ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

İBRAHİM

48

/

52

يَوْمَ تُبَدَّلُ الأَرْضُ غَيْرَ الأَرْضِ وَالسَّمَاوَاتُ وَبَرَزُواْ للّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ {48} وَتَرَى الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ مُّقَرَّنِينَ فِي الأَصْفَادِ {49} سَرَابِيلُهُم مِّن قَطِرَانٍ وَتَغْشَى وُجُوهَهُمْ النَّارُ {50} لِيَجْزِي اللّهُ كُلَّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ

إِنَّ اللّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ {51} هَـذَا بَلاَغٌ لِّلنَّاسِ وَلِيُنذَرُواْ بِهِ وَلِيَعْلَمُواْ أَنَّمَا هُوَ إِلَـهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ أُوْلُواْ الأَلْبَابِ {52}

 

48. O gün yer başka bir yerle değiştirilecektir, gökler de. Bir olan, Kahhar olan Allah'ın huzurunda toplanacaklardır.

49. O gün günahkarları bukağılara vurulmuş olarak görürsün.

50. Gömlekleri katrandandır, yüzlerini de ateş kaplayacaktır.

51. Allah herkese kazandığının cezasını versin diye. Şüphe yok ki Allah hesabı çabucak görendir.

52. İşte bu, insanlara bir bildiridir. Onunla uyarılsınlar, O'nun ancak bir tek ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri de iyice öğüt alsınlar diye.

 

"O gün yer başka bir yerle değiştirilecektir." Yani sen yerin başka bir yerle değiştirileceği günü hatırla. Buna göre bu buyruk, bundan önceki buyruklarla alakalıdır. Bunun Yüce Allah'ın: ''Hesabın görüleceği gün"(14/41. ayet) buyruğunun sıfatı olduğu da söylenmiştir.

Yerin başka bir yerle değiştirilmesi hususunda farklı görüşler vardır. Pek çok kimse şöyle demektedir: Yerin başkasıyla değiştirilmesi, niteliklerinin değiştirilmesinden, tümseklerinin düzeltilip dağlarının savrulmasından ve kara bölümünün de uz atılıp genişletilmesinden ibarettir. Bu açıklamayı İbn Mes'ud (r.a) da rivayet edip, İbn Mace de bunu Sünen'inde zikretmiştir.

 

İbnu'l-Mübarek de bunu Şehr b. Havşeb yoluyla nakledilen hadiste zikretmektedir. Şehr dedi ki: Bana İbn Abbas anlattı, dedi ki: Kıyamet günü olduğunda yeryüzü bir derinin uzatılması gibi uzatılır ve genişliğine şu kadar, şu kadar ilave edilir ... diyerek hadisin geri kalan bölümlerini zikretti.

 

Bu hadis Ebu Hureyre yoluyla merfu olarak da rivayet edilmiştir. Buna göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Yer başka bir yer ile değiştirilecektir. (Allah) onu yayar ve tıpkı Ukaz panayırında satılan deriler gibi açar. Orada ne bir eğrilik, ne bir pürüz görürsün. Sonra Yüce Allah bütün insanları bir sarsıntı ile sarsar, ansızın onlar ikincisinde ilkindeki yerlerini andıran şekilde yer alırlar. Yerin içinde bulunan içine girer, üstünde olan da üstüne çıkar." Bunu da el-Gaznevı zikretmektedir.

 

Semanın değiştirilmesi ise oradaki güneşin ve ayın tortop edilip dürülmesi, yıldızlarının dağılmasıdır. Bu açıklamayı İbn Abbas yapmıştır. Semanın değişmesinden kastın, farklı hallerde olduğu da söylenmiştir. Bir seferinde erimiş maden gibi, bir seferinde de yağ tortusu gibi olacaktır. Bunu da İbnu'l-Enbari nakletmiştir. Biz bu hususu ''et-Tezkire'' adlı eserimizde etraflı açıklamalarıyla söz konusu ettiğimiz gibi, bu konudaki ilim adamlarının görüşlerini de kaydettik. Sahih olan ise Peygamber (s.a.v.)den sabit olduğuna göre, bu yerin tamamiyle yok edilmesidir. Çünkü Müslim, Resulullah (s.a.v.)ın azadlısı Sevban'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ben Resulullah (s.a.v.)ın yanında bulunuyordum. Yahudi alimlerinden bir alim onun yanına gelip, esselamu aleykum, dedi ve hadisin geri kalan bölümlerini zikretti. Bu hadiste şu ifadeler de yer almaktadır: Yahudi dedi ki: Bu yer başka bir yerle, gökler de başkalarıyla değiştirileceği vakit insanlar nerede olacaktır? Resulullah (s.a.v.)da: "Köprünün (Sırat köprüsünün) beri tarafında karanlık içerisinde" diye buyurmuştur. Sonra da hadisin geri kalan bölümü zikredilmektedir.

 

Yine Müslim, Hz. Aişe'den şöyle dediğini rivayet eder: Resulullah (s.a.v.)a Yüce Allah'ın: "O gün yer başka bir yerle değiştirilecektir, gökler de" buyruğu hakkında sorularak, o gün insanlar nerede olacaktır? denildi. o: "Sırat'ın üzerinde" diye cevap verdi. Bu hadisi İbn Mace de aynen Müslim'in senediyle rivayet etmiştir.

 

Tirmizi de Hz. Aişe'den bu hadisi rivayet etmekte ve bu soruyu soranın Hz. Aişe olduğunu belirtmektedir. Ayrıca Tirmizi: Bu hasen, sahih bir hadistir demiştir. İşte bu hadisler göklerin ve yerin değiştirileceklerini ve bunların ortadan kaldırılacaklarını, Allah'ın başka bir arzı yaratacağını açıkça ifade etmektedir. İşte insanlar önce Köprü'nün üzerinde, sonra bu yer üzerinde olacaklardır.

 

Yine Müslim'in, Sahih'inde Sehl b. Sa'd'dan şöyle dediği rivayet edilmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Kıyamet gününde insanlar, üzerinde hiçbir kimsenin herhangi bir alameti olmaksızın bembeyaz, un gibi, beyaza çalan renkli bir arz üzerinde haşredileceklerdir. ''

 

Cabir de der ki: Ben Ebu Ca'fer Muhammed b. Ali'ye Yüce Allah'ın: "O gün yer başka bir yerle değiştirilecektir" buyruğu hakkında sordum da şöyle dedi: Yer o gün bir ekmek parçasına dönüştürülecektir ki, Kıyamet gününde bütün insanlar ondan yiyeceklerdir. Sonra Yüce Allah'ın: ''Onları yemek yemez bir ceset de kılmadık" (el-Enbiya, 8) buyruğunu okudu.

 

İbn Mes'ud da der ki: Bu yer başka bir yer ile değiştirilecektir. O yer gümüş gibi olacak, üzerinde bir tek günah dahi işlenmemiş olacaktır.

 

İbn Abbas da der ki: Beyaz gümüşten bir yer ile değiştirilecektir. Ali (r.a) der ki: O gün yer gümüşten bir yer ile değiştirilecek, sema da altından bir sema ile değiştirilecektir. İşte bu, bizzat varlıklarının değiştirileceğini göstermektedir. Bu da bu konuda yeterli bir açıklamadır.

 

"Bir olan, Kahhar olan Allah'ın huzurunda toplanacaklardır." Yani kabirlerinden çıkarak, O'nun huzurunda bir araya geleceklerdir. Buna dair açıklamalar daha önceden geçmiş bulunmaktadır.

 

"O gün" kıyamet günü "günahkarları" müşrikleri "bukağılara vurulmuş olarak görürsün." Bukağılar anlamı verilen; "Gerek boyuna, gerekse ayağa vurulan zincirler" olup bunun tekili; (...) şeklinde gelir. (...) ise, onu zincire vurdum demek olur, ismi de; (...) şeklinde gelir. Bu işin çoklukla yapıldığını anlatmak isterseki (...) denilir. Amr b. Külsum der ki: "Onlar talan edilen şeylerle, esir alınan çoluk-çocuklarla geri döndüler, Biz de zincire vurulmuş hükümdarlar ile geri döndük."

 

Şair Hassan da şöyle demektedir: "Zinciri bağlanan, esir alınan herbir kartal ki O hoş olmayan (savaş) ile karşı karşıya kaldığında (korunması gerekenleri) himaye eder."

 

"Ona verdim" anlamındadır.

 

Bir diğer görüşe göre; "Zincir vurmak" hakkında kullanıl-

dığı gibi, vermek hakkında da kullanılır. Şair Nabiğa da şöyle demiştir: "Ey kötülenmeyi haketmeyecek bir iş yapmayasıca, ben ihsanda bulunmayı tariz yoluyla ifade etmiyorum."

 

Burada; "İhsan etmek, vermek" demektir. Çünkü ihsan da kişiyi adeta zincire vurur ve köleleştirir. Ebu't-Tayyib de şöyle demiştir: "Ve ben kendimi sana duyduğum sevgi dolayısıyla, sana yakın bir yerde zincire vurdum, Kim ihsanı kendisine vurulan bir zincir gibi bulursa, o da kendisini zincire bağlar."

 

Denildiğine göre herbir kafir, bir şeytan ile birlikte aynı zincire vurulacaktır. Yüce Allah'ın şu buyruğu da buna açıklık getirmektedir: "Toplayınız zulmedenleri ve onlara eş olanları. .. "(es-Saffat, 22) Bununla onlarla birlikte aynı zincire vurulacak şeytanları kastetmektedir.

 

Bir diğer açıklamaya göre, burada söz konusu edilenler kafirlerdir. Dünya hayatında iken masiyetler üzere bir araya geldikleri gibi kıyamet gününde de zincirlere birlikte vurulacak ve bir araya getirileceklerdir.

 

"Gömlekleri katrandandır." Ayet-i kerimedeki "serabil" kelimesi İbn Düreyd ve başkaları tarafından "gömlekler" diye açıklanmıştır. Bunun tekili de "sirbal" şeklindedir. Fiili; "Ben gömlek giyindim" ile; "Başkasına gömlek giydirdim" şeklinde kullanılır. Kab b. Malik de der ki: "Savaşta size karşı peygamber etrafında Davüd'un dokuduğu Zırhlardan üzerlerinde gömlekler bulunan bir topluluk çıkacaktır."

 

"Katrandan" ifadesi ile develere sürülen katran kastedilmektedir. Bu açıklamayı el-Hasen yapmıştır. Böylesi ateşin onları daha ileri derecede yakmasını sağlar. Sahih hadiste belirtildiğine göre ölü için ağıt yakan kadın eğer ölümünden önce tevbe etmeyecek olursa, kıyamet gününde üzerinde katrandan bir gömlek ve uyuzdan (her tarafını kaşınması anlamında da) bir örtü ile kabrinden kaldırılacaktır.

 

Hammad'dan rivayet edildiğine göre ilim adamları bundan kasıt bakırdır, demişlerdir. İsa b. Ömer; (...) şeklinde "kaf" harfini üstün, "tı" harfini de sakin olarak okumuştur. üçüncü bir kıraat ise "kaf" harfini esreli, "tı" harfi de sakin şeklindedir. Ebu'l-Necm'in şu beyiti de bu şekildedir: "Simsiyah birisidir, sanki ondan sızan ter, Ona katran ve kıldan elbise giydirmiş gibidir."

 

Dördüncü bir kıraat de; (...) şeklindedir. Bu kıraat ise İbn Abbas, Ebu Hureyre, İkrime, Said b. Cübeyr ve Ya'kub'dan rivayet edilmiştır. "Kıtr" ise eritilmiş bakır ve sarı bakır demektir. Yüce Allah'ın: "Getirin bana, üzerine erimiş bakır dökeyim" (el-Kehf, 96) buyruğu buradan gelmektedir. -Dördüncü kıraatteki kıtr'dan sonraki ikinci kelime olan; (...): Sıcaklığının en ileri derecesine varmış olan, demektir. Yüce Allah'ın: "Ve son derece sıcak bir su arasında ... "(er-Rahman, 44) buyruğu da buradan gelmektedir.

 

"Yüzlerini de ateş kaplayacaktır." Yani yüzlerine ateş vurulacak ve tamamen onları örtecektir.

 

"Allah herkese kazandığının cezasını" kazandığının karşılığını "versin diye. Şüphe yok ki Allah hesabı çabucak görendir." Buna dair açıklamalar önceden geçmiş bulunmaktadır.

"İşte bu insanlara bir bildiridir." Yani bizim sana bu indirdiğimiz bir tebliğ ve bir öğüttür. "Onunla uyarılsınlar" Yüce Allah'ın cezası ile korkutulsunlar... diye.

 

"Uyarılsınlar" buyruğu "ya" harfi ile "zel" harfi üstün olarak da okunmuştur. (...) ifadesi, bir şeyi bilip de onun için gerekli hazırlıkları yaptığını anlatmak için kullanılır. Ancak aynı kökten mastarını kullanmazlar. Tıpkı; "Umulur ki, değildir" lafızlarından mastar kullanmadıkları gibi. Adeta (...) ile birlikte fiili kullanmakla mastara ihtiyaç duymamışlar gibi. Mesela; "O şeyi bilmem, beni memnun etti" demek gibi.

 

"Onun ancak bir tek İlah olduğunu bilsinler" Yüce Allah'ın ortaya koymuş olduğu kesin delil ve belgeler ile vahdaniyetini bilsinler "ve akıl sahipleri de iyice öğüt alsınlar." Akıl sahipleri gereken ibreti ve öğüdü çıkarsınlar "diye."

 

"Uyarılsınlar, bilsinler, öğüt alsınlar" buyruklarındaki "lam" harfleri hazfedilmiş bir kelimeye taalluk etmektedir. ifade; (...): Biz bu kitabı bunun için indirdik" takdirindedir.

 

Yeman b. Riad bu ayet-i kerimenin Ebu Bekir es-Sıddik (r.a) hakkında indiğini rivayet etmektedir. Birisine: Allah'ın Kitabının mahiyetini açıklayan bir buyruk var mıdır? diye sorulmuş. O da: Evet, diye cevap vermiş. Nerededir bu buyruk? diye sorulunca, Yüce Allah'ın: "İşte bu, insanlara bir bildiridir, onunla uyarılsınlar ... " ayetini sonuna kadar okuyarak cevap vermiştir.

 

İBRAHİM SüRESİ'NİN VE DOKUZUNCU CİLDİN SONU

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

15-HİCR  سورة الحجر

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR