TEVBE 25 / 27 |
لَقَدْ
نَصَرَكُمُ
اللّهُ فِي
مَوَاطِنَ كَثِيرَةٍ
وَيَوْمَ
حُنَيْنٍ
إِذْ أَعْجَبَتْكُمْ
كَثْرَتُكُمْ
فَلَمْ تُغْنِ
عَنكُمْ
شَيْئاً
وَضَاقَتْ
عَلَيْكُمُ
الأَرْضُ بِمَا
رَحُبَتْ
ثُمَّ
وَلَّيْتُم
مُّدْبِرِينَ
25 ثُمَّ
أَنَزلَ
اللّهُ
سَكِينَتَهُ عَلَى
رَسُولِهِ
وَعَلَى
الْمُؤْمِنِينَ
وَأَنزَلَ
جُنُوداً
لَّمْ
تَرَوْهَا وَعذَّبَ
الَّذِينَ
كَفَرُواْ
وَذَلِكَ جَزَاء
الْكَافِرِينَ
{26} ثُمَّ
يَتُوبُ
اللّهُ مِن
بَعْدِ
ذَلِكَ عَلَى
مَن يَشَاءُ
وَاللّهُ
غَفُورٌ رَّحِيمٌ
{27} |
25. Andolsun ki, Allah
bir çok yerde ve Huneyn gününde size yardım etmiştir. Hani çokluğunuz sizi
böbürlendirmişti de bunun size hiçbir faydası olmamıştı. Yeryüzü genişliğine
rağmen başınıza dar gelmişti. Nihayet arkanızı çevirip gitmiştiniz.
26. Sonra Allah,
Resulüne ve mü'minlere sekinetini indirmiş, görmediğiniz ordular da indirmiş ve
kafirleri azaplandırmıştı. Kafirlerin cezası işte budur.
27. Sonra Allah, bunun
ardından dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah bağışlayıcıdır, rahmet
edicidir.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı sekiz başlık halinde sunacağız:
1- Huneyn Gazvesi ve Allah'ın Yardımı:
2- Seleb, Devlet Başkanının Raiyyesinden
Ödünç Alması, Esirler, ganimetler:
3- Huneyn Günü:
4- Çokluğun Faydası Yoktur:
5- Başlarına Dar Gelen Yeryüzü:
6- Savaşın Başlangıcında Müslümanların
Geri Çekilmeleri:
7- Bozgundan Sonra Gelen Allah'ın
Sekineti:
8- Huneyn Esirlerine ve Ganimetlerine
Yapılan Uygulamalar:
1- Huneyn Gazvesi ve
Allah'ın Yardımı:
Yüce Allah'ın:
"Andolsun ki Allah bir çok yerde ... size yardım etmiştir" buyruğu
ile ilgili olarak şunları nakledelim:
Hevazinlilere Mekke'nin fethedildiği
haberi ulaşınca, Nasr b. Malikoğullarına mensup olan ve ordu kumandanlığı
elinde bulunan Malik b. Avf en-Nasri, Hevazinlileri bir araya topladı.
Kafirlerle birlikte mallarını, davarlarını, kadın ve çocuklarını da savaş
alanına sürdü. Bununla askerlerin kendilerini daha iyi koruyacaklarını ve böyle
bir durumda savaş esnasında daha bir güç ve gayrete geleceklerini zannetmişti.
el-Hasen ve Mücahide göre sekizbin kişi idiler. Hevazin ve Sakiflilerin
(toplamı) dörtbin kişi oldukları da söylenmiştir. Hevazinlilerin başında Malik
b. Avf, Sakiflilerin başında ise Kinane b. Abd bulunuyordu. Hep birlikte Evtas
denilen (ve Huneyn vakasının cereyan ettiği) yere konakladılar.
Resulullah (s.a.v.) da
Eslemli Abdullah b. Ebi Hadred'i gözcü olarak göndermişti. Abdullah, Hz.
Peygambere geri dönerek gördüklerini haber verdi. Rasülullah (s.a.v.) da
üzerlerine yürümeyi kararlaştırdı. Safvan b. Umeyye b. Halef el-Cumahı'den, bir
görüşe göre yüz, bir diğer görüşe göre de dörtyüz zırh emanet aldı. Rabia
el-Mahzümı'den otuz ya da kırkbin (dirhem) borç aldı. Dönüşünde de o borçlarını
ona ödedi. Daha sonra Peygamber (s.a.v.) ona şöyle dedi: "Allah aileni de
malını da mübarek kılsın. Borcun karşılığı vaktinde ve eksiksiZ olarak ödenmesi
ve bundan dolayı da övgü (teşekkür) dür." Bu hadisi İbn Mace Sünen'inde
rivayet etmiştir.
Resulullah (s.a.v.),
onbini Medine'den kendisi ile birlikte gelenlerden, iki bini de Mekke'nin fethi
günü müslüman olanlardan olmak üzere - ki bunlara Tulaka denilir- toplam oniki
bin müslüman ile yolda Süleym, Kilaboğulları, Abs ve Zübyanlı bedevilerden
kendilerine katılanlarla birlikte yola çıktı. Mekke'ye Attab b. Esid'i vali
olarak tayin etti. Hz. Peygamber'in Evtas'a gidişi esnasında bedevi Arapların
cahilleri yeşil bir ağaç gördüler. Cahiliye döneminde onların Zatu Envat diye
adlandırılan meşhur bir ağaçları vardı. Kafirler yılın belli bir gününde o
ağacın yanına gider onu ta'zim ederlerdi. İşte bu cahil bedeviler: Ey Allah'ın
Rasülü, bunların Zatu Envatları olduğu gibi sen de bize böyle bir Zatu Envat
yap dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Allahu ekber,
nefsim elinde olana yemin ederim ki, Musa'nın kavminin ona: Onların ilahları
olduğu gibi sen de bize bir ilah yap dedikleri gibi dediniz. O da kendilerine:
Şüphesiz siz cahillik eden bir kavimsiniz, demişti. İki okun tüyleri nasıl aynı
hizada iseler, yemin ederim ki, siz de öylece sizden öncekilerin yollarını
izleyeceksiniz. Hatta onlar bir keler deliğine girecek olsalar, siz de ondan
gireceksiniz. ''
Resulullah (s.a.v.)
Huneyn vadisine varıncaya kadar yola devam etti. Huneyn, Tihame bölgesi
vadilerinden birisidir. Hevazinliler vadinin her iki yanında pusuya
yatmışlardı. Sabahın yeni aydınlandığı bir sırada Hevazinliler, tek bir
kişiymişçesine müslümanlara bir hamle yaptılar. Müslümanların büyük bir
çoğunluğu geri çekildi ve kimse kimseye dikkat edemez oldu. Rasülullah (s.a.v.)
ve beraberinde Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer, ayrıca Ehl-i Beytinden de Hz. Ali
ile Hz. Abbas, Ebu Süfyan b. el-Haris b. Abdulmuttalib ve onun oğlu Cafer ile Usame
b. Zeyd, Eymen b. Ubeyd -ki bu Huneyn günü şehid düşmüş olup Um Eymen'in
oğludur- Rabia b. el-Haris ve el-Fadl b. Abbas da beraberinde sebat
gösterdiler. Cafer b. Ebi Süfyan yerine Kusem b. el-Abbas da zikredilmiştir.
İşte bu on kişi Hz. Peygamberin yanından ayrılmadılar. Bundan dolayı Hz. Abbas
şöyle demiştir: "Savaşta Allah Rasülüne yardım ettik, dokuz kişi Onun
yanından kaçıp dağılanlar da kaçıp gitti Onuncumuz ise takdir gereği ölümle
buluştu Allah yolunda kendisine isabet eden sebebiyle hiç sızlanmaksızın."
Sebat edip dağılmayanlar
arasında beline bir kuşak bağlamış, Ebu Talha'ya ait bir deveyi yakalamış,
elinde de bir hançer bulunduğu halde Um Suleym de vardı. Ne Rasülullah, ne de
bu sözü geçenlerden herhangi bir kimse geri çekilmedi. Rasülullah (s.a.v.)
Düldül adındaki beyaz katırı üzerinde idi.
Müslim'in Sahih'inde
Enes'den rivayete göre Hz. Abbas şöyle demiş: Ben, Rasülullah (s.a.v.)'ın
katırının dizginlerini yakalamış, hızlanmasını istemediğimden engellemeye
çalışıyordum. Ebu Süfyan da Rasülullah (s.a.v.)'ın (katırının) dizginlerini
yakalamıştı. Rasülullah (s.a.v.): "Ey Abbas, Ey (altında Rıdvan bey'atinin
yapıldığı) Semura ağacı altında bey'at edenleri diye seslen" diye buyurdu.
Bunun üzerine Hz. Abbas -ki, sesi gür birisi idi. Sesinin gürlüğünden ötürü bir
gün Mekke'ye baskın yapılmış ve sabah baskını diye seslenmiş, sesini işiten
hamile her kadın karnındaki yavrusunu düşürmüştü- dedi ki: Ben de sesimin
çıkabildiği kadar: Nerede Semura ağacı altında bey'at edenler diye seslendim.
Allah'a yemin ederim, benim sesimi işittikleri vakit, onların gelişleri adeta
bir ineğin yavrularına gelişi gibi idi. Hep birlikte: Lebbeyk lebbeyk dediler.
Ve sonra da kafirlerle birlikte savaşa tutuştular... Hadisin devamında şu
ifadeler de vardı: Sonra, Rasülullah (s.a.v.) birkaç çakıl taşı aldı ve onları
kafirlerin yüzlerine doğru fırlattı. Daha sonra da: "Mu hammed'in Rabbi
hakkı için onlar bozguna uğradılar" diye buyurdu. (Hz. Abbas devamla)
buyurdu ki: Ben, savaşı seyretmeye koyuldum, gördüğüm kadarıyla eski halinde
devam ediyordu. Fakat onlara çakıl taşlarını atması ile birlikte onların keskin
silahlarının körelmiş olduğunu (yani güçlerinin zayıfladığını) ve artık geri
çekildiklerini gördüm.
Ebü Ömer (b.
Abdi'l-Berr) der ki: Müşriklerden İslam'a girip Huneyn'de hazır bulunup
sonradan müslüman olmuş birisinden çeşitli yollardan rivayetimize göre
-Huneyn'e dair kendisine soru sorulması üzerine- bu kişi şöyle demiştir:
Müslümanlarla karşılaştık. Çabucak onları geri çekilmek zorunda bıraktık ve
beyaz bir katır üzerine binmiş bir adamın yanına varıncaya kadar onların
arkasından gittik. O bizi görünce, bizi şiddetle azarladı ve öfkeyle bağırdı.
Sonra da avucuna birkaç çakıl ve biraz toprak alıp onu attı ve: "Yüzler
çirkinleşsin, tanınmaz olsun" diye buyurdu. O çakıl ve topraktan kendisine
birşeyler girmedik bir göz kalmadı; topuklarımızın üzerinde gerisin geri
dönmekten kendimizi alamadık.
Said b. Cübeyr de der
ki: Bize, Huneyn günü müşrikler arasında bulunan bir adam anlatarak dedi ki:
Rasülullah (s.a.v.)'ın ashabı ile karşılaştığımızda, önümüzde bir koyun sağacak
kadar bir süre dahi duramadılar. Nihayet beyaz katır üzerinde bulunan adamın
yanına vardık. -Bununla Rasülullah (s.a.v.)'ı kastetmektedir- Beyaz ve güzel
yüzlü yiğitler karşımıza çıktılar, bizlere: Yüzler tanınmaz hale gelsin,
çirkinleşsin, geri dönün, dediler. Biz de geri döndük, onlar ise adeta
omuzlarımıza binmişlerdi. İşte o vakit olan oldu. Bununla melekleri
kastetmektedir.
Derim ki: rivayetler arasında
herhangi bir tearuz (çatışma) sözkonusu değildir. Çünkü, "yüzler tanınmaz
hale gelsin" ifadesinin hem Peygamber (s.a.v.) tarafından, hem de melekler
tarafından söylenmiş olması ihtimali vardır. Ve bu, meleklerin Huneyn günü
çarpıştıklarının da delilidir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Ali (r.a),
Huneyn günü kendi eliyle kırk kişi öldürdü. Rasülullah (s.a.v.) da (yani bu
gazada) dört bin kişiyi -altıbin kişi de denilmiştir- esir aldı ve miktarları
bilinmeyecek kadar çok ganimetler dışında oniki bin de deve ganimet aldı.
2- Seleb, Devlet
Başkanının Raiyyesinden Ödünç Alması, Esirler, ganimetler:
İlim adamları bu gaza
ile ilgili olarak derler ki: Peygamber (s.a.v.): "Kim üzerinde onu
öldürdüğüne dair bir delili bulunmak suretiyle birisini öldürdüğünü ispatlarsa,
o öldürdüğü kişinin selebi öldürene aittir" diye buyurmuştur. el-Enfal
Süresi'nde (41. ayet, 4. başlıkta) buna dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.
İbnu'l-Arabi: der ki: İşte bu incelik ve başka özellikleri dolayısıyla Kur'an
ahkamına dair eser yazan ilim adamları bu ayet-i kerimeyi ahkam ayetleri
arasında zikretmişlerdir.
Derim ki: Yine Huneyn
gazvesinde Hz. Peygamberin uygulamalarından, ariyet olarak silah almanın ve
eğer benzeri bir iş için ariyet alınması alışılan bir şey ise, o yolda o ariyet
alınan şeyden faydalanmanın caiz olduğu, imamın böyle bir şeye ihtiyaç duyması
halinde borç alıp bunu bilahare sahibine geri vermesinin caiz olduğu da
anlaşılmaktadır. Safvan'dan, ariyet alma ile ilgili hadis bu konuda asli: bir
dayanaktır. Yine bu gazada Rasülullah (s.a.v.): "(Esir olarak alınan)
hamile herhangi bir kadın doğum yapmadıkça hamile olmayan da bir defa ay hali
olmadıkça onunla ilişki kurulmaması" emrini vermiştir.
İşte bu da kadının için
esir alınmasının, -nikahlı ise-, nikahını hükümsüz kıldığının delilidir. Buna
dair yeterli açıklamalar daha önce en-Nisa Süresi'nde (24. ayet, 1. başlıkta)
geçmiş bulunmaktadır.
Malik'in rivayet ettiği
hadise göre Safvan kafir olduğu halde Rasülullah (s.a.v.) ile birlikte gazaya
çıkmış ve o, Huneyn ve Taif'de hazır bulunmuştu. Hanımı da o sırada müslüman
olmuştu ..
Malik der ki: Ancak bu,
(Safvan, gazaya çıkışı) Rasülullah (s.a.v.)'ın emri ile olmamıştı. Ben
-hizmetçi ya da deniz tayfası olmaları hali müstesna- müşriklere karşı
müşriklerin yardımının alınabileceği görüşünde değilim. Ebu Hanife, Şafii,
es-Sevri ve el-Evzai: de derler ki: Eğer galip gelen İslam'ın hükmü ise bunda
bir mahzur yoktur. üstün gelen şirkin hükmü ise, onların yardımını almak
mekruhtur. Bunlara (ganimetten) pay verilmesine dair açıklamalar da el-Enfal
Süresi'nde (41. ayet, 20. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.
3- Huneyn Günü:
Yüce Allah'ın:
"Huneyn gününde" buyruğunda sözü edilen "Huneyn", Mekke ile
Taif arasında bir vadidir. Bu kelime burada müzekker bir isim olduğundan dolayı
munsarıf gelmiştir. Kur'an'ın kullanımı bu şekildedir. Araplar arasında bunu o
yerin ismi kabul ederek munsarıf olarak kullanmayanlar da vardır. Şair şöyle
demiş: "Peygamberlerine yardım ettiler ve onun gücüne güç kattılar,
Huneyn'de. O kahramanların güçlerinin zayıfladığı günde."
Ayet-i kerimede geçen ve
"gün" anlamına gelen; (...) kelimesi ise, zarftır. Burada bu kelime:
"Ve O Huneyn gününde size yardım etti" anlamında olmak üzere nasb
edilmiştir.
el-Ferra der ki:
"Yer (ler) de" kelimesinin munsarıf olmayışı, bu kelimenin tekil
halinde benzerinin bulunmaması ve bunun da çoğulunun olmaması dolayısıyladır.
Şu kadar var ki şair kimi zaman mecbur kalarak bunun çoğulunu getirebilir.
Fakat şiirde kullanılabilen herbir şeyin normal konuşmada kullanılması doğru
olmayabilir. Daha sonra da (buna şu mısraı) örnek gösterir: "Onlar (o
atlar dizginlerinin) demirlerini çiğnemeye çalışıyorlar."
en-Nehhas der ki: Ben
Ebu İshak'ın bu ifadelerden hayrete düştüğünü ve şöyle dediğini gördüm:
el-Ferra bu hususta el-Halil'in görüşünü benimsemiş ve bu konuda hata etmiştir.
Çünkü, el-Halil bu hususta şöyle demektedir: Bunun munsarıf olmayışı tekiller
arasında benzeri bulunmayan bir çoğul oluşundan ve cem'i teksir (kırık çoğul)
ile çoğul yapılmayışından dolayıdır. "Elif" ve "te" ile
çoğul yapılmasının ise bir mahzuru yoktur.
4- Çokluğun Faydası
Yoktur:
"Hani çokluğunuz
sizi böbürlendirmişti de ... " buyruğu ile ilgili olarak denildiğine göre,
oniki bin kişi idiler. onbirbin beşyüz kişi oldukları söylendiği gibi onaltı
bin kişi oldukları da söylenmiştir. Onlardan kimileri: Bugün sayıca az
olduğumuzdan dolayı asla yenik düşmeyiz, demişlerdi. Bu sözleri dolayısıyla
ilahi yardımdan mahrum bırakıldılar. Bunun sonucunda açıkladığımız şekilde işin
başında bir bozgun yaşandı ve bu, geri döndükleri zamana kadar devam etti.
Sonunda rasullerin efendisinin bereketiyle yardım ve zafer müslümanların oldu.
İşte Yüce Allah bu ayet-i kerimede galibiyetin çoklukla değil, ancak Allah'ın
yardımı ile gerçekleşeceğini açıklamaktadır. Nitekim şöyle buyurmaktadır:
"Ve eğer siziyardımsız bırakırsa O'ndan başka size yardım edecek
kimdir?" (AI-i İmran, 160)
5- Başlarına Dar Gelen
Yeryüzü:
" ... Yeryüzü
genişliğine rağmen başınıza dar gelmişti" yani, korkudan dolayı bu hale düşmüştünüz.
Nitekim şair şöyle demektedir: "Korku içerisinde ve takip edilen bir kimse
için uçsuz bucaksız olduğu halde Allah'ın toprakları; adeta bir avcının ipi
kadar bir yerdir."
(...)
"Genişlik" demektir. Bu kökten olmak üzere; "Filanın kalbi geniştir,"
denilir. "Ra" harfi üstün olarak; (...) ise geniş olan demektir.
Bu şekile uygun olarak;
"Geniş yurt ve geniş arazi," "Geniş oldu, geniş olur, geniş
olmak"; denilir.
"Rağmen"
kelimesindeki "be" harfinin "beraber" anlamına gelen; (...)
ile aynı anlamda olduğu söylendiği gibi; (...): Rağmen anlamına geldiği de
söylenmiştir. Bunun, (...): Genişliği ile anlamında olup, (...)'nin mastariye
olduğu da söylenmiştir.
6- Savaşın
Başlangıcında Müslümanların Geri Çekilmeleri:
Müslim, Ebu İshak'tan
şöyle dediğini rivayet eder: Bir adam el-Bera (b. Azib)'in yanına gelerek şöyle
dedi: Ey Umare'nin babası, Huneyn günü geri kaçtınız mıydı? O, şöyle dedi:
Şehadet ederim ki, Allah'ın Peygamberi -Allah'ın salat ve selamı üzerine olsun-
asla geri çekilmedi. Fakat şu kadar var ki, insanlar arasında aceleci olanlar
ile pek silahı bulunmayan kimseler, Hevazinlilerden şu kabilenin karşısına
çıktılar. Hevazinliler ise iyi ok atan bir kavimdiler. Adeta bir çekirge
sürüsünü andınyorlardı. Bundan dolayı (müslümanların arasında bulunanlar) geri
çekildiler. Sonra da o geri çekilenler Rasulullah (s.a.v.)'ın yanına -Ebu
Süfyan onun katırının dizginlerini tutmuş olduğu halde- geri döndüler. Hz.
Peygamber katırından indi, dua etti ve Allah'tan yardım dileyerek: "Ben
Peygamberim, bunda yalan yoktur. Ben, Abdulmuttalib'in oğlu (torunu) yum.
Allah'ım, yardımını bize indir." el-Bera der ki: Allah'a yemin ederim biz,
savaş kızıştığında onunla -Peygamber (s.a.v.)'ı kastediyor- (onu siper
edinerek) korunurduk. Aramızdan (bize göre) onunla aynı hizada duran kişiyi
kahraman kabul ederdik.
7- Bozgundan Sonra
Gelen Allah'ın Sekineti:
"Sonra Allah,
Rasülüne ve mü'minlere sekinetini indirmiş ... " Yani, Allah onların
üzerlerine kendilerine sükün verecek, korkularını giderecek şeyi indirmiş ve
nihayet geri dönüp kaçtıktan sonra müşriklerle savaşma cesaretini bulmuşlardı.
"Görmediğiniz
ordular da indirmiş", buyruğunda kasıt meleklerdir.
Melekler, mü'minlerin
kalplerine bıraktıkları düşünceler ve sebat ile mü'minleri güçlendiriyor,
kafirleri de kendilerini göremedikleri bir yerden korkutarak ve savaşsız olarak
zayıf düşürüyorlardı. Çünkü melekler Bedir günü dışında herhangi bir savaşta
fiilen çarpışmamışlardır. Rivayete göre Nasroğullarından bir adam, savaştan
sonra mü'minlere şöyle demiş: O ablak atlar ve üzerlerindeki beyaz adamlar
nerede? Biz onlar arasında ancak bir ben'i andırıyorduk. Ve biz ancak onların
elleriyle öldürüldük. Peygamber (s.a.v.)'a bu hususu haber verdiklerinde: O da:
"Onlar meleklerdi" diye buyurdu.
"Ve kafirleri"
kılıçlarınızla "azaplandırmıştım. Kafirlerin cezası işte budur. Sonra
Allah bunun ardından dilediğinin tevbesini kabul eder." Yani, (müşrikler
arasından) bozguna uğrayıp kaçanların tevbesini kabul ederek İslam'a hidayet
bulmalarını sağlar. Huneyn'de kumandan olan Malik b. Avf en-Nasrı ve kavminden
onunla birlikte İslam'a girenler gibi.
8- Huneyn Esirlerine
ve Ganimetlerine Yapılan Uygulamalar:
Rasülullah (s.a.v.)
Huneyn'de alınan ganimetleri Ci'rane denilen yerde paylaştırdıktan sonra
Hevazinlilerin heyeti ona, kendilerine lütuf ve ihsanda bulunulmasını da arzu
ederek, müslüman olarak geldiler ve: Ey Allah'ın Rasülü, dediler. Şüphesiz ki
sen, insanların en hayırlısı, en iyisisin. Bizim çocuklarımızı, kadınlarımızı,
mallarımızı almış bulunuyorsun. Hz. Peygamber onlara şöyle dedi: "Ben
sizin gelmenizi bekledim (yahut halinize acıdım). Paylaştırma işi bitmiş
bulunuyor. Benim yanımda da şu gördüğünüz kimseler var. Şüphesiz en iyi söz
doğru olanıdır. Siz, ya çoluk çocuğunuzu seçiniz, yahut da mallarınızı."
Onlar: Bize göre akrabalık bağına denk hiçbirşey yoktur, dediler. Bunun üzerine
Hz. Peygamber hutbe irad etmek üzere kalkıp şöyle dedi: "Bunlar, İslam'a
girmiş olarak bize geldiler. Biz de onları serbest bıraktık. Onlar ise
akrabalığa denk hiçbirşeyolmayacağını söylediler. Ve böylelikle çoluk
çocuklarının kendilerine geri verilmesine razı oldular. Bana,
Abdulmuttaliboğullarına ve Haşimoğullarına düşen ne varsa hepsi
onlarındır." Bunun üzerine Muhacirler ve Ensar da: Bize de ne düşmüşse, o
da Rasülullah (s.a.v.)'ındır dediler.
el-Akra' b. Habis ile
Uyeyne b. Hısn da kendi kavimleri arasında kavimlerinin paylarından kendilerine
düşenlerden herhangi bir şeyi Hevazinlilere geri vermek istemediler. el-Abbas
b. Mirdas es-Sülemi de aynı şekilde payına düşenleri geri vermek istemeyip,
Akra' ile Uyeyne'nin kavimlerinin desteklerini aldığı gibi, kavminin kendisine
de yardımcı olacağını umud etti. Ancak, Süleymoğulları bunu kabul etmeyerek
şöyle dediler: Hayır, bize düşen ne varsa o da Rasülullah (s.a.v.)'ındır
dediler.
Rasülullah (s.a.v.) da
şöyle buyurdu: "Sizden kim elinde bulunanları geri vermek hususunda
cimrilik ederse, şüphesiz ki biz ona onun yerini tutacak şeyler veririz"
diye buyurdu. Böylelikle Rasülullah (s.a.v.) Hevazinlilere kadın ve çocuklarını
geri verdi, gönül hoşluğuyla payından vazgeçmek istemeyen kimselere de razı
olacakları şekilde yerlerini tutacak başka şeyler verdi.
Katade der ki: Bize
nakledildiğine göre, Sa'doğullarından Peygamber (s.a.v.)'a süt emzirmiş olan süt
annesi, Huneyn günü yanına gelerek Huneyn esirlerini serbest bırakmasını
istedi. Hz. Peygamber de şöyle buyurdu: "Ben ancak onlardan payıma düşene
sahibim. Sen bana yarın gel ve insanlar yanımda iken benden isteğini tekrarla.
Ben sana kendi payımı verecek olursam, diğerleri de (sana) kendi paylarını
verirler." Ertesi gün Hz. Peygamberin yanına geldi. Hz. Peygamber
elbisesini ona yaydı ve üzerine oturttu. Daha sonra süt annesi ondan isteğini
tekrarladı, o da kendi payını ona bağışladı. İnsanlar bunu görünce, onlar da
kendi paylarını ona verdiler.
Said b. el-Müseyyeb'in
söylediğine göre, Hevazinlilerden esir olarak alınan kadın ve çocukların sayısı
altıbin kişi idi. Dörtbin kişi de denilmiştir.
Ebu Ömer (b.
Abdi'l-Berr) der ki: Bunlar arasında Peygamber (s.a.v.)'ın süt kardeşi Şeyma da
vardı. Şeyma, Sa'd b. Bekroğullarından el-Haris b. Abdülüzza ile, yine
Sa'doğullarından Halime'nin kızıdır. Rasülullah (s.a.v.) ona ikramda bulunmuş,
bağışlarda bulunmuş ve iyilik yapmıştı. Şeyma da kabul ettiği dini ve Allah'ın
kendisine ihsan etmiş olduğu bu bağışlardan dolayı sevinçli olarak yurduna
döndü.
İbn Abbas der ki: Evtas
günü Rasülullah (s.a.v.) bir kadının koşuşup bağırdığını, feryad ettiğini,
biryerde karar kılamadığını gördü. Onun halini sordu, kendisine çocuğunu
kaybetti denildi. Daha sonra aynı kadını çocuğunu bulmuş öperken ve bağrına
basarken gördü. O kadını çağırdı ve arkadaşlarına sordu: "Hiç bu kadın
kendi çocuğunu ateşe atar mı?" Hayır dediler. Bu sefer Hz. Peygamber:
"Niye?" diye buyurunca onlar, çocuğuna olan şefkatinden ötürü
dediler. Hz. Peygamber de: "Allah bu kadından daha çok size
merhametlidir" diye cevap verdi. Müslim de bu hadisi bu manada rivayet
etmiştir. Yüce Allah'a hamd olsun.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN