TEVBE 84 |
وَلاَ
تُصَلِّ
عَلَى
أَحَدٍ
مِّنْهُم
مَّاتَ
أَبَداً
وَلاَ
تَقُمْ عَلَىَ
قَبْرِهِ
إِنَّهُمْ
كَفَرُواْ
بِاللّهِ
وَرَسُولِهِ
وَمَاتُواْ
وَهُمْ
فَاسِقُونَ |
84. Onlardan ölen
hiçbir kimsenin namazını asla kılma. Kabrlnin başında da durma. Çünkü onlar,
Allah'ı ve Resulünü inkar ettiler ve fasıklar olarak öldüler.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı onbir başlık halinde sunacağız:
1- Ayetin Nüzul Sebebi:
2- Bu Ayet inmeden Hz. Ömer
Münafikların Cenaze Namazının Yasaklandığı Hükmünü Nereden Çıkarmıştı:
3- Mağfiret Dileğinin Kafir ve
Münafıklara Faydası Yoktur:
4- Hz. Peygamber Mağfiret Dilemekte
Muhayyer miydi?:
5- Peygamber de Mü'minler de Müşriklere
Mağfiret Dileyemezler:
6- Peygamber (s.a.v.)'in Gömleğini
Abdullah için Vermesi:
7- Kafir ve Münafık'ın Namazı Asla
Kılınmaz:
8- Cenaze Namazında Getirilecek Tekbir
Sayısı:
9- Cenaze Namazında Kıraat:
10- Cenaze Namazı Kıldıran imamın
Duracağı Yer:
11- Ölenin Kabri Başında Durmak:
1- Ayetin Nüzul
Sebebi:
Bu ayet-i kerimenin
Abdullah b. Ubeyy b. Selül ve Hz. Peygamberin onun cenaze namazını kıldırması
üzerine nazil olduğu rivayet edilmiştir. Bu husus Buhari ve Müslim'in Sahih'lerinde
ve başka kaynaklarda da sabittir. Peygamber (s.a.v.)'ın onun cenaze namazını
kıldırdığı ve bu ayet-i kerimenin de bundan sonra indiğine dair rivayetler
birbirini pekiştirmektedir.
Enes b. Malik'ten
rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) onun cenaze namazını kıldırmak üzere
öne geçince, Hz. Cebrail'in ona gelerek elbisesini çekip ona: "Onlardan
ölen hiçbir kimsenin namazını asla kılma" ayetini okuması üzerine
Rasülullah (s.a.v.)'ın bundan vazgeçip namazını kıldırmadığı da ifade
edilmiştir.
Ancak, bu hususta sabit
rivayetler bunun aksini ortaya koymaktadır. Buharı'de, İbn Abbas'tan şöyle
dediği nakledilmektedir: Rasülullah (s.a.v.) onun namazını kıldırdı, sonra
bitirip ayrıldı. Aradan ancak az bir süre geçmişti ki, Berae (Tevbe) Süresi'ndeki:
"Onlardan ölen hiçbir kimsenin namazını asla kılma" (diye başlayan)
iki ayet-i kerime nazil oldu.
Buna yakın bir rivayeti
de Müslim, İbn Ömer yoluyla kaydetmektedir. İbn Ömer der ki: Abdullah b. Ubeyy
b. Selul ölünce, oğlu Abdullah Resulullah (s.a.v.)'a gelip babasını kefenlemek
üzere Hz. Peygamber'den gömleğini vermesini istedi. Hz. Peygamber ona gömleğini
verdikten sonra namazını kıldırmasını istedi. Bunun üzerine Rasülullah (s.a.v.)
namazını kıldırmak üzere kalktı. Hz. Ömer'in kalkıp Rasülullah (s.a.v.)'ı
elbisesinden yakalayarak, ey Allah'ın Rasülü, Allah sana ona namaz kılmayı
yasaklamışken namazını mı kılacaksın? demesi üzerine, Rasülullah (s.a.v.):
"Gerçek şu ki, Allah beni muhayyer bırakmış ve: "Onlar için ister
mağfiret dile, ister mağfiret dileme. Onlar için yetmiş defa mağfiret dilesen
de ... " (et-Tevbe, 80) diye buyurmuştur. Yetmiş kereden daha fazla da
mağfiret dileyeceğim." Hz. Ömer: Ama o münafıktı, dedi, Rasülullah
(s.a.v.) onun namazını kıldırdı. Yüce Allah bunun üzerine: "Onlardan ölen
hiçbir kimsenin namazını asla kılma, kabrinin başında da durma" buyruğunu
indirdi. Hz. Peygamber de onların (münafıkların) cenaze namazını kılmayı terk
etti.
Kimi ilim adamı da şöyle
demiştir: Hz. Peygamberin, Abdullah b. Ubeyy'in cenaze namazını kıldırması,
onun müslüman olduğunu zahiren, lafzıyla ifade etmesine bağlı idi. Peygamber
(s.a.v.)'e bu yasak kılınınca, bir daha böyle bir şey ya pmadı.
2- Bu Ayet inmeden Hz.
Ömer Münafikların Cenaze Namazının Yasaklandığı Hükmünü Nereden Çıkarmıştı:
Henüz cenaze
namazlarının kıldırılmasına dair yasak inmemişken Hz. Ömer: Allah sana onun
namazını kıldırmayı yasakladığı halde mi namazını kılacaksın, sorusunu neye
dayanarak sormuştur? diye sorana şöyle cevap verilir: Bunun, Hz. Ömer'in
kalbine doğduğu ihtimali vardır. Yine bunun, Peygamber (s.a.v.)'ın bu hususta
Hz. Ömer'in lehine şahitlik ettiği ilham ve sezgi kabilinden olması da
muhtemeldir. Zaten Kur'an-ı Kerım'in zaman zaman Hz. Ömer'in maksadına uygun
hükümlerle indiği de olmuştur. Nitekim Hz. Ömer: üç hususta Rabbime muvafakat
ettim -bir rivayette de dört hususta denilmiştir- dediği kaydedilmektedir ki,
bu husus daha önce el-Bakara Süresi'nde geçmiş bulunmaktadır. İşte bu da o
kabilden olabilir. Yine Hz. Ömer'in bunu, Yüce Allah'ın: "Onlar için ister
mağfiret dile, ister mağfiret dileme" ayetinden anlamış olma ihtimali de
vardır. Çünkü, Buhari ve Müslim'in hadisinin de gösterdiği gibi bu hususta daha
önceden bir nehiy varid olmuş bulunmaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Derim ki: Hz. Ömer'in
bunu Yüce Allah'ın: "Müşriklere, Peygamber'in de, mü'minlerin de mağfiret
dilemeleri olur şey değildir" (et-Tevbe, 113) buyruğundan anlamış olması
ihtimali de vardır. Çünkü, bu ayet-i kerime Mekke'de inmişti. Buna dair
açıklamalar da ileride gelecektir.
3- Mağfiret Dileğinin
Kafir ve Münafıklara Faydası Yoktur:
Yüce Allah'ın:
"Onlar için ister mağfiret dile ... "(et-Tevbe, 80) ayetinde Yüce
Allah, Hz. Peygamber kendileri için mağfiret dileyecek olsa ve bu mağfiretini
çokça yapacak olsa bile, bunun kendilerine hiçbir fayda sağlamayacağını beyan
etmektedir. Ancak el-Kuşeyri:: Hz. Peygamber'in: "Yetmiş kereden de daha
fazla mağfiret dileyeceğim" dediği rivayet olunan ifade sabit değildir,
demektedir.
Derim ki: İbn Ömer'in
hadisi ile İbn Abbas'ın hadisinde sabit olan ifadeler bunun aksini ortaya
koymaktadır. İbn Ömer yoluyla gelen hadiste: "Yetmiş defadan fazla
mağfiret dileyeceğim" buyruğu, İbn Abbas yoluyla rivayet edilen hadiste
de: "Eğer ben yetmişden fazla mağfiret dilediğim takdirde onlara mağfiret
edeceğini bilseydim, o sayıdan daha fazla mağfiret dilerdim" dediği
kaydedilmektedir.
(İbn Ömer) dedi ki:
Sonra Rasülullah (s.a.v.) namazını kıldırdı. Bunu Buhari rivayet etmiştir.
4- Hz. Peygamber
Mağfiret Dilemekte Muhayyer miydi?:
İlim adamları, Yüce Allah'ın:
"Onlar için ister mağfiret dile ... " buyruğunun, bağışlanmalarının
ümid edilemeyeceği anlamına mı, yoksa muhayyerlik anlamına mı geldiği hususunda
farklı açıklamalarda bulunmuşlardır. Bir kesim der ki: Bundan maksat, mağfiret
olunacaklarından ümit kesmektir. Buna delil de Yüce Allah'ın: "Allah
onları kesinlikle bağışlamayacaktır" buyruğudur. "Yetmiş"in söz
konusu edilmesi ise, fiilen meydana gelmiş olana bir uygunluktur. Yahut da
nihai maksadı ve çokluğu anlatmak üzere kullanmayı (Arapların) adet edindikleri
bir rakam olduğu için kullanılmıştır. O bakımdan, Araplardan herhangi bir
kimse: Ben, onunla yetmiş yıl konuşmayacağım diyecek olsa bu, onlara göre,
onunla ebediyyen konuşmayacağım anlamınadır. Yüce Allah'ın şu buyruğu da nihai
durumu anlatmak için kullanılmıştır; ''Sonra onu yetmiş arşın uzunluğunda bir
zincire vurun. "(Hakka, 32) Hz. Peygamberin şu buyruğu da böyledir:
"Kim Allah yolunda bir gün oruç tutacak olursa, Allah o kimsenin yüzünü
cehennemden yetmiş yıl uzak tutar."
Bir diğer kesim de şöyle
demektedir: Bu buyruk, muhayyerlik ifade eder ve istersen onlara mağfiret
dileyebilirsin, istersen mağfiret dilemezsin, anlamındadır. el-Hasen, Katade ve
Urve bunlardandır. İşte bundan dolayı Hz. Peygamber İbn Ubey'in namazını kıldırmak
isteyince Hz. Ömer ona: Filan günü şunu şunu söyleyen Allah düşmanının namazını
mı kıldıracaksın, demiş, Hz. Peygamber de; "Muhayyer bırakıldım, ben de
bir tercihte bulundum" diye buyurmuştur.
Bunlar derler ki: Daha
sonra Yüce Allah'ın: "Onlar için mağfiret dilesen de dilemesen de
haklarında birdir" (el-Münafikun, 6) buyruğu inerek bu muhayyerliği nesh
etmiştir.
"Çünkü onlar,
Allah'ı ve Resulünü inkar ettiler." Yani Allah, kafir olmaları sebebiyle
onlara mağfiret etmeyecektir.
5- Peygamber de Mü'minler
de Müşriklere Mağfiret Dileyemezler:
Yüce Allah'ın;
"Müşriklere, Peygamberin de mü'minlerin de mağfiret dilemeleri olur şey
değildir ... " (et-Tevbe, 113) buyruğuna gelince, bu ayet-i kerime ileride
de açıklanacağı üzere, Ebu Talib'in ölümü üzerine Mekke'de inmiştir. İşte bu
buyruktan kafir olarak ölen kimselere mağfiret dilemenin yasak olduğu
anlaşılmaktadır. Bu da Hz. Peygamber'in: "Allah beni muhayyer
bıraktı" ifadesi ile belirttiği şekilde muhayyerlik anlamını çıkardığı
ayet-i kerimeden öncedir.
Ancak bunun böyle
olmasının açıklanması da zordur. O bakımdan şöyle denmiştir: Hz. Peygamberin
amcasına mağfiret dilemesinden kastı, kabul olunma ümidi olan ve mağfirete nail
oluncaya kadar bir mağfiret dileğinde bulunmaktan ibaretti. İşte bu maksatla da
Hz. Peygamber, Rabbinden annesine bu şekilde mağfiret dilemeye izin vermesini
istemiş, ancak Yüce Allah ona böyle bir izin vermemiştir.
Hz. Peygamber'in
muhayyer bırakıldığı münafıklara mağfiret dilemeye gelince bu, faydası
olmayacak ve dil ile yapılacak bir istiğfardan ibaretti. Bunun, ifade ettiği
azami mana kendileri için mağfiret istenenin yakınlarından hayatta olan bazı
kimselerin gönüllerini hoş etmekten ibarettir. Doğrusunu en iyi bilen
Allah'tır.
6- Peygamber
(s.a.v.)'in Gömleğini Abdullah için Vermesi:
Peygamber (s.a.v.)'ın
gömleğini Abdullah için vermesinin sebebi hususunda farklı görüşler vardır. Bir
görüşe göre Hz. Peygamberin gömleğini veriş sebebi şudur: Abdullah, Peygamber
(s.a.v.)'ın amcası Hz. Abbas'a Bedir günü kendi gömleğini vermişti. Şöyle ki,
Hz. Abbas, önceden de geçtiği üzere Bedir günü esir alınınca, elbisesi alınmış,
Peygamber (s.a.v.) de onu bu haliyle gördüğünden ona acımıştı. Ona verilmek
üzere bir gömlek istediyse de ona uygun gelecek büyüklükte Abdullah'ın
gömleğinden başka bir gömlek bulunamadı. Çünkü, boyları birbirlerine yakındı.
İşte Peygamber (s.a.v.)'e kendi gömleğini vermek suretiyle dünya hayatında
kendisindeki bir hakkı kaldırmak istemişti. Ta ki, ahirette onunla mükafat
olarak karşılığını vermesi gereken bir iyiliği bulunduğu halde karşılaşmasın.
Şöyle de açıklanmıştır:
Hz. Peygamber onun oğluna ikramda bulunmak, ihtiyacını iyilikle karşılamak ve
gönlünü hoş etmek için gömleğini vermiştir. Ancak, birinci görüş daha sahih
olup, Buhari bunu Cabir b. Abdullah'tan rivayet etmiştir. Cabir (r.a) dedi ki:
Bedir gününde esirler getirildi. Abbas da üzerinde elbise (gömlek) olmadığı
halde esirler arasında getirilince, Peygamber (s.a.v.) onun için bir gömlek
istedi. Abdullah b. Ubey'in gömleğinin ona uygun geldiğini gördüler. Bunun
üzerine Peygamber (s.a.v.) o gömleği ona (Hz. Abbas'a) verdi. İşte Peygamber
(s.a.v.) kendi gömleğini ona (Abdullah b. Ubey'e) bunun için çıkarıp verdi.
Hadis-i şerifte
Peygamber (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğu kaydedilmektedir:
"Benim bu gömleğimin
Allah'a karşı ona hiçbir faydası olmaz. Bununla birlikte benim bu işim
dolayısıyla kavmimden bin kişinin İslam'a gireceğini ümid ederim." Evet,
bazı rivayetlerde "kavmimden" denilmekte, bununla da Araplar
arasındaki münafıkları kastetmektedir. Sahih olan ise, Hz. Peygamber'in:
"Onun kavminden bir
takım kimseler" dediğidir. İbn İshak'ın "Meğazi"si ile kimi
tefsir kitaplarında da şöyle denmektedir: Rasulullah (s.a.v.)'ın bu davranışı
dolayısıyla Hazreclilerden bin kişi müslüman olup tevbe etti.
7- Kafir ve Münafık'ın
Namazı Asla Kılınmaz:
Yüce Allah:
"Onlardan ölen hiçbir kimsenin namazını asla kılma" diye
buyurduğundan dolayı, ilim adamlarımız şöyle demişlerdir: Kafirlerin namazını
kılmamak hususunda bu açık bir nasstır. Ancak, mü'minlerin namazının kılınması
gerektiğine dair bunda bir delil yoktur.
Mü'minlerin cenaze
namazını kılmanın vücubunun bu nassın mefhumundan çıkartılıp çıkartılmayacağı
hususunda iki farklı görüş vardır. Bir görüşe göre bu hüküm çıkartılabilir. Çünkü,
Yüce Allah kafirlerin namazlarının kılınmayış illetini küfürleri olarak
göstermiştir. Zira Yüce Allah: "Çünkü onlar Allah'. ve Resulünü inkar
ettiler" diye buyurmaktadır. Küfür sözkonusu olmadığı takdirde ise
namazlarının kılınması icabeder. Bu da Yüce Allah'ın:
"Hayır, muhakkak ki
onlar, o günde Rabblerinden elbette perdelenmiş olacaklardır"
(el-Mutaffifin, 15) buyruğu gibidir ki, burada kafirler kastedilmektedir. Bu da
kafirlerin dışında olanların, Yüce Allah'ı göreceklerine delildir ki, bunlar mü'minlerdir.
İşte bu buyruk buna benzemektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Yahut da mü'minlerin
cenaze namazının kılınmasına dair delil, bu ayetin dışındaki bir buyruktan
çıkartılabilir ki, bunlar da bu konuda varid olmuş hadisler ile ümmetin icmaıdır.
Bu konudaki görüş
ayrılığının menşei ise, hitap delilini kabul edip etmemektir.
Müslim, Cabir b.
Abdullah'tan şöyle dediğini rivayet eder: Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Bir kardeşiniz ölmüş bulunuyor. Haydi kalkın onun (cenaze) namazını
kılın." Bunun üzerine biz de kalktık ve iki saf halinde dizildik. Burada
kastedilen kişi Necaşi'dir.
Ebu Hureyre'den rivayete
göre, Rasülullah (s.a.v.), insanlara Necaşı'nin vefat ettiği günü vefat
haberini verdi. Onlarla birlikte namazgaha çıktı ve dört tekbir alarak
(cenaze-namazını) kıldı.
Müslümanlar,
müslümanların cenaze namazlarını kılmayı terk etmenin caiz olmadığı hususunda
icma etmişlerdir. İster büyük günah işleyenlerden olsunlar, ister salih
kimseler olsunlar. Bunu da Yüce Peygamber'lerinin söz ve davranışlarından miras
olarak devralmışlardır. Yüce Allah'a hamd olsun. İlim adamları -önceden geçtiği
gibi- şehidin cenaze namazı ile bid'at ehli ve bağılerin cenaze namazının
kılınması hususundaki görüş ayrılığı müstesna, bu konuda ittifak etmişlerdir.
8- Cenaze Namazında
Getirilecek Tekbir Sayısı:
İlim adamlarının
çoğunluğu (cumhur), tekbirlerin dört olduğu görüşündedir. İbn Sirin der ki:
Tekbir üç tane idi. Daha sonra ona bir tane eklediler. Bir başka kesim de
(imam) beş defa tekbir getirir derler. Bu görüş, İbn Mes'ud ve Zeyd b.
Erkam'dan rivayet edilmiştir. Hz. Ali'den ise, altı tane olduğu rivayeti
vardır. İbn Abbas, Enes b. Malik ve Cabir b. Zeyd'den, tekbirlerin üç olduğu
rivayet edilmiştir. Ancak, dayanak kabul edilen görüşe göre tekbirler dört tanedir.
Darakutni'nin Ubey b.
Ka'bidan rivayetine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Melekler
Adem'in (cenaze) namazını kıldılar ve üzerine dört tekbir getirip: İşte ey
Ademoğulları sizin sünnetiniz budur, dediler. ''
9- Cenaze Namazında
Kıraat:
Malik'in mezhebinde
meşhur olan görüşe göre bu namazda kıraat yoktur.
Ebu Hanife ve es-Sevrı
de bu görüştedirler. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Ölüye namaz
kıldığınızda ona ihlas ve samimiyetle dua ediniz." Bu hadisi, Ebu Davud,
Ebu Hureyre yoluyla rivayet etmiştir.
Şafii, Ahmed, İshak,
Muhammed b. Mesleme (mezhebimize mensub) ilim adamlarımızdan Eşheb ile Davud
(ez-Zahiri), Fatihanın okunacağı görüşündedirler. Çünkü Hz. Peygamber:
"Fatihatü'l-Kitab okunmaksızın namaz olmaz" diye buyurmuştur. Bu
görüş sahipleri, bu hadisi umumu üzere kabul etmişlerdir.
Ayrıca, Buhari'nin İbn
Abbas'tan rivayetini delil gösterirler. Bu rivayete göre İbn Abbas bir cenaze
namazını kılmış ve Fatihatü'l-Kitab'ı okuyup şöyle demiş: Bunun sünnet olduğunu
bilesiniz diye okudum.
Nesai de Ebu Umame
yoluyla gelen hadiste şöyle dediğini nakleder: Cenazelere kılınan namazda
sünnet olan birinci tekbirden sonra gizlice Ummu'lKur'an'ı (Fatiha'yı) okuması,
sonra da üç tekbir getirmesi, son tekbirden sonra da selam vermesidir.
Muhammed b. Nasr
el-Mervezı de yine Ebu Umame'den şöyle dediğini zikreder: Cenazeler üzerine
namazda sünnet olan önce tekbir getirmen, sonra da Ummu'l-Kur'an'ı okumandır.
Daha sonra Peygamber (s.a.v.)'e salat ve selam getirirsin. Sonra da ölüye ihlasla
dua edersin.
Ancak birinci tekbiri
getirdikten sonra Kur'an okunur, ondan sonra ise selam verilir. Hocamız
Ebu'l-Abbas der ki: Bu iki hadis de sahihtir ve bu iki hadis de usul (hadis
usulü) alimlerince müsned hadis gibi değerlendirilmiştir. Bununla birlikte Ebu
Umame hadisi gereğince uygulama (amel) daha uygundur. Zira o hadiste hem Hz.
Peygamberin: "Fatihatu'l-Kitab'sız namaz olmaz" hadisi ile hem de
ölüye ihlasla dua bir arada yapılmış olur. Cenaze namazında Fatiha Suresi'nin
okunması ise duaya bir başlangıçtan ibarettir. Doğrusunu en iyi bilen
Allah'tır.
10- Cenaze Namazı
Kıldıran imamın Duracağı Yer:
Cenaze namazını kıldıran
imamın, erkeğin başı hizasında, kadının da göbeği hizasında durması sünnettir.
Çünkü, Ebu Davud'un Hz. Enes'den yaptığı rivayet bunu gerektirmektedir. Enes
(r.a) bir cenaze namazını kıldırdıktan sonra, kendisine el-Ala b. Ziyad şöyle
sormuş: Ey Ebu Hamza, Resulullah senin bu kıldığın namaz gibi mi cenaze
namazlarını kıldınyordu? Dört tekbir alıyor ve erkeğin başı hizasında, kadının
da göbeği hizasında mı duruyordu? Enes, evet diye cevap vermişti. Bu hadisi,
Müslim de Semura b. Cündub'dan rivayet etmiştir. Semura dedi ki: Peygamber
(s.a.v.) lohusa olarak vefat eden Um Ka'b'ın cenaze namazını kıldırdığı sırada
ben de Peygamberin arkasında namaz kıldım. Resulullah (s.a.v.) onun cenaze
namazını kıldırmak üzere ortasına doğru durmuştu.
11- Ölenin Kabri
Başında Durmak:
Yüce Allah'ın:
"Kabrinin başında da durma" buyruğu ile ilgili olarak şunları
belirtelim: Resulullah (s.a.v.), - "et- Tezkire" adlı eserimizde de
belirttiğimiz gibi (yüce Allah'a hamd olsun)- ölü defnedildikten sonra kabri
başında durur ve sebat bulması için ona dua ederdi.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN