ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

RA’D

11

لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِّن بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ يَحْفَظُونَهُ مِنْ أَمْرِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ لاَ يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنْفُسِهِمْ وَإِذَا أَرَادَ اللّهُ بِقَوْمٍ سُوءاً فَلاَ مَرَدَّ لَهُ وَمَا لَهُم مِّن دُونِهِ مِن وَالٍ

 

11. Onun önünden de, arkasından da kendisini Allah'ın emriyle koruyan izleyicileri vardır. Gerçek şu ki; bir toplum kendi özünde olanı değiştirmedikçe Allah da hallerini değiştirip bozmaz. Allah, bir toplumun da kötülüğünü diledi mi, artık onun geri çevrilmesine imkan yoktur. Onların, O'ndan başka bir vekilleri de olmaz.

 

Yüce Allah'ın: "'Onun ... izleyicileri vardır." Yani Yüce Allah'ın gece ve gündüz bir diğerinin yerine geçen melekleri vardır. Gece melekleri yukarı çıktı mı, onların akabinde gündüz melekleri gelir.

 

"el-Melaike" kelimesi müzekker olduğu halde; "İzleyiciler" kelimesinin müennes gelmesi, bu kelimenin (...) ın çoğulu olmasından dolayıdır. O bakımdan tekil olarak geldiğinde; "İzleyici melek" çoğul olarak geldiğinde de; "İzleyici melekler" denilir. Bundan sonra ise; (...) ile cemu'l-cem' (çokluk çoğulu) yapılır.

 

Kimisi de bu buyruğu; "Onun önünden de, arkasından da, .. izleyicileri vardır" diye okumuşlardır ki burada; (...) kelimesi, (...) ın çoğuludur. "Melaike"ye; (...) denilmesi ise; (...) lafzına uygun olması içindir.

 

Meleklerin bu türlerinin çok olmaları dolayısıyla müennes geldiği de söylenmiştir. "İleri derecede neseb bilgini, çok alim ve çok rivayet bilen" gibi. Bu açıklamayı da el-Cevheri ve başkaları yapmiştır.

 

"Teakkub (ardından gelmek, izlemek)" ise başlangıçtan sonra bir daha geri dönmek demektir. Nitekim Allah en-NemI Süresi'nde şöyle buyurmaktadır: "Arkasına bakmaksızın dönüp, gitti. "(en-Neml, 10) Arkasına dönmeksizin ... demektir. Hadis-i şerifte de şöyle buyurulmaktadır: "Biri diğerinin ardınca tekrarlanan öyle sözler vardır ki, bunları söyleyen -yahut yapan- asla zarar görmez" dedikten sonra tesbih, tahmid ve tekbiri zikretmektedir. Ebu'l-Heysem der ki:

 

Bunlara "muakkibat" denilmesinin sebebi, gittikten sonra bir daha ardı arkasına geri dönmeleridir. Bu da önce bir iş yapıp sonra tekrar aynı işi yapan kimsenin bu fiilini anlatmak için kullanılan; (...) den gelmektedir. el-Muakkibat kelimesi develer hakkında kullanılacak olursa, sudan içmek için birbirine karışan ve itişen develerin arka taraflarında duran develer demektir. Biri su için gittiğinde onun yerine bir diğeri girer.

 

Yüce Allah'ın: "Önünden" ifadesi geceleyin gizlenip saklananı ve gündüzün yoluna gideni "Allah'ın emriyle koruyan izleyicileri vardır" buyruğundaki koruyup gözetleme (hıfz)ın mahiyeti hakkında farklı görüşler vardır. Bunun, onları yırtıcı hayvanlardan, haşerattan ve zararlı şeylerden korumaları için Allah'tan bir lutuf olarak görevlendirilen melekler olma ihtimali vardır, denilmiştir. Ancak kader geldi mi bu sefer o insanı bu zararlı varlıklarla başbaşa bırakırlar. Bu açıklamayı İbn Abbas ve Ali b. Ebi Talib (r.a) yapmışlardır.

 

Ebu Miclez der ki: Murad kabilesinden bir adam Ali (r.a)ın yanına gelerek şöyle dedi: Kendini iyice koru, çünkü Muradlılardan bazıları seni öldürmek istemektedir. Hz. Ali şu cevabı verdi: Her kişi ile birlikte onu takdir olunması hali müstesna, zararlara karşı koruyan (hıfzeden) melekler vardır. Kader geldi mi bu sefer kişiyi Allah'ın kaderiyle başbaşa bırakırlar. Şüphesiz ecel son derece sağlam bir kaledir.

 

Buna göre; "Allah'ın emriyle onu koruyacak ... " buyruğu, Allah'ın emri ve izniyle koruyacak. .. demek olup (...) harfi (edatı) "be" anlamındadır. Bu şekilde sıfat harfler biri diğerinin yerini tutabilir. Buradaki (...)ın, (...) anlamında olduğu da söylenmiştir ki; Allah'ın emrine binaen onu korurlar, anlamına gelir. Bu da anlam itibariyle birincisine yakındır. Yani onların korumaları Allah'tan gelen bir emre binaendir, kendiliklerinden değildir. Bu da el-Hasen'in görüşüdür.

 

-Benzer bir kullanım olarak-: "Elbisesi olmadığından dolayı ona elbise giydirdim"; denilir. Şanı Yüce Allah'ın; "Kendilerini açlıktan doyuran ... "(Kureyş, 4) buyruğu da bu kabildendir ve bu da; (...) ile aynı anlamı ifade eder.

 

Bir diğer açıklamaya göre bu melekler o kimseyi azap meleklerinden korurlar ki ona herhangi bir ceza gelip çatmasın. Çünkü Yüce Allah herhangi bir kavim kendi nefislerindekini küfür üzere ısrar etmek suretiyle değiştirmedikçe üzerlerindeki nimet ve afiyeti de değiştirmez. Eğer küfür üzere ısrar edecek olurlarsa, o vakit onlar için tayin edilen sürenin vakti gelir ve intikam üzerlerine iner. Böylelikle biri diğerini izleyen koruyucular da onların yanından uzaklaşır.

 

Bir diğer açıklamaya göre; melekler onları cinlere karşı korurlar. Ka'b der ki: Eğer Yüce Allah üzerinize yemenizde, içmenizde ve avretlerinizde sizleri himaye edip koruyan melekleri görevlendirmemiş olsaydı, hiç şüphesiz cinler sizi kapıp giderlerdi.

Azab melekleri de Allah'ın emrindendirler. Özellikle onları "Allah'ın emri ile" diye anmaktadır. Çünkü melekler gözle görülmezler. Nitekim Yüce Allah: "De ki: ruh Rabbimin emrindendir'' (İsra, 85) diye buyurmaktadır ki; sizin görebildiğiniz şeylerden değildir, demektir.

 

el-Ferra ise şöyle demektedir: Bu ifadede takdim ve te'hir -vardır ve ifadenin takdiri şöyledir: Onun önünden de arkasından da Allah'ın emriyle izleyicileri vardır ve bunlar onu korurlar. Bu ifade Mücahid, İbn Cüreyc ve enNehai'den de rivayet edilmiştir. Azap meleklerinin de, cinlerin de Allah'ın emrinden oldukları şeklindeki açıklamaya göre ise buyrukta ne takdim vardır, ne de te'hir.

 

İbn Cüreyc der ki: Buyruğun anlamı onun amelini, onun için korur ve tesbit ederler, şeklindedir ve burada muzaf hazfedilmiştir.

 

Katade de; bu melekler, onun sözlerini ve fiillerini yazarlar, diye açıklamıştır. Eğer izleyiciler melekler ise buyruktaki; "Onun" lafzındaki zamirin Yüce Allah'a -önceden zikrettiğimiz gibi- ait olması mümkün olduğu gibi, geceleyin gizlenene ait olması da mümkündür. Bu, bu husustaki görüşlerden birisidir.

 

Bir diğer görüşe göre: "Onun önünden de, arkasından da ... izleyicileri vardır" buyruğu ile Peygamber (s.a.v.) kastedilmektedir. Yani melekler, Hz. Peygamber'i düşmanlarına karşı korurlar. Zaten Hz. Peygamber'den de Yüce Allah'ın: "Ona Rabbinden bir ayet indirilmeli değil miydi? derler. Sen ancak bir uyarıcısın" buyruğunda söz edilmişti. Yani sizden sözlerini gizlice söyleyenler ile bunu açıkça söyleyenler arasında -Peygamber (s.a.v.)e zarar verememesi bakımından- fark yoktur. Aksine onun birbirini izleyen melekleri vardır ve bu melekler onu korurlar. Aynı mananın bütün peygamberler için söz konusu olması da mümkündür. Çünkü daha önce Yüce Allah:

 

"Esasen herbir topluluğun bir yol göstericisi olmuştur'' (er-Ra'd, 7) diye buyurmuştur. Yani bu melekler, bu yol göstericiyi (hidayete ileteni) önünden de, arkasından da korurlar, muhafaza ederler.

 

Dördüncü bir görüşe göre ayet-i kerime ile kastedilen önlerinde de, arkalarında da koruyucular topluluğu bulunan sultanlar ve emirlerdir. Allah'ın emri geldiği takdirde, bu koruyucuların kendilerine hiçbir faydası olmaz. Bu açıklamayı İbn Abbas ve İkrime yapmıştır. ed-Dahhak da böyle demektedir: Burada kastedilen Allah'ın emrine karşı kendisini korumaya çalışan ve şirk koşan sultanlardır.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Bu te'vile göre ifadede hazfedilmiş bir nefy vardir ki; takdiri şöyledir: Bunlar o kimseyi Allah'in emrine karşı koruyamazlar. Bu açıklamayı el-Maverdi zikretmiştir.

 

el-Mehdevi der ki: Buradaki "izleyiciler"i koruyucular diye kabul edenlerin görüşüne göre anlam şöyle olur: Bu koruyucuların Allah'ın emrine karşı kendisini koruduklarını zan ve vehmeder.

 

Şöyle'de açıklanmıştır: Sözünü gizli söyleyen ile açıkça söyleyen arasında fark yoktur, Onun birbirini izleyen koruyucuları ve yardımcıları vardır ve bunlar onumasiyet işlemeye iterler, ona verilen herhangi bir öğütten etkilenmesine karşı onu korurlar.

 

el-Kuşeyri der ki: Bu, Rabbin azabın hak olacağı vakte kadar mühlet vermesine 'mani'değildir. Şöyle ki: Bu isyankar kişi uzun süre günah üzerinde 'ısrar etmek suretiyle nefsinde olanı değiştirecek olursa, bu değiştirme ceza görmesine sebeb olur. Böylelikle kendi kendisini cezaya çarptıran kendisiymiş gibi olur. Buna göre Yüce Allah'ın: "Allah'ın emrine karşı onu korurlar" buyruğu Allah'ın emrine uymaktan onu alıkorlar, anlamına gelir.

 

Abdii'r-Rahman b. Zeyd de der ki: İzleyiciler (el-muakkibat) Yüce Allah'ın kulları hakkında birbirini izleyen ilahi kaza ve takdirleridir.

 

el-Maverdi der ki: Bu görüşü kabul 'eden kimselerin kanaatine göre Yüce Allah'ın: "Kendisini Allah'ın emriyle koruyan" buyruğu iki şekilde açıklanır: Birincisine göre onlar'bunu ecel gelmediği sürece ölümden korurlar, demek olup bunu ed-Dahhak söylemiştir. İkinci açıklamaya göre ise onu bu hususta bir kaderinin vakti gelmediği sürece eziyet verici cinlerden ve ha'şerattan korurlar, demektir. Bu açıklamayı Ebu Umame ve Ka'b el-Ahbar yapmıştır. Takdir olunan şeyin vakti geldi mi bu sefer onu korumaktan vazgeçerler.

 

Sahih olan ise burada sözü geçen "İzleyiciler" in melekler olduğudur. el-Hasen, Mücahid;" Katade ve İbn Cüreyc de böyle demişlerdir. İbn Abbas'tan da bu görüş rivayet edilmiş olup en-Nehhas da bunu tercih etmiştir. Peygamber (s.a.v.)in de şu hadisini buna delil göstermiştir: "Gecenin melekleri ile gündüzün melekleri sizin aranızda biri diğerini izler dururlar." Bu hadisi, hadis imamları rivayet etmişlerdir. Yine hadis imamlarının Amr'dan rivayetlerine göre İbn Abbas; "Onun önünden izleyicileri, arkasından da gözetleyicileri vardır ki, kendisini Allah'ın emri ile korurlar" diye okumuştur.

 

Kinane el-Adevi der ki: Osman (r.a), Peygamber (s.a.v.)ın huzuruna girerek şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasülü! Bana kul ile birlikte kaç meleğin bulunduğunu haber verir misin? şöyle buyurdu: "Sağında bir melek var, hasenatı yazar. Solunda bir diğer melek var, bu da seyyiatı yazar. Sağdaki, melek, soldaki meleğin emiridir. Sen bir iyilik işledin mi on olarak yazılır, bir kötülük işledin mi sol taraftaki, sağ taraftakine: Yazayım mı? diye sorar. Öbürü: Hayır, olur ki Allah'tan mağfiret diler yahut O'na tevbe eder, der. Aynı soruyu üç defa tekrarladı mı: Evet yaz, der. Ondan yana Yüce Allah bize rahat versin.' Bu kişi ne kadar kötü bir arkadaştır. Yüce Allah'ın kendisini gözetlediğini ne kadar az hatırlıyor ve bizden ne kadar az utanıyor? Yüce Allah ise: "O bir söz söylemeye dursun) mutlak onun yanında görüp gözetlemeye hazır biri vardır. "(Kaf, 18) İki melek de önünde ve arkanda var. Yüce Allah da: "Onun önünden de, arkasından da kendisini Allah'ın emriyle koruyan izleyicileri vardır" diye buyurmaktadır. Bir melek ise senin alnını yakalamıştır, Allah için alçak gönüllülük gösterecek olursan, seni Yükseltir. Allah'a karşı büyüklenecek olursan, belini kırar. Dudaklarının üzerinde de iki melek vardır, bunlar senin ancak Muhammed'e ve aile halkına getirdiğin salat-u selamı tesbit ederler, Bir melek de ağzin üzerinde dikilidir. O yılanın ağzına girmesine fırsat vermez. Gözlerinin üzerinde de iki melek vardır. İşte herbir insan üzerinde on melek bunlardır. Gece melekleri ile gündüz melekleri yer değiştirir, dururlar. Çünkü geceleyin duran melekler, gündüzün duran meleklerle aynı değildir. İşte herbir insan üzerinde bu şekilde yirmi melekvardır. İblis de gündüzün Ademoğlu ile birliktedir, onun çocukları ise geceleyin (onunla birlikte bulunurlar)," Bunu esSa'lebi zikretmektedir.

 

el-Hasen der ki: Sözü geçen "izleyiciler (el-muakkibat)" her sabah namazında bir araya gelen dört melektir. Taberi'nin tercihine göre "el-muakkibat" emirlerin ön ve arkalarında yürüyen ordu ve kafilelerdir. Buradaki; "O'nun" lafzında ki zamir de önceden geçtiği 'gibi bunlara aittir.

 

İlim adamları -Allah onlardan razı olsun- derler ki: Şanı Yüce Allah, emirlerini. iki kısma ayırmıştır. Bunlardan bir kısmının, ilgili kimsenin başına gelmesi ve vaki olmasını hükme bağlamıştır. Bunu hiçbir kimse önleyemez ve değiştiremez. Diğer bir kısmı ise geleceğini hükme bağlamakla birlikte, onun gerçekleşeceğini ve vuku bulacağını hükme bağlamamış, bunun yerine tevbe, dua, sadaka ve korumakla (hıfz) ile önleneceğini hükme bağlamıştır.

 

"Gerçek şu ki; bir toplum kendi özünde olanı değiştirmedikçe Allah da hallerini değiştirip bozmaz." Yüce Allah bu ayet-i kerimede bir toplum da -ya bizzat kendileri, ya kendileri için gözetlemek durumunda olanlar, nezaret edenler, yahut herhangi bir sebep dolayısıyla kendilerinden sayılan bir kimse tarafından- bir değişiklik meydana getirilmedikçe o toplumun durumunu değiştirmeyeceğini haber vermektedir. Mesela, Uhud günü okçuların kendi nefislerindekini değiştirmeleri sebebiyle Yüce Allah bozguna uğrayanların (önceki) hallerini değiştirmişti. Buna benzer şeriatte görülebilen başka misaller de vardır. Buna göre ayet-i kerime; herhangi bir kimse önce bir günah işlemedikçe ona hiçbir şekilde ceza gelmez anlamında değildir. Aksine başkalarının günahları dolayısıyla musibetler de gelebilir. Nitekim Peygamber (s.a.v.): Salih kimseler aramızda varken helak edilir miyiz? diye sorulunca, "Eğer fısk ve fücur artacak olursa evet" diye cevabını vermiştir.

Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

"Allah bir toplumun da kötülüğünü" helak ve azabını "diledi mi artık onun geri çevrilmesine imkan yoktur." Denildiğine göre Yüce Allah, bir toplumun hastalık ve türlü rahatsızlıklar gibi bir takım bela ve musibetlere uğramalarını diliyecek olursa, onun belasını hiçbir kimse geri çeviremez.

 

Bir diğer açıklamaya göre Yüce Allah, bir kavim hakkında kötülüğü dileyecek olursa, onların basiretlerini köreltir ve onlar da bela ihtiva eden şeyi tercih eder ve onu işlerler. Böylelikle kendi ayaklarıyla helaklarına doğru yürürler. O kadar ki; onlardan birisi kendi eliyle, kendisini öldürmenin yollarını araştırır, kendi ayakları ile kendi kanını akıtmaya doğru yol alır hale gelir.

 

"onların O'ndan başka bir vekilleri" bir sığınakları "da olmaz." esSüddi'nin yaptığı açıklamanın anlamı budur.

 

Bir diğer açıklamaya göre; Allah'ın azabına karşı onları koruyacak bir yardımcıları olmaz. Şair de der ki: "Semada Rahman'ın dışında hiçbir yardımcı yoktur."

 

(...): Dost ve yardımcı -vezin itibariyle- (...): Kadir ve kadir'e benzer.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Ra’d 12-13

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR