ENFAL 67 |
مَا
كَانَ
لِنَبِيٍّ
أَن يَكُونَ لَهُ
أَسْرَى
حَتَّى
يُثْخِنَ
فِي الأَرْضِ
تُرِيدُونَ
عَرَضَ
الدُّنْيَا وَاللّهُ
يُرِيدُ
الآخِرَةَ
وَاللّهُ
عَزِيزٌ
حَكِيمٌ |
67. Yeryüzünde çokça
savaşıp zaferler kazanıncaya kadar esirler alması hiçbir peygambere yaraşmaz.
Sizler geçici dünya malını arzu ediyorsunuz. Halbuki Allah ahireti ister. Allah
Azizdir, Hakimdir.
Bu buyruğa dair açıklamalarımızı
beş başlık halinde sunacağız:
1- Esirin Anlamı:
2- Ayetin Nüzul Sebebi, Bedir'de Alınan
Esirlere Yapılan Uygulamalar:
3- Hz. Peygamber'in Esirleri Öldürmekle
Fidye Almak Arasında Ashab-ı Kiramı Muhayyer Bıraktığına Dair Rivayet:
4- Hem Muhayyerlik, Hem Azar Birlikte
Düşünülebilir mi:
5- Bedir Günü Alınan Esirler, Öldürülen
Müşrikler ve Müslümanlardan Düşen Şehidler:
1- Esirin Anlamı:
"Esirler"
kelimesi "esir" kelimesinin çoğuludur. Yine esiri'n çoğulu olarak
"usara" ve "esara" da kullanılır. Ancak bu son şekil okadar
iyi bir kullanım değildir. Araplar "isar" diye bilinen deriden
kesilmiş iplerle esiri bağlarlardı. O bakımdan bir kimse isara bağlanmayacak
olsa dahi alınıp yakalanan herkese esir denilmiştir. el-A'şa der ki:
"Şiir, beytine öyle bağladı ki beni Yükün önündeki ve terkiye binen
kadının tuttuğu İsar ile bağlayanların eşeği(n yükünü) bağladığı gibi."
Bu beyit ve buna dair
açıklamalar daha önce el-Bakara Süresi'nde (85. ayet, 1. başlıkta) geçmiş
bulunmaktadır.
Ebu Amr b. el-Ala der
ki: "Esra: esirler" yakalayanlar yanında zincire vurulmamış,
bağlanmamış kimselerdir. Usara ise bağlanmış kimselerdir. Ebu Hatim de bu
açıklamayı Araplardan işittiğini nakletmektedir.
2- Ayetin Nüzul
Sebebi, Bedir'de Alınan Esirlere Yapılan Uygulamalar:
Bu ayet-i kerime Yüce
Allah tarafından Peygamber (s.a.v.)'ın ashabına serzenişte bulunmak üzere Bedir
günü indirilmiştir. Ayetin manası şudur: Kafirler öldürülüp de iyice zayıf
düşürülmeksizin Peygamber'in esir almasına sebeb olan böyle bir davranışa
girmemeniz gerekirdi. Yüce Allah'ın: "Sizler geçici dünya malını arzu
ediyorsunuz" buyruğu onların durumunu haber vermektedir. Peygamber
(s.a.v.) ise savaş esnasında savaşçıların hayatta bırakılmasını emretmediği
gibi, dünya malını hiçbir şekilde de arzu etmedi. Bunu ancak savaşa fiilen
katılanların çoğunluğu yapmıştı. O halde azarlama ve sitem Peygamber (s.a.v.)'a
fidyenin alınması görüşünü açıklayanlar sebebiyle yöneltilmişti. Müfessirlerin
çoğunun görüşü budur ve başka görüşler de doğru değildir. Ayet-i kerimede
Peygamber (s.a.v.)'ın sözkonusu edilmesi ise, savaş meydanında bulunduğu
gölgelikte esir almayı gördüğünde yasaklamayışından dolayıdır. Çünkü, Sa'd b.
Muaz, Ömer b. el-Hattab ve Abdullah b. Revaha esir almaktan hoşlanmamışlardı.
Ancak Peygamber (s.a.v.)'ın ani bir durumla karşılaşması ve zaferin
gerçekleşmesi ile uğraşması dolayısıyla esir alınanların hayatta bırakılmasını
yasaklamamıştı. İşte bundan dolayı bu ayet-i kerime indiği sırada o ve Ebu
Bekir ağlamışlardı. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Müslim'de yer alan ve
baştarafları Al-i İmran Süresi'nde (123-125. ayetler 1. başlıkta) geçen Ömer b.
el-Hattab'ın rivayet ettiği hadisin geri kalan bölümlerinde şöyle
denilmektedir: Ebu Zümeyl dedi ki: İbn Abbas dedi ki: Esirleri alıp
bağladıklarında Rasülullah (s.a.v.), Ebu Bekir ve Ömer'e: "Bu esirler
hakkındaki görüşünüz nedir?" diye sordu. Hz. Ebu Bekir: Ey Allah'ın
Resülü, dedi. Bunlar amca çocuklarımız, aşiretimizin çocuklarıdır. Onlardan
fidye almanı uygun görüyorum. Bu bizim için kafirlere karşı da bir güç sebebi
olur. Umulurki Allah onları İslama hidayet eder. Bunun üzerine Rasülullah
(s.a.v.): "Ey Hattab'ın oğlu senin görüşün nedir?" diye sorunca, ben,
(Ömer b. el-Hattab) dedim ki: Allah'a yemin ederim ki hayır, ben Ebu Bekir'in
görüşünde değilim. Ben, bize boyunlarını vurma imkanını vermen görüşündeyim.
Ali'ye imkan ver Akil'in boynunu vursun. Bana da imkan ver filanın -Ömer'in bir
akrabasının adını vererek- boynunu vurayım. Şüphesiz bunlar kafirlerin
önderleri ve elebaşlarıdır. Rasülullah (s.a.v.) Ebu Bekir'in dediğini beğendi,
benim dediğimi uygun görmedi. Ertesi gün geldiğimde Rasülullah (s.a.v.) ile Ebu
Bekir oturmuş ağlıyorlardı. Ey Allah'ın Resülü, dedim. Bana bildir sen ve
arkadaşın ne diye ağlıyorsunuz? Eğer ben de ağlıyabilirsem ağlarım.
Ağlayamayacak olursam, siz ağladığınız için ağlar gibi yaparım. Bunun üzerine
Resülullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Senin arkadaşların bana bunlardan
fidye almayı teklif ettikleri için ağlıyorum. Bana bunların azapları şu ağaçtan
daha yakın bir yerde gösterildi." Hz. Peygamber bu sırada kendisine yakın
bir ağacı kastetmişti. Aziz ve celil olan Allah da: "Yeryüzünde çokça
savaşıp zaferler kazanıncaya kadar esirler alması hiç bir peygambere
yaraşmaz" buyruğundan itibaren: "Artık elde ettiğiniz ganimetten
helal ve hoş yiyin" buyruğuna kadar olan bölümleri indirdi ve böylelikle
ganimetleri onlara helal kıldı.
Yezid b. Harun rivayetle
dedi ki: Bize Yahya haber verdi, dedi ki: Bize Ebu Muaviye, el-A'meş'ten
anlattı. O, Amr b. Murre'den, o, Ebu Ubeyde'den, o, Abdullah'tan dedi ki: Bedir
günü esirler getirildiğinde aralarında Hz. Abbas da vardı. Rasülullah (s.a.v.):
"Bu esirler hakkındaki görüşünüz nedir?" diye sordu. Ebu Bekir şöyle
dedi: Ey Allah'ın Rasulü, bunlar senin kavmin, senin akrabalarındır. Onları
hayatta tut. Olur ki Allah onlara tevbe etmeyi müyesser kılar. Ömer şöyle dedi:
Bunlar seni yalanladı. Seni (yurdundan) çıkardı. Seninle çarpıştılar. Onları
önüne kat ve boyunlarını vur. Abdullah b. Revaha da şöyle dedi: Odunu bol bir
vadi bul ve onlar içindeyken onu ateşe ver.
Hz. Abbas bunları
işitiyordu. Şöyle dedi: Sen akrabalık bağını kopardın. Derken, Rasulullah
(s.a.v.) onlara hiçbir cevap vermeden içeri girdi. Bazıları Ebu Bekr (r.a)'ın
görüşünü kabul edecek derken, bazıları da Ömer'in dediğini kabul edecek dedi,
başkaları da Abdullah b. Revaha'nın dediğini kabul edecek dedi.
Resulullah (s.a.v.)
dışarı çıktı ve şöyle buyurdu: "Allah bir takım kimselerin kalplerini
kendi rızası için sütten daha yumuşak oluncaya kadar yumuşatır. Yine kendi
rızası için bir takım kimselerin kalplerini taştan daha katı olacak kadar
katılaştırır. Senin örneğin Ey Ebu Bekir: "Kim bana uyarsa, şüphesiz ki o
bendendir. Kim de bana karşı gelirse şüphesiz ki Sen çok bağışlayansın,
Rahimsin " (İbrahim, 36) diyen İbrahim'e benzersin. Yine, Ey Ebu Bekir
sen: "Şayet onları azab edersen, şüphesiz ki onlar Senin kullarındır. Eğer
onlara mağfiret buyurursan, şüphesiz ki Sen Azizsin, Hakimsin"(el-Maide,
118) diyen İsa'ya benzersin. Sen de Ey Ömer: "Rabbim, yeryüzünde kafirlerden
dönüp dolaşacak kimse bırakma" (Nuh, 26) diyen Nuh'a benzersin. Yine, Ey
Ömer sen, "Rabbimiz, mallarını yok et. Kalplerini şiddetle mühürle ve sık.
Çünkü onlar; o can yakıcı azabı görünceye kadar iman etmeyeceklerdir"
(Yunus, 88) diyen Musa'ya benzersin. Siz, maddi bakımdan ihtiyaç
içerisindesiniz. O bakımdan hiçbir kimse fidye ödemeden kurtulamayacaktır,
yahut da boynu vurulacaktır. Bunun üzerine Abdullah (b. Mes'ud) dedi ki: Süheyl
b. Beyda müstesna olsun. Çünkü ben onun İslamdan söz ettiğini işitmiştim. Bunun
üzerine Rasulullah (s.a.v.) ses çıkarmadı. (Abdullah b. Mes'ud) dedi ki: O gün,
semadan üzerime taş düşeceğinden korktuğum kadar başka birgün korkmuş değilim.
Şanı Yüce Allah da: "Yer yüzünde çokça savaşıp zaferler kazanıncaya kadar esirler
alması hiçbir peygambere yaraşmaz" buyruğundan itibaren sonraki iki ayetin
sonuna kadar olan bölümü indirdi.
Bir rivayette de
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Hattab'ın oğluna muhalefet
ettiğimiz için nerdeyse bize azap isabet edecekti. Ve eğer azap inmiş olsaydı,
Ömer müstesna hiç kimse kurtulamayacaktı.''
Ebu Davud da Hz. Ömer'in
şöyle dediğini rivayet eder: Bedir günü -Rasulullah (s.a.v.)'ı kastederek-
fidye alınca, Yüce Allah da: "Yeryüzünde çokça savaşıp zaferler
kazanıncaya kadar esirler alması hiçbir peygambere yaraşmaz ... aldığınıza
-yani fidyeye- karşılık herhalde size büyük bir azap dokunacaktı"
buyruğuna kadar olan bölümleri indirdi. Daha sonra da ganimetleri helal kıldı.
el-Kuşeyri'nin
naklettiğine göre Sa'd b. Muaz şöyle demiş: Ey Allah'ın Resulü, bu, bizim
müşriklerle ilk savaşımızdır. O bakımdan onları alabildiğine öldürmenizi ben
daha çok arzu ederdim.
-Ayet-i kerimede işaret
olunan-: (...); Mücahid ve başkaları tarafından çok kişinin öldürülmesi diye
açıklanmıştır. Yani, müşrikleri öldürmekte ileri gitmek demektir. Araplar da
bir kimse herhangi bir işte aşırıya kaçacak olursa; "Filan kişi bu işte
aşırıya gitti, mübalağa gösterdi," denilir. Kimisi de bunu onları kahredip
onlardan çok kişi öldürmedikçe ... diye de açıklamıştır. el-Mufaddal da şöyle
bir beyit nakleder: "Kuşluk namazını kılar, fakat ömrü billah ibadet etmez
Küfrü itibariyle Firavun'un küfrünü de aşmış, geride bırakmıştır."
"(Mealde:) çokça
savaşıp zaferler kazanıncaya kadar" onlara karşı imkan elde edinceye
kadar, diye de açıklanmıştır. Bunun, güç kuvvet sahibi oluncaya kadar, anlamına
geldiği de söylenmiştir.
Şanı Yüce Allah,
Bedir'de fidye karşılığında kurtulan esirlerin öldürülmelerinin, onlardan fidye
almaktan daha uygun olduğunu bildirmektedir. İbn Abbas (r.a) der ki: Bu, Bedir
günü olmuştu ve o günde müslümanlar sayıca az dı. Müslümanlar sayıca çoğalıp
güçleri artınca, aziz ve celil olan Allah, bundan sonra esirler hakkında:
"Sonra ya (onları) karşılıksız serbest bırakın, yahut fidye (alın)"
(Muhammed, 4) buyruğunu indirdi. İleride Yüce Allah'ın izniyle Kıtal (Muhammed)
Suresi'nde açıklaması gelecektir.
Şöyle de denilmiştir:
Bunlara sitem edilmesinin sebebi, Bedir olayının Kureyş'in elebaşları, eşrafı,
ileri gelenleri ve malları hakkında öldürmek, esir almak ve mülk edinmek
şeklindeki tasarrufların oldukça büyük ve önemli oluşundan dolayıdır. Bütün
bunlar gerçekten büyük bir öneme sahipti. O bakımdan onların vahyi beklemeleri,
acele etmemeleri uygun düşerdi. Acele edip beklemedikleri için onlara
yöneltilen sitemler yöneltildi. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
3- Hz. Peygamber'in
Esirleri Öldürmekle Fidye Almak Arasında Ashab-ı Kiramı Muhayyer Bıraktığına
Dair Rivayet:
Taberi ve başkaları
senedini kaydederek Rasülullah (s.a.v.)'ın ashab-ı kirama: "Dilerseniz
esirlerin fidyesini alırsınız, buna karşılık onların sayısı olan yetmiş kişi de
sizden savaşta öldürülür, dilerseniz de onlar öldürülür ve siz de esenliğe
kavuşursunuz" dediği, onların da: Fidye alalım, bizden de yetmiş kişi
şehid olsun dediklerini bildirmektedir. Abd b. Humeyd de senedini kaydederek,
Hz. Cebrail'in Peygamber (s.a.v.)'a insanları bu şekilde muhayyer bırakması
emri ile vahiy indirdiğini nakletmektedir. Buna dair açıklamalar, Al-i İmran
Süresi'nde (165. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
Abide es-Selmani der ki:
Onlar, her iki hususta da hayırlı olanı istediler ve Uhud günü onlardan yetmiş
kişi öldürüldü. Ancak burada açıklanması gereken bir husus ortaya çıkmaktadır
ki, o da bir sonraki başlığın konusunu teşkil etmektedir:
4- Hem Muhayyerlik,
Hem Azar Birlikte Düşünülebilir mi:
Eğer: Onlar bu şekilde
muhayyer bırakılmışsa nasıl olur da Yüce Allah'ın: "Herhalde büyük bir
azap dokunacaktı" diye azarda bulunuldu? denilecek olursa, şöyle cevap
verilir: Azar, önce onların fidye almaktaki hırsları dolayısıyla yapıldı.
Bundan sonra ise, muhayyer bırakıldılar. Buna delil teşkil eden hususlardan
birisi de şudur: Resulullah (s.a.v.) Ukbe b. Ebi Muayt'ın öldürülmesini
emredince, el-Mikdad: O benim esirimdir Ey Allah'ın Resulü, dedi. Mus'ab b.
Umeyr de kardeşini esir alan kişiye: Onu sıkı tut. Çünkü onun zengin bir annesi
vardır, demişti. Buna benzer başlarından geçen birtakım olaylar ve fidye almaya
dair tutkunluklarını ifade eden başka hususlar da vardı. Esirler ele geçirilip
Medine'ye götürülüp Resulullah (s.a.v.); Nadr, Ukbe ve diğerlerine ölüm
cezasını uygulayıp diğer esirler hakkında ise ashabın görüşlerini isteyince,
Yüce Allah da onları muhayyer bırakan hükmünü indirdi. İşte o vakit Rasülullah
(s.a.v.) ashabı ile istişare etti. Hz. Ömer, öldürülmeleri şeklindeki ilk
görüşünde ısrar etti, Ebu Bekir (r.a) da fidye olarak alınacak mallarla
müslümanların güçlenmesinde maslahat olduğu görüşünü ortaya koydu. Rasülullah
(s.a.v.) da Ebu Bekir'in görüşüne meyletti. Her iki görüş de muhayyer
bırakıldıktan sonraki bir içtihaddır. İşte bundan sonra da onlara ağır gelecek
herhangi bir hüküm inmemiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
5- Bedir Günü Alınan
Esirler, Öldürülen Müşrikler ve Müslümanlardan Düşen Şehidler:
İbn Vehb dedi ki: Malik
dedi ki: Bedir'de müşrik esirler alınmıştı. İşte bundan dolayı Yüce Allah:
"Yeryüzünde çok savaşıp zaferler kazanıncaya kadar esirler alması hiçbir
Peygambere yaraşmaz" buyruğunu indirdi. O gün alınan bu esirler müşrik
idiler, fidye verip geri döndüler. Eğer müslüman olsalardı, Medine'de kalır ve
geri dönmezlerdi. Onlardan öldürülenlerin sayısı kırkdört idi. Bir o kadar da
onlardan esir alınmıştı. Şehidlerin sayısı ise azdı.
el-Amr b. el-Ala der ki:
Öldürülenler yetmiş kişi idiler. Esir alınanlar da o kadardı. İbn Abbas,
İbnü'l-Müseyyeb ve başkaları da böyle demişlerdir. Müslim'in Sahih'inde de
belirtildiği gibi sahih olan da budur. O gün müslümanlar yetmiş kişi öldürmüş
ve yetmiş kişi de esir almışlardı.
el-Beyhakı'nin
naklettiğine göre şöyle demişlerdi: Başlarında Rasülullah (s.a.v.)'ın azadlısı
Şukran bulunduğu halde esirler getirildi. İsmen sayıları bilinenler kırk dokuz
kişidir. Aslında ise yetmiş kişidirler. Bu hususta görüş birliği vardır ve
bunda bir şüphe yoktur.
İbnü'I-Arabı der ki:
Malik'in "müşrik idiler" demesi, müfessirlerin Hz. Abbas'ın Peygamber
(s.a.v.)'a, Ben müslümanım dediğini rivayet etmelerinden ötürüdür. Bir
rivayette de esirler, Peygamber (s.a.v.)'a biz sana iman ettik, demişlerdir.
İşte Malik bütün bunları zayıf bir görüş olarak kabul etmekte ve bu görüşü
çürütmek için onların Mekke'ye geri dönüşlerini delil göstermektedir. Buna
ayrıca onların Uhud gazvesinde bulunduklarını da ilave edelim.
Ebu Ömer b. Abdi'l-Berr
der ki: Hz. Abbas'ın İslama girdiği vakit hususunda (ilim adamları) farklı
görüşlere sahiptirler. Onun, Bedir gününden önce İslama girdiği söylenmiştir.
Bundan dolayı Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Kim Abbas'ı görecek olursa
onu öldürmesin. Çünkü o istemeyerek savaşa çıkartılmıştır." İbn Abbas'tan
rivayete göre de Rasülullah (s.a.v.) Bedir günü şöyle buyurmuştu:
"Şüphesiz Haşimoğullarından ve diğerlerinden bir takım kimseler bizimle
savaşmaya ihtiyaçları olmaksızın, istemeyerek (müşriklerle birlikte) savaşa
çıkartıldılar. Sizden her kim Haşimoğullarından herhangi bir kimse ile
karşılaşacak olursa onu öldürmesin. Kim Ebu'l-Bahteri ile karşılaşırsa onu
öldürmesin, kim Abbas ile karşılaşırsa onu öldürmesin. Çünkü Abbas istemeyerek
ordu ile birlikte çıkartılmıştır" deyip hadisin geri kalan bölümünü
zikretmektedir. Hz. Abbas'ın Bedir günü esir alındığı vakit İslama girdiği de
söylenmiştir, Hayber günü İslama girdiği de bildirilmiştir. Hz. Abbas
Rasülullah (s.a.v.)'a müşriklere dair haberleri yazılı olarak bildirir ve
hicret etmeyi arzu ederdi. Rasülullah (s.a.v.) da kendisine: "Sen Mekke'de
kalmaya devam et. Senin orada kalman bizim için daha faydalıdır" diye
yazdığı da nakledilmektedir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN