YUSUF 45 / 46 |
وَقَالَ
الَّذِي
نَجَا
مِنْهُمَا
وَادَّكَرَ
بَعْدَ
أُمَّةٍ
أَنَاْ
أُنَبِّئُكُم
بِتَأْوِيلِهِ فَأَرْسِلُونِ
{45} يُوسُفُ
أَيُّهَا
الصِّدِّيقُ
أَفْتِنَا فِي
سَبْعِ
بَقَرَاتٍ سِمَانٍ
يَأْكُلُهُنَّ
سَبْعٌ
عِجَافٌ وَسَبْعِ
سُنبُلاَتٍ
خُضْرٍ وَأُخَرَ
يَابِسَاتٍ
لَّعَلِّي
أَرْجِعُ
إِلَى النَّاسِ
لَعَلَّهُمْ
يَعْلَمُونَ
{46} |
45. O
ikisinden kurtulmuş olan uzun bir süre sonra hatırladı ve dedi ki: "Ben
size bunun yorumunu haber vereyim, hemen beni gönderin."
46.
"Yusuf! Ey doğru sözlü! Bize söyler misin yedi semiz ineği yiyen yedi zayıf
inek ile yedi yeşil başak ve diğerleri kuru olan (yedi başak) ne demektir?
(Söyle) ki insanlara döneyim de onlar da belki bilirler."
Yüce Allah'ın: "O
ikisinden kurtulmuş olan" yani hükümdarın sakisi "uzun bir süre
sonra" İbn Abbas ve diğerlerinden nakledildiğine göre bir müddet sonra
"hatırladı." "Sayılı bir vakte kadar" (Hud, 8) buyruğundaki
kelime de aynı anlamda olupasıl anlamı genel olarak bir süre demektir. İbn
Deresteveyh der ki: (Ayet-i kerıme'de geçen) "ümmet (mealde: Uzun bir
süre)" kelimesi "hın; bir süre" anlamında sadece muzafın
hazfedilmesi ve muzafun ileyhin onun yerine getirilmesi halinde kullanılır.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır ya: "Bir süre geçtikten sonra
hatırladı" demiş ve buna benzer tabirleri kullanmış gibidir. ümmet esasında
pek çok insan topluluğu demektir.
el-Ahfeş der ki: Bu
kelime lafız itibariyle tekildir, manası itibariyle çoğuldur. Herbir hayvan
cinsi de bir ümmettir. Hadis-i şerifte de Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
"Şayet köpekler ümmetlerden bir ümmet olmasalardı, onların öldürülmelerini
emrederdim. ''
"Hatırladı"
yani Yusuf'un ihtiyacını hatırladı ki o da: "Beni efandinin yanında
an." (Yusuf, 42) ifadesidir. en-Nehhas der ki: İbn Abbas, İkrime ve
ed-Dahhak'ın bilinen kıraati: "Uzun bir süre sonra hatırladı" şeklinde
"ümmet" kelimesinin hemzesini üstün ve "mim"i de şeddesiz
olarak okumuştur ki; bu da önceden unutmuş iken sonradan hatırladı, anlamına
gelir. Şair de der ki:
"Unuttum, halbuki
önceden unutmazdım, söylenen hiçbir sözü İşte zaman böyledir, diri diri
toprağın altına gömer akılları."
Şubeyl b. Azre
ed-Dubai'den de; (...) şeklinde elif üstün, "mim" harfi sakin ve
katıksız bir he ile okuduğu nakledilmiştir. Bu da; (...) gibidir ve her ikisi
ayrı birer söyleyiştir, unutmak anlamındadırlar. Unutmayı anlatmak için de
"unuttu, unutur, unutmak" denilir. İşte; "Unuttuktan sonra
hatırladı" şeklindeki kıraat te buna göredir. Bunu da enNehhas
nakletmiştir. (...) ise aklı başından gitmiş adam, demektir.
el-Cevherı der ki:
ez-Zührı'nin hadisinde yer alan; (...) kelimesi ise ikrar ve itiraf etti
anlamında olup, bu pek meşhur olan (çokça kullanılan) bir kelime değildir.
el-Eşheb el-Ukayli de
(...) şeklinde ve "bir nimetten sonra" anlamında olmak üzere
okumuştur ki; Allah ona kurtuluş nimetini ihsan ettikten sonra hatırladı,
demektir.
Diğer taraftan şöyle
denilmiştir: Bu kurtulan delikanlı, Yüce Allah, Hz. Yusuf'un bir süre daha
hapiste kalmasını hükme bağladığı için unuttu. Bir diğer görüşe göre: Bu
delikanlı unutmadı, ancak hükümdarın kendisinin ve fırıncının hapsedilmesine
sebep teşkil eden o suçlarını hatırlamasından korktu. İşte
"hatırladı" ifadesi, hatırladı ve haber verdi, anlamındadır.
en-Nehhas der ki:
"Hatırladı"nın aslı (...) şeklindedir. "Zel" harfi mahreç
itibariyle "te"ye yakındır. "Zel"in "te"ye idgam
edilmesi ise caiz değildir. Çünkü "zel" harfi cehridir,
"te" harfi ise mehmustur. İdgam edilecek olursa "zel"
harfinin cehrilik sıfatı ortadan kalkar. O bakımdan "te" harfinin
yerine cehri olan bir harf ibdal edilmiştir, o da "dal" harfidir.
"Tı" harfinden daha evla olması ise "tı" harfinin mutbak
olmasıdır. Bunun sonucunda bu kelime (...) haline gelmiştir. Bundan sonra da
"dal" harfinin rıhvet ve lin sıfatı dolayısı ile "zel"
harfi ona idgam edilmiştir.
Daha sonra bu genç
delikanlı: "Ben size bunun yorumunu haber vereyim" dedi. el-Hasen -bu
anlamdaki buyruğu-: "Ben size bunun yorumunu getireyim" diye okumuş
ve: O kafir nasıl onlara yorumu haber verebilirdi ki diye eklemiştir.
en-Nehhas der ki:
"Size haber vereyim" anlamındaki kıraat sahihtir ve güzel bir
kıraattir. Yani (gidip) soracak olursam, ben size haber vereyim, anlamındadır.
"Hemen beni
gönderin." Bu sözleriyle hükümdara hitab etmiştir. Ancak çoğul ile tazim
lafzını kullanmıştır, yahut ta hem hükümdara, hem de onun meclisinde bulunanlara
hitab ettiği için çoğul kullanmıştır.
"Yusuf!" Tekil
bir nidadır. Aynı şekilde "ey doğru sözlü" yani ey çok doğru kişi,
demektir. "Bize söyler misin?" Bu da şu demektir: Onu gönderdiler, o
da Hz. Yusuf'un yanına gelerek: Ey doğru sözlü, diye hitab edip hükümdarın
rüyasına dair ona soru sordu.
"Ki insanlara
döneyim de" yani hükümdara ve arkadaşlarına döneyim de "belki"
bu rüyanın yorumunu "bilirler." Yahut "belki" senin ilim ve
faziletteki üstün değerini "bilirler" de hapisten çıkartılırsın. Onun
"insanlar" lafzı ile yalnızca hükümdarı -onu ta'zim etmek üzere-
kastetmiş olması ihtimali de vardır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN