ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

RA’D

32

/

34

وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ فَأَمْلَيْتُ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ

عِقَابِ {32}   أَفَمَنْ هُوَ قَآئِمٌ عَلَى كُلِّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَجَعَلُواْ لِلّهِ شُرَكَاء قُلْ سَمُّوهُمْ أَمْ تُنَبِّئُونَهُ بِمَا لاَ يَعْلَمُ فِي الأَرْضِ أَم بِظَاهِرٍ مِّنَ الْقَوْلِ بَلْ زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ مَكْرُهُمْ وَصُدُّواْ عَنِ السَّبِيلِ وَمَن يُضْلِلِ اللّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ {33}    لَّهُمْ عَذَابٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الآخِرَةِ أَشَقُّ وَمَا لَهُم مِّنَ اللّهِ مِن وَاقٍ {34}

 

32. Andolsun senden önceki peygamberlerle de alay edilmişti. Ben de o kafirlere mühlet verdim. Sonra da onları yakalayıverdim. Benim cezalandırmam. nasılmış?

33. Her nefsin bütün kazandığını gözetleyen (Allah ile putları bir) mi? Halbuki onlar Allah'a ortaklar koştular. De ki: "Bunların adlarını söyleyin. Siz yeryüzünde O'na bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Yoksa siz üstün kötü söz mü söylüyorsunuz?" Hayır, bilakis o kafirlere tuzakları süslü gösterildi ve onlar doğru yoldan alıkondular. Allah kimi şaşırtırsa, artık ona hidayet verecek hiçbir kimse yoktur.

34. Onlar için dünya hayatında bir azap vardır. Ahiret azabı ise elbette daha zorludur. Onları Allah'a karşı koruyacak hiçbir kimseleri de yoktur.

 

32- "Andolsun senden önceki peygamberlerle de alayedilmişti. Ben de o kafirlere mühlet verdim, sonra da onları yakalayıverdim." "Alay etme"nin anlamına dair açıklamalar bundan önce el-Bakara Suresi'nde (14. ayetin tefsirinde) "mühlet verme"ye dair açıklamalar da Al-i İmran Suresi'nde (178. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

Yani o peygamberlerle alayedildi, onlar küçümsendiler. Ben de kafirlere ilmimde aralarından iman edecek olan kimseler iman etsin diye bir süre mühlet verdim. Hükmümün gelmesi hak olunca, gönderdiğim ceza ile onları yakaladım.

 

"Benim. cezalandırmam nasılmış?" Yani Benim onlara yaptığımı nasıl buldun? İşte senin kavminin müşriklerine de böyle yaparım.

 

33- "Her nefsin kazandığını gözetleyen mi?" buyruğundaki; "Gözetleyen" kelimesindeki "kıyam." oturmanın zıttı olan bir kıyam değildir. Buradaki bu kıyam mahlukatın işlerini görüp gözetmek, çekip çevirmek anlamındaki kıyamdır. Nitekim; "Filan kişi bu iş için ayağa kalktı (bu işi gördü)" denilmesi de bu kabildendir.

 

Buyruğun anlamı şöyledir: Herbir nefsin kazandıklarını görüp, gözeten yani herbir nefse kazanma gücünü veren, onu yaratan, onu rızıklandıran, onu koruyan ve yaptıklarının karşılığını ona verecek olan O'dur. Bu da O herbir şeyi gözetleyen, koruyandır, asla gafil değildir, demektir.

 

Şartın cevabı hazfedilmiştir, yani koruyup gözetleyen ve hiçbir şekilde gafil olmayan, gafil olan gibi midir? Anlamın: "Her nefsin bütün kazandığını gözetleyen" yani bilen ... demek olduğu da söylenmiştir. Bu açıklamayı da el-A'meş yapmıştır. Şair de der ki: "Eğer Kureyş'ten iz zet sahibi bir takım adamlar olmasaydı. .. Allah bildiği halde, siz Beyt'in örtülerini çaldınız."

 

Buna göre buyruk, Allah herbir nefsin kazandığını bilendir, demektir. Bununla kastedilenin Ademoğulları üzerinde görevli melekler oldukları da söylenmiştir ki, bu görüş ed-Dahhak'dan nakledilmiştir.

 

"Halbuki onlar Allah'a ortaklar koştular." Buradaki "halbuki onlar. .. koştular" anlamındaki buyruk haldir. Onlar ortak da mı koşuyorlar? demek olur. "Alay edilmişti" buyruğuna atfedilmiş de olabilir, yani onlarla alay edilmişti ve Allah'a da ortak koştular demek olur.

 

"Allah'a" bir takım putları ilah kabul ederek "ortaklar koştular. De ki: Bunların adlarını söyleyin." Yani ey Muhammed, sen onlara: "bunların adlarını söyleyin" yani isimlerini açıklayın, de. Bu da onları tehdit etmek anlamındadır. Yahut: Onlar ancak bu putlara Lat, Uzza, Menat ve Hübel adlarını verebilirler.

 

"Siz yeryüzünde O'na bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?" buyruğundaki istifham (soru), onları azarlamak içindir. Siz O'na böyle bir şeyi mi haber vermeye kalkışıyorsunuz demektir. Bu buyruk mana itibariyle daha önceden geçmiş bir soruya atfedilmiştir. Çünkü Yüce Allah'ın: "Bunların adlarını söyleyin" buyruğunun anlamı, bunlar yaratanların isimlerini mi taşımaktadırlar "yoksa siz yeryüzünde O'na bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?" şeklindedir.

 

Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Onlara de ki: Siz Allah'a O'nun bilmediği gizli bir şeyi mi haber veriyorsunuz "yoksa siz" O'nun bildiği "zahir bir şeyi mi haber veriyorsunuz" demektir. Eğer onlar; O'nun bilmediği gizli bir şeyi haber veriyoruz diyecek olurlarsa, imkansız bir şey söylemiş olurlar. Şayet O'nun bildiği zahir ve açıkta olan bir şeyi söylüyoruz derlerse, onlara: O halde bunların adlarını söyleyin? de. Eğer Lat ve Uzza isimlerini sayacak olurlarsa, onlara: "Allah kendisinin herhangi bir ortağı olduğunu bilmiyor, de."

 

Yüce Allah'ın: "Yoksa siz ... O'na. .. mi haber veriyorsunuz?" buyruğunun Yüce Allah'ın: "Her nefsin bütün kazandığını gözetleyen mi?" buyruğuna atfedildiği de söylenmiştir. Yani herbir nefsi gözetleyen olan Allah'a mı siz bilmediği bir şeyi haber veriyorsunuz? Yani siz Allah'ın ortağı olduğunu iddia etmektesiniz. Allah ise kendisinin ortağı olduğunu bilmemektedir. Kendisinin bilmediği ve yeryüzünde O'nun ortağı olan bir kimsenin varlığını mı O'na haber vereceksiniz? Yerin dışında ortağı bulunmamakla birlikte- özellikle yeryüzünde ortağı olmasını reddetmesi onların yerde Allah'ın ortakları olduğunu iddia etmeleri dolayısıyladır.

 

"Yoksa siz zahir bir söz mü söylüyorsunuz?" Yani Allah'ın peygamberlerine indirmiş olduğu açık bir sözü mü söylemektesiniz? Katade: Batıl bir söz mü söylüyorsunuz? diye açıklamıştır. Şairin şu beyiti de bu kabildendir: "Sen onların sütleri ve etleri dolayısıyla mı bizi ayıplıyorsun, Ey Rayta'nın oğlu, bunun utanılacak bir şeyolduğu zahirdir (yani batıldır)."

 

ed-Dahhak ise yalan bir sözü mü ona haber vermektesiniz, diye açıklamıştır.

Beşinci bir manaya gelme ihtimali de vardır: Zahir olan söz, onların söyleyecekleri sözlerle açığa çıkacak olan bir delil olabilir. O takdirde buyruğun anlamı şöyle olur: Siz bu hususa tanıklık edenler olarak mı bunu ona haber veriyorsunuz, yoksa delil getirerek mi söylemektesiniz?

 

"Hayır, bilakis o kafirlere tuzakları süslü gösterildi." Yani bu işi bir kenara bırak, aksine kafirlere onların yaptıkları hile ve tuzaklar süslü gösterilmiştir. Bunun, bu şekilde bir istidrak (yani sonradan getirilen bir açıklama) olduğu da söylenmiştir. Yani Allah'ın hiçbir ortağı yoktur, ama kafirlere yaptıkları hile ve tuzaklar süslü gösterilmiştir.

 

İbn Abbas ve Mücahid bu anlamdaki buyruğu; "Hayır, o kafirlere tuzakları (bunu) süslü gösterdi" şeklinde malum fiil ile okumuşlardır. Çoğunluğun kıraatine göre ise kafirlere hile ve tuzaklarını süslü gösteren Yüce Allah'tır, bu işi yapanın şeytan olduğu da söylenmiştir. Diğer taraftan küfrün hile ve tuzak (mekr) diye adlandırılması da mümkündür. Çünkü onların Allah Resulüne hile ve tuzak hazırlamaları bir küfür idi.

 

"Ve onlar doğru yoldan alıkondular." Allah onları doğru yoldan alıkoydu demektir. Hamza ve el-Kisa'i'nin kıraati bu şekildedir, diğerleri ise; "Alıkondular" fiilindeki "sad"ı üstün ile okumuşlardır, başkalarını alıkoydular, demektir.

 

Ebu Hatim de Yüce Allah'ın: "Allahyolundan alıkoydular. "(el-Enfal, 47) buyruğu ile: "Onla", kafir olanlar sizleri Mescid-i Haram 'dan ... alıkoyanlardır. "(el-Feth, 25) buyruklarını nazar-ı itibara alarak üstün ile okumuştur.

 

"Süslü gösterildi" buyruğu ile "alıkondular" buyruklarında ötreli okuyuş da aynı şekilde güzeldir. Çünkü ehl-i sünnetin görüşüne göre bunu yapanın Yüce Allah olduğu bilinmektedir. Bu okuyuşun anlamında kaderin kabulü de vardır, Ebu Ubeyd'in tercih ettiği kıraat de budur.

 

Yahya b. Vessab ile Alkame; "Alıkondular" buyruğunu "sad" harfini esreli olarak okuduğu gibi aynı şekilde; "işte bu bedellerimiz de bize iade edilmiş" (Yusuf, 65) şeklinde ''ra'' harfi esreli olarak, meçhul fiil şeklinde okumuştur. "Alıkondular" anlamındaki fiilin aslı; (...) şeklinde; "iade edilmiş" anlamındaki fiilin aslı da; (...) şeklindedir. Birinci "dal" ikincisine idgam edilince onun harekesi makabline (önceki harfe) nakledilerek esreli olmuştur.

"Allah kimi" yardımsız bırakması suretiyle "şaşırtırsa, artık ona hidayet verecek" hidayette muvaffak kılacak "hiçbir kimse yoktur." İşte bu buyruk, Küfeliler ile onlara uyanların kıraatinin doğruluğunu ortaya çıkarmaktadır. Çünkü Yüce Allah: "Allah kimi şaşırtırsa" diye buyurmaktadır. "Alıkondular" buyruğu da bu şekildedir.

 

Kıraat alimlerinin çoğunluğu "ya"sız olarak "dal" harfi üzerinde vakıf yaparlar. (33. ayet-i kerimenin son kelimesine işaret edilmektedir). Aynı şekilde; "Vekil, yardımcı" (er-Ra'd, 11. ayetin son kelimesi) ile; "Koruyucu" (34. ayetin son kelimesi) üzerinde de bu şekilde vakıf yapılır.

 

Çünkü; "Bu kadıdır, vekil ve yardımcıdır ve doğruya ileticidir" denildiğinde sakin olduğundan ve tenvin ile karşılaştığından dolayı "ya" harfi hazfedilir. Bununla birlikte; "Ona hidayet verecek hiçbir kimse yoktur" şeklinde ve; "Dost ve yardımcı" "Koruyucu" şeklinde "ya" ile de okunmuştur. Bu da "Bu davetçidir, bu vekil ve yardımcıdır, bu koruyucudur" diye "ya" harfini telaffuz edenlerin söyleyişine uygundur.

 

Çünkü "ya" harfinin hazfedilmesi, tenvin ile karşılaşması dolayısı ile vasıl halinde söz konusudur. Biz vakıf yaparak, bundan yana kendimizi güvenliğe almış bulunuyoruz. O bakımdan "ya" harfi tekrar geri getirilerek bu kelimeler "Hidayete ileten, dost ve yardımcı ve koruyucu" şeklinde olur. el-Halil de "kadı"ya nida edildiğinde; "Ey kadı" diye "ya" harfinin tesbit ile kullanıldığını kabul etmiştir. Zira nida ile birlikte tenvin söz konusu değildir. "Davet edici, üstün, yüce" kelimelerinde de tenvin olmayacağı gibi.

 

34- "Onlar için" yani Allah'ın yolunu engelleyen müşrikler için öldürülmek, esir alınmak, çoluk-çocuklarının esir düşmesi ve bunun dışında çeşitli hastalık ve musibetler ile "dünya hayatında bir azab vardır. Ahiret azabı ise elbette daha zorludur" daha çetindir.

 

"Daha zorludur" kelimesi; "Şu şey bana zor, ağır geldi, gelir" tabirinden gelmektedir.

"Onları Allah'a karşı koruyacak hiçbir kimseleri de yoktur." Onlara gelecek Allah'ın azabına hiçbir kimse engel olamaz ve hiçbir kimse o azabı önleyemez. Bu buyruktaki; (...) ise fazladan gelmiştir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Ra’d 35

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR