fiilin kökü de buna
delil teşkil etmektedir. üstad Ebu İshak el-İsferayini dedi ki: Onlardan birisi
de "el-Muhsi" adıdır. Mahlukatın çok oluşu O'nun herşeyi bilmesine
engel değildir. O'nu meşgul etmez. Mesela ışığın aydınlığı, rüzgarın
şiddetlenmesi, yaprakların ardı arkasına düşmesi gibi, O bu hallerde her bir
yaprağın hareketinin bütün cüzlerini bilir. Her şeyi yaratan O iken bilmemesi
nasıl söz konusu olabilir? Nitekim şöyle buyurmuştur: "Yaratan bilmez mi
hiç? O Latif'tir, herşeyden haberdardır." (el-Mülk, 14) İbn Abbas'ın
tefsirinde: "Andolsun ki hepsini kuşatıp onları teker teker
saymıştır" buyruğunun tefsiri ile ilgili olarak şöyle dediği
nakledilmektedir: Bununla O'na kulluğu ikrar ettiklerini ve rububiyyetine
tanıklık ettiklerini kastetmektedir.
"Hepsi kıyamet
gününde O'na yalnız başlarına gelirler." Yani tek başlarına, yardımcısız,
beraberlerinde kendilerine fayda sağlayacak mallar da bulunmaksızın gelirler.
Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "O günde malın da, evladın da hiç
faydası olmaz. Allah'a salim kalb ile gelmiş olanlar müstesna." (eş-Şuara,
88-89) Sadece dünyada iken işlemiş olduğu amellerinin faydası olacak. Yüce
Allah'ın: "Hepsi... gelecektir" buyruğunda "gelecektir"
anlamındaki ism-i failin tekil gelmesi "hepsi" anlamındaki kelimenin
lafzına binaendir. Manaya göre okunacak olsaydı, "Geleceklerdir" diye
çoğul olması gerekirdi.
el-Kuşeyri dedi ki: Bu
buyrukta şuna işaret edilmektedir: Sizler kendiniz adına -ki herkes O'nun kulu
olduğu halde- çocuklarınızın köleleştirilmesine razı olmazken, kendiniz için
razı olmadığınız şeylere nasıl olur da O'nun için razı olursunuz? Yine benzeri
bir husustan dolayı kendileri için kız çocukları istemezken; melekler Allah'ın
kızlarıdır, dediklerini belirterek bu görüşlerini reddetmektedir. Yüce Allah
bundan pek Yüce ve münezzehtir. Yine: Putlar Allah'ın kızlarıdır, demeleri de
bu kabildendir. Yüce Allah ise şöyle buyurmaktadır: "Ortaklarına ait olan
Allah'a ulaşmaz ama, Allah'a ait olanlar ise ortaklarına ulaşır.
"(el-En'am, 136)
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN