ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MERYEM

34

/

40

ذَلِكَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذِي فِيهِ يَمْتَرُونَ {34} مَا كَانَ لِلَّهِ أَن يَتَّخِذَ مِن وَلَدٍ سُبْحَانَهُ إِذَا قَضَى أَمْراً فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ {35} وَإِنَّ اللَّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ {36} فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِن

بَيْنِهِمْ فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِن مَّشْهَدِ يَوْمٍ عَظِيمٍ {37} أَسْمِعْ بِهِمْ وَأَبْصِرْ يَوْمَ يَأْتُونَنَا لَكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ {38} وَأَنذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ إِذْ قُضِيَ الْأَمْرُ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ {39} إِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْأَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ {40}

 

34. İşte hakkında şüpheye düştükleri Meryem oğlu İsa, hak söze göre budur.

35. Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değildir. O bundan münezzehtir. Bir işe hükmettiğinde ona yalnızca: "Ol" der. O da oluverir.

36. Muhakkak Allah, benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O halde yalnız O'na ibadet edin. Dosdoğru yol budur.

37. Cemaatler kendi aralarında anlaşmazlığa düştüler. O büyük günde hazır olacaklarından dolayı vay o kafirlerin haline!

38. Bize gelecekleri günde nasıl işitirler, ne biçim görürler! Fakat zulmedenler bu günde apaçık bir sapıklık içindedir.

39. Sen onları işin bitiriliverileceği hasret günü ile korkut. Halbuki onlar bundan gaflet içindedirler. Onlar hala inanmazlar.

40. Arza ve üzerindekilere elbet Biz mirasçı oluruz ve yalnız Bize döndürülürler.

 

"İşte ... Meryem oğlu İsa ... budur." Yani, Bizim sözünü ettiğimiz kişi, Meryem oğlu İsa'dır. Onun hakkındaki inancınız böyle olsun. Yahudilerin söyledikleri gibi siz de; -haşa- o bir zina çocuğudur ve o Yusuf en-Neccar'ın oğludur, demeyin. Hristiyanların dedikleri şekilde, o bir ilahtır yahut bir ilah oğludur, da demeyin.

 

"Hak söze göre" buyruğu ile ilgili olarak el-Kisai bu, İsa'nın bir sıfatıdır, demiştir. Yani hak söz olan Meryem oğlu İsa işte budur. -el-Hakk, aziz ve celil olan Allah olmakla birlikte- ona: "Allah'ın kelimesi" adı verildiği gibi "Hak söZ" diye de adlandırılmıştır.

 

Ebu Hatim de; o hakkın sözüdür, anlamındadır demiştir. İfadenin takdirinin şu şekilde olduğu da söylenmiştir: Bu sözler hak sözlerdir. İbn Abbas dedi ki: Bu söz İsa (a.s.)'ın sözü olup o söz haktır, batıl değildir. Burada "söz", "hakk"a izafe edilmiştir. Bu yönüyle Yüce Allah'ın: "(Bu) kendilerine verilmiş gerçek sözdür. "(el-Ahkaf, 16) buyruğuna benzemektedir. Buradaki: "Gerçeğin sözü" ifadesi; "Gerçek söz" demektir. Yine Yüce Allah şöyle buyurmuştur: 'Ahiret yurdu elbette daha hayırlıdır. "(En'am, 32) Burada da; "Ahiretin yurdu" (anlamındaki bu ifade); "Ahiret yurdu" takdirindedir.

 

Asım ve Abdullah b. Amir; (...) şeklinde hal olarak nasb ile okumuştur ki; Ben hak olarak bir söz söylüyorum demektir. Amill ise "bu" anlamındaki işaret isminin manasıdır. ez-Zeccac ise şöyle demektedir: Burada (söz anlamındaki "kavl" kelimesi) mastar olup: Ben hak olan sözü söylüyorum, demektir. Çünkü ondan önceki ifadeler buna delildir.

 

Bunun bir övgü olduğu söylendiği gibi, iğra (teşvik) anlamında olduğu da söylenmiştir. 

 

Abdullah; (...) şeklinde, el-Hasen "kaf" harfi ötreli olarak; (...) diye okumuştur. el-En'am Süresi'ndeki: (...): "Sözü haktır, O'nun"(En'am, 73) buyruğu da böyledir. (Bu okuyuşlardaki): (...) şekilleri hep aynı anlamda olup "söz söylemek" demektir.

 

(...) lafzı da (korku, korkmak) böyledir.

 

"Hakkında şüpheye düştükleri" ifadesi de İsa (a.s)'ın sıfatlarındandır.

 

Yani hakkında şüphe ettikleri hak söz olan Meryem oğlu İsa budur.

 

"Şüpheye düştükleri" lafzı, anlaşmazlığa düştükleri diye de açıklanmıştır.

Abdu'r-Rezzak dedi ki: Bize Ma'mer, Katade'den, Yüce Allah'ın: "İşte hakkında şüpheye düştükleri Meryem oğlu İsa hak söze göre budur" buyruğu hakkında şöyle dediğini haber verdi: İsrailoğulları bir araya gelerek aralarından dört kişi çıkardılar. Her bir kesim kendi ilim adamını öne sürdü. Göğe yükseltildiği vakit İsa hakkında tartışmaya koyuldular. Onlardan birisi dedi ki: O Allah'tır. Yere indi, dirilttiği kimseleri diriltti, öldürdüklerini öldürdü. Sonra da semaya yükseldi. Bunlara Ya'kubiyye denilir.

 

Geri kalan üç kişi: Yalan söyledin, dediler. Arkasından iki kişi üçüncülerine: Sen onun hakkında görüşünü söyle, dediler. O da şöyle dedi: O, Allah'ın oğludur. Bunlara Nasturiler denilir.

 

Geri kalan iki kişi: Sen de yalan söylüyorsun, dediler.

 

Daha sonra diğer iki kişiden birisi ötekine: Sen onun hakkında ne dersin, diye sordu. O da: O, üçün üçüncüsüdür. Allah bir ilahtır, o da bir ilahtır, annesi de bir ilahtır, dedi. Bunlar Hristiyanların hükümdarları olan İsraililerdir.

 

Dördüncüsü de: Yalan söylüyorsun dedi. Aksine o Allah'ın kulu, Resulü, ruhu ve kelimesidir. Bunlar ise müslümanlardır. -Onun (Katade'nin) dediğine göre -bu dört kişiden her birisine uyanlar oldu. Bunlar birbirleriyle çarpıştılar. Müslümanlara karşı üstünlük sağlandı. İşte Yüce Allah'ın: ''insanlar arasından adaletle emredenleri öldürenlere ... "(Al-i İmran, 21) buyruğu buna işaret etmektedir. Katade dedi ki: İşte Yüce Allah'ın (burada) haklarında "cemaatler kendi aralarında anlaşmazlığa düştüler" buyruğunda kastettiği kimseler bunlardır. İsa (a.s.) hakkında ihtilafa düştüler ve ayrı ayrı cemaatlere bölündüler. Yüce Allah'ın: "Hakkında şüpheye düştüğünüz" şeklindeki Ebu Abdu'r-Rahman es-Sülemi'nin ve başkalarının "te" harfi ile kıraatinin manası budur.

 

İbn Abbas dedi ki: Meryem'in amcasının oğlu Meryem'i oğlu ile birlikte Mısır'a alıp götürdü. Şerrinden korktukları hükümdar ölünceye kadar orada oniki yıl kaldılar. Bunu el-Maverdi nakletmektedir.

 

Derim ki: Gördüğüme göre Mısır Tarihinde ve İncil'de şunlar zikredilmektedir: Göründüğü gibi Mesih (a.s) Beyt Lahm'da dünyaya geldiği sırada Hirodos hükümdar idi. Yüce Allah rüyada Yusuf en-Neccar (marangoz Yusuf)'a şunu vahyetti: Kalk bu çocuğu annesiyle beraber al, onu Mısır'a götür. Benim sana söyleyeceğim vakte kadar orada kaL. Çünkü Hirodos İsa'yı öldürmek için takib ettirmeyi kararlaştırmış bulunuyor. Yusuf uykudan uyandı. Rabbinin emrini yerine getirdi. Mesih (a.s)'i ve annesi Meryem'i alıp Mısır'a geldi. Mısır'a geldiği sırada Kahire'nin dış taraflarında bulunan el-Belesan kuyusu yakınlarında konakladı. Meryem (a.s) elbiselerini o kuyunun başında yıkadı. Belesan (pelesenk, balsam, mürver) sadece o bölgede yetişir. Hristiyanların vaftiz yağına karıştırılan yağ da buradan çıkartılır. Bundan dolayı Mısırlılar döneminde tek bir şişesinin pek büyük bir değeri vardı. Mesela Konstantiniye (İstanbul), Sicilya, Habeşistan, Nube (Yukarı Sudan), Frank hükümdarları ve diğer hükümdarlara Mısır hükümdarları tarafından böyle bir hediye gönderildiği vakit oldukça üstün bir değere sahip hediye olarak kabul ediliyordu. Değerli bütün hediyelerden daha çok bu hediyeyi seviyorlardı. İşte bu yolculuk esnasında Mesih, Eşmunin ve şu anda el-Muhraka diye bilinen Kaskam'a kadar geldi. Bundan dolayı hristiyanlar burayı şu ana kadar ta'zim ederler ve Fısh bayramında buraya her yerden gelirler. Çünkü burası Mesih'in Mısır topraklarında vardığı son noktadır. Buradan Şam'a dönmüştür. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

[ - ]

"Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değildir." Yani Allah için böyle bir şey gerekmez ve imkansızdır.

 

Bu buyruktaki: (...) Söz için bir sıladır. Yani hiçbir çocuk edinmemiştir. (...) ise (...)nin ismi ref konumundadır. Yüce Allah'a çocuk edinmek yakışmaz. Çocuk edinmek O'nun sıfatlarından değildir, demektir. Arkasından onların bu iddialarından zatını tenzih ederek: "O bundan" yani çocuğu bulunmasından "münezzehtir" diye buyurmaktadır.

"Bir işe hükmettiğinde ona yalnızca: Ol, der. O da oluverir." Buna dair açıklamalar el-Bakara Suresi'nde (117. ayet, 3. başlıkta) yeterlice geçmiş bulunmaktadır.

 

[ - ]

"Muhakkak, Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir." Medineliler, İbn Kesir ve Ebu Amr üstün ile; (...) şeklinde, Kufeliler ise yeni bir ifade başlangıcı olmak üzere hemzeyi esreli okumuşlardır. Ubeyy'in arada: "Dedi ki: en Allah'ın kuluyum" buyruğuna atfeden "vav" olmaksızın (...) şeklindeki okuyuşu buna delildir.

 

Üstün okuyuş ile ilgili bir takım görüşler vardır:

 

1. Halil ve Sibeveyh'in görüşüne göre anlam: "Ve çünkü Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir" şeklindedir. Aynı şekilde; "Şüphesiz ki mescidler de Allah'a mahsustur." (el-Cin, 18) buyruğunda da böyledir. O halde burada: (...); onlara göre nasb mahallindedir.

 

2. el-Ferra "lam"ın hazfedilmesi esası üzere cer mahallinde olmasını caiz kabul ettiği gibi;

 

3. "Ve bana hayatta olduğum sürece namazı, zekatı ve; "Allah'ın benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olduğunu tavsiye etti" anlamında cer mahallinde olmasını caiz kabul ettiği gibi; cer mahallinde olacağını da kabul etmiştir.

 

4. el-Kisai de şu anlamda ref' mahallinde olmasını uygun görmüştür: "Durum şu ki, Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir."

 

5. Bu hususta beşinci bir görüş daha vardır ki, o da şudur: Ebu Ubeyd'in naklettiğine göre bu görüş, Ebu Amr b. el-Ala'ya aittir. Buna göre bu buyruk; "Ve muhakkak Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir diye hükmetti" anlamındadır. Buna göre bu, Yüce Allah'ın: "Bir işe hükmettiğinde" buyruğundaki; "İşe" buyruğuna atfedilmiştir. Yani Yüce Allah bir işe hükmettiğinde ... ve muhakkak Allah ... diye hükmetti, demektir. Ancak gerek bu takdire göre gerekse de üçüncü takdire göre bununla (durak yaptıktan sonra okumaya) başlanılmaz. Geri kalan diğer şekillere göre başlangıç caizdir.

 

"O halde yalnız O'na ibadet edin. Dosdoğru yol" hiçbir eğriliği bulunmayan dosdoğru din "budur."

 

[ - ]

"Cemaatler kendi aralarında anlaşmazlığa düştüler" buyruğunda; (...) zaiddir. Cemaatler kendi aralarında ihtilaf ettiler, demektir. Katade: Birbirleriyle ihtilaf ettiler demektir, diye açıklamıştır.

 

Kitap ehline mensub çeşitli fırkalar İsa (a.s.)'ın durumu hakkında anlaşmazlık içerisindedirler. Yahudiler ona dil uzatmak ve onun büyücü olduğunu ileri sürmekle, hristiyanların Nasturi fırkası o Allah'ın oğludur demekle, Melkaniler üçün üçüncüsüdür, Yakubiler Allah'ın kendisidir; demekle ihtilafa düşmüşlerdir. Hristiyanlar aşırıya kaçtılar, ifrata düştüler, yahudiler kusur ile tefrite düştüler. Buna dair açıklamalar daha önceden en-Nisa Suresi'nde (171. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

İbn Abbas da dedi ki: Burada "ahzab (cemaatler)"den kasıt, Peygamber (s.a.v.)a karşı ayrı gruplar halinde duran ve onu yalanlayan müşriklerdir.

 

"O büyük günde" kıyamet gününde "hazır olacaklarından" o günü göreceklerinden "dolayı vay o kafirlerin haline!"

 

(...): Hazır olmak" mastar anlamındadır. Hazır olmak (şuhud), hazır bulunmak demektir. Onların hazır bulunmalarının kastedilmiş olması muhtemeldir. Hazır olmanın zarfa (güne) izafe edilmesi ise, hazır oluşun o günde gerçekleşeceğinden ötürüdür. Nitekim: "Filan günü savaşmaktan ötürü, filan kişinin vay haline!" tabiri o günde hazır bulunmasından dolayı vay haline, demektir.

 

"Hazır olmak" (anlamındaki "meşhed" kelimesinin) mahlukatın görecekleri ve tanık olacakları yer anlamında olduğu da söylenmiştir. Nitekim insanların kendisinde haşredilip toplanacakları yere Mahşer denilmesi de böyledir.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Danışmak maksadıyla bir araya toplanarak Allah'ı inkar ve: Allah üçün üçüncüsüdür, görüşü üzerinde söz birliği ettikleri büyük toplantıda bir araya gelmelerinden ötürü kafirlerin vay haline!

* * *

"Bize gelecekleri günde nasıl işitirler, ne biçim görürler!" buyruğu hakkında: Ebu'l-Abbas dedi ki: Araplar bu tür ifadeleri teaccub (hayret) halinde kullanırlar. Mesela; (...) dedikleri zaman; bu Zeyd ne biçim işitir, ne biçim görür! demek isterler. O bakımdan bunun manası, onların bu hallerine peygamberlerinin hayret etmesi gerektiğine dikkat çekmektir.

el-Kelbi der ki: Kıyamet gününde şanı Yüce ve mübarek olan Yüce Allah, İsa (a.s.)'a: ''insanlara: Allah'ı bırakıp da beni ve anamı iki ilah edinin, diye sen mi söyledin?"(el-Maide, 116) diyeceği Kıyamet gününde onlardan daha ileri derecede işiten ve gören hiçbir kimse olmayacaktır.

 

Buradaki "işitme"nin itaat etmek anlamında olduğu da söylenmiştir. Yani o günde onlar Yüce Allah'a ne kadar da itaat edeceklerdir, demek olur.

 

"Fakat o zulmedenler bu günde" yani dünyada "apaçık bir sapıklık içindedir." Kişinin kendisi gibi bir anneden doğmuş, yemiş, içmiş, ihtiyacını karşılamış ve bir takım şeylere gerek duymuş bir kimsenin ilah olduğuna inanmasından daha büyük bir sapıklık var mıdır? Bu vasfa sahip olan bir kimse hiç şüphesiz kördür, sağırdır ama ahirette azabı göreceği vakit işitecektir ve görecektir. Fakat bunun ona faydası olmayacaktır. Bu anlamdaki açıklamaları Katade ve başkaları yapmıştır.

 

[ - ]

"Sen onları işin bitirilivereceği hasret günü ile korkut." Abdullah b. Mes'ud'dan şöyle dediği rivayet olunmuştur: Cehenneme girip de cennette elinden kaçırdıkları için kendisine hasretler çekeceği bir köşkü bulunmayan hiçbir kimse yoktur. Bir diğer açıklamaya göre: Amel defteri sol tarafından verileceğinde hasret çekilecektir.

 

"İşin bitiriliverileceği" yani hesabın bitirilip cennetliklerin cennete, cehennemliklerin de ateşe sokulacakları vakit, demektir.

 

Müslim'in, Sahih'inde Ebu Said el-Hudri (ra)dan şöyle dediği kaydedilmektedir: Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Cennetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme girdikten sonra kıyamet gününde ölüm adeta siyah karışımı, beyaz renkli bir koçmuş gibi getirilecek. Cennet ile cehennem arasında durdurulacak. Ey cennetlikler! Bunu tanıyor musunuz? diye sorulacak. Kafalarını kaldırıp, boyunlarını uzatarak bakacaklar ve: Evet bu ölümdür, diyecekler. (Ebu Said devamla): Dedi ki: -Sonra: Ey cehennemlikler! denilir. Bunu tanıyor musunuz? Onlar da kafalarını kaldırıp, boyunlarını uzatarak bakacaklar ve: Evet bu ölümdür, diyecekler.- (Ebu Said) dedi ki: -Bu sefer verilen emir üzerine- o koç kesilecek. Sonra şöyle denilecek: Ey cennetlikler! Artık ebedisiniz. Ölüm diye bir şeyolmayacaktır ve ey cehennemlikler! Artık eb edisiniz. Ölüm olmayacaktır. -Sonra Rasülullah (s.a.v.): "Sen onları işin bitirilivereceği hasret günü ile korkut. Halbuki onlar bundan gaflet içindedirler. Onlar hala iman etmezler" buyruğunu okudu." Hadisi Buhari bu manada İbn Ömer'den, İbn Mace Ebu Hureyre'den, Tirmizi de Ebu Said'den merfu olarak rivayet etmiş ve hakkında: Hasen, sahih bir hadistir demiştir.

 

Biz bunu "et-Tezkire" adlı eserimizde zikrettik ve orada bu hadis ve ayetler gereğince kafirlerin cehennemde ebediyyen kalacaklarını beyan ettik. Bu açıklamalarımız da: Gazap sıfatı kesintiye uğrar (son bulur.) İblis ve ona uyan Firavun, Haman, Karun ve bunlara benzer kafirler cennete gireceklerdir, diyenlerin kanaatlerini reddetmek üzere zikrettik.

 

[ - ]

"Arza ve üzerindekilere elbet Biz mirasçı oluruz." Yani orada sakin olanları Biz öldürürüz ve ona Biz mirasçı oluruz.

 

"Ve" kıyamet gününde "yalnız Bize döndürülürler." Herkese amelinin karşılığını veririz. Buna dair açıklamalar daha önceden el-Hicr Süresi'nde (23. ayetin tefsirinde) ve başka yerlerde geçmiş bulunmaktadır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Meryem 41-50

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR