YUSUF 19 |
وَجَاءتْ
سَيَّارَةٌ
فَأَرْسَلُواْ وَارِدَهُمْ
فَأَدْلَى
دَلْوَهُ
قَالَ يَا
بُشْرَى
هَـذَا
غُلاَمٌ
وَأَسَرُّوهُ
بِضَاعَةً وَاللّهُ
عَلِيمٌ
بِمَا
يَعْمَلُونَ |
19. Bir yolcu kafilesi
gelip sucularını yolladılar. O da kovasını sarkıttı. "Aaa! ... müjde işte
genç bir çocuk" dedi. Onu bir ticaret malı gibi sakladılar. Allah ise ne
yaptıklarını çok iyi bilendir.
"Bir yolcu kafilesi
gelip ... " Yani Şam tarafından, Mısır'a doğru yol alıp giden bir arkadaş
topluluğu geldi. Bunlar yollarını şaşırmışlardı. Nihayet kuyuya yakın bir yerde
konakladılar. Bu kuyu şehirden uzakça kurak bir yerde idi. Çoban ve o yoldan
geçip gidenler tarafından kullanılıyordu. Suyu da tuzlu idi, suya Hz. Yusuf
atıldığında suyu tatlanmıştı.
"Sucularını
yolladılar." anlamındaki buyrukta zamirlerin müzekker gelmesi manaya
göredir. Eğer (...) denilmiş olsaydı, lafza göre zamirler müennes getirilmiş
olurdu. Nitekim; "Gelip" anlamındaki fiil de böyledir (müennesdir).
Sucu (el-varid) ise
topluluğa su götürmek üzere, suya giden kişidir. Müfessirlerin naklettiklerine
göre bu sucunun adı Malik b. Dur olup bu kişi Arabı Aribe'den idi.
"O da kovasını
sarkıttı." Yani kovasını kuyuya bıraktı, saldı. Bu tabir kovasını
doldurmak üzere salmasını anlatmak için kullanılır. (...): Kovasını
sarkıttıktan sonra çıkardı, anlamındadır. Bu açıklamalar el-Esmai ve
başkalarından nakledilmiştir.
(...) "vav"lı
bir fiil olup muzari ve mastarı (...) şeklinde gelir ki; çekip çıkardı
anlamındadır. Kovasını salmak demek olan; (...) da böyledir (vav'lıdır.) Ancak
"vav"lı kullanım ağır geldiğinden onu "ya"ya
döndürmüşlerdir. Çünkü "ya" harfi "vav" harfinden daha
hafiftir. Bu açıklamayı Kufeliler yapmıştır.
el-Halil ve Sibeveyh ise
şöyle derler: Bu fiil üç harfi aşınca -muzari fiile tabi olarak-
"ya"ya geri çevirildi.
"Kova"nın
asgari çoğul sayısı için, çoğul şekli; (...) diye gelir. Bu çoğul daha da
artarsa, (...) denilir ve "vav", "ya"ya dönüştürülür. Ancak
bu şekilde çoğulun yapılması, babların da değişik olmasına sebeb olup bu
değiştirme de tekil ile çoğul arasındaki farkı ortaya çıkarmak için yapılır.
(...) şekli de çoğuldur.
Hz. Yusuf (sarkıtılan
kovanın) ipine asıldı. Ondördündeki ay gibi güzel bir çocuk ile karşı karşıya
kaldılar. Peygamber (s.a.v.) Müslim'in, Sahihınde yer alan İsra hadisinde
şunları söylemektedir: "Yusuf ile karşılaştım. Ona güzelliğin yarısının
verildiğini gördüm. ''
Ka'b el-Ahbar der ki: Yusuf
güzel yüzlü, siyah saçlı, iri gözlü, mutedil yapılı, beyaz tenli, kolları ve
pazuları kalın, göbeksiz, göbek çukuru küçük idi. Gülümsediği vakit onun ön
dişlerinden adeta bir nur görülürdü, konuştuğu vakit sözlerinde dişlerinin
arasından güneş parıltısı görülürdü. Hiç kimse onun niteliğini anlatamaz.
Güzelliği geceye göre gündüzün aydınlığı, ışığı gibiydi. Hz. Adem'i Yüce
Allah'ın yaratıp da içine ruhunu üflediği ve masiyet işlemeden önceki haline
benzerdi.
Denildiğine göre Hz.
Yusuf bu güzelliği, babası Ya'kub'un babaannesi Sare'den miras almıştı. Sare'ye
güzelliğin altıda biri verilmişti. Sucu Malik b. Du'r, Hz. Yusuf'u görünce:
"Aaa! Müjde işte genç bir çocuk" demişti. Medinelilerle, Basralılar
bunu; (...): "Aaa! müjde bana! }şte genç bir çocuk" diye
okumuşlardır. Ancak Ibn Ebi Ishak bunu; (...) şeklinde okumuştur ki burada
"elif", "ya"ya kalbedilmiştir. Çünkü bu "ya"nın
makabli (ondan önceki harf) esreli okunur. "Elif"in -burada- esreli
okunuşu caiz olmadığından dolayı onun da "ya"ya kalbedilmesi bu
esreden bedel kabul edilmiştir.
Kufeliler ise izafet
olmaksızın; "Aaa! Müjde" diye okumuşlardır. Bunun anlamı ile ilgili
iki görüş vardır: Bir görüşe göre bu çocuğun adıdır, ikinci görüşe göre de
anlamı şudur: Ey müjde! İşte bu, senin vaktin ve zamanındır.
Katade ve es-Süddi
derler ki: Sucu kovasını sarkıttığında, Yusuf kovaya asıldı. Sucu da: Aaa!
müjde, işte genç bir çocuk! demişti. Katade der ki: O bu sözleriyle
arkadaşlarına bir köle bulduğu müjdesini vermişti. es-Süddi de der ki: O
böylelikle adı Büşra olan bir adama seslenmişti. (Buna göre anlam şöyle olur:
Ey Büşra! İşte genç bir çocuk buldum.)
en-Nehhas der ki:
Katade'nin görüşü daha uygundur. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de pek az müstesna hiçbir
kimsenin adı zikredilmemiştir. Kur'an-ı Kerim'de genellikle zamirler ile
şahıslardan söz edilir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: ''O günde zalim
ellerini ısırıp...'' (el-Furkan, 27) Buradaki zalimden kasıt Ukbe b. Ebi
Muayt'tır. Bundan sonra da: ''Eyvah bana! Keşke filanı dost edinmeseydim.''
(el-Furkan, 28) diye buyurulmaktadır ki burada da kastedilen kişi Umeyye b.
Halef'tir. Bu açıklamayı en-Nehhas yapmıştır.
Müjdeleyerek seslenmenin
anlamı ise hazır bulunanlara müjde vermektir. Bu da bir kimsenin; ben
müjdeliyorum; demesinden daha pekiştirici bir ifadedir. Tıpkı bir kimsenin:
Hayret! demesi gibi ki: Bu da bu gün hayret edilecek bir gündür, bu
alametlerinden hayret olunur, ey hayret! Haydi gel! anlamına gelir ki;
Sibeveyh'in görüşüne göre açıklama böyledir. es-Süheyli de böyle demiştir. Bir
diğer görüşe göre bu şuna benzer: Vay ben ne kadar sevinçliyim, demektir.
"Büşra"
kelimesi "istibşar"dan mastardır. Bu görüş daha sahihtir. İsim
olsaydı mütekellim zamirine muzaf olarak gelmez di. Buna göre; "Müjdeler
olsun bana!" ifadesi nasb mahallinde olur. Çünkü bu, izafet terkibine
yapılan bir nidadır. Buradaki nidanın anlamı da dikkat çekmektir, yani benim
sevincime, benim neşeme dikkat ediniz.
es-Süddi'nin görüşüne
göre ise; "Ey Zeyd işte bu bir çocuktur," deme gibi ref'
mahallindedir. Bununla birlikte; "Ey adam" sözü ile Yüce Allah'ın:
"Ey şu kullara hasret" (Yasin, 30) buyruğunda olduğu gibi, nasb
mahallinde olması da mümkündür. Ancak "büşra" kelimesinin tenvinsiz
gelmesi munsarıf olmadığından dolayıdır.
"Onu bir ticaret
malı gibi sakladılar." buyruğundaki "o" zamiri Yusuf (a.s)'a
aittir. "Vav (...)" zamiri ise kardeşlerine aittir. Onu satın alan
tüccarlara ait olduğu söylendiği gibi; su almaya giden kişiye ve arkadaşlarına
ait olduğu da söylenmiştir.
"Bir ticaret malı
gibi" ifadesi ise hal olarak nasbedilmiştir. Mücahid dedi ki: Onu gizleyen
Malik b. Du'r ve arkadaşlarıdır. Onu beraberlerinde bulunan tüccar
arkadaşlarından saklamışlar ve onlara şöyle demişlerdi: Bu Şam halkından
birisinin yahut ta bu su sahiplerinin bize Mısır'a kadar götürmek üzere
verdikleri bir ticaret malıdır. Onlara bu şekilde söylemelerine sebep ise
kendileri ne ortak olmaları korkusu idi.
İbn Abbas der ki: Yusuf
kuyudan çıkartıldığında Yusuf'un kardeşleri onun bir ticaret malı olduğunu
gizlice söylemişlerdi. Çünkü kardeşleri gelip:
Bu yaptığınız iş ne
kadar kötü demişlerdi. Çünkü bu bizim kaçmayı huy edinmiş bir kölemizdir.
Yusuf'a da İbranice şöyle demişlerdi: Ya bizim kölemiz olduğunu sen de ikrar
edersin ve seni bunlara satarız yahut ta seni ellerinden alır öldürürüz. Hz.
Yusuf da: Hayır, ben sizin köleniz olduğumu ikrar edeceğim, diyerek onlara
köleleri olduğu ikrarında bulundu. Kardeşleri de Yusuf'u onlara sattılar.
Yine denildiğine göre;
Yehuda kendi dilleriyle kardeşleri Yusuf'a: Sen kardeşlerinin kölesi olduğunu itiraf
et, çünkü bu şekilde davranmayacak olursan, seni öldüreceklerinden korkarım.
Belki Allah böylelikle sana bir çıkış yolu gösterir ve ölümden kurtulursun,
demişti. Hz. Yusuf da kardeşleri kendisini öldürürler korkusuyla gerçek
durumunu gizledi.
Onu çıkaran Malik b.
Du'r: Allah'a yemin ederim bunun siması köle simasına benzemiyor, deyince
kardeşleri o bizim himayemizde büyüdü, bizim ahlakımızla ahlaklandı, bizim
edebimizi aldı, dediler. Bu sefer Malik: Sen bu işe ne dersin ey çocuk?
deyince, Yusuf: Doğru söylüyorlar, cevabını verdi. Onların himayesinde büyüdüm,
onların huyunu aldım. Bunun üzerine Malik şöyle dedi: Onu bana satacak
olursanız, sizden satın alırım. Bunun üzerine kardeşlerini ona sattılar. Yüce
Allah'ın şu buyruğu da bunu dile getirmektedir:
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN