ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

KEHF

7

 

إِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْأَرْضِ زِينَةً لَّهَا لِنَبْلُوَهُمْ أَيُّهُمْ أَحْسَنُ عَمَلاً

 

7. Hangisi daha güzel amelde bulunacak diye onları imtihan etmek için, yeryüzünde bulunanları Biz ona bir süs yaptık.

 

Yüce Allah'ın: "yeryüzünde bulunanları Biz ona bir süs yaptık" buyruğu ile ilgili açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız:

 

1- Yeryüzünün Zinetleri:

2- Güzel Ameller:

 

1- Yeryüzünün Zinetleri:

 

Yüce Allah'ın: " ... Yeryüzünde bulunanları Biz ona bir süs yaptık" anlamındaki buyrukta yer alan; " ... bulunanlar" ile "Bir süs" kelimeleri iki ayrı mef'uldür Buradaki "süs (zinet)" yeryüzünde bulunan her şeydir. O bakımdan bu ifade umumidir, çünkü hepsi de bunları yoktan var edene delildir. İbn Cübeyr, İbn Abbas'dan şöyle dediğini nakletmektedir: Burada "süs" ile erkekleri kastetmiştir. İkrime'nin rivayetine göre İbn Abbas ve ayrıca Mücahid'in görüşlerine göre buradaki süsten kasıt, halifeler ve emirlerdir.

 

İbn Ebi Necih de Mücahid'den, o, İbn Abbas'tan, Yüce Allah'ın: "Yeryüzünde bulunanları Biz ona bir süs yaptık" buyruğu hakkında şöyle dediğini rivayet etmektedir: İlim adamları yeryüzünün süsüdür.

 

Bir kesim de şöyle demektedir: Yüce Allah bununla davarları, elbiseleri, meyve ve mahsulleri, yeşillikleri, suları ve buna benzer süs özelliğini taşıyan şeyleri kastetmektedir. Çıplak dağlar ile süs özelliği bulunmayan yılanlar ve akrepler gibi şeyler ise; bunun kapsamına girmemektedir.

 

Ancak, buyruğun umum ifade ettiği ve yeryüzünde bulunan her bir şeyin yaratılması, sanatı ve muhkem kılınışı açısından bir süs özelliğini taşıdığı görüşü daha uygundur.

Ayet-i kerime, Hz. peygamber'i (s.a.v.) teselliyi daha ileriye götürmektedir.

 

Yani, ey Muhammed! Dünya ve dünyada yaşayanlar sebebiyle üzülüp kederlenme! Çünkü Bizler bunları, dünyada yaşayanlar için bir imtihan ve bir sınama sebebi kıldık. Onlardan kimisi iyice düşünür ve iman eder, kimisi inkar eder. Diğer taraftan önlerinde kıyamet günü vardır, gelecektir. O halde onların küfre sapmaları senin gözünde büyümesin. nasıl olsa Biz, onlara amellerinin karşılığını vereceğizdir.

 

2- Güzel Ameller:

 

Bu ayet-i kerimenin anlamı, Peygamber (s.a.v.)'ın şu buyruğunu andırmaktadır: "Şüphesiz ki, dünya yeşildir, tatlıdır. Allah da sizi orada halifeler yapmıştır, sizin nasıl amelde bulunacağınıza bakmaktadır.'' Hz. Peygamber'in şu buyruğu da bunu andırmaktadır: "Sizin için en çok korktuğum şey, Allah'ın size karşı çıkartacağı dünya hayatının süsüdür." (Bir adam): Dünya hayatının süsü nedir? diye sordu, O: "Yeryüzünün bereketleridir" diye buyurdu. Bu hadisleri Müslim ve başkaları, Ebu Said el-Hudri yoluyla rivayet etmişlerdir.

Anlamları da şudur: Dünya, lezzeti itibariyle insanın hoşuna gider. Görünüşü itibari ile de beğenilir bir durumdadır. Görünüşü, insanın hoşuna giden, lezzet ve tadı güzel olan meyveler buna örnektir. Allah bunlarla, hangilerinin daha güzel amelde bulunacağını ortaya çıkarmak için kullarını imtihan etmektedir. "Daha güzel amelde bulunmak"tan kasıt ise, dünyalığa karşı kimin daha zahid, ve dünyalığı kimin daha çok terk edeceğinin ortaya çıkarılması demektir.

 

Kulların, Allah'ın süslü gösterdiği bu hususlarda, Allah'ın masiyetinden uzak durmaları ise, ancak Allah'ın bu konuda kendilerine yardımcı olması ile mümkündür. Bundan dolayı Hz. Ömer, Buhari'nin naklettiğine göre şöyle dermiş: Allah'ım! Bizler, Senin bize süslü ve güzel gösterdiğin şeylerle sevinmekten başkasını yapamayız. Allah'ım! Ben Senden, bunu hakettiği şekilde infak etme inkanını bahşetmeni diliyorum. Böylelikle Hz. Ömer, Yüce Allah'dan bu güzellikleri hak olan yerlerde harcayıp infak etmeye Allah'ın kendisine yardımcı olması için dua etmiştir. İşte Hz. Peygamber'in: "Kim, o malı (aldığı kimseden) gönül hoşluğu ile alırsa, o kimseye o malda bereket ihsan olunur. Her kim de onu hırs ve tama' ile alırsa, yediği halde doymayan kimseye benzer" buyruğu bu demektir.

 

İşte dünyalıktan pekçok şeyelde etmek isteyen kimse de, ne ele geçirirse bir türlü onunla yetinmez. Aksine, bütün gayretiyle daha çok dünyalık toplamaya çalışır. Bunun sebebi, Yüce Allah'dan ve Rasulünden gelen buyrukları gereği gibi kavrayamamaktır. Çünkü dünyalık ile birlikte fitneye düşmek ve kurtulamamak, çoğunlukla görülen bir husustur. Fitneden uzak kalan, kendisine yetecek kadar rızık verilen ve Allah'ın kendisine verdikleri ile yetinen kimse, gerçekten kurtulmuş olur.

 

İbn Atiyye der ki: Babam, -Allah ondan razı olsun- Yüce Allah'ın: "Hangisi daha güzel amelde bulunacak diye" buyruğu hakkında şöyle derdi: Güzel amel, iman ile birlikte malı hak olan yerden almak, hak olan yere harcamak, farzları eda etmek, haramlardan uzak durmak ve mendup olan işleri de çokça işlemektir.

 

Derim ki: Bu, güzel bir sözdür. Lafızları itibari ile özlüdür, anlamı itibariyle de beliğdir. Peygamber (s.a.v.) ise bunu tek bir cümlecikte toplamıştır. Bu onun, Süfyan b. Abdullah es-Sekafi'nin kendisine: Ey Allah'ın Rasulü! İslam hususunda bana öyle bir söz söyle ki, senden sonra ona dair hiç bir kimseye soru sormayayım -bir başka rivayette ise "senden başka" şeklindedir- demesi üzerine söylediği: "Allah'a iman ettim de, sonra da dosdoğru ol'', sözüdür. Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.

 

Süfyan es-Sevri de şöyle demiştir: "Dahagüzelamel" dünya hayatında daha çok zahid olmak demektir. Ebu İsam el-Askalani de aynı şekilde: "Daha güzel amel" demek, dünyayı daha çok terk etmek demektir, demiştir.

 

Zühde dair ilim adamlarının ifadeleri farklı farklıdır. Kimileri şöyle demiştir: Zühd, emelin kısa tutulmasıdır. Yoksa katı şeyler yemek ve aba giyinmek değildir. Bu ifadeler Süfyan es-Sevri'ye aittir.

 

Bizim (Maliki mezhebine mensup) ilim adamlarımız da şöyle demektedir:

Süfyan, bu sözünde doğru söylemiştir. Allah ondan razı olsun. Çünkü emelini kısa tutan kimse, yiyeceklerine ileri derecede özenmez, giyecekleri hususunda da ince eleyip sık dokumaz. Dünyadan kolayına gelen kadarını alır ve kendisini maksuduna ulaştıracak kadarıyla yetinir.

 

Bir kesim de şöyle demiştir: Övülmekten de, övülmeyi sevmekten de nefret etmek demektir. Bu da el-Evzai'nin ve bu görüşü kabul eden başkalarının kanaatidir.

 

Bir başka kesim de şöyle demektedir: Dünyayı tümüyle terk etmek, zühdün kendisidir. Kişi onu terketmeyi ister sevsin, ister bundan hoşlanmasın. Fudayl'ın da görüşü budur.

 

Bişr b. el-Haris'ten şöyle dediği nakledilmektedir: Dünyayı sevmek, insanlarla karşılaşmayı sevmek demektir. Dünyaya karşı zahid olmak ise, insanlarla karşılaşmakta zahid olmak (ona rağbet etmemek) dir.

 

Yine Fudayl'dan şöyle dediği nakledilmektedir: Dünyada zahid olmanın alameti insanlara karşı zahid olmaktır.

 

Bir başka kesim de şöyle demektedir: Dünyayı terk etmeyi, dünyalığı ele geçirmekten daha çok sevmedikçe kişi zahid olamaz. Bu da İbrahim b. Edhem'in görüşüdür. Bir diğer kesim de şöyle demektedir: Zühd, kalbin ile dünyaya zahid olmak (rağbet etmemek) dir. Bu görüş de İbnü'l-Mübarek'e aittir.

 

Bir diğer kesim de şöyle demektedir: Zühd, ölümü sevmektir. Ancak, birinci görüş mana itibariyle bütün bu görüşleri kapsayan umumi bir görüştür, o bakımdan onu kabul etmek daha uygundur.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Kehf 8

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR