KEHF 1 / 3 |
بِسْمِ
اللهِ
الرَّحْمنِ
الرَّحِيمِِ الْحَمْدُ
لِلَّهِ
الَّذِي
أَنزَلَ
عَلَى عَبْدِهِ
الْكِتَابَ
وَلَمْ
يَجْعَل
لَّهُ
عِوَجَا {1} قَيِّماً
لِّيُنذِرَ
بَأْساً
شَدِيداً
مِن
لَّدُنْهُ
وَيُبَشِّرَ
الْمُؤْمِنِينَ
الَّذِينَ يَعْمَلُونَ
الصَّالِحَاتِ
أَنَّ
لَهُمْ أَجْراً
حَسَناً {2} مَاكِثِينَ فِيهِ
أَبَداً {3} |
1. Hamd,
kuluna Kitabı indiren ve onda hiç bir eğrilik komayan Allah'adır ki,
2. O, dosdoğru
bir Kitaptır. Kendi katından şiddetli bir azabı bildirmek, salih ameller
işleyen mü'minlere de güzel bir mükafat olduğunu müjdelemek için
(indirilmiştir).
3. Ki, o
mükafat içinde ebediyen kalacaklardır.
"Hamd, kuluna
Kitabı indiren ve onda hiç bir eğrilik komayan Allah'adır ki, o dosdoğru bir
Kitaptır" buyruğu (ile ilgili olarak), İbn İshak'ın naklettiğine göre
Kureyşliler, en-Nadr b. el-Haris ve Ukbe b. Ebi Muayt'ı, yahudi ilim adamlarına
gönderdiler ve onlara şu talimatı verdiler: Muhammed hakkında bunlara soru
sorun ve onlara, Muhammed'in niteliklerini anlatın. Neler söylediklerini
bildirin. Çünkü onlar, kendilerine ilk kitap verilmiş kimselerdir. Ve onların
yanında bizim sahip olmadığımız türden peygamberlerin getirdiği bilgiden
malumat vardır. Bunun üzerine en-Nadr ile Ukbe yola çıktılar ve Medine'ye
gittiler. Medine'ye varıp yahudi ilim adamlarına, Resulullah (s.a.v.) hakkında
soru sordular. Onlara durumunu anlattılar, söylediği sözlerin bir bölümünü
haber verdiler ve şöyle dediler: Siz, Tevrat ehlisiniz. Biz size, bizim bu
arkadaşımızın durumunu bildirmeniz için geldik. Yahudi ilim adamları onlara
şöyle dedi: Bizim size söyleyeceğimiz üç hususu ona sorunuz. Eğer bunlara dair
size haber verecek olursa o, Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir.
Şayet bunu yapmayacak olursa o, Allah'a yalan uyduran bir kimsedir. O takdirde
uygun gördüğünüzü ona yaparsınız. Siz ona, eski zamanda ayrılıp gitmiş genç bir
takım delikanlıların durumlarının ne olduğunu sorunuz. Çünkü, gerçekten onların
hayret edilecek bir halleri olmuştu. Yine ona, dünyanın doğularına ve
batılarına ulaşmış, oldukça dolaşmış bir kimseye dair soru sorunuz. Onun haberi
ne olmuştur? Yine ona Ruh hakkında sorunuz, o nedir? Eğer size bunları haber
verecek olursa, ona uyunuz, o bir peygamberdir. Eğer yapmayacak olursa, biliniz
ki o, yalan uyduran bir kimsedir. Onun hakkında uygun göreceğiniz uygulamayı
yapınız.
en-Nadr b. el-Haris ile
Ukbe b. Ebi Muayt, Medine'den dönüp Mekke'ye geldiler ve Kureyşlilere şöyle
dediler: Ey Kureyşliler topluluğu! Biz sizlere, sizin ile Muhammed arasında
ayırd edici hükmü vermenizi sağlayacak bir çözüm getirdik. Yahudi ilim adamları
bizlere, ona sormamızı istedikleri bazı hususlar söylediler. Ve eğer bunlar
hakkında size haber verirse o bir peygamberdir. Vermeyecek olursa, yalan
uyduran bir kimsedir ve onun hakkında uygun gördüğünüzü yapınız, dediler.
Bunun üzerine Resulullah
(s.a.v.)'a gelip şöyle dediler: Ey Muhammed, sen bizlere, ilk zamanlarda ayrılıp
gitmiş genç delikanlıların durumunu haber ver. Çünkü onların başından hayret
edilecek şeyler geçmişti. İkinci olarak sen bize, yeryüzünün doğularına ve
batılarına gitmiş, oldukça dolaşmış bir adam hakkında haber ver, ayrıca bizlere
Ruh'un ne olduğunu da bildir.
Resulullah (s.a.v.)
onlara: "Yarın size bu istediğiniz hususları haber vereceğim" deyip,
"inşaallah" demedi. Onlar da yanından ayrılıp gittiler. İddia
edildiğine göre Resulullah (s.a.v.) onbeş gün geçtiği halde Yüce Allah bu
konuda ona bir vahiy indirmedi ve Cebrail de yanına gelmedi. Nihayet
Mekkeliler, yalan haberler yayarak: Muhammed bize yarın haber vereceğini
vadettiği halde, işte bu onbeşinci günün sabahı. Kendisine sorduğumuz herhangi
bir şeyi haber vermedi, dediler. Nihayet vahyin gecikmesi Rasulullah (s.a.v.)'ı
üzdü, kederlendirdi. Mekkelilerin konuştukları ona ağır geldi. Daha sonra
Cibril (a.s), Allah (c.c) nezdinden ona Kehf ashabının sözkonusu edildiği
süreyi getirdi. Bu sürede, Hz. Peygamber'e, onlar için üzülmesinden dolayı serzenişte
bulunulduğu gibi, ona sordukları genç delikanlıların durumu ile dünyayı dolaşıp
gezmiş adamın haberini ve Ruh'un mahiyetine dair sorduklarının cevabını
getirdi.
İbn İshak dedi ki: Bana
nakledildiğine göre Resulullah (s.a.v.), Hz. Cibril'e: "Ey Cibril! Senin
hakkında olumsuz kanaat beslememize sebep teşkil edecek kadar bizden uzak
kaldın" dedi. Cibril ona: 'Biz, ancak Rabbinin emri ile ineriz. Bizim
önümüzdeki, arkamızdaki ve bu ikisinin arasındaki herşey yal nız O'nundur.
Rabbin unutkan değildir" (Meryem, 64) diye cevap verdi.
Şanı Yüce Allah süreye,
kendi Yüce zatına hamd ile ve Rasulünün nübüvvetini sözkonusu ederek başladı.
Çünkü onlar, Hz. Peygamber'in nübüvvetini inkar etmişlerdi. Yüce Allah, bu
süreye: "Hamd, kuluna Kitabı indiren ... Allah'adır ki" diye buyurdu.
Yani, Muhammed'e Kitabı indiren Allah'dır. Sen, Benim tarafımdan gönderilmiş
bir Resulsün. Yani bu, onların senin nübüvvetine dair sordukları hususu tahkik
ile ifade etmektedir. "ve onda hiç bir eğrilik komayan" yani Kitabı,
hiç bir tutarsızlığı bulunmayan, son derece mutedil ve uygun şekliyle indiren
Allah'adır. "Ki o, dosdoğru bir Kitaptır. Kendi katından" yani, seni
Rasul olarak gönderen Rabbinin nezdinden "şiddetli bir azabı" dünyada
acil cezasını, ahirette de can yakıcı azabını "bildirmek, salih ameller
işleyen mü'minlere de güzel bir mükafat olduğunu müjdelemek için"
indirmiştir. "Ki, o mükafat içinde ebediyen kalacaklardır. " Yani,
kendilerinden başkalarının seni yalanladığı, senin getirdiğin hususlarda seni
tasdik eden ve emretmiş olduğun amelleri işleyen kimseler, içinde ebediyen
ölmeyecekleri ebedilik yurdunda olacaklardır.
"Ve: Allah çocuk
edindi: diyenleri uyarmak için "(el-Kehf, 4) indirmiştir. Yani Allah,
Kureyşlileri: Bizler Allah'ın kızları olan meleklere ibadet ediyoruz,
dediklerinden dolayı uyarmak içindir. Halbuki "onların da"
kendilerinden ayrılmalarını ve dinlerini ayıplamalarını büyük bir şeyolarak
değerlendiren "babalarının da buna dair hiç bir bilgisiyoktur.
Ağızlarından çıkan bu söz ne büyük!"(el-Kehf, 5)
Bununla, onların:
Melekler Allah'ın kızlarıdır, sözlerini kastetmektedir. "On lar, ancak
yalan söylerler. Bu söze iman etmezler diye arkalarından üzü lerek kendini
helak edeceksin nerdeyse. "(el-Kehf, 6) Çünkü Hz. Peygamber, onların iman
edeceklerini umuyor idi. Umudu gerçekleşmeyince onlara üzüldü. Bununla, ona
böyle yapma, denildi.
İbn Hişam dedi ki:
"Kendini helak edeceksin" buyruğu, Ebu Ubeyde'nin bana naklettiğine
göre, nefsini helake sürükleyeceksin, anlamındadır. Şair Zu'r-Rimme de şöyle
demiştir: "Ey kederin kendisini helak ettiği kişi! Takdirin elinden
uzaklaştırdığı bir şey sebebiyle ... "
Bu kelimenin çoğulu;
(...) şekillerinde gelir. Bu beyit, Zu'rRimme'ye ait bir kasidede yer
almaktadır.
Araplar da; "Bütün
gayretimi ortaya koyarak ona nasihat verdim ve onun için kendimi helak
ettim" derler.
''Hangisi daha güzel
amelde bulunacak diye onları imtihan etmek için yeryüzünde bulunanları Biz ona
bir süs yaptık." (el-Kehf, 7) İbn İshak dedi ki: Yani, onların hangisinin
emrime daha çok tabi olacağını, Benim itaat im gereğince amel edeceğini ortaya
çıkarmak için böyle yaptık. ''Bununla beraber Biz, onun "yani yerin
üstünde "olan şeyleri elbet kupkuru bir top rakyaparız. "(el-Kehf, 8)
Çünkü yeryüzünün üzerindeki her şey fanidir ve zeval bulacaktır. Dönüş de Bana
olacaktır ve Ben herkese amelinin karşılığını vereceğim. O bakımdan, senin bu
dünyada görüp duyduklarından dolayı kederlenme, bunlar seni tasalandırmasın.
İbn Hişam dedi ki:
"Toprak" kelimesi, yerin yüzü demektir. Çoğulu da; (...) şeklinde gelir.
Zu'r-Rimme, küçük bir ceylan yavrusunu anlatırken şöyle demektedir: "Sanki
o, başın kemiklerinde (etki yapan) bir şarap sarhoşluğunun Kuşluk vaktinde
toprağın üzerine attığı bir yavru gibidir."
Bu beyit, ona ait bir
kasidede yer almaktadır. Said (toprak), aynı zamanda yol anlamına da gelir.
Nitekim hadiste şöyle denilmektedir: "Suudat'da oturmaktan
sakınınız."
Yollarda oturmaktan
sakınınız, demek istemektedir.
"Kupkuru"
ifadesi hiç bir şey getirmeyen yer demek olup çoğulu: (...) şeklinde gelir.
"Yağmur yağmayan yıl" demektir. Çoğulu da: "Yağmur yağmayan
yıllar" anlamındadır. Ayrıca böyle bir yılda kıtlık, kuraklık ve darlık da
bulunur. Zu'r-Rimme, bir deveden söz ederken şöyle demektedir: "Vurup
itmek ile kıtlık ve sıkıntılar, karınlarında bulunanları tüketip bitirdi Geriye
sadece oldukça kalın kaburga kemikleri kaldı."
İbn İshak dedi ki: Daha
sonra Hz. Peygamber'e sordukları bir husus olan genç delikanlıların kıssası ile
ilgili vahyi aldı. Orada şöyle buyurulmaktadır: "Sen, Kehf ve Rakim ashabını
ayetlerimiz arasında hayret edilecek lerden mi sandın?"(el-Kehf, 9) Yani,
Benim kullarım arasında koymuş bulunduğum ayetlerim (delil ve belgelerim)
arasında bunlardan daha çok hayret edilecek şeyler de vardır.
İbn Hişam dedi ki:
Rakim, onların durumlarına dair haberin yazılı olduğu, yazılı belge demek olup
çoğulu "rukum" gelir. el-Accac dedi ki: "Ve yazılı bulunan
mushafın karar kıldığı yer hakkı için."
Bu mısra da onun recez
veznindeki bir kasidesinde yer almaktadır.
İbn İshak dedi ki: Daha sonra
şöyle buyurmaktadır: "Hani o yiğit delikanlılar bir mağaraya sığınmışlar
ve şöyle demişlerdi: Rabbimiz! Bize, tarafin dan bir rahmet, işimizde bize
doğruyu bulma başarısını ver! Bunun üzeri ne Biz de, nice yıllar mağarada
kulaklarına vurduk. Sonra da iki zümre den hangisinin bekledikleri süreyi daha
iyi hesap ettiğini ayırt edelim diye onları uyandırdık. "(el-Kehf, 10-12)
Daha sonra şöyle buyurulmaktadır: ''Biz, sana onların kıssalarını gerçek şekli
ile" doğru olarak bildirmek suretiyle "anlatalım: Gerçekten bunlar,
Rabblerine iman eden genç yiğitler di. Biz de onların hidayetlerini
artırmıştık. Dikilip de: Bizim Rabbimiz, gök lerin ve yerin Rabbidir. Biz,
O'ndan başkasını ilah diye çağırmayız. O tak dirde gerçekten son derece batıl
bir söz söylemiş oluruz, dediklerinde Biz, kalplerine sabır ve metanet
vermiştik. "(el-Kehf, 13-14) Yani onlar, sizin bana bilginiz olmadık
şeyleri ortak koştuğunuz gibi ortak koşmadılar.
İbn Hişam dedi ki:
"Şetat: Batıl söz" hakkı aşıp geçmek, aşırıya kaçmak demektir. A'şa
b. Kays b. Sa'lebe de şöyle demektedir:
"Siz, (bize
zulmetmekten) vazgeçecek misiniz? Esasen haksızlık yapan ve aşırı giden
kimseleri ancak Yağın da, fıtillerin de (tedavi etmek amacıyla) içine
doldurulurken kaybolup gittiği derin bir yara gibi hiç bir şey (haksızlığından)
alıkoymaz."
Bu beyitde ona ait bir
kasidede yer almaktadır.
İbn İshak dedi ki:
"Şunlar, şu bizim kavmimiz, Ondan başka ilahlar edin diler. Bari onlara
dairaçık birdelilgetirselerdi." (el-Kehf, 15) İbn İshak dedi ki: Yani
kesin, susturucu bir delil getirselerdi ya ... demektir. ''Artık, Allah'a karşı
yalan uydurandan daha zalim kim olabilir. Madem ki onlardan ve Allah'dan başka
tapmakta olduklarından ayrıldınız, o halde mağaraya sığının. Rabbiniz size
rahmetinden genişlik versin, işinizde size faydalı olanı hazırlasın. Güneş,
doğduğu zaman, mağalarının sağ tarafına yöneldi ğim: battığında da onların sol
yanlarından kayıp gittiğinigörürdün. Kendileri ise oranıngeniş bir yerinde
idiler." (el-Kehf, 15-17)
İbn Hişam dedi ki:
''Meyletti, kayıp gitti" demek olup; (...) den gelmektedir. Nitekim
Ebu'z-Zahf el-Küleybi de bir beldeyi vasfederken şöyle demektedir: "Kurak
otlağın gittiğimiz yoldan sopa kalması, üç gün susuz bırakılan ve dördüncüsünde
suya salınan develeri çokça yorar."
Bu iki mısra da onun
recez veznindeki bir kasidesinde yer almaktadır. "Sol yanlarından kayıp
gittiğini" onlara değmeyip, sol tarafında onları bıraktığını
"görürdün" demektir.
Şair Zu'r-Rimme şöyle
demektedir: "Muşrif denilen yerin dağı andıran kum tepelerini sol
taraflarında bırakıp geçen, Sağ taraflarında da el-Fevaris diye bilinen kum
tepelerinin bulunduğu hevdeçlerinde bulunan kadınlara (bakakaldım)."
Bu beyit de
Zu'r-Rimme'ye ait bir kasidede yer almaktadır.
(...); Genişçe yer"
demek olup, çoğulu da; (...) şeklindedir. Şair de şöyle demektedir: "Sen,
kavmine rüsvaylık ve aşağılık (elbisesini) giydirdin
Öyle ki, onların saygı
duyulması gereken şeyleri mübah kabul edildi ve yurtlarının düzlüklerine dahi
girilmiş oldu."
"Bu, Allah'ın
ayetlerindendir." (el-Kehf, 17) Yani, kitap ehlinden onların durumlarını
bilen kimselere karşı bir delildir. Kitap ehlinden bunlara, sana onlar hakkında
soru sormayı emreden kimselere karşı onlara dair haberi gerçek surette verdiği
için, senin peygamberliğinin doğruluğu hakkında açık bir belgedir. "Allah
kime hidayet verirse, o doğru yola erdirilmiştir. Kimi de saptırırsa artık onun
için doğru yola erdirecek bir veli bulamazsın. Onları uyuyor oldukları halde
sen onları uyanık sanırdın. Biz onları sağ yanlarına, sol yanlarına
çeviriyorduk. Onların köpeği ise, giriş yerinde iki kolunu uzatmıştır."
(el-Kehf, 17-18)
İbn Hişam dedi ki:
"Giriş yeri," kapı demektir. Adı, Abd b.
Vehb olan el-Absi de
şöyle demektedir: "Bana karşı kapısı asla kapanmayan ve benim oradaki iyiliğim
Münker olarak kabul edilmeyen geniş, düzlük bir arazideki ... "
Bu beyit, ona ait birkaç
beyitten oluşan şiir de yer almaktadır. Bu kelime aynı zamanda "avlu"
anlamına da gelir. Çoğulu; (...) şeklindedir.
"Yanlarına çıkıp
onları görseydin, mutlaka onlardan geri dönüp kaçar dın ... Onların işine galip
gelen kimseler ise ... " (el-Kehf, 18-21) buyruğunda kastedilen kimseler,
aralarından yönetici ve hükümdarlık sahibi kimseler demektir. "Mutlaka
biz, yanlarında bir mescid edineceğiz dediler. Sayıları üçtür, dördüncüleri
köpekleridir diyecekler" (el-Kehf, 22) buyruğunda kastedilen, bunlara dair
soru sorulmasını Kureyşlilere emreden yahudilerin ilim adamlarıdır.
"Beştir, altıncıları da köpekleridir, diyecekler. Bu gaybı taşlamaktır.
Yedidir, sekizincileri köpekleridir, diyecekler. De ki: Rabbim onların sayısını
en iyi bilendir. Onları pek az kimseden başkası bilemez. O halde bunlar
hakkında zahir olan şeyden başkasıyle mücadele etme. "Yani, onlarla bu
konuda (bilgin olmadığı halde) tartışma. "Bunlara dair onlar dan kimseye
bir şey sorma. "Çünkü onların bu gençlere dair bir bilgileri yoktur.
"Hiç bir şey hakkında sakın: Ben bunu mutlaka yarın yapacağım, de me!
Meğer ki Allah dilemiş ola. Unuttuğun zaman Rabbini an ve: Umulur -ki Rabbim
beni bundan doğruya daha yakın olana erdirir, de." (el-Kehf, 22-24) Yani,
onların sana sordukları herhangi bir şey hakkında, bu mesele hakkında dediğin
gibi, ben yarın size haber vereceğim demeyerek, "inşaallah" diye
istisna yap. Unuttuğun takdirde de Rabbini an ve Rabbimin, sizin bana hakkında
soru sorduğunuz şeyin doğru olanına beni ileteceğini umarım, de. Çünkü sen,
Benim bu hususta sana ne yapacağımı bilemezsin.
''Onlar mağaralarında
üçyüz yıl kaldılar, dokuz daha kattılar." Yani, onlar böyle söyleyecekler.
Sen ''de ki: Allah, ne kadar kaldıklarını en iyi bilendir. Göklerin ve yerin
gaybı yalnız Onundur. O, ne güzel görendir, ne gü zel işitendir. Bunların,
O'ndan başka hiçbir velileri yoktur. O, kimseyi hükmüne ortak yapmaz"
(el-Kehf, 25-26) Yani, onların sana sordukları şeylerden hiçbir şeyona gizli
kalmaz.
Derim ki: Siret'de (İbn
Hişam'ın Siret'inde) Kehf ashabının haberine dair yer alan bilgiler bunlardır,
biz de bunları orada yer aldığı şekliyle zikrettik. Zülkarneyn'in haberine dair
açıklamalar ileride gelecektir. Bu açıklamaları naklettikten sonra, tekrar
sürenin baştarafına dönerek diyoruz ki:
"Hamd ...
Allah'adır" ifadesinin anlamına dair açıklamalar, daha önceden geçmiş
bulunmaktadır. el-Ahfeş, el-Kisai, el-Ferra, Ebü Ubeyd ve tevil bilginlerinin
büyük çoğunluğunun iddiasına göre bu sürenin başında bir takdim - tehir vardır
ve buyruk: "Kuluna Kitabı indiren ve onda hiç bir eğrilik komayan ve onu
dosdoğru olarak indiren Allah'a hamd olsun" demektir.
Bu buyruktaki; (...):
Dosdoğru" kelimesi, hal olarak nasb edilmiştir. Katade ise şöyle
demektedir: İfade, Kur'an-ı Kerim'deki siyakı üzeredir, takdim ile tehir
sözkonusu değildir. Buyruğun anlamı da şöyledir: Biz, o kitapta bir eğrilik
komadık. Aksine onu dosdoğru bir kitap kıldık. ed-Dahhak'ın açıklaması da güzeldir
ve ona göre buyruk: O dosdoğru bir kitaptır, demek olup, bu da: Hikmeti
dosdoğru olup hatası, tutarsızlığı ve çelişkiSi bulunmayan kitap anlamındadır.
"Dosdoğru"
buyruğunun, önceki kitapları tasdik eden kitap, anlamında olduğu söylendiği
gibi, ebedı olarak taşıdığı hüccetlerle dosdoğrudur, diye de açıklanmıştır.
"Eğrilik" kelimesi mef'ulün bihtir. "Ayn" harfi esreli
olarak kullanılırsa dinde, görüşte, işte ve yolda eğrilik anlamındadır. üstün
okunursa, (avec) ise kereste, duvar ve benzeri cisimlerdeki eğriliği anlatır,
buna dair açıklamalar daha önceden (AI-i İmran, 99) geçmiş bulunmaktadır.
Kur'an-ı Kerim'de hiçbir
eğrilik, yani hiçbir kusur yoktur. Onda çelişki ve aykırılık bulunmaz. Nitekim
Yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: "Eğer o, Allah'dan
başkasından gelseydi: elbette içinde birbirini tutma yan birçok şeyler
bulurlardı. "(en-Nisa, 82)
O, Kur'an-ı Kerim'i
mahluk kılmadı, diye de açıklanmıştır. Nitekim İbn Abbas'ın, Yüce Allah'ın:
"Hiç bir eğrıliği olmayan, Arapça bir Kuran olarak (indirilmiştir)"
(ez-Zümer, 28) buyruğunu, o mahluk değildir diye açıkladığı rivayet edilmiştir.
Mukatil, "eğrilik" kelimesini tutarsızlık ve aykırılık, diye
açıklamıştır. Şair de şöyle demektedir: "Ben arkadaşıma saygım dolayısıyla
sevgimi sürekli kılarım Sevgide eğri olan kimseden de hayır gelmez."
"Kendi
katından" yani, kendi nezdinden, tarafından "şiddetli bir azabı
bildirmek ... " bu azabı bildirecek kişi de Muhammed veya Kur'an-ı
Kerim'dir. ifadede hazf edilmiş kelimeler vardır. Yani, kafirlere Allah'ın
cezasını bildirmek için ... takdirindedir. Bu şiddetli azab ise dünyada da
olabilir, ahirette de olabilir.
"Kendi
katından" buyruğunu Ebu Bekr, Asım'dan rivayetle "dal" harfi
sakin ile birlikte işmam ile ve "nun" harfini de esreli,
"he" harfini ise sonunda vasl edilmiş bir "ya" ile
okumuştur. Diğerleri "dal" harfini ötreli, "nun" harfini
sakin, "he" harfini de ötreli okumuşlardır. el-Cevheri der ki: (...):
Katı, tarafı" kelimesi (...) şeklinde olmak üzere üç türlü kullanılır.
Şair de şöyle demiştir: "Çenelerinden ta boynuna kadar ... "
Yüce Allah'ın:
"Salih ameller işleyen mü'minlere de güzel bir mükafat olduğunu" ki,
o da cennettir "müjdelemek için (indirmiştir). Ki, o mükafat içinde
ebediyen" sonu gelmemek üzere "kalacaklardır" ve devamlı olup
sonları gelmeyecektir.
" ... lere ...
olduğunu" ifadesi, (...) anlamındadır. Ancak, buradaki
"müjdelemek" anlamındaki kelime, eğer beyan (temyız) kabul edilecek
olursa; (...) de, "be" harfi takdirine gerek kalmaz. "Güzel bir
mükafat"; cennete götürecek büyük sevap ve mükafat demektir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN