ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MERYEM

54

/

55

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولاً نَّبِيّاً {54}

 

 وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ وَكَانَ عِندَ رَبِّهِ مَرْضِيّاً {55}

 

54. Kitapta İsmail'i de an. O sözünde duran rasül bir peygamberdi.

55. O, ehline namazı ve zekatı emrederdi. Ve o Rabbi katında makbul bir kimse idi.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı altı başlık halinde sunacağız:

 

1- Sözünde Duran Peygamber: ismail (a.s):

2- Sözünde Durmak:

3- Söz Vermenin Önemi:

4- Hibe (Bağış) Vaadinde Bulunmak:

5- ismail (a.s) Kime Peygamber Gönderilmişti?

6- ismail (a.s.)'ın ümmetine Emirleri:

 

1- Sözünde Duran Peygamber: ismail (a.s):

 

"Kitapta İsmail'i de an!" buyruğundaki İsmail'in kimliği hususunda farklı görüşler vardır. Hazkiyel oğlu İsmail olduğu söylenmiştir. Allah onu kavmine peygamber olarak göndermiş, onlarsa kafasının derisini yüzmüşlerdi. Yüce Allah da onu kavmi hakkında dilediği azabı seçmekte muhayyer bırakmıştı. Buna karşılık kendisi Rabbinden (kavmini) affetmesini dilemiş ve kendisine vereceği sevaba razı olmuştu. Böylelikle affedilip cezalandırılmaları hususunda kavminin işlerini Rabbine havale etmişti.

 

Cumhur ise burada sözü edilen İsmail'in Arapların atası, kurban edilmek istenen İbrahim oğlu İsmail olduğunu kabul etmiştir.

 

Kurban edilmek istenen kişinin İshak olduğu söylenmiş ise de, daha önceden geçtiği üzere (Hud, 73. ayet, 1. başlıkta) birinci görüş daha kuvvetlidir. Yüce Allah'ın izniyle es-Saffat Suresi'nde (102. ayette) de gelecektir.

 

Her ne kadar onun dışındaki diğer peygamberlerde de doğru sözlülük ve sözünde durmak özelliği varsa da, özellikle bu niteliği ile söz konusu edilmesi onun için bir şereflendirme ve bir ikramdır. Nitekim halim, evvah ve sıddik gibi lakapların verilmesi de bu kabildendir. Diğer taraftan onun sahip olduğu hasletler arasında meşhur olan niteliği de budur.

 

2- Sözünde Durmak:

 

Sözünde durmak, övülmeye değer bir özelliktir. Nebi ve rasullerin ahlakındandır. Bunun zıttı sözünü yerine getirmemek, yerilmiştir. Bu ise daha önceden et-Tevbe Suresi'nde (75-78. ayetler, 7. başlıkta) geçtiği üzere fasık ve münafıkların huylarındandır.

 

Yüce Allah peygamberi İsmail (a.s.)'dan övgüyle söz ederek onu sözünde durmakla nitelendirmiştir. Bunun nasıl olduğu hususunda farklı görüşler vardır. Bir açıklamaya göre o boğazlanmaya sabredeceğine dair söz vermiş ve onun yerine fidye olarak koç getirilinceye kadar buna sabretmiştir. Bu kurban edilmesi istenenin İsmail (a.s) olduğu görüşünde olanların açıklamasıdır.

 

Bir diğer açıklamaya göre o, birisine bir yerde karşılaşmak üzere söz vermişti. İsmail (a.s) geldi ve sözleştiği adamı bir gün bir gece bekledi. Ertesi gün adam geldi ve ona: Dünden beri burada seni bekliyorum, dedi. Bir diğer görüşe göre onu orada üç gün beklemiştir.

 

Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.) da peygamber olarak gönderilmeden önce aynısını yapmıştır. Bunu en-Nekkaş zikrettiği gibi Tirmizi ve başkaları da Abdullah b. Ebi'l-Hamsa'dan rivayet etmişlerdir. Buna göre Abdullah dedi ki:

 

Ben peygamber (s.a.v.) ile peygamber olarak gönderilmeden önce bir alış-veriş yaptım. Bende bir miktar alacağı kaldı. Ona bu alacağını bulunduğu bu yerde getirip kendisine vereceğime dair söz verdim, fakat unuttum. üç gün sonra verdiğim sözü hatırladım. Geldiğimde bir de ne göreyim, hala yerinde duruyor. Bana şöyle dedi: "Ey genç adam! Gerçekten beni zora koştun. üç günden beri ben burada seni bekliyorum." Ebu Davud'un lafzı ile rivayet bu şekildedir.

 

Yezid er-Rukaşi'nin dediğine göre; İsmail (a.s) sözleştiği o kimseyi yirmi iki gün beklemiştir. Bunu da el-Maverdi nakletmektedir. İbn Selam'ın kitabında onu bir sene beklediği zikredilmektedir. ez-Zemahşeri de bunu İbn Abbas'dan şöylece nakletmektedir: O arkadaşına bir yerde bekleyeceğine dair söz vermiş ve onu bir yıl beklemiş.

 

el-Kuşeyri de bunu zikretmiş ve şöyle demiştir: Cibril (a.s) ona gelip şu sözleri söyleyinceye kadar bir sene süreyle yerinden ayrılmadı: Sana geri dönünceye kadar oturup kendisini beklemeni söyleyen o tacir İblis'tir. Artık sen burada kalma; çünkü o buna değmez. Bu ise oldukça uzak bir ihtimaldir ve sahih değildir.

 

Şöyle de açıklanmıştır: İsmail ne söz vermişse mutlaka onu tastamam yerine getirmiştir. Bu ise sahih bir açıklamadır, ayetin zahiri de bunu gerektirmektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

3- Söz Vermenin Önemi:

 

Peygamber (s.a.v.)ın: "Söz vermek bir borçtur'' buyruğu bu kabildendir.

 

Bir rivayette de: "Mü'minin vaadi vacibtir;" yani mü'minlerin ahlakında verilen sözün yerine getirilmesi vacibtir, denilmektedir.

 

Ancak biz şunu söylüyoruz: Bu farz anlamıyla vacib değildir. Çünkü Ebu Ömer (İbn Abdi'l-Berr)in naklettiğine göre ilim adamları icma ile şunu kabul etmişlerdir: Bir kimse birisine belli bir miktar mal vermeye söz verse, o kimse diğer alacaklılar arasında (onlar gibi) bir hak sahibi olarak görülmez. Bundan dolayı biz şöyle deriz: Böyle bir söze bağlı kalmak, güzel ve insani bir gerekliliktir. Ancak mahkemede hakim tarafından bunun gereğince hüküm verilmez. Araplar sözde durmakla övünür ve över, sözde durmamayı ve ahdi bozmayı da yererler. Diğer ümmetler de böyledir. Bu beyiti söyleyen şair ne güzel söylemiş: "Hür bir kişi bir arkadaşa ihtiyacını görmek üzere ''evet" diyecek olursa, Onu yerine getirir; çünkü hür kimse verdiği sözün teminatıdır."

 

Sözünde duranın övülmeye, teşekküre layık olduğu, sözünde durmamanın da yerilmeyi hak ettiği hususunda görüş ayrılığı yoktur. Yüce Allah da sözünde duranı ve adaklarının gereğini yerine getireni övmüştür, övgü olarak bu yeter. Buna muhalefet edene de bu kadar yergi yeter.

 

4- Hibe (Bağış) Vaadinde Bulunmak:

 

Malik dedi ki: Birisi, birisinden kendisine bir şeyler hibe etmesini istese o da ona: Evet, dedikten sonra bunu yerine getirmeme kanaatine sahip olsa, görüşüme göre onun evet demiş olması bağlayıcı değildir.

 

Malik dedi ki: Şayet bu bir borcun ödenmesi için yapılmış bir istekse ve ondan borcunu kendi adına ödemesini istemiş o da: Evet demişse, bu esnada ona şahitlik edecek kimseler bulunuyor ise, en uygun olan şu ki, onun evet demesinin bağlayıcı olduğudur.

 

Ebu Hanife mezhebine mensub ilim adamları, el-Evzai, Şafii ve diğer fukaha şöyle demişlerdir: Böyle bir vaatte bulunmak dolayısıyla hiçbir şey gerekmez. Çünkü bu gibi sözler ariyet olarak kabzedilmemiş bir takım menfaatlerdir ve ariyet gelip geçici bir şeydir. Ariyetin dışında ise ya şahıslar söz konusudur, yahut hibe edilmiş fakat kabzedilmemiş aynların varlığı söz konusudur. Bunların sahibinin de bunlardan geri dönmek hakkı vardır.

 

Buhari de; "Kitapta İsmail'i de an. O sözünde duran rasül bir peygamberdi." Giyetini kaydettikten sonra) şöyle demektedir: İbn Eşva' verilen söze göre hüküm vermiştir. Bunu da Semura b. Cundub'dan nakletmektedir. (Yine) Buharı dedi ki: Ben İshak b. İbrahim'in, İbn Eşva' hadisini delil gösterdiğini gördüm.

 

5- ismail (a.s) Kime Peygamber Gönderilmişti?

 

"O rasul bir peygamberdi" buyruğu ile ilgili olarak denildiğine göre; İsmail (a.s) Curhumulara peygamber olarak gönderilmiştir.

 

Bütün peygamberler söz verdiler mi sözlerinde dururlardı. Özellikle İsmail (a.s.)'ın zikredilmesi, onun için bir ikramdır, bir teşriftir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

6- ismail (a.s.)'ın ümmetine Emirleri:

 

"O ehline" el-Hasen'in dediğine göre ümmetine " ... emrederdi." İbn Mes'ud'un rivayetinde; "O ehline (yani) Curhumlulara ve çocuklarına namazı ve zekatı emrederdi" şeklindedir.

"O, Rabbi katında makbul bir kimse idi." Yani kendisinden hoşnud olunan tertemiz ve salih bir kimseydi.

 

el-Kisai ve el-Ferra dediler ki: "Makbul, razı olunmuş kimse" şeklinde kullananlar bunu; "Razı oldum" fiilinden getirerek bina ederler. Yine derler ki: Hicazlılar -aynı anlamda olmak üzere-: "Makbul, razı olunmuş" derler.

 

Yine el-Kisai ve el-Ferra şöyle demişlerdir: Araplar arasında (tesniye olmak üzere): (...) diyenleri de (...) diyenleri de vardır. Birinci tesniye şekli; (...)den, ikinci tesniye şekli ise; (...) den gelmektedir. Basralılar ise ancak; "İki razı oluş" ve "İki artış" demeyi uygun görürler.

 

Ebu Ca'fer en-Nehhas dedi ki: Ben Ebu İshak ez-Zeccac'ı şöyle derken dinledim: Onlar yazıda hata ederek "riba" kelimesini "ya" ile yazarlar. Bundan daha ağır olmak üzere ikinci bir hata daha işleyerek (tesniyesini): (...) diye yazarlar. Halbuki bu kelimenin tesniyesi ancak (...) şeklinde gelir. "Rıza" kelimesinin tesniyesinin; (...) şeklinde geldiği gibi. Yüce Allah da şöyle buyurmaktadır: "insanların malları arasında artış göstersin diye verdiğiniz herhangi bir faiz. (riba).." (Rum, 39)

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Meryem 56-57

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR