ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

NAHL

14

وَهُوَ الَّذِي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُواْ مِنْهُ لَحْماً طَرِيّاً وَتَسْتَخْرِجُواْ مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ فِيهِ وَلِتَبْتَغُواْ مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

 

14. Yine O, denizi, ondan taze et yemeniz ve ondan takınacağınız ziyneti çıkarmanız için emrinize verendir. Gemilerin orada (suları) yararak gittiklerini görüyorsun. O'nun lütfundan arayasınız ve şükredesiniz diye.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı dokuz başlık halinde sunacağız:

 

1- Deniz ve Çeşitli Etlerin Birbirleriyle Değiştirilmelerinin Hükmü:

2- Çekirge Satımı:

3- Et Yemeyeceğine Dair Yemin Eden Bir Kimse:

4- Denizden Çıkartılan Süs Eşyaları:

5- Kılık ve Kıyafette Riayet Edilecek Bazı Hususlar:

6- Yüzüklere Yapılacak Nakışların Hükmü:

7- Hz. Peygamberin ve Bazı Zevatın Yüzüklerine Kazdırdıkları ifadeler:

8- Süs Eşyası Takınmayacağına Dair Yemin Eden Kimse:

9- Denizde Akıp Giden Gemiler:

 

1- Deniz ve Çeşitli Etlerin Birbirleriyle Değiştirilmelerinin Hükmü:

 

Yüce Allah'ın: "Yine O, denizi. .. emrinize verendir" buyruğunda sözü edilen denizin emrimize verilmesi, insanlara, onda tasarruf etme imkanının verilmesi, orada gemilere binmek, demirlemek ve buna benzer şekillerde emrimize verilmesi demektir. Bu, Allah'ın üzerimizdeki nimetlerindendir. Allah, dileseydi denizi bize musallat kılar ve bizi suda boğardı. Denize (el-Bakara, 50. ayetin tefsirinde) ve deniz avına dair açıklamalar (el-Maide, 96. ayet, 2. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır. Burada, Yüce Allah, deniz avını "et" diye adlandırmaktadır.

 

Malik'e göre etler üç cinstir: Dört ayaklı davarların eti bir cins, tüylülerin (kümes hayvanları ve kuşların) eti bir cins, suda yaşayan hayvanların eti de bir başka cinstir. Aynı cinsten hayvanların etlerinin, fazlalıklı olarak satılmaları caiz değildir. Bununla birlikte inek türü ve yabani hayvanların etinin fazlalıklı olarak, kuş ve balık cinsi etleriyle satılması caizdir. Aynı şekilde kuş türü etlerin binek, yabani hayvan ve balık etleriyle fazlalıklı olarak da satılmaları caizdir.

 

Ebu Hanife ise şöyle demiştir: Bütün et çeşitleri asılları gibi farklı türlerdir. İnek eti bir tür, koyun eti bir tür, deve eti bir türdür. Yabani hayvanların etleri de aynı şekilde farklı farklıdır. Kuşlar da, balıklar da böyledir.

 

Şafii'nin iki görüşünden birisi de bu şekildedir. Diğeri de şöyledir: Bütün davarlar, av hayvanları, kuşlar ve balıklar aynı cinstir, bunlarda fazlalık caiz değildir. Ancak, Şafii mezhebi alimlerince, Şafii mezhebinin meşhur kabul edilen görüşü birinci görüştür.

 

Bizim delilimiz şudur: Şanı Yüce Allah, canlı olan davarların isimlerini farklı farklı zikrederek; "Sekiz çift (yaratmıştır). Koyundan iki çift keçiden ıki çift" (el-En'am, 143) diye buyurduktan sonra: "Deveden de iki çift, sığırdan da iki çıft yarattı"(el-En'am, 144) diye buyurmaktadır. Bütün bunlardan kasıt, et olduğuna göre, Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Size dört ayaklı da varlar helal kılındı. "(Maide, 1) Bunların, koyun türü ile keçi türünün etlerinin birbirine yakın olduğu gibi, faydaları da birbirlerine yakın olduğundan dolayı, hepsinin ortak özelliğinin et olduğuna işaret edilmektedir. Bir başka yerde de: "Ve canlarının çekecekleri kuş etinden ... "(el-Vakıa, 21) buyruğundaki "tayr; kuş" kelimesi, "tair"in çoğuludur. Çünkü Yüce Allah, bir başka yerde: ''KI: kanadıyla (uçan herbir kuş" (el-En'am, 6/38) diye buyurmaktadır. Böylelikle, bütün kuş etlerini aynı ad altında toplamaktadır. Burada ise, (balık hakkında): "'Taze et" diye buyurarak, bütün balık türlerini tek bir çeşit olarak zikretmektedir. Dolayısıyla balıkların küçüğü ile büyüğü aynı özellikleri taşımaktadır. İbn Ömer'den rivayet edildiğine göre ona, keçi etlerinin koç etleri karşılığında satılması aynı şey midir diye sorulmuş, da: Hayır demiştir. Bu konuda ona muhalefet eden kimse yoktur. O bakımdan bu, adeta icma gibidir. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.

 

Peygamber (s.a.v.)'ın, yiyecekleri (buğday ve benzerlerini) ancak misli misline satmayı kabul edip aksini nehyetmesinin, bizim mezhebimize muhalif kanaatte olanların lehine delil olacak bir tarafı yoktur. Çünkü, yiyecek mutlak olarak zikredildiği vakit, hem buğdayı, hem de sair yenen şeyleri kapsar. Eti kapsamaz. Nitekim bir kimse: Ben bugün bir yemek yedim, diyecek olursa, onun et yediği anlaşılmaz. Aynı şekilde Hz. Peygamberin şu hadisi de muhalif kanaate sahip olanlara karşı delil teşkil etmektedir: "İki cins farklı farklı oldu mu, artık istediğiniz gibi satabilirsiniz."

 

Bunlar ise, birbirinden farklı cinslerdir. Aynı şekilde bizler, etin kuş eti karşılığında fazlalıklı olarak satılmasının caiz olduğunu ittifakla kabul etmiş bulunuyoruz. Bunun, illeti ise, zekat düşmeyen bir yiyeceğin, yine zekat düşmeyen bir et karşılığında satılması değildir. Balık etinin de kuş etine karşılık fazlalıklı olarak satılması da böyledir.

 

2- Çekirge Satımı:

 

Çekirge ile ilgili mezhebimizde (Maliki mezhebinde) meşhur olan görüş,

çekirgenin çekirge karşılığında fazlalıklı olarak satılmasının caiz olduğudur. Suhnun'dan bunun yasak olduğu görüşü de zikredilmiştir. Sonraki bazı ilim adamları da bu görüşe meyletmiş ve çekirgenin alınıp bir süre saklanabilen türden olduğu görüşünü belirtmişlerdir.

 

3- Et Yemeyeceğine Dair Yemin Eden Bir Kimse:

 

İlim adamları, et yememek üzere yemin eden kimsenin durumu hakkında farklı görüşlere sahiptirler. İbnü'l-Kasım der ki: Bu kişi, sözügeçen bu dört cins etten hangisini yerse yeminini bozmuş olur. Eşheb ise "el-Mecmua"da şöyle demektedir: Ancak davarların etlerini yemesi halinde yemini bozulur. Yabani hayvanlar ile diğerlerini yediği için yemini bozulmaz. Böylelikle örf ve adete riayet edilip lügavılafzın kullanımına tercih edilmiş olur. Bu görüş daha güzeldir.

 

4- Denizden Çıkartılan Süs Eşyaları:

 

Yüce Allah'ın: "Ve ondan ondan takınacağınız ziyneti çıkarmanız için'' buyruğu ile inci ve mercan kastedilmektedir. Çünkü Yüce Allah bir başka yerde: ''O iki denizden inci ve mercan çıkar" (Rahman, 22) diye buyurmaktadır. Halbuki süs eşyaları ancak tuzlu olduğu bilinen denizlerde söz konusu olmaktadır. Zümrüt çeşitleri arasında denizden çıkartılanları olduğu da söylenir. el-Huzeli inciyi nitelendirdiği şu sözlerinde hatalı bulunmuştur: "Ve onu üzerinde tatlı suyun dolaştığı Amber ve misk kokan bir inciden getirdi."

 

Bu sözleriyle incinin tatlı sudan çıkartıldığını ifade etmektedir. (Bundan dolayı hatalı bulunmuştur).

 

Buna göre süslenmek haktır. Bu, Yüce Allah'ın, Hz. Adem'e ve onun soyundan gelenlere bir armağanıdır. Hz. Adem yaratılmakla birlikte cennetin süsleriyle taçlandırılmıştır. Ona, Hz. Davud'un oğlu Hz, Süleyman'ın ondan miras aldığı yüzük de takılmıştır. Bu yüzüğe, rivayet olunduğuna göre "Hatemü'l-İz" deniliyordu.

 

5- Kılık ve Kıyafette Riayet Edilecek Bazı Hususlar:

 

Şanı Yüce Allah, denizden çıkan süs eşyalarını zikrederek, erkeklere de kadınlara da genel bir lütuf ve ihsanda bulunduğunu bildirmektedir. Dolayısıyla denizden çıkan herhangi bir şey onlara haram değildir. Yüce Allah, erkeklere altın ve ipeği haram kılmıştır, o kadar.

Sahihte, Ömer b. el-Hattab (r.a)'dan şöyle dediği rivayet edilmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: ''İpek giymeyiniz. Çünkü dünyada onu giyen ahirette onu giymeyecektir."

 

Buna dair açıklamalar inşaallah Hac Süresi'nde (23. ayetin tefsirinde) gelecektir. Buhari de İbn Ömer'den rivayet ettiğine göre, Resulullah (s.a.v.) önce altından bir yüzük edinmiş ve bu yüzüğün taşını avucun içine doğru yerleştirmişti. Yüzüğün kaşına da "Muhammedün Resulullah" ifadesini kazdırmıştı. Bunun üzerine ashab da onun gibi yüzük edindiler. Hz. Peygamber, onların bu şekilde yüzük edindiklerini görünce yüzüğü attı ve şöyle buyurdu: "Ben, bu yüzüğü ebediyen bir daha takmayacağım. Bundan sonra gümüşten bir yüzük edindi, bu sefer ashab da gümüş yüzükler edindiler. İbn Ömer der ki: Peygamber (s.a.v.)'den sonra o yüzüğü Ebu Bekir, sonra Ömer, sonra da Osman taktılar. Bu, Hz. Osman'ın elinden Eris kuyusuna düştüğü vakte kadar böylece devam etti.

 

Ebu Davud da der ki: İnsanlar, Hz. Osman'a yüzük elinden düştüğü vakte kadar muhalefet etmemişlerdi.

 

İlim adamları bütün erkekler için gümüş yüzük edinmenin caiz olduğunu icma ile kabul etmişlerdir. el-Hattabi der ki: Kadınların gümüş yüzük kullanmaları mekruhtur. Çünkü bu erkeklerin kılık kıyafetleri arasında yer alır. Eğer, altın bulamayacak olurlarsa, o gümüşü zaferan veya buna benzer birşeyle sarartma yoluna gitsinler. Selef ve halef'in alimlerinin cumhuru, erkeklerin altın yüzük kullanmalarının haram olduğunu kabul etmektedirler. Ancak, Ebu Bekir b Abdurrahman ile Habbab'dan gelen rivayet şaz bir muhalif kanaat'tır. Bunların her birisine de bu konudakı nehy ve nesh ulaşmamış olmalıdır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. ..

 

Enes b. Malik'in Resulullah (s.a.v.)'in elinde gümüşten yapılmış bir yüzüğü yalnız birgün gördüğünü, sonradan da ashabın gümüşten yüzükler yaptırıp takındıklarını, bunun üzerine Resulullah (s.a.v.)'in bu yüzüğünü atarak ashabın da yüzüklerini attığına dair Buhari ve Müslim'in rivayet ettiği ki -lafız Buhari'nindir- hadise gelince bu, ilim adamlarına göre İbn Şihab'ın bir yanılmasıdır. Çünkü Resulullah (s.a.v.)'ın attığı altın yüzüktür. Bunu da Abdulaziz b. Suhayb ile Sabit ve Katade, Enes'ten rivayet etmişlerdir. Bu da İbn Şihab'ın Enes'ten yaptığı rivayete muhaliftir. O bakımdan tek kişi topluluğa muhalefet ettiğinde, topluluğun rivayetini kabul etmek gerekir. üstelik, İbn Ömer'in rivayet ettiği hadis de topluluğun rivayeti lehine tanıklık etmektedir.

 

6- Yüzüklere Yapılacak Nakışların Hükmü:

 

Erkeklerin gümüş yüzük kullanmalarının ve gümüşle süslenmelerinin caiz olduğu sabit olmakla birlikte, İbn Sirin ve onun dışındaki bir takım ilim adamları, bunlara nakış yapılmasını ve bu arada Allah'ın adının yazılmasını mekruh kabul etmişlerdir. İlim adamlarından bir kesim de bunlara nakış yapmanın caiz olduğunu kabul etmişlerdir.

 

Diğer taraftan, eğer yüzüğe Allah'ın adını, yahut hikmetli bir söz, yahut Kur'an-ı Kerim'den bazı kelimeler nakşedip yüzüğü sol eline koyacak olursa, bu yüzük ile tuvalete girip sol eliyle istinca yapabilir mi? Said b. el-Müseyyeb ve Malik bunu, hafif (bir kerahet) görmüşLerdir.

 

Malik'e, eğer yüzükte Allah'ın adı varsa ve bunu sol eline takıyor ise yüzük sol elinde olduğu halde istinca yapabilir mi, diye sorulmuş, o da: Bunun hafif (tenzihi bir kerahet) olacağını ümid ederim, demiştir .. Yine Malik'ten, bunu mekruh gördüğü rivayet edilmiştir. Daha uygun olan budur. Bununla birlikte Maliki mezhebine mensup ileri gelen ilim adamlarının çoğunluğu bunun yasak olduğunu kabul etmişlerdir.

 

Hemmam, İbn Cüreyc'den, o, ez-Zühri'den, o da Enes'ten şöyle dediğini rivayet eder: Resulullah (s.a.v.) tuvalete gittiği vakit yüzüğünü bir kenara bırakırdı. Ebu Davud der ki: Bu, münker bir hadistir. Hadis ancak İbn Cüreyc'den, o, Ziyad b. Sa'd'dan, o da ez-Zühri'den, O, Enes'ten, bilinen rivayete göre ise, Peygamber (s.a.v.) önce gümüşten bir yüzük edinmiş, sonra onu bırakmıştır, şeklindedir. Ebu Davud dedi ki: Bu hadisi de Hemmam'dan başka kimse rivayet etmiş değildir.

 

7- Hz. Peygamberin ve Bazı Zevatın Yüzüklerine Kazdırdıkları ifadeler:

 

Buhari'nin, Enes b. Malik yoluyla rivayet ettiğine göre, Resulullah (s.a.v.) gümüşten bir yüzük edinmiş ve ona "Muhammedun Resulullah" ibaresini kazıtmış ve şöyle demiştir: "Ben, gümüşten bir yüzük edindim. O na da "Muhammed Rasulullah" ifadesini nakşettirdim. Hiç kimse bu şekilde (yüzüğe) nakş ettirmesin. "

 

İlim adamlarımız derler ki: İşte bu, yüzük sahibinin yüzüğü üzerinde kendi adını nakşettirmesinin caiz olduğuna delildir. Malik der ki: Halife ve kadıların isimlerini yüzüklerine nakşettirmesi, onların özellikleri arasındadır. Hz. Peygamber'in kendi yüzüğünün nakşı gibi herhangi bir kimsenin isim kazdırmasını yasaklaması, Hz. Peygamber'in adı ve Allah'ın insanlara gönderdiği Resulü olmak sıfatı dolayısıyladır.

 

Şamlılar ise, sultan (ve kamu görevlisi) dışındaki kimselerin yüzük edinmelerinin caiz olmadığını rivayet ederler. Ayrıca bu hususu Ebu Reyhane'den bir hadis de rivayet edilmekle birlikte bu, zayıf oluşu dolayısıyla delil teşkil edebilecek özellikte olmayan bir hadistir. Hz. Peygamberin: "Herhangi bir kimsenin kendi yüzüğündeki nakşın benzerini kazdırmayı." yasaklaması ise, bu hususu reddetmekte ve bütün insanların -Hz. Peygamberin nakşettirdiği ifadeyi kazdırmamaları şartıyla- yüzük edinmelerinin caiz olduğuna delil teşkil etmektedir.

 

ez-Zühri'nin yüzüğü üzerindeki ifade, "Muhammed, Allah'tan afiyet diler'' anlamında idi Malik'in yüzüğüne kazdırdığı ifade ise: "Hasbiyallah ve ni'mel vekil: Allah bana yeter, O ne güzel vekildir" şeklinde idi.

 

Tirmizi el-Hakim'de, ''Nevadiru'l-Usul'' adlı eserinde, Musa (a.s)'ın yüzüğü üzerinde nakşettiği ifadenin; ''Her bir vadenin yazılmış bir hükmü vardır'' (Ra'd, 38) anlamındaki buyruk olduğunu zikretmektedir. Nitekim bu, daha önce er-Ra'd Suresi'nde (anılan ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

Ömer b. Abdülaziz oğlunun bin dirhemlik bir yüzük satın aldığını haber alınca, oğluna şu mektubu yazmıştır: Bana ulaşan habere göre sen, bin dirheme bir yüzük satın almışsın. Şimdi o yüzüğü sat ve ondan bin aç kimseye yemek yedir ve bir dirhemlik demir bir yüzük satın al. Üzerine de: "Kendisinin gerçek değerini bilen kimseye Allah rahmet eylesin" (anlamındaki) ibareyi yazdır.

 

8- Süs Eşyası Takınmayacağına Dair Yemin Eden Kimse:

 

Bir kimse, süs eşyası takınmayacağına dair yemin ettikten oanra, inci takınırsa, yeminini bozmuş olmaz. Ebu Hanife de böyle demiştir. İbn Huveyzimendad der ki: Çünkü her ne kadar sözlük adı ile süs, inciyi de kapsamakta ise, yeminı eden kimse yemininde bunu kastetmemiştir. Yeminler ise örf ile tahsis olunurlar. Nitekim bir kimse herhangi bir döşek üzerinde yatmamak üzere yemin edecek olsa, sonra da yerin üzerinde yatarsa, O kişinin yemini bozulmuş olmaz. Aynı şekilde bir kimse herhangi bir kandille aydınlanmamaya yemin etse ve güneş ışığında otursa yine yemini bazulmuş olmaz. Her ne kadar Yü Allah, yeryüzüne döşek, güneşe de kandil adını vermiş ise de bu böyledir.

 

Şafii, Ebu Yusuf ve Muhammed ise şöyle derler: Bir kimse süs takınmamak üzere yemin eder, sonra da inci takınırsa, bu kimsenin yemini bazulur. Çünkü Yüce Allah: ''Ve ondan takınacağınız ziyneti çıkarmanız için... " diye buyurmuştur. Denizden çıkan ziynet ise, inci ve mercandır.

 

9- Denizde Akıp Giden Gemiler:

 

Yüce Allah'ın: "Orada yararak gittiklerini görüyorsun" buyruğunda sözü edilen gemiler ve deniz yolculuğu ile ilgili açıklamalar, daha önce Bakara Suresi'nde (50. ayet, ile 164. ayet, 3, 4. başlık ve devamlarında) ve başka yerlerde geçmiş bulunmaktadır.

 

Yüce Allah'ın; "Yararak gittiklerini" buyruğunu, İbn Abbas akıp gittiklerini diye açıklamıştır. Said b. Cübeyr, onların boylu boyunca gittiklerini, el-Hasen de ağırlıklarıyla gittiklerini diye açıklamışlardır. Katade ve edDahhak ise, bu gemiler aynı rüzgarla ileri doğru da, geri doğru da gidip gelmektedir. Bunun, denizin içerisinde sallanıp durur halde akıp gittikleri anlamında olduğu da söylenmiştir.

 

Bu kelimenin kökünü teşkil eden; (...)'ın asıl anlamı, suyu sağdan ve soldan yarmak demektir. Gemi ses çıkartarak suyu yarıp gittiği takdirde; (...) denilir. İşte Yüce Allah'ın: "Gemilerin orada (suları) yararak gittiklerini görüyorsun" buyruğu da buradan gelmektedir. Yani, onların akıp gittiklerini görmektesin, demektir.

 

el-Cevheri der ki: "Yüzücü göğsüyle suyu yardı" demektir. "Yeri ziraat kastıyla yardı" anlamındadır. İyice ekin bitirmesi için suyu yerin içerisinde durdurmak anlamı için de aynı kökten gelen kelime kullanılır.

 

Taberi der ki: Sözlükte bu kelime esen rüzgarın çıkardığı ses demektir. Taberi burada bu sesin suda olması kaydını sözkonusu etmeyerek şöyle der:

 

Ebu Uyeyne'nin azadlısı Vasıl'ın şu ifadeleri de bu kabildendir: "Sizden herhangi bir kimse küçük abdest bozmak istediği vakit, rüzgarın hangi taraftan ses çıkararak estiğini tesbit etsin." Böylelikle rüzgar küçük abdestini üzerine geri sıçratmasın diye rüzgara yüzüyle yönelmekten uzak dursun.

 

"O'nun lütfundan arayasınız" deniz yolculuğuna, ticaret ve kar elde etmek maksadıyla çıkasınız, "ve şükredesiniz diye." Bütün bunlara dair açıklamalar bundan önce el-Bakara Süresi'nde (164. ayette, 6. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır.

Yüce Allah'a hamd olsun.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Nahl 15

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR