ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

RA’D

38

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلاً مِّن قَبْلِكَ وَجَعَلْنَا لَهُمْ أَزْوَاجاً وَذُرِّيَّةً وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَن يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ لِكُلِّ أَجَلٍ كِتَابٌ

 

38. Andolsun Biz senden önce peygamberler göndermiş, onlara da eşler ve evlatlar vermişizdir. Allah'ın izni olmaksızın herhangi bir ayeti getirmek hiçbir peygamberin yapabileceği bir iş değildir. Herbir va'denin yazılmış bir hükmü vardır.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız:

 

1- Ayetin Nüzul Sebebi:

2- Evliliğin Teşvik Edilmesi:

 

1- Ayetin Nüzul Sebebi:

 

Denildiğine göre yahudiler Peygamber (s.a.v.)i hanımları dolayısıyla ayıpladılar ve bundan dolayı ona dil uzatıp şöyle dediler: Bu adamın kadınlardan ve nikahlanmaktan başka bir şey düşündüğünü görmüyoruz. Eğer peygamber olsaydı, peygamberlik onu kadınlarla uğraşmaktan alıkordu. Bunun üzerine Yüce Allah bu ayet-i kerımeyi indirdi ve onlara Hz. Davud ile Hz. Süleyman'ın durumunu hatırlatarak: "Andolsun ki Biz senden önce peygamberler göndermiş, onlara da eşler ve evlatlar vermişizdir" diye buyurmuştur. Yani Biz onları Allah'ın helal kılmış olduğu dünya arzularını, isteklerini gerçekleştiren insanlar kıldık. Peygamberin özelliği ise vahiy almaktan ibarettir.

 

2- Evliliğin Teşvik Edilmesi:

 

Bu ayet-i kerime nikahlanmanın ve evliliğin teşvik edildiğine ve kadınlardan uzak kalmanın yani nikahlanmamanın da yasak olduğuna delil vardır. Çünkü bu ayet-i kerımenin de açıkça belirttiği gibi, nikahlanmak peygamberlerin sünnetidir. Sünnet-i seniyye'de de bu anlamda buyruklar varid olmuştur. Hz. Peygamber: "Evleniniz, çünkü ben sizin çokluğunuzla diğer ümmetlere karşı övüneceğim.'' diye buyurmuştur ki, bu hadis-i şerif daha önceden Al-i İmran Süresi'nde (37. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Evlenen kişi dinin yarısını tamamlamış olur. Öbür yarısında da Allah'tan korksun.''

 

Bu, nikahın kişiyi zinadan alıkoyduğu anlamındadır. Zinadan uzak durmak ve iffetini korumak ise Rasülullah (s.a.v.)ın, yerine getirilmeleri halinde cenneti taahhüd ettiği iki hususiyetten birisidir. Şöyle buyurmuştur: "Allah kimi iki şeyin kötülüğünden korursa, o kimse cennete girer. İki çenesi arasındaki ile iki bacağı arasındaki." Bunu Muvatta' ve başkaları rivayet etmiştir.

 

Buhari'nin, Sahih'inde de Enes (r.a)dan şöyle dediği nakledilmektedir: üç kişi Peygamber (s.a.v.)in hanımlarının evlerine gelerek Peygamber (s.a.v.)in ibadeti hakkında soru sordular. Onlara durum haber verilince, onun ibadetlerini azımsar gibi oldular ve şöyle dediler: Biz nerede, Peygamber (s.a.v.) nerede? Allah onun geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamış bulunuyor. Onlardan birileri şöyle dedi: Ben geceleyin devamlı namaz kılacağım. Diğeri: Ben de hiç oruç açmamak üzere yıl boyunca oruç tutacağım. Bir diğeri ise: Ben de evlenmemek üzere kadınlardan uzak duracağım dedi. Rasülullah (s.a.v.) onların yanına gelerek şöyle dedi: "Şöyle, şöyle diyenler sizler misiniz? Bana gelince Allah'a yemin ederim, aranızda Allah'tan en çok korkan kişi benim. O'ndan en çok sakınan kişi benim. Fakat ben hem oruç tutarım, hem yerim. Hem namaz kılarım, hem uyurum. Kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir." Bu hadisi Müslim de bu manada rivayet etmiştir. Bu daha açıktır.

 

Müslim'in, Sahih'inde de Sa'd b. Ebi Vakkas'tan şöyle dediği nakledilmektedir: Osman (b. Maz'un) kadınlardan uzak kalmak istedi, Peygamber (s.a.v.) ona bunu yasakladı. Şayet ona bunu caiz kılmış olsaydı, hiç şüphesiz biz de hayalarımızı burardık.

 

Yine Al-i İmran Süresi'nde (37. ayetin tefsirinde) çocuk istemenin teşvik edildiğine ve bunu cahillik edip kabul etmeyenlerin kanaatlerinin reddedildiğine dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.

 

Ömer b. el-Hattab (r.a)ın şöyle dediği rivayet edilmektedir: Ben böyle bir şeye ihtiyacım olmadığı halde bir kadınla evlenirim. Arzu etmediğim halde kadınla ilişki kurarım. Ona: Peki ey mü'minlerin emiri, seni bu şekilde davranmaya iten nedir? diye sorulunca, şu cevabı vermiştir: Yüce Allah'ın, kıyamet gününde Peygamber (s.a.v.)in diğer peygamberlere karşı ümmetinin çokluğu ile öğüneceği bir kimseyi de benim zürriyetimden çıkarma arzusudur. Çünkü ben onu şöyle derken dinledim: "Bakire kızlarla evlenmeye bakınız. Çünkü onların ağızları daha tatlı, huyları daha güzel, rahimleri daha doğurgandır. Kıyamet gününde ben sizin çokluğunuzla diğer ümmetlere karşı öğüneceğim.''

 

Hz. Peygamber'in: "Rahimleri daha doğurgan" buyruğu, çocuk doğurma imkanları daha çok anlamındadır. Çokça çocuk doğuran kadına da aynı kökten gelmek üzere; (...) denilir. Çünkü böyle bir kadın adeta çocukları atarcasına doğurur.

 

Ebu Davud da Ma'kil b. Yesar'dan şöyle dediğini rivayet eder: Bir adam Rasülullah (s.a.v.)a gelerek şöyle buyurdu: Ben makam ve mevkisi yerinde ve güzellik sahibi bir kadın buldum. Ancak çocuk doğurmuyor, onunla evleneyim mi? Hz. Peygamber: "Hayır" diye buyurdu. İkinci bir defa daha ona geldi, Hz. Peygamber yine yapmamasını söyledi. üçüncü bir defa daha geldiğinde, Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Candan seven ve çok doğurgan kadınlarla evleniniz, çünkü ben diğer ümmetlere karşı (kıyamet gününde) sizin çokluğunuzla öğüneceğim. '' Ebu Muhammed Abdu'I-Hak bunun sahih olduğunu belirtmiştir ki, onun bu kanaati yeter.

 

"Allah'ın izni olmaksızın herhangi bir ayeti getirmek hiçbir peygamberin yapabileceği bir iş değildir." Bu sürede önceden sözü edilen gösterilmesini teklif ettikleri ayetler (mucizeler)e bir daha dönmektedir. Yüce Allah bu buyruğu onlar hakkında indirmiştir. İfadenin zahiri yasaklamaktır ve fakat manası nefydir. Çünkü esas en bir kimsenin güç yetiremediği bir şeyi yasaklamak söz konusu olmaz.

 

"Herbir va'denin yazılmış bir hükmü vardır." Yani Allah'ın hükme bağladığı herbir işin Allah nezdinde yazılmış, yazı ile tesbit edilmiş bir hali vardır. Bunu el-Hasen ifade etmiştir.

Buyrukta takdim ve te'hir olduğu da söylenmiştir. Mana; "Herbir yazının bir va'desi vardır" şeklindedir. Bu açıklamayı el-Ferra ve edDahhak yapmıştır ki Yüce Allah'ın yazmış olduğu herbir işin bilinen bir vakti, belli bir süresi vardır, demektir. Bunun bir benzeri de Yüce Allah'ın: "Herbir haberin kararlaştırılmış bir zamanı vardır"(el-En'am, 67) buyruğudur.

Bununla Yüce Allah, azabın indirilmesinin ümmetlerin bu konudaki tekliflerine göre olmayıp aksine herbir va'denin yazılmış bir süresi olduğunu açıklamaktadır.

 

Anlamın herbir sürenin meleklerin kendisine vakıf olamadığı yazılmış bir vadesi ve takdir edilmiş bir durumu vardır, şeklinde olduğu da söylenmiştir ki bunu et-Tirmizi el-Hakim, "Nevadiru'l-Usul" adlı eserinde Şehr b. Havşeb'den, o da Ebu Hureyre yoluyla rivayet etmiştir.

 

Ebu Hureyre dedi ki: Musa -Allah'ın salat ve selamı üzerine olsun- Tur-u Sina'ya yükselince Cebbar (olan Allah) onun elinde bir yüzük bulunduğunu gördü ve -O, daha iyi bildiği halde-: Bu nedir, Ey Musa diye sordu. Hz. Musa da şöyle dedi: Bu erkeklerin bir süs eşyasıdır. Yüce Allah şöyle buyurdu: Peki onun üzerinde Benim isimlerimden yahut kelamımdan yazılı herhangi bir şey var mıdır? diye sorunca, hayır dedi. Bu sefer Yüce Allah ona: Sen onun üzerine: "Herbir vadenin yazılmış bir hükmü vardır" yaz, diye buyurdu.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Ra’d 39

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR